Arama


KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
3 Mayıs 2006       Mesaj #25
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Türkçe Düşünebilmek


Fizik öğretmeni sınıftan içeri girer:
- Today, I will tell you about Einstein's 'special relativity' theory...
Önceden biraz da olsa kulak dolgunluğu olan öğrenciler büyük ihtimalle Einstein'in büyük buluşları olan bir bilim adamı olduğunu bildiğinden konunun fizikle ilgisi olduğunu tahmin etseler de (kulak dolgunluğu olmayanlar için İngilizce konuşan kişinin fizik öğretmeni olması bir ipucu olabilir) öğretmenin bir sonraki cümlesi büyük ihtimalle tüm umutlarını silip atacaktır.
'Special relativity interrelates space and time in such a way that the speed of light (as well as other constants) is constant, and the theory leads to situations where two observers can disagree over time intervals and distances between events, but without ever disagreeing about what events actually happened.'
Ne yaptın hocam?
Bu cümle İngilizce eğitim veren (ve bununla gurur duyan) Türk orta ve lise öğretim kurumlarında fiziğin en temel konularından biri olan 'özel görecelik kuramı'nı anlatırken kullanılan cümledir. Ya da öyle olmalıdır, aksi takdirde görecelik kuramını İngilizce olarak Türk öğrencisine anlatmak isteyen bir Türk öğretmenin açıklaması eksik veya yanlış olacaktır.
Ahmet çaktırmadan sıra arkadaşının kulağına eğilir:
- Mehmet, geçen derste Hasan öğretmen 'general relativity' diye birşey anlatmamış mıydı? Bunun bir geneli bir de özeli mi var?
- Oğlum Einstein ünlü bir bilim adamı değil mi? Adam düşünmüş işte. Sen de anlamaya çalış.
- Hangisi daha önemli acaba?
- Özeli varsa herhalde geneli o kadar önemli olmasa gerek.
- Boşver zaten bak şurada bir yarım saat daha kaldı, şimdilik dinliyormuş gibi yapalım, bitsin de teneffüste bahçeye çıkıp top oynayalım.
Einstein İngilizce düşünmeye çalışsaydı...

Almanya'nın Ulm kentinde doğan ve Alman vatandaşlığının ardından İsviçre ve sonunda Amerikan vatandaşlığına geçen Einstein'in anadilinin ve orjinal kuramlarının hepsinin Almanca olduğunu biliyoruz.
Ana dilinde düşünebilen ve soruları yargılayabilen Einstein buna bir de kendi düşünce ve ufkunu ekleyince aynı konularda çalışmalar yapan kendi döneminin bilim adamlarının hepsini geçmiş ve adını tarihe yazdırmıştır.
İngilizce düşünmeye çalışan bir Einstein bugün tarih sahnesinde silinip gidecek bir bilim adamından öteye gidemezdi.
Türkçe bilim dili mi?

Son zamanlarda Türkçenin İngilizceyle kıyaslandığında bilime daha yatkın bir dil olduğu artık dile getirilebilmektedir. Türkçenin matematikselliği ve eklerin çeşitliliği sayesinde kolaylıkla üretilebilen bilimsel terim ve deyimler, önyargılar aşılabilirse rahatlıkla yaygınlaşabilecektir. Hele, 1550 yılında ortaya çıkmış olan (bkz. AnaBritannica, İngilizce maddesi) bugünkü İngilizce'de, bilimsel terimlerin ancak Latince ve Yunanca eklerin karışımı veya sadece kısaltmalar ile üretilebildiğini de göz önünde bulundurursak bu önyargıyı kırmamız daha kısa sürecektir.
Bilim dilinde Türkçeyi savunmaktan da öte, artık ilkokul seviyesine kadar inme cüretini göstermiş İngilizce eğitim sistemini üniversiteye kadar olan tüm eğitim kurumlarından tamamıyla çıkarmak Milli Eğitim sistemimizin öncelikli görevidir.
Kendi çocuklarımıza, kendi ana dillerinde yargılamayı öğretemeyen bir eğitim sistemimiz olduğu sürece uluslararası ortamlarda başarılı bir Türk bilim adamını izleyebilmek, göğsümüzü kabartarak, gözlerimiz yaşlanarak alkışlamak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Türkçeyi sadece konuşmaktan öte, çocukluk döneminden itibaren kendi anadilinde kavrayabilen ve yargılayabilen, kısacası Türkçe düşünebilen bir nesil yetiştiremiyorsak bundan ders almalıyız.
Bilim kendi rakiplerinizi bilginizle, düşünce biçiminizle, ufkunuzla sindirmektir. İngilizce bilim öğrenmeye zorlanmış bir Türk genci anadili İngilizce olan bir yabancı bilim adamını nasıl sindirebilir? Çocuklarımıza İngilizce eğitim vermek demek, onları daha yolun en başında bilinçaltlarına 'sindirilmiş bir toplum bireyi' mesajını yerleştirerek kaybetmeye mahkum etmektir.
Peki nasıl olacak?

Dünyanın başka hiçbir ülkesinde uygulaması olmayan İngilizce eğitim sistemi Türkiye'deki ilk, orta ve lise kurumlarından tamamıyla çıkarılır. Öğretmen kendi dilinde daha rahat öğretir. Öğrenci kendi dilinde daha rahat kavrar. Liseden mezun olan her gencimiz Türkçeyi gerçek anlamda 'biliyor' olur. Türkçede düşünebilen yargılayabilen bir potansiyel beyin olur.
Üniversitede ise öğrenciye Türkçe veya İngilizce eğitim şansı sunulur. Üniversite sonrası yüksek eğitiminde yabancı bir ülkeyi düşünerek İngilizce eğitimi yeğleyen öğrenci, konuların temelini zaten üniversite öncesi anadilinde görmüş olduğundan, kapasitesini kendi seçimi çerçevesinde genişletir.
Türkçe eğitim sistemini seçen öğrenci ise, derslerinin yanısıra güçlendirilmiş İngilizce kurslarıyla İngilizcesini geliştirerek hem ulusal hem de uluslararası toplantılarda kendini gösterebilecek kapasiteye ulaşır, iki dilde de yayın yazar. Türkiye'de bilim üzerinde Türkçe yayın sayısı artar.
Ve belki bu sayede, aradan bin yıl geçmiş olmasına rağmen, İbn-i Sina, Ali Kuşçu, Ömer Hayyam, El Buruni gibi tarihte önemli çalışmalarda bulunmuş Türk bilimadamları olarak kabul edilen listelere binlerce yeni genç beyinlerimizi ekleyebilecek bir bilimsel platform yaratırız.
'Görecelik Kuramı'ne geri dönecek olursak

Bilim eğitimi dersi sadece İngilizce ya da Türkçe olarak sınırlanmamalı, zor bir bilgi en basit ama anlaşılır hatta mümkünse ilginç şekilde algılanmalıdır. Yazının başındaki Hasan öğretmenin dersine dönersek...
Fizik öğretmeni derse girer:
- Çocuklar, bugün size izafiyet teorisini, tam Türkçesiyle görecelik kuramını anlatacağım.
- Hocam o ne demek?
- Mesela, diyelim ki evdeki yanan sobanın üzerine oturdunuz, o geçen bir dakika size bir saat gibi gelecektir. Ama diyelim ki, sevdiğiniz bir insanla bir saat beraber vakit geçirdiniz, o bir saat size bir dakika gibi gelecektir. Görecelik kuramının temeli budur. Zaman kişiye ve konumuna bağlı olarak görecelidir. Bugün dersimizin konusu bu.
Belki görecelik kuramını tamamıyla bu tümce ile ifade edemeyebiliriz ama zor bir konuya giriş yapacak ve ilgi uyandırmak isteyen her öğretmenin benzer ifadeler kullanması faydalı olabilir.
Aynı girişi ingilizce yapmak zorunda kalırsak:
-If you sit down on a stove...
Ahmet sıra arkadaşının kulağına eğilir:
- Mehmet stove ne demek?

Türk olarak bilim ve teknolojide ilerlemek ve başarılı bilim adamları yetiştirmek Cumhuriyetimize bir vazife ve borcumuzdur.


Doç. Dr. Serkan Anılır - JAXA ve Tokyo Üniversitesi
Doç.Dr. Serkan Anılır'ın, CNNTürk için yazdığı bilim eğitiminin nasıl olması gerektiğine ilişkin yazıdan alınmıştır.

Soros'un Destek Verdiği Üniversiteler


Soros'un Türkiye'de kurduğu Açık Toplum Enstitüsü'nün direktörü Hakan Altınay "Bilgi, Boğaziçi ve Sabancı Üniversiteleri'nin, destek verdikleri üniversiteler olduğunu" açıklamıştı.
Bu üniversitelerden birinde çocuğu okuyan ve ona zarar gelmemesi için isminin açıklanmasını istemeyen bir baba, bana yazdığı bir mektupta şöyle feryat ediyor: "Oğlum, bu üniversitede okumaya başlarken pırıl pırıl ve Atatürkçü bir gençti. İki yılda orada beynini öyle yıkadılar ki, O şimdi bütün ulusal değerlerimize düşman bir kişi haline geldi. Soros'la işbirliği yapan tüm üniversitelerin maskelerini düşürmek gerçek bir vatan hizmetidir."
Sabancı, Boğaziçi ve Bilgi üniversiteleri hakkında vereceğim bazı bilgiler, bana mektup yazan babanın haklı olup olmadığını açıklığa kavuşturacaktır sanıyorum.
Sabancı Üniversitesi'nin açılışı ile ilgili beklentisini Soros şöyle açıklamıştı: "Orta Avrupa Üniversitesi, Doğu Bloku'nun yıkılmasında önemli rol oynadı. Türkiye'de de köklü değişim ve reformlar için bu üniversiteye çok iş düşecektir."
Soros, "Türkiye'nin en iyi ihraç malı ordusudur", "Türkiye, PKK ile siyasi çözüme gitmelidir" sözlerini Sabancı Üniversitesi kürsüsünden söylemişti.
Yunanistan'ın sosyal demokrat ana muhalefet partisi PASOK'un Genel Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Yorgo Papaandreu, Sabancı Üniversitesi mezunlarının davetlisi olarak İstanbul'da idi. Sabancı Üniversitesi'nin 2004- 2005 Akademik Yılı Kapanış Konferansı'nda "Avrupa Birliği'ne giden yol konulu bir konuşma yapan Papaandreu: "Fener Rum Patrikhanesi, Türkiye'nin AB üyeliğini bütün gücü ile desteklemektedir. Türkiye'nin ekümenik patrikliği kabul etmesi ve Heybeliada'daki ruhban okulunun açılması, AB'ye doğru bir adım olacaktır" dedi.
Papaandreu konuşmasından sonra Prof. Tosun Terzioğlu tarafından ağırlanırken, kendisine önümüzdeki dönemlerde Sabancı Üniversitesi'nde ders vermesi için teklifte bulunuldu. Papaandreu buna hayır demedi. (Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi, 03.07.2005)
2004 yılı Haziran ayında yine Sabancı Üniversitesi'nin davetlisi olarak gelen Soros: "Eğitim konusundaki projelerim için hükümetle görüşmem uygun olmaz. Ben bu tür çalışmalar yapan vakfa finansal destek sağlıyorum" demiştir.
Bilindiği gibi, Açık Toplum Enstitüsü ismini, Karl Popper'in "Açık Toplum ve Düşmanları" adlı eserinden almıştır. Bu eserin çevirmeni Mete Tuncay, 1993 yılında yayınlanan "II. Cumhuriyet Tartışmaları" başlıklı kitapta şöyle diyordu: "Kürt sorunu, demokratik ve özgürlükçü bir Yakın Doğu Federasyonu ile çözümlenebilir diye düşünüyorum. Ben Türk- Kürt federasyonuna karşıyım. Ama demin ifade ettiğim büyük yapı içinde sadece Türkiye Kürdistanı değil, İran ve Irak Kürdistanı da birleşik bir birim oluşturabilir."
Mete Tuncay'ın söyledikleri hakkında Serdar Ant şu değerlendirmeyi yapmıştır: (Y. A. R. Müdafaa-i Hukuk Dergisi, 06 / 2005)
"Görüldüğü gibi PKK'nın daha yeni keşfettiğini(!), bizim ileri görüşlü, 'açık toplumcu' akademisyenlerimiz 12 yıl önce söylemiş!..."
"Akademisyenlerimizin öngörülerinde " Balkanlardan, Kafkasya'ya kadarki coğrafya" diye tanımladığı alan Soros'un at oynattığı bölgedir!"
"Soros tarafından finanse edilen 'açık toplum' anlayışının temel teorik argümanlarını Türkçe'ye kazandıran kişi ile, PKK'nın bugün talep ettiğini 12 yıl önce öneren kişinin aynı insan olması da-herhalde-ilginç bir tesadüftür. Hele bu kişi bugün Sorosgillerin Türkiye karargahı olan Bilgi Üniversitesi'nin bir bölüm başkanı ise. Kuruluşundan beri bu üniversitede çeşitli bölümlerin başkanlığını, Fakülte dekanlığını yapmış ise ve yakın geçmişe kadar da 'Türkiye'nin geçmişi ile barışmasını' amaçlayan malum projelerin hemen hemen hepsinin altında imzası olan Tarih Vakfı'nda etkili görevler üstlenmiş ise ..."
"Bütün bunlar; Soros "bağlantıları", "açık toplum" yolunda yapılan 'ilmi katkılar' (!), BOP'un gerçekleştirmek istedikleri ile örtüşen öngörüler ve PKK stratejileri ile kesişen yollar."
"Evet bütün bunlar, bu güne kadar açık açık yapılmıştır ve hala da açık açık yapılmaktadır. Çünkü amaç, hedef ülke haline gelen Türkiye'yi 'her türlü dış müdahaleye açık bir toplum' haline getirmektir."
"Soros'cu 'açık toplum' sevdalılarının istediği de bundan başka bir şey değildir..."
25- 27.05.2005 tarihleri arasında üç gün sürecek olan ve gördüğü tepkiler üzerine iptal edilen "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları Konferansı"nı, Bilgi, Sabancı ve Boğaziçi üniversiteleri birlikte düzenlemişlerdi ve konferans Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılacaktı.
Bu konferansı realize etmeye çalışanlar arasında, Nurculuğu yararlı bir sivil toplum kuruluşu olarak göstermeye çalışan, Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şerif Mardin ve "Türklerin Ermenilere karşı soykırım uyguladığı" tezini savunan yine Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Halil Berktay da vardı.
İptal edilen söz konusu konferans Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın arzusuna uyularak, 23.09.2005 tarihinde yeniden yapılıyor. (Milliyet, 28.05.2005) Adalet Bakanı Cemil Çiçek, bu konferansı düzenleyen ve destekleyenler için "Bizi arkadan hançerliyorlar" demişti.
Recep Tayyip Erdoğan'a söylenmesi gerekeni bizden önce söylediği için Cemil Çiçek'e teşekkür borçluyuz.
Açık Toplum Enstitüsü danışmanlarından Neşe Düzel ile yaptığı söyleşide, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Aykut Kansu, şu incileri yumurtluyordu: (Radikal, 27.06.2005)
"Aslında 1923, İttihatçıların sağladığı özgürlüklerden, parlamento üstünlüğünden bir geriye dönüştür..."
"Atatürk'ün çok sıkıştığı anda Meclis'i kapatma fikri var. Karabekir, 'Meclis kapatılırsa, ben Ankara'ya gelir Meclis'i açarım' diyor. Atatürk, Meclis'i kapatamıyor..."
"Sosyal ve ekonomik alanda çok muhafazakar ve otoriter görüşleri olan Atatürk'ü modernizm noktasına getiren İttihatçıların kamuoyundaki etkileridir. Atatürk, İttihatçı nuhalefeti susturmak ve silahlarını ellerinden almak için bazı devrimler yaptı..."
YÖK'e en çok üyenin Bilgi Üniversitesi'nden seçilmiş olması; bu üyelerden hepsinin de Kemal Alemdaroğlu'nun görevden alınması doğrultusunda oy kullanmış olması elbette ki tesadüften ibaret(!)...
Bu yazıma Prof.Dr.Esfender Korkmaz'ın yazdıkları ile son vermek istiyorum: (Gözcü, 12.07.2005)
"Biz vakıf üniversiteleri kurarken, Anayasaya takla attırdık... Üniversite sahibi olmak isteyenler önce vakıf kurdular... Şimdi bazı vakıf üniversitelerinin yönetimine vakıf tüzel kişilikleri değil, vakfı kuran patronlar hakimdir... Bu üniversitelerde mütevelli heyetler de göstermeliktir...
Yaşadığım bir olay ile bu hususu bizzat test etmek imkanı buldum... Bir profesör arkadaşım, yeni kurulan bir üniversiteye rektör oldu... Bana da 'Mütevelli heyetine girer misin?' diye rica etti... Ben de kabul ettim... Aradan beş-altı ay geçti, bir sekreter telefon etti... İmza için mütevelli heyet karar defterini gönderiyorum... Nereye göndereyim? diye sordu... Ben de 'Mütevelli heyet toplantısı olmadı ki, karar alınsın' dedim... Kendisi. 'patron kararı yazdırdı' dedi. Hemen istifa dilekçemi gönderdim."
Son düzenleyen KafKasKarTaLi; 3 Mayıs 2006 23:12 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi