Arama

Fosil Yakıtlar - Tek Mesaj #3

dse - avatarı
dse
Ziyaretçi
4 Temmuz 2008       Mesaj #3
dse - avatarı
Ziyaretçi

Fosil yakıtlar işlenerek kullanılacak hale nasıl getirilir


Fosil yakıtlardan enerji üretiminin günümüzde karşılaştığı en önemli çevre sorunu, CO2 emisyonudur.
Yakıtın çıkarılmasını,taşınmasını,işlenmesini. proseste kullanılmasını kapsayan elektrik üretim sürecinde ortaya çıkacak CO2 miktarı (Kw/saat başına); kömür santrallarında 800-900 gram, fuel oil santrallarında 800 gram, doğalgaz santrallarında 400 gram iken, nükleer santallarda 20 gram civarındadır. Kömür veya linyitin kalitesine bağlı olarak emisyon 1000 gramın üstüne çıkabilmektedir. Küresel ısınmanın en önemli nedeni CO2 emisyonudur. Dünya genelinde CO2 emisyonu 80’li yıllarda yılda %1,3 artmış,1990-1997 yılları arasında bu artış %8 olmuştur. İçinde yaşadığımız gezegenimizin önümüzdeki 20-30 sene içinde karşılaşacağı en ciddi çevre felaketi,fosil yakıtlar olan bağımlılıktan kaynaklanacaktır. Nükleer enerjinin en önemli avantajı CO2 emisyonu yapmamasıdır.

Kuzey kürede 48’inci enlemden güneye inen buzul sayısı, küresel ısınma kendini hissettirmediği dönemlerde,senede 600 kadarken bu sayı günümüzde 1000 üstüne çıkmıştır. Her sene eksilen buz dağları kadar yeni buz dağları oluşmamaktadır. Kuzey kutuptaki buz kütlesi eriyerek azalmaktadır. Aynı etki güney kutbundada kendini göstermektedir. Fosil yakıt kullanımını artan oranlarda sürdürürsek önümüzdeki 50-60 sene içinde deniz seviyelerinde hesaplanan yükselmeler, en verimli ovaların sular altında kalması ile sonuçlanacaktır. Çukurovasız bir Türkiye veya Po ovasız bir İtalya düşünülemez.
Deniz sularındaki yükselme,tuzluluk oranlarındaki değişim milyarlarca yıl boyunca doğal ortamın oluşturduğu dengeyi alt üst edecektir. Avrupaya ılıman iklimi getiren Golfistrim akımının yön değiştirmesi ve bu kıtanın buzul çağına geri dönmesi, çevrecilerin yaptıkları hesaplara göre,sıfır bir olasılık değildir. Bilim adamlarının önerilerini dikkate alan AB siyaseti Kyoto protokolunun tüm dünya ülkelerince onaylanmasının en ciddi savunucusudur.

Küresel ısınma, nefes aldığımız havanın, soframıza konan besinlerin, içtiğimiz suların kalitesini bozan ve milyarlarca yıl boyunca yerkürenin ulaştığı ve tüm canlılara yaşam veren doğal dengeyi tehdit eden bir olgudur. ABD iklim değişikleri inceleme komitesi, sıklaşan sel felaketlerini,kasırgaları küresel ısınma ile ilişkilendirmişlerdir.

Toplumu tedirgin eden bu felaketlerden bir çıkış yolu var mıdır? CO2 emisyonuna sınır getiren Kyota protokolu bir çözüm önerisidir. 150 ülke protokolü imzalamış ve parlementoları onay vermiştir.
Nükleer reaktörler, küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonu yapmazlar. Küresel ısınmanın getireceği sıkıntılara karşı duyarlı kamuoyu baskısı altında kalan siyaset ve iş çevreleri, nükleer rönesans ile ifade edilen yeni bir eylem formu oluşturmuşlardır. Bunun sonucu olarak, ömürleri 40 seneye göre tasarlanmış nükleer reaktörlerin ekonomik ömürlerini 60 seneye çıkaran, yeni teknolojiler geliştirilmiştir. Son10 sene içinde ABD’de çalışmakta olan 22 adet nükleer reaktör ömürlerini uzatmak için lisans almışlardır
Fosil yakıtlar aynı zamanda SO2 ve NO2 gibi çevreye zarar veren baca gazı yayarlar. Her iki iyon su buharı ile etkileştiğinde sülfrik ve nitrik asite dönüşür. Asit yağmurları denen olay meydana gelir. Fosil yakıtlı santrallarda hava kirliliğini önlemek için uygulanan desülfirizasyon ve denoksing sistemleri pahalı olduklarından üreticiler tarafıdan tercih edilmemektedir. Bu sistemler zorunlu hale getirilseler bile sadece kirliliğin şeklini değiştirmektedirler. Fosil yakıtların taşınması ayrı bir çevre sorunudur. Boğazında yaşanan tanker kazaları İstanbulu dahi tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Fosil yakıtların çevre:

  • İklim değişiklikleri
  • Hava kirliliği
  • Asit yağmurları
  • Toksik atıklardan kirlenme (kömür tozu,curuf içinde bulunan ağır metal kirlenmeleri)
  • Yeraltı sularının kirlenmesi
  • Deniz kıyılarını kirlenmesi (ham petrol taşımacılığının yarattığı kirlilikler)
  • Arazinin bozulması
  • Büyük miktarlarda yakıt taşıma gereksiminin neden olduğu kirlilikler
  • Kaynakların tükenmesi olarak özetlenebilir.
Nükleer enerji geçmişi masum olan bir enerji üretim teknolojisi değildir. Özellikle 1986 da yaşanan Chernobil felaketi toplumun nükleer enerjiye sıcak bakmamasına neden olmuştur. Toplum bu kaygıları taşımakta haklıdır. Enerji çeşitli alternatileri olan ve artık vazgeçilmesi mümkün olmayan soyal, politik ve ekonomik bir paremetredir. Enerji üretimini ve bu üretimin cevresel etkilerini düşünmeyen bir siyaset uygulanamaz. Dolayısıyla enerji, toplumsal yaşamın temel girdilerinden, olmaz ise olmaz koşullarındandır. Bu kaçınılmaz durum karşısında yapılacak iş, tüm üretim seçeneklerini analiz ederek sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak teknolojilere öncelik verebilmektir. Toplumun kafasında nükleer enerji ile ilgili iki temel tedirginlik vardır. Bunlardan birincisi kaza olasılığı diğeri nükleer atıkların güvenli saklanabilmesi ile ilgilidir. Gelişen teknolojiler nükler kaza olasılığını nerdeyse sıfırlamıştır. Nükleer reaktörler araştırma ve güç reaktörleri olarak iki ayrı amaca yönelik çalışırlar. Araştırma reaktörlerinde elektrik üretimi, güç reaktörlerinde de araştırma yapılamaz. Chernobil kazası bir güç reaktöründe arştırma yapmak gibi uluslararası kurallara aykırı bir uygulama sonucu meydana gelmiştir. Gelişen teknolojiler bir güç reaktöründeki insan faktörünü,yani kaza olasılığını,minumum seviyeye düşürmüştür. Teknolojiye güvenen toplumun artık nükleer kazalardan kaygı duymamaktadır.

Nükleer enerjiye toplumun sıcak bakmamasının ikinci nedeni ise atıklardır. Her teknolojik üretim genelde atık problemi yaşar. Nükleer endüstri, nükleer atıkların programlı olarak ciddi bir teknoloji ile binlerce yıl saklanması gerektiğinin bilincinde olan bir endüstridir. Atık yönetimi bu bilincin ortaya çıkardığı bir uğraş alanıdır. Fosil kaynaklı atıkların saklanmasına dair bir bilinç ve kurallar mevcut değilken nükleer teknoloji atıkların saklanmasını teknik kurallara bağlamıştır.
Yüksek radyoaktivite içeren atıkların saklanması ile ilgili uygulanabilir güvenli bir teknoloji mevcuttur. Ancak depolama sadece teknolojik problem ile sınırlı değildir. Yanlış yönlendirmeler çözülmüş teknolojik bir problemi,siyasi bir polemik haline getirmiştir. Yüksek seviyeli atığın son depolanma süresini sonsuz kabul ederek geliştirilen teknolojiler uygulanmaya konmuştur. Atık ilk yirmi sene ıslak depolanma denilen havuzlarda ve reaktörün bulunduğu yerde yüksek güvenlik önlemleri altında saklanır. Atığın sıcaklığı bu süre sonunda yeterince düşer. Bundan sonra gelen yirmi senede kuru saklama denilen depolarda yine reaktörün bulunduğu yerde güvenli bir şekilde muhafaza edilir. Atıklar kırk sene sonra işlenebilir sıcaklığa (1kW/ton ısı üretir) ve aktivite düzeyine düşerler. Önce vitrifiye edilir, yani camlaştırılır. Camlaştırılan atık kurşunca zengin beton kalıplar içine yerleştirilir. Beton kalıplara çelik kasklar giydirilir. Bu aşamada atık aktivetesi güvenli taşımaya müsade edilen seviyelere düşer. Silindirik kasklar 400-500 metre derinlikte özel olarak yapılmış depolara nakledilir. Bu süreç sonunda atıklar, çevreye zarar vermeden, sonsuza kadar saklanabilirler.
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2016 17:33