Arama

Psikolojide Teoriler - Tek Mesaj #5

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
20 Haziran 2008       Mesaj #5
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Etiketleme Teorisi

Sembolik etkileşimcilik çerçevesinde gelişen etiketleme teorisi (labelling theory), Durkheim ve Simmel'den itibaren sosyal bilimlerin önemli bir sorunu olan ve anomi kavramı temelinde ele alınan 'sosyal normlardan sapma' konusundaki önemli yaklaşımlardan birisidir.

Durkheim'ın 'sosyal yoğunluk arttıkça, moral yoğunluk azalır' varsayımı, Chicago Ekolü'nün 'moral yoğunluğun parçalanması, suçluluk, marjinallik, sapkınlık, anomi, vb. modern sosyal patolojilere yol açar' görüşüyle devam etmiştir. Aynı doğrultuda 1960'larda sembolik etkileşimciler, temel tezi "toplum ve dışlananlar, etkileşim halindeki iki sistemdir' şeklinde ifade edilebilecek yeni bir bakış açısıyla ortaya çıkmışlar ve sosyal dışlanma biçimleri üzerinde yoğunlaşmışlardır.

Sembolik etkileşimcilere göre, toplum tarafından cezalandırılan sosyal olgular, sadece sapkınlık (delinquency) ve suçlar değildir. Toplum, yeni sapma (âeviance) kategorileri yaratarak nüfusun giderek daha büyük bir kısmına yaptırım uygulamaktadır. Toplumda, bir kurum veya grubun normlarının dışına taşan her davranış 'sapma' olarak nitelenmektedir.

G. H. Mead'in kariyer ve benlik kavramlarını alan sembolik etkileşimciler, sapmanın bir durum gibi değil, bir süreç olarak görülmesi gerektiğini ve belirli bir sorunun analizinde, normal veya sapan olsun, ilgili tüm aktörlerin algılarının dikkate alınması gerektiğini öne sürmüşlerdir.

Etiketleme teorisi çerçevesinde yapılan alan araştırmaları, Becker'in 1961'de direktörü olduğu 'Social Problems' dergisinde yayınlanmıştır. Bu yaklaşımın temel eserleri arasında Becker'in 'Outsiders'ı (1963), Goffman'ın 'Stigmate'i (1961), Matza'nın 'Delinguency and drift'i (1964), Cicourel'in "The Social Organisation of Juvenile Justice'ı (1968) sayılabilir.

Etiketleme teorisinin öne sürdüğü görüşler, sosyal psikolojide Mead'den kaynaklanan ve benlik kavramının şekillenmesinde diğerlerinin rolünü vurgulayan görüşlerle paralellik göstermektedir. Bir kişiye yapıştırılan etiketler, diğerlerinin bu kişi karşısındaki davranışlarını etkilemekte ve sonuçta, kişinin diğerleriyle etkileşimi, etiketin damgasını taşımaktadır. Pygmalion Etkisi veya kendini gerçekleştiren kehanet olgularının temelinde de bu mekanizma bulunmaktadır.

Gerçek Çatışmalar Teorisi

Gerçek çatışmalar teorisi (realistle coflict theory), gruplar arası çatışmalar konusunda ortaya atılmış görüşlerden biridir. Muzaffer Şerif (1966) tarafından öne sürülen bu görüşe göre, önyargı ve ayrımcılığın temel nedenlerinden biri, sınırlı kaynakları elde etmek için girişilen mücadeledir.

İki grup arası ilişkilerin kalitesi, gerçek bir çıkar çatışmasının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Kaynakların sınırlı olduğu bir bağlamda, gruplar arası rekabet iç grup yanlılığına yol açmaktadır.

İki grup arasında işbirliği olduğunda, gruplar arası algı ve davranışlar da olumlu olmaktadır; rekabet bulunduğunda ise dış gruba karşı olumsuz tutum ve davranışlar gelişmektedir. Şerifin 'Hırsızlar Mağarası' adıyla tanınan çalışmaları, ortak projeler yönünde işbirliğinin, gruplar arası ilişkilerin iyileşmesini sağladığını ortaya koymaktadır.

Sınırlı kaynaklara sahip olma yönündeki rekabet ne kadar büyükse, önyargılar, ayrımcılık ve düşmanlık da o kadar büyük olmaktadır. Ülkemizde köyler arasında mera paylaşımı yüzünden çıkan çatışmalar ve bunun doğurguları, gerçek çatışmalar teorisi çerçevesinde açıklanabilir.

Geştalt Teorisi

Geştalt teorisi, bir eşya veya olayın anlamlandırılmasında, uyaran veya biçimlerin bütünsel algısını vurgulayan görüş olarak tanımlanabilir. Yüzyılın başlarında Almanya'da Wertheimer, Koffka ve Köhler tarafından geliştirilen bu teori, yüzyılın başında psikolojiye hakim olan 'psikofizik'e (algı, bellek ve benzeri psişik edimleri refleks, duyum ve imaj terimleriyle, yani basit biyolojik olgularla açıklayan yaklaşım) bir tepki olarak doğmuştur.

Psikoloji tarihinde Önemli bir yeri olan geştalt teorisine göre, tüm zihinsel edimlerde anlam, durumun bütününün algısından çıkar, eğer parçalara ayırarak, öğelere bölüp sonra toplayarak yaklaşılırsa, anlam gözden kaçar. Bütün parçalarının toplamından fazladır.

Bunun ilk örneklerinden biri XIX. yüzyıl sonunda Ehrenfels tarafından verilmiştir. Eğer bir melodiyi algılıyorsak ve tanıyorsak, bu, onu oluşturan notalardan her birini öğrenip bellekte tuttuğumuzdan değil, notalar arası harmoniyi, melodiyi veren yapıyı bellekte tuttuğumuzdandır.

Partisyonu bir başka tonaliteye naklederek notaları değiştirebiliriz, ama melodi aynı kalır. Melodinin algısı, notalarının ardışık algısı değildir, notaların oluşturduğu orijinal bütünün algısıdır. Algılamak, bir biçimin, bir geştaltın tanınmasıdır.

Bu yaklaşım, algı sorunlarının, örneğin illüzyonların açıklanmasında ('doğru biçim' ihtiyacı, bazı şekillere üçüncü boyut eklenmesine yol açmaktadır, vb.), doğal bir bütünlüğün söz konusu olduğu ve her bir fonksiyonun bitişik fonksiyonlarla birlikte ele alınması gereğinin duyulduğu alanlarda (nöroloji, bellek, zeka, vb.) önemli bir uygulama alanı bulmuştur.

Geştalt teori, sosyal psikoloji alanında Kurt Lewin'in etkisiyle ve Asch, Şerif, vb. öncü sosyal psikologların çalışmalarıyla önemli bir yer kazanmıştır. Halen 'global algı - analitik algı' tartışmalarında güncelliğini korumaktadır.