Arama

Mısır ve Mısır Tarihi - Tek Mesaj #2

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
13 Haziran 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

TARİH


TARİHÖNCESİ


Nil Vadisine yerleşen ilk toplulukların bir dizi göç sonunda çevredeki çöl alanlarından geldiği saptanmıştır. Bataklıkların kurumasına bağlı olarak gelişen bu süreç içinde avcılığa ve toplayıcılığa dayalı göçebe yaşam biçiminden yerleşik tarıma
geçişin ne zaman gerçekleştiği tam olarak bilinmemektedir. Eldeki veriler İÖ 5000’den sonraki bir dönemde bazı küçük ve yerel kültürlerin ürün ekimine başladığını göstermektedir.

Mısır’ın bilinen en eski Neolitik kültürlerinin ortaya çıktığı yer delta bölgesidir. İlkel ev ve çanak çömlek yapımıyla ayırt edilen bu kültürleri izleyen Tasien kültür ve Badarien kültür daha gelişkin bir evreyi yansıtır. Daha sonraki Amratien kültür büyükçe kentler ve daha ileri bir teknikle belirlenir. Bu kültürün ileri bir aşaması olarak ortaya çıkan Gerze kültürü ise Yakındoğu ile ilişkilerin geliştiği, yerel krallıkların kurulduğu ve ilkel bir yazı sisteminin kullanılmaya başladığı evreye denk düşer.
Ad:  1.jpg
Gösterim: 1272
Boyut:  50.4 KB

Gerze kültürünün son döneminde öne çıkan ve kendilerini Gök Tanrısı Horus’la özdeşleştiren Nehen (Hierakonpolis) kralları öteki devletlere boyun eğdirerek Mısır’ın siyasal ve kültürel birliğini sağladılar. Maddi kültürde köklü bir dönüşüme ve ilk bürokratik yönetimin kuruluşuna sahne olan bu süreç, Tarihöncesinden yazılı tarihe geçişin koşullarını yarattı.

İLK SÜLALELER


İÖ 3100 dolaylarında Aşağı ve Yukarı Mısır’ı tek bir taht altında birleştiren Menes, Mısır’ın ilk kralı olarak kabul edilir. Memphis adıyla yeni bir başkent ve çeşitli sulama kanalları inşa eden Menes’in temelini attığı hanedan, 1. sülale (İÖ y. 3100 - y. 2890) olarak bilinir. Mısır’ın Nübye ve Sina’ya doğru genişlemesi, 1. sülale döneminin ilk yarısında gerçekleşti. Dönemin ortalarında yeni bir yazı aracı olarak papirüs bulundu. 1. sülale gelişmesinin doruğuna İÖ 2950’lerde ulaştı.
Bir taht mücadelesi sonunda kurulan 2. sülale (İÖ y. 2890-2686) çok geçmeden iç çatışmalarla sarsılarak yerini 3. sülaleye (İÖ 2686-2613) bıraktı.

ESKİ KRALLIK


Eski Krallık’m kurucusu olarak kabul edilen 3. sülalenin ikinci firavunu Coser, büyük teknolojik yeniliklere ön ayak olarak ilk taş piramit grubunu yaptırdı. Sonraki firavunlar merkezîleşmeyi daha da ileri götürerek ülkenin hemen her yanında sıkı bir yönetim sistemi kurdular. Güçlü bir merkezî yapıyla ayırt edilen 4. sülalenin (İÖ 2613 - 2494) yönetimi toprağa bağlı köylülerin aşırı biçimde sömürülmesine dayanıyordu. Bu yoldan elde edilen yüksek devlet gelirleri büyük tapınakların ve piramitlerin yapımına aktarılıyordu. Büyük ölçüde angarya yöntemiyle inşa edilen el-Gize yakınlarındaki görkemli Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleri aynı zamanda firavunların baskıcı otoritesini simgeler. Recedeften sonra 4. sülale firavunları kendilerini Güneş Tannsı Ra’nın oğlu olarak nitelendirmeye başladılar.

Ra’ya tapınmanın doruğuna ulaştığı 5. sülale döneminden (İÖ 2494-2345) kalma küçük piramitler daha çok dinsel tasvirleriyle dikkat çeker. Ele geçirilen çeşitli buluntular Anadolu’ya ve Afrika içlerine kadar uzanan canlı ticari ilişkilerin varlığını gösterir. Dönemin bir başka önemli gelişmesi de daha kuramsal bir nitelik kazanan bürokrasi üzerindeki firavun denetiminin zayıflamasıdır. Ölüm Tannsı Osiris’in öne çıkması son üç firavunun dönemine rastlar.

Yüksek görevliler arasında bağımsızlaşma eğiliminin daha da arttığı 6. sülale döneminde (İÖ 2345-2181) bölgelerin merkezden giderek uzaklaşması yönünde bir eğilim ortaya çıktı. Bu dönemden kalma yazıtlarda uzak bölgelere düzenlenen ticari ve askeri seferlerden ve Aşağı Nübye ile çatışmalardan söz edilir. Kısa ömürlü 7. ve 8. sülalelerin (İÖ 2181-2160) başansız yönetimi yaygın kıtlık ve karışıklıklarla birleşince Eski Krallık çöktü.

BİRİNCİ ARA DÖNEM


Tahtın Herakleopolis firavunlarına geçtiği 9. sülale döneminde (İÖ 2160-2130) yerel yöneticiler üzerindeki firavunluk otoritesi sembolik bir düzeye indi. Bunu gene Herakleopolis’te hüküm süren 10. sülale (İÖ 2130-2040) ile Teb’i başkent edinen 11. sülale (İÖ 2133-1991) arasındaki çekişme izledi. Teb firavunları istikrarlı bir yönetim kurmayı başarırken, Herakleopolis’te firavunluk tahtı sık sık el değiştiriyordu. Sonunda Teb firavunlarından II. Mentuhotep (hd İÖ 2008-1957) yeniden siyasal birliği sağlayarak daha geniş bir kültürel temelde tek bir devletin kurulması için gerekli koşullan hazırladı. Bu bakımdan 11. sülalenin son dönemi Orta Kraihk’ın başlangıcı olarak kabul edilir.

ORTA KRALLIK


Son Teb firavununun ölümünden sonra baş gösteren iç savaşta tahta el koyan ve 12. sülaleyi (IÖ 1991- 1786) başlatan eski vezir I. Amenemhet (hd İÖ 1991-1962) Memphis yöresinde yeni bir başkent kurarak karışıklıklara son verdi. Eski merkeziyetçi gelenekleri canlandırmakla birlikte bölge valilerine karşı baskıcı bir yönetim uygulamaktan kaçındı. Hükümdarlığının 20. yılında tahtına ortak ettiği oğlu I. Sesostris Nübye’ye seferler düzenleyerek Nil’in İkinci Çağlayanına kadar olan topraklan ele geçirdi. Aynı dönemde göçebe topluluklar da sindirildi.

Sonraki firavunlar döneminde de sık sık başvurulan askeri harekâtlar giderek düzenli bir ordunun biçimlenmesini sağladı. Öte yandan inşa edilen geniş çaplı sulama sistemleriyle tanmsal üretime büyük bir atılım kazandınldı. Bölge valilerinin nüfuzunu kırma girişimlerini sonuca ulaştıran III. Sesostris (hd İÖ 1878-1843) Nil Vadisinin kuzey ve güney yanlarıyla Nil Deltasının doğu ve batı kesimlerinden oluşan yeni bir yönetim düzenlemesinin temelini attı. Tarıma ve fetihlere dayanan yüksek refah düzeyi özellikle III. Amenemhet döneminde (İÖ 1842-1797) doruğuna ulaştı. Mısır’ın bilinen ilk kadın hükümdarı Sebeknefru’nun başa geçişinden kısa bir süre sonra 12. sülale sona erdi.

Taht çekişmeleri nedeniyle kısa ömürlü hükümdarlıklara sahne olan 13. sülale döneminde (İÖ 1786-1633) büyük önem kazanan vezirlik makamı uzun yıllar tek bir ailenin elinde kaldı. Doğudan ve güneyden gelen göç dalgaları Mısır nüfusuna yeni öğeler katmaya başladı. Başkentin Teb’e taşındığı son firavunlar döneminde Aşağı Nübye üzerindeki denetim yitirildi.

İKİNCİ ARA DÖNEM


Artan hanedan çekişmeleriyle Mısır’ın bir kez daha parçalanmasından sonra, ülkenin kuzeyini istila eden ve Avaris’i başkent edinen Asya kökenli Hyksoslar 15. sülaleyi (İÖ 1674-1567) oluşturdular. Bu dönemde Hyksoslann üstünlüğünü kabul ederek varlığını koruyan en önemli güç odağı 17. sülale (İÖ 1650- 1570) olarak Teb’de hüküm süren Mısırlı firavunlardı. Hyksos yönetimi Mısır’a birçok yenilikler getirerek, ülkenin teknolojik alanda Batı Asya’ya yetişmesinde önemli rol oynadı.
I. Apopis döneminde Teb firavunu Sekenenre’nin başlattığı ayaklanma yenilgiyle sonuçlandı. Ama onun oğlu Kamose giriştiği başarılı askeri harekâtla Hyksosları kuzeye sürdüğü gibi Hyksoslann kışkırtmasıyla harekete geçen Nübye’deki Kuşi hükümdarlarının saldırısını da boşa çıkardı. Kamose’ nin zaferleri Hyksos egemenliğinin yıkılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

YENİ KRALLIK


18. sülale (İÖ 1570-1320). Bütün Mısır’a egemen bir firavun olarak yeni bir dönemi başlatan I. Ahmose (hd İÖ y. 1570-1546) kuzeye düzenlediği bir sefer sonunda Hyksoslan Filistin’e kadar sürdü. Ardından Nübye’yi yeniden Mısır’a bağladı. Bu sırada Yakındoğu’da güçlü bir devletin bulunmayışı, Mısır’ın doğuya doğru yayılmasını kolaylaştırdı. Yeni toprakların yararlık gösteren komutanlara dağıtılması güçlü bir askeri sınıf yarattı.

Ahmose’nin oğlu ve ardılı I. Amenofis (hd İÖ 1546-1526) güneyde Mısır’ın sınırlarını Nil’in Üçüncü Çağlayanına kadar genişletmenin yanı sıra Asya’da bazı seferlere çıktı. Bu dönemde Amon-Ra kültü resmî din olarak benimsendi. Sonraki iki firavun I. ve II. Tutmosis yayılmacı politikayı sürdürerek Fırat’a kadar ulaştı. II. Tutmosis’in üvey kardeşi ve kansı Hatşepsut, bir süre üvey oğlu III. Tutmosis’in naipliğini yaptıktan sonra 1503 dolaylannda yönetimi doğrudan kendi eline aldı. Bu dönemde özellikle ticarette sağlanan büyük gelişmeye karşın, Mısır’ın Asya’daki üstünlüğü sarsılmaya başladı. Asya’daki ayaklanmayı bastırarak kazandığı saygınlıkla tahta çıkmayı başaran III. Tutmosis (hd İÖ 1504-1450) Mitanni tehdidine karşı birçok yeni sefer düzenledi. Bölgede Mısır egemenliğini yeniden kabul ettirmekle birlikte etkili ve merkeze bağlı bir yönetim sistemi kuramadı. Buna karşılık Nübye’nin giderek Mısır’la bütünleşmesi yolunda önemli adımlar attı. Fetihlerle birlikte Mısır’ın zenginliği artarken, birçok önemli mevki askerlerin eline geçti.
Ad:  3.jpg
Gösterim: 1103
Boyut:  48.3 KB

II. Amenofis (hd İÖ 1450-1425) babasından devraldığı imparatorluğu korumaya ağırlık vererek Asya’da bir tür güç dengesi kurmayı başardı. Yerine geçen IV. Tutmosis (hd İÖ 1425-1417) Mitanni kralının kızıyla evlenerek bir barış ortamı yaratmaya çalıştı. Onun oğlu III. Amenofis (hd IÖ 1417-1379) Nübye’deki ve delta bölgesindeki ayaklanmaları bastırdıktan sonra Amenofis (Hapuoğlu) gibi yetenekli yöneticilerin yardımıyla ulaşım ve bayındırlık alanında geniş çaplı yatırımlar gerçekleştirdi. Asya’daki devletlerle diplomatik ilişkileri daha da ileriye götürdü.

Önceleri IV. Amenofis olarak bilinen Ahenaton (hd İÖ 1379-1362) güneş kursu olarak betimlenen Aton’a dayalı tek tanrılı bir din yaratmaya çalışarak her alanda köklü değişikliklere girişti. Mısır’ın orta kesimindeki Amarna’da Ahetaton adıyla kurduğu yeni başkenti resmî dine bağlı bir odak durumuna getirdi. Ama yeni din halk arasında fazla benimsenmediği gibi orduyla birleşen sivil yöneticilerle Amon rahiplerinin muhalefeti firavunun otoritesini zayıflattı. Bu arada Hititlerin yükselişiyle birlikte Mısır’ın Yakındoğu’daki egemenliği sarsılmaya başladı. Geniş imparatorluğu ayakta tutan ticaret de giderek bozuldu. Altı kızı olan Ahenaton’dan sonra kısa sürelerle iki damadı firavunluk yaptı. Bu dönemde Aton dininden hızlı bir dönüş sürecine girildi. Tutanhamon’un (hd İÖ 1361-1352) dul karısı Anhesenamen’in bir Hitit prensiyle evlenerek tahtı elinde tutma girişiminin boşa çıkarılmasından sonra, daha önce naiplik yapan Ay (hd İÖ 1352- 1348) başa geçti. Onun yerini alan Horemheb (hd İÖ 1348-1320) geleneksel Amon dinini geri getirdi ve orduya dayanan etkili bir yönetim mekanizması oluşturdu.

19. ve 20. sülaleler. Horemheb’in veziri ve ardılı I. Ramses (hd İÖ 1320-1318) 19. sülalenin (İÖ 1320-1200) kurucusu olarak kabul edilir. Ondan sonra tahta çıkan oğlu I. Seti (hd ÎÖ 1318-1304) Suriye’de giriştiği askeri harekâtlarla Hitit yayılmasını durdurdu. Ayrıca Libya’dan gelen bir saldırıyı boşa çıkardı.

Bir süre babasıyla tahtı paylaşan II. Ramses (hd İÖ 1304-1237) Suriye’de üstünlüğü sağlamaya yönelik Kadeş Savaşı’ndan (IÖ 1286) bir sonuç alamadı. Daha sonra Asur tehdidi karşısında Hititlerle Kadeş Antlaşmasını (İÖ 1270) imzalayarak III. Hattuşili’nin kızıyla evlendi. Böylece Suriye iki komşu devlet arasında paylaşıldı. II. Ramses’in yönetimi altında tapınak yapımı ve onarımı büyük önem kazandı. Yahudilerin Mısır’dan bu dönemde sürüldüğü sanılmaktadır.

II. Ramses’in oğlu Merneptah (hd İÖ 1236-1223) Deniz Halklarımn Libya’dan yönelttiği saldırılan püskürttü ve Mısır’ın Asya’daki topraklannı dış saldırılardan korudu. Ama onun ardılları iç ve dış sorunlarla başa çıkamayınca tahtı ele geçiren Set- naht (hd İÖ 1200-1198) düzeni sağlayarak 20. sülaleyi (İÖ 1200-1085) başlattı.

Setnaht’ın oğlu III. Ramses (hd İÖ 1198- 1166) Deniz Halklarının Mısır’ı karadan ve denizden istila girişimini önlemede büyük başarı gösterdi. Deniz Halklarının bir bölümünü sınır bölgelerine yerleştirerek paralı asker olarak kullandı. Ardından Libya’dan gelen Meşveş kabilelerinin saldırılarım püskürttü. Ama birbirini izleyen büyük savaşlar Mısır ekonomisini önemli ölçüde sarstı. Yönetimdeki bozukluğun da etkisiyle yayılan kıtlık, yapı işçilerinin tarihte bilinen ilk greve gitmesine yol açacak bir boyuta ulaştı. Bu arada sarayda yüksek görevlilerin ve subayların karıştığı bir komplo ortaya çıkarıldı.

III. Ramses’le birlikte firavunların öteden beri geniş topraklar bağışladığı tapmaklar güçlü rahip ailelerinin dayanağı durumuna geldi. Özellikle Teb rahipleri siyasal alanda önemli bir ağırlık kazandı. Ote yandan Mısır Asya’daki topraklardan çekilmek zorunda kaldı. Dışarıdan gelen altın, gümüş ve bakır kaynaklarının kesilmesiyle mezar ve anıtlara yönelik yaygın bir yağma hareketi başladı. Güçsüz firavunlar ülkenin birçok yerinde denetimi yitirdi. XI. Ramses yönetimindeki (İÖ 1113-1085) karışıklıklardan yararlanan Teb rahibi Herihor hükümdarlığını ilan ederek ülkenin güneyine egemen oldu. XI. Ramses’in ölümünden sonra da Tanis valisi Smendes kendini firavun ilan ederek 21. sülaleyi (İÖ 1085-935) kurdu.

ÜÇÜNCÜ ARA DÖNEM


Mısır’ı aralarında paylaşan 21. sülale firavunları ve Teb rahipleri, yakın akrabalık bağlarının da etkisiyle bir çatışmaya girmediler. Bu arada Meşveş kökenli askerler yönetim kademelerinde önemli bir yer edinmeye başladılar. 21. sülale döneminin sonlarında Mısır Asya’da ki bazı topraklarını İsrail Krallığı’na bırakmak zorunda kaldı.

Güçlü bir askeri desteğe dayanan Meşveş şeflerinden I. Şeşonk’un tahta el koymasından sonra, Mısır’ın kuzey kesimi Libya kökenli 22. sülalenin (İÖ 935-725) yönetimine girdi. Yeni sülalenin Teb yüksek rahipliğini elinde tutma çabası sık sık iç savaşlara yol açtı. Büyük Meşveş şeflerinin bazı bölgelere egemen olmasıyla parçalanma süreci daha da hızlandı. Teb’de 23. sülale (İÖ 817-725) olarak bilinen yeni bir hanedan ortaya çıktı. Öte yandan güneydeki Kuşi hükümdarları Mısır için önemli bir tehdit kaynağı durumuna geldi. Delta bölgesindeki Sais’in öne çıkmasıyla kurulan 24. sülale (İÖ 725-710) çok kısa bir süre başta kalabildi. Rakip 25. sülalenin (İÖ 751-656) kurucusu olarak ortaya çıkan Kuşi hükümdarı Şabaka egemenliğini bütün Mısır’a kabul ettirdi.

Kuşi firavunları Yakındoğu’da güç kazanan Asurlulann Mısır’a girmesini önleyemediler. Asurlulan Mısır’dan çıkarmaya yönelik iki girişimin boşa çıkmasından sonra, Kuşiler Mısır’ın siyasal sahnesinden bütünüyle çekildiler. Asur kralı Asurbanipal sert bir sindirme hareketine girişmekle birükte, Mısır’ın yönetimini delta bölgesindeki yerel prenslere bıraktı. Sais’in güçlü prensi I. Psammetikhos (Psamtik) bir süre sonra bağımsızlığını ilan ederek 26. sülaleyi (İÖ 664-525) başlattı. Yunanlı paralı askerlerin de yer aldığı üstün ordusuna dayanarak Mısır’ı yönetimi altında birleştirdi.

Yunanistan’la ticari ilişkilerin geliştiği bu dönemde Sais firavunları Asya’da statükoyu korumaya yönelik bir dış politika izlediler. Babil tehlikesine karşı Asur’u tampon bir güç olarak destekleyen II. Neko (hd İÖ 610-595) Filistin ve Suriye’deki bazı başarılara karşın Babil saldırıları karşısında tutunamadı. Daha sonra Apries’in (hd İÖ 589-570) Filistin’deki Babil egemenliğine son verme girişimi de sonuçsuz kaldı. Libya’daki Yunan kolonisi Kyrene’ye düzenlenen başarısız seferin ardından firavun olan II. Ahmose (hd İÖ 570-526) Yunanistan’la düzenli ticari ilişkiler kurulmasını sağladı. Aynca Pers tehdidine karşı Babil’i ayakta tutmaya çalıştı. II. Ahmose’nin ölümünden altı ay sonra Mısır’a saldıran Pers hükümdarı II. Kambyses, kısa sürede Nübye’ye kadar olan topraklan ele geçirdi.

AHAMENİŞ YÖNETİMİ VE SON SÜLALELER


Ahameniş hanedanından gelen Pers hükümdarları başlangıçta Mısır’ı firavun unvanıyla yönettiler. Bu nedenle Ahameniş egemenliği 27. sülale dönemi (İÖ 525-404) olarak da bilinir. Tapınakların gelirlerini kıstığı için rahiplerin tepkisini çeken II. Kambyses’ten sonra başa geçen I. Dareios, daha yumuşak bir tutum izleyerek geleneksel kurumlann ayakta kalmasına izin verdi. Bununla birlikte Mısır’ı imparatorlukla bütünleştirecek bir satraplık düzeni kurdu. Vergi yükünü hafifletmenin yanı sıra Nil’i Kızıldeniz’e bağlayan kanalı tamamlayarak ve çeşitli sulama projeleri başlatarak Mısır ekonomisine önemli bir katkıda bulundu.

I. Dareios’un ölümünden sonra delta bölgesinde başlayan ayaklanma, I. Kserkses’in sert önlemler almasına yol açtı. Atina’dan destek alan İnaros’un delta bölgesinde denetimi sağlayarak İÖ 460’ta kurduğu bağımsız yönetim, Pers saldırılarına ancak altı yıl dayanabildi. II. Dareios’un ölümünden (İÖ 404) sonra Ahameniş egemenliğine son verildiyse de sürekli taht kavgalarıyla belirlenen bir döneme girildi. Birbirini izleyen kısa ömürlü üç sülale daha çok Pers saldırılarına karşı Mısır’ın bağımsızlığını korumakla uğraştı. Bu saldırıların boşa çıkarılması ekonomik ve kültürel alanda büyük bir gelişmeye olanak verdi. Özellikle Akhoris’ in dönemi (İÖ 393-380) Mısır’ı yeniden güçlü bir devlet durumuna getirdi.

Yunanistan’ın desteğinde Filistin’e düzenlenen başarısız seferin ardından tahta çıkan II. Nektanebos (hd İÖ 360-343) Ahameniş hükümdarı II. Artakserkses’in İÖ 343’te giriştiği saldırıya karşı koyamayarak yenilgiye uğradı. Mısır’ı yeniden bir satraplığa dönüştüren Artakserkses, kentlerin surlarını yıkarak tapınakları yağmaladı. Nübyeli bir prensin İÖ 338’de kurduğu yönetim İÖ 335’te yerini bir kez daha Ahameniş egemenliğine bıraktı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 1 Ağustos 2017 14:02