Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #83

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #83
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Geçen hafta, bir markanın, bir futbol kulübüne ismini veriyor olmasının handikaplarına değinmiş ve Vestel'e de Manisaspor ile bu kapsamda bir soru sormuştum.

Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül'den bir yanıt geldi. Yüngül, sosyal sorumluluk yaklaşımıyla değil de hemşehrilik anlayışıyla destek verdiklerini ifade ediyor. Bu anlamda da 2001'den beri yürütülen ve ‘Vestel Türk Atletizminin Yanında' sosyal sorumluluk projesinden söz ediyor.
Ayrıca Süreyya Ayhan'a, kariyerindeki yükselmenin başladığı ilk dönemlerde, bir sponsora, desteğe en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerde destek verdiklerini de söyleyen Yüngül, Manisaspor ile ilgili yaklaşımlarını şöyle ifade ediyor: ‘Önce ülkem, sonra kurumum ve ailem' felsefesine sahip Zorlu Grubu'nun mensubu olan Vestel, kalkınmanın Türkiye genelinde yayılmasına büyük önem vermektedir. Bu anlayış ışığında, 1994’te Zorlu Grubu bünyesine girmesinden sonra Vestel'in yatırımlarının büyük bir çoğunluğu Manisa'da gerçekleştirilmiştir. Bugün Avrupa'nın en büyük dayanıklı tüketim üretim üssü olarak kabul edilen Vestel City'nin tamamı, Zorlu Grubu'nun Vestel'i satın almasından sonra gerçekleştirilen yatırımlarla kurulmuştur. Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde Vestel'e üretim yapmak üzere kurulan yan sanayi kuruluşları, bugün ciddi ihracat, üretim ve istihdam gerçekleştirmektedir. Bu anlamda Vestel, Manisa'nın en büyük işverenidir ve ilin kalkınmasında rolü büyüktür. Vestel'in kalbi ve evi olarak gördüğümüz Manisa'ya desteğimizin sadece işveren olarak kalmasını değil, sosyal ve kültürel alanda da Manisa'nın kalkınmasında sorumluluğumuz olduğu düşüncesiyle Vestel Manisaspor'u uzun yıllardır destekliyoruz. Son yıllarda ise desteğimizi takıma ismimizi vererek, maddi desteğimizi artırarak gerçekleştirme kararı aldık. Bu kararın sonucunda takım önemli başarılar elde ederek, Turkcell Süper Ligi'nde yer aldı. Vestel olarak önümüzdeki dönemde de Manisa'nın tanınmasında, Manisalının sosyal hayatında ve bir parça da ekonomisinde yeri olan Vestel Manisaspor'a, Manisa'ya karşı sorumluluğumuz nedeniyle destek olmayı sürdüreceğiz. Fanatizm konusunun ise tüm sporseverler arasındaki yerinin sınırlı olduğuna inanıyorum. Vestel Manisaspor'un gösterdiği başarılar nedeniyle, başka takımların taraftarları tarafından cezalandırılacağına inanmıyorum. Ayrıca buna hiçbir spor kulübümüzün hoşgörü ile bakacağını ya da buna izin vereceğini de düşünmüyorum. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda Vestel Manisaspor'un Avrupa'daki futbol organizasyonlarında da önemli başarılar göstererek, Türkiye'yi ve Türk futbolunu uluslararası platformda da başarıyla temsil etmesidir. Bu hedefimize ulaştığımızda tüm futbolseverlerin takımımızın başarısını takdir edeceklerine inanıyoruz."
Firmalar rakipleriyle reklam üzerinden atışıyor
Son dönemde ekranlarımızda Türk filmi tadında reklam filmleri izliyoruz. Cem Yılmaz'lı Opet; Özge Namal'lı Axess, Ahmet Özhan'lı Filli Boya ve ‘gözü kara' sevgilili Arçelik reklamları. Bu uzun versiyonlar hemen ardından kısalarına dönüşeceklerse de şimdilerde izlemekten keyif aldığımız sahneleri sunuyorlar. Köşe yazarlarının, sanatçıların ve hatta gazetelerin bazen üstü örtük bazen de uluorta karşılıklı atıştıkları olur. Şimdilerde reklamlarda da bu karşılıklı diyaloğu yakalıyoruz. Yükselişte olan milliyetçilik figürlerini en son sınırına kadar kullandığı gerekçesiyle eleştirilen Petrol Ofisi'nin basın ilanlarına bir bakınız. Şöyle yazıyor: "Hayal değil. Oyun değil. Reklam değil." Oysa akıllardan silinmeyen Cem Yılmaz'lı Opet reklamı; "Hayal. Oyun. Reklam." üçlemesi üzerine kurulu.
Gelelim tüketicinin zihninde ‘Teknolojinin Türkçesi' betimlemesiyle uzun süredir tüketicinin algısına konumlanan Vestel ile son reklamlarında ‘Aşk teknik bir hadisedir' diyerek tüketicinin duygularına seslenen Arçelik'e. Daha önce de yazmıştım, algı her şeydir ve pazarlama algıları yönetir. Şimdi böyle bakınca ‘peluşlu' Opet ile ‘ağır ağabey'i oynayan Petrol Ofisi arasında bir ciddiyet farkı algılıyorsunuz. ‘Teknolojinin Türkçesi' tanımıyla gururumuzu okşayan Vestel ile Maslow'a göre temel ihtiyaçlarımızdan birini gıdıklayan Arçelik reklamının algılardaki konumlamaları da farklılaşıyor. Elbette karar tüketicinin; ama her dört reklam da algı yönetimi itibarıyla işini iyi yapıyor. Süreçte tüketici algısındaki rekabetin reklamlara nasıl yansıdığına hep beraber şahit olacağız.
'Konbara'da inisiyatif kullanıcıya geçti'
Turkcell Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül'den ‘Konbara kampanyası' ile ilgili yazıma yanıt geldi. Bir okurumuz, ‘Bu eski bir kampanyaydı; yeni bir şey yok ki neyin reklamını yapıyorlar?' demişti. Bir fark varmış. Turkcell'in açıklaması kısaca şöyle: "Bundan böyle reklamlarda duyurulan yeni formatıyla Konbara'da kazanılan hediye kontörlerin tüm inisiyatifi abonelerde olacakmış. KontörBizden kampanyasında kazanılan kontörler daha önce 5 aya bölünerek abonelerin hatlarına yükleniyormuş. Ayrıca abonelerin hediye kontörlerini kendilerinin yüklemesi de yeniden hediye kontör kazanmalarını sağlıyormuş." Kurumların reklam yaparken ayrıntıya ne denli dikkat etmeleri gerektiğini ifade eden bir vak'a bu. İlk kampanya ile ikincisi arasında fark var mı? Görünen o ki var. Tüketiciye hiçbir zaman ‘sen anlamamışsın' diyemeyeceğimize göre, acaba reklam mı bu farkı göstermekte yetersiz kaldı?
Microsoft'ta neler oluyor?
Microsoft, önceki hafta da en çok haberi çıkan ilk beş kurum arasındaydı. Bu hafta ise ilk sırada. İki hafta üst üste çıkan haber sayısı ise istikrarlı. 222 haber yazılı ve görsel medyada yer almış. En çok reklam verenler sıralamasında ise her iki haftada da yok. Peki Microsoft nasıl oluyor da sıralamanın en başına geçiyor? Çok açık; geçen yıl AB'de 497 milyon Euro'luk ceza aldığı davanın yeniden görülmesi ve bu cezayı ödememek için Bill Gates'in mal varlığını dağıtıyor içerikli gerçekliği doğrulanmayan haberler.
Ne denir? Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış.
Milli değerlerimize dokunmayın! Toplumları millet yapan değerlerin korunması konusundaki inancımı hiç yitirmedim. Bizi biz yapan değerlerin küreselleşen dünya ile şekil değiştirebileceğine; ama özüne dokunulmaması gerektiğine her zaman inandım. Sizi bilmem; ama milli bayramlarda tank gördüğünde bile gözü sulananlardanım. İstiklal Marşı çalınca da nerede olursam olayım dikkat kesilirim. Tüketiciyi etkilemek adına milli değerlerin bir reklam filminde kullanılması konusunda da itirazlarım var. Reklamlar tüketicinin nabzını tutarak onu damardan yakalayan mesajlara yoğunlaşır. Ama ben, şimdilerde tüketiciyi etkilemek üzere aşırı dozda kullanılan vatan, millet, bayrak üçlemesinden bir tüketici olarak hoşlanmadığımı söylemek istiyorum. Sanırım benim gibi düşünenlerin sayısı hiç de az değil.