Arama


Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
15 Ağustos 2008       Mesaj #7
Bia - avatarı
Ziyaretçi

Özbekistan Medreseleri


Gur Emir

Ad:  gur emir.JPG
Gösterim: 1577
Boyut:  30.9 KB

Gur-Emir "Emir'in mezarı" anlamına gelmektedir. Gur-Emir Mozelesi 1404 yılında, Timur'un torunu Muhammed Sultan için yaptırılmıştır. Tahtın varisi olan ve Timur tarafından çok sevilen torunu ölünce, Timur bu görkemli yapıyı yaptırmıştır.

1405'te Otrar şehrinde Timur ölünce, oğlu Timur'u çok sevdiği torunun yanına defnetmek için, bedenini Semerkant'a getirtmiştir. Bu tarihten sonra burası Timur'un ve yakınlarının mezarı olmuştur. Daha sonra buraya Timur'un Şahruh ve Miranşah adlı iki oğlu ve torunu Uluğbey'de buraya defnedilmiştir. Gur-Emir Mozelesi birkaç parçadan oluşur: Muhammed Sultan kompleksinin avlusu, mozelenin sağında mescit, solda medrese ve minareler.
Maalesef ne medrese, ne de mescit günümüze kadar gelememiştir. 1996 yılında, Semerkant şehir Amir Timur'un 660. doğum gününü kutlarken, orijinal dizayn korunarak büyük bir restorasyon başlatılmıştır.
Dekoratörler sadece orijinal boyama üzerini ince bir tabaka ile yenilemiştir. Bütün mezar taşları mermerden olmakla birlikte, sadece Timur'un mezartaşı nefritten yapılmıştır. Taş Uluğbey tarafından getirtilmiştir. Üst taraftaki tüm mezartaşları iyi korunmuş olmasına karşın, alt tarafta kalan mezartaşları zaman içerisinde oluşan su baskınları sebebiyle bozulmuştur. Mezartaşlarını çevreyen kafes yapı 15.yüzyılda Uluğbey'in emriyle mermerden yaptırılmıştır. Haziran 1941 yılında tüm mezarlar açılmıştır. Bu konuyla ilgili aktarılan bir tarihi hikayeye göre, mezarlar açılmadan önce üç yaşlı adam bilim adamlarına mezarlara dokunmanın lanetli olduğundan söz etmiştir. Özellikle Timur'un cesedinin rahatsız edilmemesi gerektiğini söylemişlerdir. Timur'Un ruhunun rahatsız edilmesi tekrar savaşlara ve yıkımlara yol açacağı söylenmesine karşın, bilim adamları gerçekten mezardaki cesedin Timur'a ait olup olmadığını anlamak için mezarı açmıştır. Mezarın açılmasından sonra kemikler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda, antropolog Gerasimov M ezarın Timur'a ait olduğunu doğrulamıştır.

Timur'un bir bacağı diğerinden kısa olduğu için tarihte "aksak" namıyla anılmıştır. Bilim adamları mezarı açtıklarında bunu da teyid etmişlerdir. Timur'un iskeleti St.Petersburg'ta incelenmek üzere götürülmüş, daha sonra da mezarına geri konulmuştur. Bu olaydan iki gün sonra 2.Dünya savaşı başlamış ve Semerkant halkı tarafından savaşın sebebi olarak Timur'un mezarında rahatsız edilmesi gösterilmiştir.

Ad:  kaltaminor.JPG
Gösterim: 1418
Boyut:  25.8 KB

Özbekistan/Kalta Minor


Kalta-minor Medresenin ön cephesinde bitmemiş bir Kalta-minor (kısa kule) bulunmaktadır. İslam dünyasının en yüksek minaresine sahip olmak isteyen Hiva Hanı, Buhara Hanı'nın yaptırdığı Kalyan minareyle boy ölçüşebilmesi için inşasına başlanmıştır. Minarenin temelde çapı 14 metre, yüksekliği ise 26 metredir. Sadece planı değil, alışılmışın dışında dekorasyonu ile de ilginç bir yapıdır. Süs amaçlı silindirik kuşaklar minare boyunca yerleştirilmiştir. Horazm'lı mimarların geleneksel tarzı olan yeşil, mavi ve beyaz tüm kuşaklarda görülür.

Özbekistan/Muhammed Amin Han Medresesi

Ad:  aminhan.JPG
Gösterim: 1168
Boyut:  29.4 KB

Amin Han medresesi, 19.yüzyıl ortalarında, Hiva'nın batı tarafında Muhammed Amin Han tarafından medrese ve minaresi ile birlikte kompleks olarak yaptırılmıştır. Ancak güney komşularıyla yaşanan savaş yüzünden medreseyi tamamlayamamıştır. 260 öğrencinin öğrenim görebileceği Hiva'daki en büyük öğrenim kurumudur. Mimarisi bu tip bir yapı için alışılmışın dışındadır. Bina simetrik, dikdörtgen, iki katlı yapılmış ve büyük bir avluya sahiptir.
Medresenin köşelerinde silindirik kuleler yer alır. Dirsek şeklindeki giriş holü kubbelerle kaplanmıştır. Giriş kapısının iki tarafında mescid ve sınıflar yer alır. Ana cephe geleneksel Horazm tarzı süslemeler ve oymalı kapılarla donatılmıştır. Yapının içerisinde bir kütüphane ve dini mahkeme de bulunmaktadır.

Ad:  mozalesi.JPG
Gösterim: 1225
Boyut:  31.9 KB

Özbekistan/Samanid Mozalesi


Buhara'nın tüm tarihi yapıları içerisinde, Samanid mozelesinin özel bir yeri vardır. Bu dünyaca ünlü mimarı yapı 9.yüzyıl'da yapılmıştır. Yapı İsmail Samani'nin babasının ölümünden sonra aile mezarlığı olarak yapılmıştır. Daha sonra İsmail Samani'nin kendisi ve torunu Hasr'da buraya defnedilmiştir.

Önemli bir not olarak bu tarihe kadar İslam dini tarafından yasaklandığı için ölüler için mozele yapılmıyordu. Ancak bu kural ilk defa bir halife tarafından yıkılmış ve adına Sulibiya mozelesi yapılmıştır. Ismail bu örneği takip ederek daha 9.yüzyıl ortalarında bu mozeleyi yaptırmıştır. Mozele iç ve dış dizaynı ile oldukça çarpıcı bir mimari zekanın ürünüdür. Bir kübün üzerine yerleştirilmiş yarı küresel bir kubbeden oluşur. Bütün yüzler birbirinin aynısı olup, köşeleri dörtte üçü dışarıda kalan kolonlardan oluşur.

Görünür bir yatay hat ile alt ve üst yarının dış dizaynı bölünmüştür, ve merkezi olarak bir giriş kapısı vardır. There is an upper armature and a central entrance with a visible horizontal dividing line.

Yapı, yatay, dikey ve diyagonal formlar oluşturmak üzere dizilmiş, fırında kurutulmuş tuğlalardan oluşur. Bunlara ilave olarak ayrıca alouşturulmuş diskler ve şekiller de süslemelere eklenmiştir. Araştırmalar yapının tamamen kare ve diyagonal elementlerden oluşan geometrik bir bütünlük sergilediğini göstermiştir. Aynı yapısal bütünlük ve fırınlaşmış tuğlalar, yapının içerisinde de görülür. Mozelenin mimari yapısı kendine özgüdür. İslam öncesi Sogdiyan mimarisinden izler görülür. Her ne kadar İslam öncesi mimariye dayansa da, mozele kendisinden sonra gelen mimari yapılar için oldukça çarpıcı bir örnek olmuştur.

Özbek Müziği


Özbek Müziğinin coğrafyasını bu günkü Özbekistan'la sınırlandırmak, oldukça eksik bir yaklaşım olur. Geleneksel Özbek müziğinin sınırları Özbekistan'dan başka başta Afganistan, Tacikistan, Kazakistan, eski Horasan bölgesi olarak kısmen Türkmenistan ve İran'ın doğusuna kadar uzanmaktadır. Timur döneminde devlet sınırları İdil(Volga)den Hindistan'da Ganj nehrine, Tanrı dağlarından İzmir ve Şam'a kadar genişlemişti. Bugünkü Uygur Özerk bölgesi olan Doğu Türkistan'da 15inci yüzyıl başlarında kurulan Kaşkar-Turfan hanlığı da Taşkent'le çok yakın ilişki içindeydi. Türkleşen ve Müslümanlaşan Moğolların da aynı coğrafyanın halkına karıştığını da hesaba katarsak bu kültürün oldukça zengin bir etnik altyapısı olduğunu söyleyebiliriz. Bütün bu tarihi ve sosyal yapıyı göz önüne alarak bugün Özbek müziği diye adlandırılan müzik kültürünün Orta Asya konar-göçer Türk kültürüne İslam, Moğol, Fars ve Hint kültürlerinin de etkileriyle şekillenmiş çok katmanlı bir müzik kültürü olduğu düşünülebilir.

Geleneksel Özbek müziğini kabaca üç kategoride değerlendirebiliriz. Birbirlerinden çok kesin çizgilerle ayrılmamakla birlikte bunlar, Makam müziği diye adlandırılan klasik Özbek müziği, Halk müziği ve destan müziğidir. Aslında başlı başına bir Özbek halk müziğinden söz etmek pek de kolay görünmüyor. Çünkü örneklerin birçoğu Uygur, Türkmen ve Kazaklarda da yaşatılmakta ancak bölgenin geleneksel icra tavrından söz edilebilir.

Özbek müziğini Orta Asyanın diğer Türk müziklerinden farklı kılan yanı konar-göçerlerin müziklerindeki bireysellikten ve serbestlikten uzaklaşarak daha disiplinli bir ritmik ve melodik yapıya sahip oluşudur. "Koşuk" ya da "aşule" diye adlandırılan türküler genellikle başından sonuna kadar sabit bir usulle icra edilir ve tekrarlanan melodiler içerir. Birden fazla kişinin aynı anda icra edebileceği bir biçimde yaratılmış olmalarının yerleşik kültürle yakından ilgili olduğunu düşünülebilir. Bir başka icra özelliği de yoğun gırtlak nağmeleriyle ve glisandolarla ( bir sesten diğerine kayarak geçme özelliği) süslenmiş olmasıdır.

Halk müziğinin bir türü olarak ta değerlendirebileceğimiz destan müziği "bahşı" denilen ozanların bir ya da birkaç çalgı eşliğinde halk hikâyelerini müzikle anlatmalarıdır. Destan müziğinde her şiirin kendine mahsus bir müziği bulunmaz. Belli müzik kalıplarına birçok şiir uyarlanabilir. Yani melodik repartuar sözel olana göre daha sınırlıdır. "Gorogli" (Köroğlu), "Behram ve Gülendam", "Güzelhan ve Mahmudcan", "Tahir ve Zühre", "Aşık Garip ve Şahsenem", "Necep Oğlan" en bilinen Özbek destanlarıdır.

Özbek halk müziği, Buhara, Semerkant gibi tarihi şehirlerde ve civarında biraz daha makamsal ve ağdalı iken Afganistan'ın kuzeyinde ve Horasan'da daha sade köy müzikleri şeklinde ortaya çıkmaktadır. Harezm bölgesinde ise gerek müzikal yapı gerekse lehçe olarak Azerbaycan ve Türkmen müziğine yakınlık dikkat çeker. Özbekistan'da yaşayan Karakalpak'ların müziklerini de aynı grupta değerlendirilebilir. Hazar Denizinin doğusunda yaşayan Karakalpaklar Azeri ve Özbek kültürleri arasında bir noktada yer alırlar.

Makam müziği de denilen klasik Özbek müziğindeki makam sözcüğünün bizdeki makam sözcüğü ile aynı şeyi ifade etmediğinin altını çizmek gerekir. Özbek ve Uygur müziğinde makam bir ses dizisini ve seyir özelliklerini belirlemekle kalmayıp aynı zamanda ezgileri belli olan büyük formları ifade eder. Makamları halk müziğinin diğer türlerinden ayıran en önemli özelliği onların büyüklüğü ve çok bölümlü oluşudur.

Her makam "müşkilat" (çalgisal olarak icra edilen) ve "nasr" (sözlü icra edilen) olmak üzere iki bölümde icra edilir. Müşkilatin "tasnif", "gerdun", "muhammes", gibi bölümleri, nasrin da "serehbar", "terane", "telkin", "ufar"(raks)gibi bölümleri vardir.

Klasik Özbek makam müziğine halk müziğinin yoğun bir şekilde etkisi gözlenirken, makam müziğinin de halk müziğine az da olsa etkileri gözlenmektedir.

Özbek müziğinde şeşmakam denilen altı ana makam şunlardır: "Büzrük", "Rast", "Neva", "Dügah", "Segah" ve "Irak".

Özbek geleneksel müziğinin çalgılarından pek çoğu Türki olsun ya da olmasın komşu bir çok halk tarafından kimi değişiklikler göstererek kullanılır.

Dutar: Parmakla çalınan dutar, iki telli olup telleri ipekten yapılmaktadır. Dut ağacından yapraklar halinde imal edilen armudi biçimli bir teknesi ve yine dut ağacından kapağı vardır. Genellikle dörtlü veya beşli akortlanır. Oktav ve ünison akortlandığı da görülür. Sesi yüksek değildir. Perdeler kromatik sıra ile yerleşmiştir. Teller tek tek çalınamayacağı için iki sesli çalışı mecbur kılar.

Orta Asya'nın birçok yerinde kullanılan Dutar, Özbek ve Türkmen halklarıyla adeta özdeşleşmiştir. Tar tel anlamına gelir ki Dutar, iki telli, setar üç telli, çahar tar dört telli saz demektir. Dutar, "Dütar", "Dotar", "Dotar-i Mayda" gibi imlalarla yazılabilmektedir. Dutar'ın gövde ve sap uzunluğu.100-120 cm kadardır. Dombra gibi asıl gövde armudi biçimde ağaç oyma veya yapıştırma olabilir. Anadolu 'da buna benzer İki Telli adında bir saz vardır. Yine Anadolu'da Irızva, Ruzba veya Dede Sazı adı verilen ve iki grup telle çalınan sazlarla Dutar'ın tarihi bağlantısının olduğu ortadadır. Ancak bugünkü Anadolu ikitellileri denilen en küçük boylardır.
Dutarla ilgili söylenmiş bir atasözü: “Dutarsız bahşı bolmas,yamansız yahşi.(Dutarsız bahşı olmaz, yamansız yahşi)


Rübab:
Kaşkar rübabı veya koçkarca adıyla da anılan çalgı, Uygurlardaki ile aynıdır. Revap, yaylı bir müzik aleti olarak, Uygur, Tacik ve Özbek milliyetlerinden halk tarafından sıkça kullanılıyor. 14. yüzyılda icat edilen Revap, 600 yıllık geçmişe sahiptir. O zamanlar Çin’in kuzeybatısındaki Xinjiang bölgesindeki çeşitli milliyetler ile ülkenin diğer bölgeleri ve yurtdışındaki bölgelerde yaşayan çeşitli milliyetler arasında yoğun ekonomik ve kültürel temaslar sürdürülüyordu. Uygurlar, folk müzik aleti temelinde, başka bölgelerin müzik aletlerinin avantajlarından yararlanarak, bazı yeni müzik aletleri yarattılar. Revap, bu yeni müzik aletlerinden biridir ve varlığını bugüne kadar sürdürmüştür.

Genellikle ahşaptan yapılan revap’ın üst kısmı ince ve uzundur, başı bükülür, alt kısmı ise yarım top şeklindeki, sesi şiddetlendiren kutudur. 3, 5, 6, 7, 8 ve 9 yaylı revap vardır. Genellikle en dışındaki yay ile melodiler çıkartılır. Diğer yaylar ise sesi uyumlu kılmak ve yankılamak için kullanılır. Sesi, yüksek, açık, kendine özgü olmasından ve hemen hemen her duyguyu ifade edebilmesinden dolayı revap, genellikle solo, koro veya akompaniman (eşlik eden) olarak çalınır. Revap çalarken, ayakta olsun, oturur şekilde olsun, çalgıcı omzunu düz tutmalıdır. Revap, eğilir şeklinde göğüs önüne alınır, alt kısmı sağ kolun dirseğine dayanır ve gövdesi, sol elin baş parmağı ile işaret parmağı arasında tutulur.

Revap’ın farklı bölgelerde farklı dış görünümü vardır. Uygur, Tacik ve Özbek milliyetlerinin hepsi Xinjiang bölgesinde yaşamalarına rağmen, revaplarının şekil ve isimleri farklıdır. Tacikler, revap’a “Rebubo” ismi verirler. “Rebubo” kayısı ağacından yapılır. Uygurların da çeşitli revapları vardır. Örneğin Kaşkar revap’ının sesi, yumuşak ve alçak, tonu düzdür. Özbek milliyetinin revap’ı, Kaşkar revap’ının dış görünümüyle hemen hemen aynı olmasına rağmen, sesi ve tonu farklıdır. Bu tür revap’ın sesi yüksek, tonu açık ve kalındır.

Tanbur: Üç metal telli Özbek klasik müzik çalgısıdır. Formu dutara benzerse de daha ince ve uzundur. Teknesi dut, kapağıladindir. Akordu çalınacak makama göre değişir. Rast için alt ve üst tel ünison, orta tel pesdeki beşlidir. Büzrük, Dügah ve Irak makamları için, orta tel pesdeki dörtlüdür. Neva ve Segah makamları için ise orta tel pesdeki ikilidir. Müzik, tanburun birinci teli ile çalınır, diğer teller genellikle ahenk teli olarak işe yarar. Diyapazonu tek tel üzerinde iki oktavdır. Sağ elin işaret parmağına takılan "nahun" adındaki metal bir mızrapla çalınır. Yayla çalındığı da olur.

Çeng: Özbeklerin günümüzde çeng adıyla andıkları çalgı, bir çeşit santurdur. Ondört grup teli vardır. Pesdeki iki grup ikişer diğerleri ise üçer telden oluşur. Teller, diyatonik sıra ile yerleşmiştir. Zahme ile vurularak çalınır.

Organolojinin “açık arplar” arasında incelendiği çalgılardandır. Açık arplar, “yay-arp” ve “köşeli arp” olmak üzere iki türe ayrılır. Çeng ikinci türdendir. Açık arplarda, teller burgulukla ses kutusu arasına gerilir. En uzun (ve en pest) telin önünde hiçbir şey yoktur. Kapalı arplarda ise, bir açı oluşturan burguluk ve ses kutusunun iki ucunu birleştiren bir üçüncü parça vardır. Bu parça, modern batı arpında olduğu gibi, en uzun telin önünde olup ona paralel olarak yer alır.

Yay-arplar, burgular ve ses kutusu (tınlatıcı / rezonatör) aynı ağaç parçasından yapıldığı ve bir yay oluşturan bu ikisinin arasına tellerin gerildiği en ilkel arplardır. Bilinen ilk örnekleri M.Ö. Anadolu, Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarına ait olan yay-arpların geçmişi binlerce yıl öncesine uzanır. Köşeli arplar ise, daha sonraki çağlarda yine aynı bölge uygarlıklarında kullanılmaya başlamıştır. Bu tür arplarda düz veya kavisli olan ses kutusu ile burguluk yaklaşık 70°'lik bir açı yapar. Bazı tasvirlerdeki arplarda, bu açının 90°'ye kadar çıktığı görülebilir.
Ad:  1.jpg
Gösterim: 2538
Boyut:  16.1 KB

Binlerce yıl boyunca Anadolu, Mezopotamya ve Mısır uygarlıkları yanı sıra Orta Asya ve Uzak Doğuda da kullanılan köşeli arpların tarih sahnesinden en son çekileni Osmanlı “çengi”dir. XVII. yüzyılın son çeyreğine kadar kullanıldığı anlaşılan “çeng”; gerek yapımı, çalması, taşınması ve akort etmesi gibi konularda yaşanan güçlükler, gerekse tambur ve santur gibi telli çalgılara gösterilen ilginin artması ve benzeri etkiler nedeniyle tarih sahnesinden çekilmiştir.

Giccak: Yaylı bir çalgı olan giccak, en yaygın Özbek halk çalgılarından biridir. Eskiden üç telli olan giccak, dörtlü aralıklarla akortlanırken günümüzde tel sayısı dörde çıkarılmıştır. Akort sistemi çalıcıya göre değişmektedir. Küremsi bir ağaç teknesi ve 40-45 cm boyunda silindirik bir sapı vardır. Göğüs, deriden yapılır. Sol diz üzerinde dik tutularak çalınır.

Sato: Dört telli, yaylı çalgıdır. Oval ve fazla derin olmayan bir teknesi ve uzun bir sapı vardır. Sap üzerinde ağaçtan perdeleri vardır. Müzik tek telde çalınır. Göğüs ağaçtandır ve üzerinde iki delik bulunur. Giccak gibi diz üzerinde dik tutularak çalınır.

Nay: Nefesli Özbek Halk çalgısıdır. Aslı kamıştan yapılmakla birlikte ağaç ve metal olanları da vardır. Altı deliği vardır ve diyatonik sıra ile yerleştirilmiştir. Üfleme deliği yan flütte olduğu gibidir.

Kuşnay: Birbirine bağlı iki kamış naydan ibaret olup, bunlara ses çıkaran dil eklenmiştir (kuş=koş=çift). İki kamışa birden üflenerek çalınır. Yaklaşık 20-25 cm boyundadır. Yedişer deliklidir. İki oktav ses aralığını çıkarabilir.

Balaban: Özbekistan'ın Harezm bölgesinde yaygın bir üflemeli çalgıdır. 25-30 cm boyunda ağaçtan yapılmış silindirik bir gövdesi ve buna eklenen kamış bir dili vardır. Yedi üstte bir altta olmak üzere sekiz deliklidir.

Surnay: Ağaç üflemeli çalgılardan biri olan surnay, yüksek sesli bir açık hava sazıdır. Form ve işlev olarak zurna ile aynıdır. Özbekistan’da surnay Türkiye de ise zurna ile aynı çalgı kastedilmektedir.

Karnay: Boyu iki ile üç metre civarında metal boru olan karnay yalnız Kırgızistan'da değil Kazakistan, Özbekistan, Doğu Türkistan ve Tacikistan'da da kullanılır. Açık hava çalgısıdır. Bayram ve Düğünlerde damlara çıkılarak çalınır. Karnay, bir melodi çagısı olmaktan daha çok ritim çalgısı olarak kullanılır.

Doyra (Daire): Uygurların dap dedikleri çalgı ile aynıdır.

Tar: Tezeneli bir çalgı olan Tar, göğüste tutularak çalınmaktadır. Azerbaycan, Özbekistan, İran, Gürcistan ve Türkistan’ın bazı bölgeleri ile Türkiye’de Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaygın olarak kullanılan bir çalgıdır. Kopuz’dan gelişen sazlardandır ve ses genişliği 2,5 oktavdır. Gövde kısmı ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Üç çift ve üç tek olmak üzere 7 teli vardır. Telleri çelikten olan Tar’ın akordu 4 lü ve 5 li aralıklarla yapılır. Boynuzdan yapılan tezene ile çalınmaktadır. Yaylı bir halk sazıdır.

Kılkobız: Yayla çalınan iki telli eski bir çalgıdır. Halk arasındaki rivayetlere göre sekizinci yüzyılda Korkut Ata tarafından icat edilmiştir. Yarı şaman baksıların ve jıravların çalgısı olan kılkobız 18. Yüzyıldan itibaren günah sayılarak yasaklanmış ve ortadan kaybolmaya yüz tutmuştur. 1930'larda Kazak müzikçi Ahmet Cubanov' iki tane kılkobız icracısı bularak bunları kendi kurduğu Halk Çalgıları Topluluğuna almış ve kılkobız böylece tekrar yaygınlaşmaya başlamıştır.

Dombıra:
Afganistan Özbeklerinde dutarın küçüğü olarak bilinen ve kullanılan "zilçe" adlı çalgı Özbekistan'da ortadan kalkmış, Kazakistan'da "dombıra" adıyla mili çalgı olarak ön plana çıkarılmıştır.İki telli, parmakla çalınan halk çalgısıdır. Kazak Türklerinin en yaygın çalgısıdır. Telleri eskiden bağırsaktan yapılırken günümüzde misina kullanılmaktadır. Kazakça'da barsak anlamına gelen "işege" sözü "işek" şeklini alarak çalgı teli anlamına dönüşmüştür. Armudi bir teknesi, çam ağacından göğsü ve perdeli sapıyla küçük bir dutarı andırır. Boyu 80- 100 cm kadardır. Abay ve Cambıl dombırası olmak üzere iki türü vardır. Şertpe ve tökpe adları altında iki türlü çalım tekniği vardır. Şertpe tekniğinde sağ elin ayası göğüse dayanarak işaret parmağı ile vurma ve çekmelerle çalınırken, tökpe tekniğinde sağ el bilekten hareket ederek ve bütün parmaklar kullanılarak çalınır. Ses aralığı bir tel üzerinde bir buçuk oktavdır. Dörtlü ya da beşli aralıkla akortlanır.

ozbekistan
Son düzenleyen Safi; 22 Temmuz 2017 19:10