Narsisizm
Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine duyduğu cinsi arzu, kabaca tabirler kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Farklı tanımları ve kullanımları mevcuttur.
Sigmund Freud Narsizmi ‘Dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya (ben) yönlendirilmesi’ şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi; fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur.
Bebek dış dünya ile ilişki kuramadığı erken bebeklik döneminde gerçek bir narsizm durumu içindedir. Libido dış dünyaya yönlendirilmemiştir. Bebeğin nesneleri 'ben olmayan nesneler' olarak algılaması aylar alır. 'ben' ve 'ben olmayan' arasında bir ayrım yapamaz. Dış dünyaya ilgi duymuyordur ve dış dünyada bile değildir. Bebek için tek gerçek kendisidir. Acıkması, susaması, üşümesi bebek için tek gerçekliktir. Bu durumu 'birincil narsisim' olarak tanımlanır.
Bebek büyüdükçe dış dünya ile ilişkileri artar ve dış dünya kurallarını öğrenir. giderek libidosunu nesnelere yönlendirir; nesne sevgisi ve giderek nesnel düşünce ağırlık kazanır. İnsan her ne kadar libidosuna nesne bulabilse de mutlaka görece olarak bir ölçüde narsist kalır. Bu durumu 'ikincil narsizm' olarak tanımlanmıştır.
Narsizm insan için yaşamını sürdürebilmesi açısından bir ölçüde gereklidir. Bazı durumlarda; kişinin narsizmi toplum için hatta kendi akıl sağlığı için makul oranlarda değilse; kişi akıl hastalıklarıyla karşılaşabilir. Önemli psikiyatrik rahatsızlıklar olan nevroz, paranoya hatta psikozda narsizm etkileri görülmektedir. Birincil narsizmde bebek dış dünyanın ayrımına varmamışken; ikincil narsizmde dış dünya gerçekliğini yitirmiştir.
Narsizmin çok özel bir türü de; Roma sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar, sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı. Varlıklarının kendilerinin de çözemediği sorununu insan değilmiş gibi çözmeye çalışsalar da aslında durumları düpedüz deliliktir. Dış dünya 'ben' olmadığı için, narsist kişi dış dünyayı anlayamaz/algılayamaz ve bu durum kişide korku yaratır. Diktatör gitgide daha yıkıcı, daha yanlız ve korkak olur.
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler. Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermeden bile haketmiş sayarak en onde, en gözde ve tek olmak isterler. Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarini anlayamazlar. Sanki herşey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun herşeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir. Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçekle bagdaşmayan, başkalarinin zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadiklarinda öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker hatta ağır psikotik tablolara girerler .
Aşağılık kompleksi
Psikolojinin ve psikoanalizin dallarında aşağılık kompleksi, birinin bazı yönlerde kendini diğerlerinden aşağı hissetmesidir. Sıklıkla farkına varılmaz ve telafi etme düşüncesi, kişileri eziyet içine sürükler, şaşırtıcı bir kazanım veya aşırı bir antisosyal davranışla sonuçlanır. İlk çalışmalara, teorisini göstermek için Napolyon komplekslerini kullanan Alfred Adler öncülük etmiştir.
Adler, bütün gelişme dönemi süresince çocuğun ebeveyni ve genel dünyayla ilgili bir yetersizlik duygusu hissettiği kavramını geliştirmiştir. Hastanın kompensasyon için gösterdiği psikolojik veya fizik çabaların sonuçsuz kalmasıyla psikonevrozlar gelişir; hasta başarısızlıklarını örtbas etmek ve başkaları üzerinde bir güç kazanmak için bu semptomlarını kullanır. Çok kere depresyonla birlikte beliren aşağılık duygularına emeklilikte ve yaşlılıkta sık rastlanır. Bu vakalarda, hasta kendisine saygısını önemli derecede kaybetmiştir. Kişi toplumsal bakımdan düştüğünü, önemsiz kaldığını hisseder ve böylece paranoid reaksiyon tipleri gelişebilir
Aşırı aktivite
Aktivite artışı, birkaç durumda psikiyatrik anlam taşıyabilir. Oldukça ani başlayan bir aktivite artışının yanısıra iyimserlik, coşkunluk, fevri davranışlar ve uyku ihtiyacında azalma, manik hastalıklarda tipiktir. Demans proçesli, özellikle Alzheimer hastalığından (bkz.) mustarip kişilerde bazan karakteristik bir amaçsız aşırı aktivite görülür. Örneğin, bir bavulu yerleştirip sonra boşaltmak, yahut tekrar tekrar aynı eşyanın tozunu almak gibi. Ama bu hastalarda genellikle hafıza bozukluğu ve gittikçe artan bir beceriksizlik de belirgindir
Aşırı kapsamlı düşünce,
akut şizofrenideki düşünce bozukluğunun bir öğesidir. Kişi, kavram sınırları içinde kalamaz, böylece belli bir kavramla yalnızca uzaktan ilgili birtakım fikirler, bu kavramın kapsamına girer. Şizofrenik düşüncedeki «dolaşıklık» bu tip düşünce bozukluğunun bir sonucudur.