Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir... Hukuk devletinin amaçladığı kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir... Anayasa’nın, Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeleri uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması” gerekir .Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak, kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.Türkiye, OECD ülkeleri arasında devletin sosyal güvenlik sistemine prim ödeyerek katkı yapmadığı tek ülkedir. Avrupa Birliği ülkeleri, sosyal güvenlik ve sağlık için bütçelerinin yarısını harcarken, Türkiye’de bu oran bütçenin beşte birine ulaşmamaktadır. Öte yandan, bütçenin yüzde 26’sı, nüfusun yüzde 10’una faiz ödemeleri olarak aktarılırken; nüfusun yüzde 90’ı için yapılan ve yüzde 15’i bile bulmayan sosyal güvenlik harcamalarını kara delik olarak nitelemeyi sürdürmek, bilinçli bir çarpıtmayı yansıtmaktadır. Anayasa’da, “sosyal hukuk devleti olarak” tanımlanan bir ülkede; bütçeden sosyal güvenlik sistemine aktarılan kaynağı, bu biçimde tanımlamayı sürdürmek çalışmayı, alınterini ve emeği değersizleştirmek, bu değerlerin karşısında parayı yüceltmek demektir.Sağlık, her yurttaş için eşitlik ve hak temelinde erişilebilecek ve yararlanabilecek bir kamu hizmeti olarak düzenlenmelidir. Piyasa kurallarının belirleyici olacağı bir sağlık sisteminden vazgeçilmelidir. Bu sistemin uygulandığı başka ülkelerde iflas etmiş olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, işsizlik, kayıt dışı çalışanların oranı ve bölgesel eşitsizlikler, özel sigortacılık tekniğine uygun bu sistemin işleyişine engeldir. Sonucu, halkın sağlığını kaybetmesi anlamına gelecek bu model yerine, vergilendirilmeyen kazançlardan alınacak vergilerle ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun da dahil edildiği diğer kamu kaynakları ile karşılanacak bir sağlık sistemini gerçekleştirmek gereklidir.Hükümet’in sosyal politikalar olarak yaygınlaştırdığı ve siyasallaştırdığı uygulamalar, sosyal devlet kurallarına göre yürütülmelidir. Kamu kaynakları ile sürdürülen ve denetlenemeyen süreçlerde planlanan ve gerçekleştirilen harcamalara dayanan bu uygulamaların, geçici ve keyfi niteliğinden arındırılması gereklidir. Bu yardım ve olanaklar ihtiyaç duyan herkese, eşit ve nesnel ölçütlere göre ulaştırılmalı, uygulama siyasal bir organizasyon ve yararlanma görüntüsünden çıkarılmalıdır. Sosyal yardımlar yasa ile düzenlenmeli, iane ve bağışlama görüntüsü yerine, yurttaşların devletten isteme hakkı kapsamında bir hak boyutuna taşınmalı ve sosyal devletin gerektirdiği kurumsal ilişkiler aracılığıyla uygulanmalıdır.BU ARACI DA EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY OLMALIDIR.