TÜRKMEN IRIMLARI (HALK İNANÇLARI)
Halk inançlarına din sosyolojisi açısından bakabilmek için önce "ırım" (inanç) kelimesini bir
kavram olarak ele alıp tanımlamak gerekmektedir. İnanç; "dış dünyayı idrak etme sonucu zihinde oluşan bir
anlayış biçimidir".
2
Konuya bu açıdan bakılırsa, inanç, özellikle halk inançlarını toplumsal kabullenme,
benimseme demek olduğu anlaşılır. Bu bütün değerlere ait olan üst bilgi alanını aşan bir bağlanış ve
kabulleniştir. Toplum hayatında üst bünyeyi gösteren inançlar sosyal normlar halinde kendini gösterirler.
Toplumsal hayatın bünyesinde meydana gelen sosyal bir hadise, geçen tarihi süreç içinde keyfiyet olarak
tamamen unutulmuş, gayba ait bir durum olarak kalmış ancak, onun zihinlerde ve vicdanlarda bıraktığı izler
daima yad edilmiş ve öylece kabul edilmiş ve zaman içinde halk inançlarını oluşturan bir motif olarak yerini almıştır. Bu nedenle inanç kelimesini onun toplum hayatına yansıyan uygulamalarından kesin çizgilerle
ayırmak oldukça zordur.
Sosyolojinin elde ettiği bulgular çerçevesinde baktığımız zaman en ilkelinden en medenisine kadar
inançsız bir topluma rastlamak mümkün olmamıştır. Her toplum mutlaka bir düşünceye ve bir inanca sahip
olarak karşımıza çıkmaktadır. İnanç insanların özünde olan bir şeydir. Bu inançlar hak olur, batıl olur,
semavi olur veya olmaz, her toplumun kendine göre bir inanç sistemi vardır. Dinler sosyal bir olay olarak
toplumlarda var olduğu için her din mutlaka toplum kültüründen ve yapısından etkilenmiştir. Bu nedenle
ilahi dinlerin hiçbiri eski yerel inançların kalıntılarından kurtulamamıştır. İlahi dinler ile halk inançları
sürekli bir etkileşim içinde olmuştur.
Din bir milletin kültürünün temel unsurlarından biridir. Aynı zamanda din bir milleti millet yapan
değerlerin çoğuna damgasını vurmuştur. Türkmenistan'da ırımlar geçmişe dayalıdır. Türkmenler, ırımlara,
örf ve adetlere, dinden daha fazla bağlılık göstermektedirler. Türkmenistan bağımsız olmasıyla birlikte, milli
örf ve adetlerine önem vermeye başlamıştır. Türkmen halkı, kendine ait töreleri miras yoluyla bugüne kadar
getirmiş ve unutmamıştır.
B-Irım (İnanç)
Telkin yoluyla ortaya çıkan halk inanışları felsefi düşüncelerin, ideolojilerin belirlediği, halkın öyle
kabullenmesini istediği inançlardır. Bunlar ahlak, doğruluk, hürriyet ve hayat felsefesi gibi görüşlerdir.
Tebliğ yoluyla ortaya çıkan halk inanışları ise; ilahi dinlerin peygamberleri tarafından halka tebliğ edilen ve
onların buna inanmaları istenen inançlardır. İlahi dinlerin iman esasları, bu tür inançlardır. Ancak bunların
halk inançları içinde ele alınması, halkın inandıkları dinin esaslarını özümseyip, hayatın ayrılmaz parçaları
halinde görülmesi gerekmektedir.
Anonim olarak ortaya çıkan inançlarda belli bir telkin ve propaganda vasıtası yoktur. Çoğu zaman
bu tür inançlar meçhuliyet üzerine bina edilmiştir. Yani bilinmeyen bir zaman içinde, keyfiyeti kesin olarak
bilinmeyen bir hadisenin ortaya çıkmasından sonra doğan bir inanç öğesi, belli bir zaman geçtikten sonra,
toplumun genelinde kabul görerek ortak inanç haline gelir. Artık o, toplumun bünyesinde sosyal hayatı
şekillendiren normlar haline gelmiştir. Halk inançlarının büyük bir kısmı bu tür inançlardır. Mesela,
uğursuzluk inancı gibi.
3
Anonim olarak doğan inançların benimsenip yayılmasında, toplumun üzerinde
yaşadığı coğrafi şartların, geçmişten getirdikleri sosyal mirasın, grup tecrübesinin büyük etkisi olduğu
görülür. Bu gruba giren inançlar tarafından tenkit edilebildiği gibi, toplumların birbirleriyle olan
münasebetleri sonucu mevcut inançların muhtevasına yenileri katılabilir. Hatta zaman içinde alıştırma ve
telkin vasıtaları kullanılarak yabancı kültür unsurları hissettirilmeden toplumun ortak değerleri haline
getirilebilir.
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi halk inançları gündelik yaşayışla, iktisadi ve ticari
davranış şekilleri ile güzel sanatlar ve edebiyatla benzeri yüzlerce konuyu ihtiva eden zenginliğiyle, bunların yer yer manevi ve dini inançlarla ilgi göstermesiyle elbette çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
4
Halk inançları
iyisi ve kötüsüyle, halkın öyle olduğuna inandığı, kültürünü o yönde geliştirdiği inançlardır.
Halk inançlarının belirleyici özelliklerinin başında millilik vasfı gelmektedir. Halk inançları bir
yönüyle ahlak kuralları, diğer yönüyle de muaşeret kuralları ile benzerlik göstermektedir. Halk inançları,
tarihin derinliklerinden süzülerek gelmiş, belli bir takım tecrübelerle şekillenmiş,bir birikim sonucu olarak
ortaya çıktığı için değişmezlik özelliği taşımaktadır. Halk inançları genelde meçhuliyet üzerine bina
edilmiştir. İnanç öğesini oluşturan asıl etken unutulmuş, ama onun bıraktığı izler kendisini inanç olarak
toplumun bünyesinde korumuştur. Herhangi bir inanca sahip olan fert, bu inancın nedenini ve niçin ini
bilmez, buna gerek de duymaz. Onun için önemli olan içinde yaşadığı toplumun fertlerinin, öyle olmasına
inanmış olmasını istemeleridir. İnanç daha çok düşünce planında olup uygulama olarak hayata pek
yansımayan, ama hayatın öyle işlemesini düzenleyen muharrik bir güç olarak geri planda duran bir özellik
gösterir. Yani inanç bir duygu ve düşünce hareketi halinde insanın iç dünyasına hakim olmaktadır.
C- Din ve Halk İnançları İlişkisi
İnsan ilişkileri, gelenek ve görenekleri, adetleri ve inançlarıyla din birbirlerine bağlıdır. Her
toplumun kendine özgü medeniyeti, sanatı, edebiyatı, gelenek ve görenekleri, davranış kuralları ve dini
inançları vardır. Bütün inançlar asıl kökünü dinden alıp, her toplumda kendi milli karakteri içinde
görülmektedir. Örneğin, Hz.Muhammed vasiyetlerinin 105. faslında "hiçbir surette dövme yaptırmak, gece
aynaya bakmak, ağız ve burnundan çıkan sıvıyı suya atmak doğru değildir" buyurmuşlardır.
5
Bu görüş,
Kazaklarda, gece aynaya bakıldığı zaman, şeytan insanın canıyla adeta dalga geçer. Özbek halkında ise, gece
aynaya bakıldığı zaman, insanın güzelliği gider. Taciklerde ise, insanlar çabuk yaşlanır. Kırgızlarda, insanın
ruhu kararır. Türkmen halkında ise, gece aynaya bakıldığı zaman, insanın yüzünde nur kalmayacağına
inanılmaktadır. Türkmenlerde suya tükürüldüğünde, servetin ve mutluluğun gideceği inancı bu şekilde
yorumlanmış ve öyle inanılmaktadır.
Türkmen halkı arasında, kapının eşiğine başını koyup yatmak, kapı ağzına oturmak ve elini yüzüne
tutmak, uygun bir davranış olarak görülmemektedir. Halk inanışına göre, ayın ve güneşin insan üzerinde
büyük tesiri vardır. Türkmenlere göre, güneşe baktığın yerde oturduğun zaman, boynun ağrır, aya baktığın
zaman ise, sara hastalığına yakalanır, kriz geldiği zaman insanlara saldırır. Güneşin ve ayın karşısında
olduğun zaman mahrem yerlerini açmak, pantolonunu ayakta durarak giymek uygun görülmez.
Türkmen atasözlerinde de “Tanrıdan korkarsan ayak tırnaklarını, Tanrının yarattıklarından utanırsan
ellerindeki tırnakları kesersin” denilmektedir. Ayak tırnaklarının kesilmemesinin günaha, el tırnaklarının
kesilmemesinin hastalığa neden olacağına inanılmaktadır. Halk inançlarına göre, her işe başlarken sağ ile
başlamak gerektiği düşüncesi yaygındır. Yeni gelen geline, eve girdiğinde sağ ayağı ile adım attırılması,
yemek yerken sağ elle yenilmesi, pantolon ve ayakkabının önce sağ tarafının giyilmesi gibi.
Türkmenlerde ekmeği tek elinle bölersen günah olur, ayakta yersen şeytan rızkına ortak olur, ayın
ilk ve son gecesi hanımla ilişkide bulunmak doğru değil, çünkü bu gecelerde çocuk olursa deli olur, çarşamba akşamı hanımınızla ilişkide bulunmayın, eğer bu akşamdan çocuk kalırsa katil ve serseri olur,
aybaşı dönemlerinde cinsel ilişkide bulunmayın, çocuk olursa bencil olur, pazartesi gecesi hanımla ilişkide
bulunun, çocuk olursa cesur olur, cumartesi gecesi hanım hamile kalırsa, çocuk gayretli ve çalışkan olur gibi
inançlar vardır.
Türkmenler, ırımların (inançların) çoğunu dinden aldıklarını belirtmişlerdir. Bu nedenle hayatlarına
ve davranışlarına tamamen ırımlar hakimdir. Örneğin, dine göre telpeksiz (takkesiz) namaz kılınır, fakat
ırımlara göre kılınmadığı için, onlar da telpeksiz namaz kılmamaktadırlar. Bu nedenle Türkmenler
yapacakları her işi ırımlara göre ayarlamaktadırlar.
D- Irımların Görüldüğü Alanlar
1- Toy (Düğün) Irımları
Türkmenler düğün günlerini ırımlara göre belirler. Irımların Türkmenlerin toplumsal yaşantısında,
aile hayatında, evlenme ve düğün törenlerinin çok büyük bir yeri vardır. Düğünün başlamasından sonuna
kadar ilginç ırımlar yer almaktadır. Bu ırımlarda Türkmen boyları (tire-tayfaları) arasında değişiklikler
vardır.
Türkmenler kız ve erkek çocuklarını evlendirirken, kız istemeye giden kişiler "sahetli" (uğurlu)
günlerde giderler. Kız istemeye gidenler başlarına beyaz yağlık (örtü) takarlar. Bu dünürcülere Türkmenler
“savcı” demektedirler. Savcılar göz kapaklarına beyaz pamuk yapıştırırlar, bunlara “gözleri pamuklu”
denilmektedir. Savcılar kız evine tuz götürür ve onların çöreğine (ekmeğine) tuz batırarak yerler. Savcılar kız
istemeye giderken şeker ve ekmek götürürler, ekmek rızkın bolluğuna, şeker ise tatlı ilişkiler kurmayı arzu
ettiklerine işarettir. Teke boyunda kızın ailesi kızı vermek istemiyorsa, savcıların ayak izleri süpürgeyle
temizlenmektedir. Salır boyunda kız istemeye giden savcılar, sofrayı açarak yarım çöreği değil de
kırılmamış olandan alır, tuzunu tadar. Bunun anlamı, misafir olarak gelen sizinle akraba olmak istiyor
demektir. Misafirin getirdiği şekeri, evin hanımı sofraya koyarsa kızı vermeye razı, koymazsa razı olmadığı
anlaşılmaktadır. Ersari boyunda, erkeğin annesi kızın başına kırmızı eşarp takarsa bu kızın nişanlı olduğu
anlaşılır. İlk defa kız istemeye gidildiğinde ev sahibinin dantelli yastıklarını misafir çevirirse, işin biteceği
anlaşılmaktadır. Ersariler kız istemeye gittiklerinde kapı önünü baba başındaki telpeği ile anne de eşarbıyla
süpürür. Kız tarafı razı ise misafirleri ve hediyeleri içeri alır. Eve ikinci sefer giderken pişmiş et götürülür, bu
işin bittiğinin işaretidir.
Türkmenler kızın "dokuzunu" (çeyizini) götürürken onun eşarbının ucu ve gömleklik kumaşın
parçasını odada yakarlar, bu ırım gelinimiz ateş gibi olsun diye yapılmaktadır. Kızın dokuzundaki kumaşlar
biçilirken, etrafında oturan insanlara birer parça kumaş kesilerek verilir. Kızın çeyizine konulan her kumaş
ve takı dokuz tane olmak zorundadır. Bu nedenle çeyize, kızın dokuzu denilmektedir. Teke Türkmenlerinde
kız istemeye giderken yolun üzerine beyaz ipli iğne atılmaktadır. Bunun anlamı, yolumuz ak olsun, işlerimiz
kolay olsun demektir. Gelin almaya gidildiği vakit gelenlere tatlı su ikram edilir. Erkeğin yengesi
çaydanlığın ucuna para takmaktadır. Gelin kızın yüzüne ayna tutulur ki şansı açık olsun, kaynatılmış
yumurta yedirilir ki çok çocukları olsun. Bir yerde iki düğün olsa birbirlerine ekmek verilmelidir, yoksa düğünün çileli olacağına inanılmaktadır. Gelin taksiye bindirilirken hemen çabuk binmez, biner geri iner,
çabuk binerse kocayı çok istiyor diye alay edilmektedir.
6
Gelin almaya gelenler geri dönmeden, kızın şansı açık olsun diye yengesine gaz lambası
vermektedirler. Kızın yengesi de gelin arabası evden ayrıldığı zaman testi kırmaktadır. Gelin arabası ve
konvoy, yolun iki tarafına yakılan ateşin arasından geçirilmektedir. Türkmen halk ırımlarına göre ateş bütün
kötülükleri yok etmekte ve habis ruhları öldürmektedir. Damadın akrabaları, kız tarafından bir şey alırsa,
kendi evlerinde de düğün veya başka bir toplantı olacak diye inanılmaktadır. Geline nazar değmesin diye
arabasına, deve tüyünden yapılmış siyah, beyaz renkte ip bağlanmaktadır. Damadın akrabaları, kız evinden,
ağaçtan yapılmış kazık getirirler ve erkeğin evinin kapısının önüne çakarlar. Bunu gelin kız geldiği eve bağlı
kalsın diye yapmaktadırlar.
Gelin arabası eve geldiği zaman, damatla kız dışarı çıkarken, arkadaşları üzerlerine küçük taş
atarlar. Bunun anlamı, hayatın iyi günleri olduğu gibi, kötü günleri de var unutma, demektir. Gelin eve
girerken ateş üzerinden geçirilmektedir ve ocağın çevresinde dolaştırılmaktadır. Kayın valide, gelinin
başından şeker saçmaktadır. Bunu yeni evlenenlerin hayatlarının tatlı ve mutlu olması için yapmaktadırlar.
Gelin eve girerken bir elini tere yağına, diğer elini tuza değdirirler. Bunu yeni evli çiftler bolluk içinde
yaşasın diye yapmaktadırlar. Gelin odaya girdiği zaman, kayın valide karşılar ve selam verir, elini gelinin
başına kor ve iyi dileklerde bulunur, gelinin ayağına yavaşça basar. Bunun anlamı, gelin bu evde
bulunanların emri altına girmiştir demektir. Gelinin yatak odasına çocuk beşiği koyarlar ve yatağın üzerine
erkek çocuk bırakırlar. Bu gelinin çok çocuğu olması ve ilk çocuk erkek olsun diye yapılmaktadır.
Türkmenlerde gelin kayın pederinin evine getirildiğinde dış kapıdan oturacağı yere kadar, yolu
üzerine beyaz halı serilmektedir. Gelin beyaz halı üzerinden yürütülerek götürülmektedir. Bu yolun ak olsun,
saflık duruluk ve temiz olarak kapıdan girsin demektir. Gelini görmeye gelenler yüzünü açar ve “tüveleme
tüveleme”, “Maşallah nazar değmesin”, “Hüda nazardan korusun”, diye dua ederler. Ersari ve Teke
Türkmenlerinde nikah kıyılırken erkeğin yakını olan kadınlar sürekli makas açıp kapatarak ses
çıkarmaktadırlar. Böyle yapmalarının sebebi, evde şeytan ve kötü ruhlar varsa, iki gencin arasına girmemesi
içindir. Nikah kıyıldıktan sonra, gelin kocasının botlarını çıkartır, kuşağını çözer ve gömleğinin düğmelerini
açar. Bunun anlamı, geline ömür boyu kocasının hizmetini yapması gerektiğini hatırlatır. Türkmenlerde oğul
vermek kız çıkarmak (evlendirme) adeti ile ilgili birçok ırım vardır.
1- Türkmenlerde düğün yapılacağı tarih, yıldızlara bakarak molla tarafından belirlenir.
2- Nikahtan sonra, gelin ve damada cesur olsun diye yürek ve böbrek yedirirler.
3- Gelinin eline un sürülerek onun hayatta mutlu olması dilenir.
4- Gelin evin avlusuna girdiğinde "yüzerlik" otu yakılarak tütsü yapılır.
5- Hamile kadının ağrıları başladığı zaman kolay doğum yapsın diye silahla ateş açarlar.
6- Doğumdan sonra uyuduğu zaman kadını al basmasın diye yanında erkek bulundurulur.
7- Kadını al basmaması için yanına demir, süpürge ve ateş konulmaktadır.
8- Doğum yapan kadının başında al örtü varsa erkek, sarı örtü varsa kızı olmuştur.
9- Çocuğu ziyarete gelenler “oğul devletin başı, kız da olursa gönül hoşu” derler.
10-Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve annesi kırk bir tane kaşığın suyu ile yıkanmaktadır.
11-Çocuk yıkandıktan sonra erkeği tazı, kızı at derisine sararlar ki cesaretli ve uysal olsun.
12-Yeni doğan bebeğin yıkanmış eşyalarının gündüz dışarı bırakılması uygun görülmez.
13-Bir kadın hamileyken tavşan eti yerse çocuğun sakat olacağı inancı vardır.
14-Doğuma yakın anne adayı eşeğe binerse çocuğu aptal ve tembel olur.
15-Hamile kadın ata binerse çocuğun yiğit olacağı inancı vardır.
16-Hamileyken aya baksa çocuk güzel, yüzüne elma sürse yanakları kırmızı olur.
17-Hamile kadın çirkin adam, deve ve tavşan görse çocuk çirkin olur.
18-Hamileyken yılan görse çevik, kurt görse kahraman, koyun görse uslu olur.
19-Kadın rüyada buğday ve at görse çocuğun rızkı bol ve kahraman olur.
20-Anne adayı rüyada süs eşyası görse kız, para görürse erkek çocuğu olur.
21-Yeni doğan çocuğun ağzında diş olursa, babasına kötü davranacağına inanılmaktadır.
22-Hamile bir kadın devenin altından geçerse çocuğu kuvvetli olur.
23-Yeni doğan çocuk zar içinde olursa, öksüz kalacağına inanılmaktadır.
24-Çocuğu ziyarete gelenler iyi işitsin diye kulağının üzerine para koyarlar.
25-Doğum anında çocuğu kötü ruhlardan korumak için ateşte tütsü yapılmaktadır.
26-Çocuğun ilk çıkan tırnakları kesilerek eli una batırılır ki çocuk hırsız olmasın.
27-İlk saçı kesildiği zaman, altınla tartılarak karşılığı fakirlere verilir.
28-Çocuk doğduğu zaman erkeğe iki, kıza bir kurban kesilerek yemek ziyafeti verilir.
29-Çocuğun ismi molla kulağına ezan okuduktan sonra dedesi tarafından konulmaktadır.
30-Çocuk doğduğu zaman kırk gün beşikte değil, yerde yatırırlar.
31-Çocuğu doğduğu zaman tuzlu suyla yıkamaktadırlar.
32-Erkek çocuk doğduğu zaman “oğul doğdu ak evin üstüne gün doğdu” derler.
33-Çocuğu olmayan kadınlar, çok çocuğu olan kadının gömleğini giyerler.
Türkmenlerin İslam dinine girmezden önceki dini Gök Tanrı inancı idi. Türkmence’de gök; Asman,
direk ve mavi anlamına gelir. Gök Tanrı bütün canlı ve cansızların yaratıcısıdır. Gök Tanrı inancında yerin
(toprağın) itibarı vardır. Ölünün defni anlamında “yere cayladık” şunu yer aldı, artık o kişinin hayatı yerde
devam ediyor diye inanılmaktadır. Türkmence’de “cay” ev demektir. Merhumu caylamak ölüyü gömmektir.
Ölen adamı asıl ve devamlı olan evine koyduk orada ebediyen yaşasın denilmektedir.