Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #54
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaklaşık bir yıllık ayrılıktan sonra sabahın erken saatlerinde Trabzon’dayım. Puslu bir hava karşılıyor beni. Hafif irkiliyorum ve derhal bir taksiye atıyorum kendimi.

Malum; Trabzon futbolla yaşayan bir şehir. Taksiciler ise apayrı bir birikim. Biraz polemik fena olmaz diye düşünüyorum. Futbolu sevmekten bahsediyorum. Aşırılıkların, husumetin, kavganın günah ilmiğini yöneticilerin ve medyanın boynuna doluyorum ve soruyorum: F.Bahçeli bir müşteri arabana binmek istese almayacak mısın? ‘Alırım tabii’ diyor ve ekliyor: “İlk müşterim F.Bahçeliydi.” Öyleyse diyorum, ‘Bizim hayatlarımız, işimizle, ailemizle, değerlerimizle yoğurulmuyor mu?’ Futbolu tiyatro gibi, sinema gibi farklı bir uğraş olarak yerli yerine oturtsak, onu bir hobiye taşısak Fenerbahçe-Galatasaray düşmanlığı veya Trabzonspor-Fenerbahçe düşmanlığı diye bir şey olur mu? Ve sen kazandığın halde alkışlayarak gönderemez misin Fenerbahçe’yi Avni Aker’den.”
Samimi bir tebessüm açıyor taksicinin yüzünde. ‘Haklısın abi. Ben de senin gibi düşünüyorum.’ İçim ferahlıyor. Anlaşılmış olmanın huzuruyla arabasından iniyorum. Ve şehrin, henüz sükunete teslim sokaklarının arasına karışıyorum.
***
Yağmura göz kırpan, gel de demeyen fazlaca serin, bahar akşamında başlayan Trabzon-F.Bahçe oyununun ilk dikkat çekici tarafı aşırı temkinlilikti. Sarı-Lacivertli takımda, Luciano ve Nobre’nin yokluğu Daum için ciddi handikaptı. Çünkü, Luciano aklı ve becerisiyle sahaya hükmeden bir savunma oyuncusu. Ve Nobre’nin rakip defans üzerindeki yıpratıcılığı bu maç için çok aranacak bir özellikti.
Bana göre Trabzonspor’un en büyük kozu ne Fatih ne de Gökteniz’di. Teknik Direktör Vahid Halilhodziç’ti. Maç kadrolarına göz attığımda bu gerçeği daha iyi gördüm. Boşnak hoca, Yattara’yı yedeğe çekmiş, onun yerine daha dirençli ve dinamik bir orta sahayı hedefleyerek Hasan’ı ilk on bire almıştı.
Karşılaşmanın ilk 45 dakikasında orta sahayı daraltarak rakibin yıldızlarını alan savunmasıyla etkisiz hale getirmeyi hedefleyen Vahid hoca, bu stratejisinde büyük ölçüde başarılı oldu. Alex, topla çok az buluşabildi. Aurelio, becerisini ve oyunu sürükleme özelliğini konuşturacak genişlikten mahrum kaldı. Keza Appiah da öyle. Anelka’nın pas ağı kesildi, Tuncay topa hasret kaldı. Daum, 20. dakikadan sonra Tuncay’ı sola, Anelka’yı sağa yolladı, yine olmadı. Sadece Gökdeniz’in savunma zaafını kullanarak zaman zaman soldan bindirmeler yapan Ümit Özat’ın isabetli ortaları, Daum’un erişebildiği taktik hedef olarak dikkat çekti.
Bu oyun anlayışı, tabii ki, Trabzonspor’un da hücum gücünü törpüledi. Bordo-Mavililer, geride çoğalamadılar, pozisyon bulmakta çok zorlandılar. Ancak, bazen bu tür kötü oyunlar, sürpriz gollere gebedir. Fatih’in ayağından çıkan orta Szymkowiak’ın kafa vuruşuyla gole dönüştüğünde ben bunu düşünüyordum. Trabzonspor’un adeta inadına atamadığı ikinci golden sonra, Tuncay’ın Manchester’a attığının benzerini andıran golü oyunun kaderini değiştirdi. F.Bahçe, psikolojik üstünlükle birlikte oyun hakimiyetini de ele geçirdi ve Daum’un Semih’i sahaya sürmesi, semeresini verdi. Sarı-Lacivertli takım Avni Aker’de 2-1 öne geçti. Trabzonspor’un yaşadığı şok süreciyle birlikte skor 3-1’e geldi. Sonrasında Fatih’in yaptığı klas vuruş Bordo-Mavilileri bir nebze olsun umutlandırdı; ancak Fenerbahçe gibi bir tecrübe ve kalitenin bundan sonra maçı bırakması düşünülemezdi. Sarı-Lacivertliler, Avni Aker’den altın değerinde üç puan çıkardılar.