Arama


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #18
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Müfessirler bu ayetin, kendinden önce geçen ayetten bedel olduğunu söylemişlerdir. Buna göre mana, "Allah insana kalemle yazmayı ve başka bilmediği birçok şeyleri de öğretmiştir."Bir önceki ayette, öğretme olayının kaynağı Rabb'e ait olduğu tescil edilmiştir. Bu ayette ise öğretilen ilmin muhatabı tespit edilmektedir.

“Alleme” fiilinin bu ayetteki konumu iki mef’ul almaya yöneliktir. Zira mef’ullar ortadadır.

İlk meful olan "el-İnsan" ın kim olduğu hakkında çeşitli görüşler vardır.
1- Adem (.a.s.) dır. [319] Zira Allah O'na eşyanın bütün isimlerini öğretmiştir. [320]
2- Resul Muhammed (s.a.v.) dır. [321]Nitekim başka bir ayette kendisine “(Allah) sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir " buyrulmuştur. [322]
3- Genel olarak tüm insanlığa şamildir. [323]Ayette, Allah sizi analarınızın karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz.[324] buyrulmuştur.

Bu görüşler içinde üçüncü olarak zikredilen görüş tercihe en uygunudur. Kur'an ayetlerinde hususî hitap zikredilmediği müddetçe genele yönelmek. Kur'an'ın davetine daha uygundur, İkinci ayette “Alak”tan'tan yaratılan insan kim ise, beşinci ayette Allah'ın öğrettiği insan da aynıdır. Bütün insanlar alaktan yaratılmış ve bütün insanlara bilmedikleri şeyler öğretilmiştir.

İkinci meful ise “Ma lem Ya’lem” dir.
"Bilmediği şeyler" ifadesi: tüm ilimlere şamildir.İnsanoğlu ana kanundan hiçbir şey bilmez olarak dünyaya gelmiş, [325] sonra bilmediği şeyleri öğretmiştir. [327] İnsanın elde ettiği ve edeceği bütün ilimlerin çıkış noktası ve ana kaynağı Allah-u Teala'dır.

Ayette ince bir gönderme ile "Resül'un kaleme ihtiyacı olmadan da okutulacağı ve öğretileceğine dikkat çekilmiştir. [328] İnsanı alaktan yaratan ve ona bilmediklerini kalemle öğreten Ekrem Zat için, Mevhubî olan risalet müessesesini -kalemle yazmasını bilmeyen- bir kula bahşetmesi ve ona bilmediklerini öğretmesi gayet mantıklı ve basit bir iştir.

Bu ayette Hz. Peygamber (s.a.v.)'in okumak için yazmaya ihtiyacı olmadığı zımnen anlatılmıştır. Bu meyanda akla: Resul'e Nübüvvet geldikten sonra kalem ile yazmayı öğrenmesi gerekmez miydi? gibi bir soru gelmektedir. Kur'an'da geçtiği üzere "Sana (Kur'an'ı) okutacağız ve sen onu unutmayacaksın [329] buyrulmuştur. [330] Bu ayet aynı zamanda Allah-u Teala tarafından bir garantidir. Vahiy müddetince Resul kendisine gelen vahyi yazmasa bile unutmayacaktır. Ancak yüklendiği emaneti ümmetine taşıması için vahiy katiplerine ayetleri tescil ettirmiştir.

Akla şöyle bir soru da gelmektedir. Acaba Resul, kendisi yazmamakla birlikte, yazılanı okumayı nübüvvetten sonra da mı bilmiyordu? Bu konuda meşhur olarak bilinen, nübüvvetten sonra da Resul okumayı bilmiyordu. Nitekim Hudeybiye anlaşmasında yazılan bir kelimeyi silmek için, hangisi olduğunu Hz. Ali'ye sormuştur. Ancak Şifa kitabında geçtiği üzere, katibi Hz. Muaviye'ye; "Divite mürekkep koy, kalemi yan kes, "Be" harfini uzat, "Sîn" harfini farkettir, "Mîm" harfini körletme, "Allah" (lafzını) tahsîn, "er-Rahman" (lafzın)ı med, "er-Rahîm" (lafzın)ı tecvîd eyle." mealindeki Besmelenin hattı için kullandığı tabirlerden yola çıkarak yazıyı bildiği de söylenmiştir. [331]Bu rivayet mantıklıdır. Ancak bu tarifleri vahy-i ilahî ile yapabileceği gibi, yirmi üç sene Kuran’ı, okumak-yazdırmak vazifesi olan bir zatın bu müddet zarfında yazmayı da öğrenmiş olması mümkündür. Ancak ortada bir gerçek vardır. Resul'ün, nübüvvet inene kadar okuma-yazmayı bilmediği kesin delillerle sabittir.


<FONT face="Comic Sans MS" size=2> "(Ey Muhammed) sen bundan önce bir kitap okumuyordun. Elinle de O 'nu yazmıyordun. Öyle olsaydı o zaman (Allah'ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler, kuşkulanırlardı, (ama şimdi ne diye şüpheleniyorlar). [332]<SPAN style="COLOR: red">