Arama


ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
1 Mayıs 2006       Mesaj #12
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
BİR KARINCA YAVRUSU, ana kraliçenin yeraltında açtığı ve üzerini kapatarak dış dünyadan tamamen soyutladığı bir dehlizde kozadan çıkar. Daha o anda, nereye geldiğini ve kendisinden ne beklendiğini biliyor gibidir. İlk iş olarak, dehlizi genişletmeye koyulur; çünkü yeni doğacak kardeşlerine burası dar gelecektir. Bu işi yaparken, henüz tanıma fırsatını bulamadığı bedenine takılmış iki çift çenesini, üç çift ayağını ve antenlerini bir sanatkâr becerisiyle kullanır. Kendisine, o dehlizden başka bir dünyanın da var olduğunu anlatacak kimse yoktur. Anlatması da gerekmez. O, kendiliğinden, dehlizin tavanında bir delik açar ve dışarı çıkar. Yiyecek toplar, doğduğu yere getirir. Yavru karınca, daha hayatının ilk anlarında, kendisinden sonra doğacak kardeşlerinin bakımını annesinden devralmaya hazırdır.


Karınca, bu olağanüstü becerisiyle canlılar dünyasında yalnız değildir. Özellikle böcek seviyesindeki canlı türlerinde, hayatının ilk dakikalarından itibaren bir sanatın icrasına girişmek, oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu konuda bütün canlı türlerinden çok gerilere düşen birisi varsa, o da insandır.

İnsan, tam bir beceriksizlik ve cehalet içinde hayata gözünü açar. Doğduğu anda bildiği tek şey ağlamak ve emmekten ibarettir. Vücut organlarını kullanmasını öğrenmesi bile aylar, hattâ yıllar alacak, kendi başının çaresine bakacak hale gelmesi ise çok daha uzun sürecektir. Daha da ileri giderek, insanın bütün ömrünü öğrenmekle geçirdiğini de söyleyebiliriz. Bu da onun yaratılış amacını açıklar. Onu karınca ile karşılaştıracak olursak, birinin öğrenmiş olarak, diğerinin ise öğrenmek üzere bu dünyaya geldiğini—yahut gönderilmiş olduğunu—rahatça söyleyebiliriz.
İnsanın araştırmak ve öğrenmek üzere yaratıldığını gösteren en büyük delil, hayatının ilk yıllarıdır. Bir bebeğe dikkat edin: Uyku dışındaki bir dakikasını boş geçirdiğini görebilir misiniz? Elini, ayağını, ağzını, bütün yeteneklerini ve—en önemlisi—zekâsını kullanmak suretiyle, sürekli olarak kendisini ve çevresini araştırmakta, tanımaya çalışmakta, birtakım bilgiler edinmekte ve bu bilgileri, daha ileri düzeyde bilgilere ulaşmak için basamak yapmaktadır. Mükemmel bir araştırma faaliyeti!

Hayatın ilk yılları, araştırmacılığın altın çağı sayılır. Bu yıllarda çocuğun zihninde “zor” veya “imkânsız” şeklinde bir kavram yok gibidir. Yetişkin insanlar için yabancı bir dil öğrenmek veya bir bilim dalında uzmanlık kazanmak son derece güç bir iş iken, en az o kadar zahmet ve sabır isteyen yürümek ve konuşmak gibi son derece ağır işlerin altından her çocuk başarıyla kalkmaktadır.

Fakat bu altın çağ, çocukluk devrelerinin ötesine pek seyrek olarak uzanma şansı bulur. Çocuk, çok geçmeden, herşeyi kurcalamanın ve büyükleri soru yağmuruna tutmanın iyi birşey olmadığını öğrenmeye başlayacaktır. Bunu öğrenmesi, o zamana kadar onu içinde yaşadığı dünyanın sırlarını keşfetmeye iten merak duygusunu belki bütünüyle yok edemez, fakat başka mecrâlara rahatlıkla yöneltebilir. Yeni birşeyler öğrenmek, önüne yeni ufuklar açan bilgiler edinmek, hayatın en heyecan verici faaliyeti olmaktan yavaş yavaş çıkar.
Böylesi, zamanla bize daha rahat gelmeye başlar. Araştırmaktan, yeni bilgiler edinmekten, yeni bilgilerle birtakım problemler çözmekten ve yeni bazı sonuçlara varmaktan, yeni durumlara göre yeni davranışlar geliştirmekten, yeni bilgilerin açtığı ufuklarda daha da yeni bilgilerin peşine düşmekten kaçınmakla, aslında, düşünmekten de kendimizi “korumuş” oluruz. Zaten çevremizdeki pek çok şey, düşünmeyi, Henry Ford’un deyimiyle “dünyanın en zor işi” haline getirmek için düzenlenmiş gibidir.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ