Arama

Gezegenler - Plüton - Tek Mesaj #3

Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Ağustos 2008       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı

Gezegenler Kaç Tane, Yedi mi? Sekiz mi? Dokuz mu?


Plüton'a Ne Oldu?



Bilinen gezegenler beş tanedir: Merkür, Venüs, Mars, Jupiter ve Satürn. Ancak Ay ve Güneş de yıldızlardan farklı hızda hareket ettiği için onlara da gezegen demişler…

Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) 24 Ağustos 2006 tarihinde Prag’da düzenlediği toplantıda gezegen tanımını yeniledi ve oy birliği ile Pluto’yu gezegen olmaktan çıkardı. Şimdi artık yeni tanıma göre Güneş Sisteminde sekiz gezegen var.

1930’dan buyana dokuzuncu gezegen olarak bilinen Pluto bu sıfatını hatta bir bakıma adını da kaybetti. Çünkü artık Pluto’ya bir numara verdiler: 134340. Bundan sonra Pluto bu numara ile anılacak. Lakap olarak ta son birkaç yıl içinde Pluto’nun ötesinde bulunan üç küçük gezegen ile beraber cüce gezegenler olarak bilinecek. Bu güne kadar Güneş Sisteminin en küçük gezegeni olarak bilinen Pluto’nun yörüngesi oldukça basık olduğu için belli dönemlerde Neptün yörüngesinin içinden geçiyor ve Güneşe uzaklık bakımından bu dönemlerde 9. değil 8. gezegen durumuna geliyordu. Hatta yörünge dinamiği dikkate alınarak Pluto’nun bir zamanlar Neptün’ün uydusu olduğu, fakat sonradan ne olduğu bilinmeyen bir çekimsel etkiyle Neptünden kurtulup gezegen durumuna gelmiş olduğu tartışılıyordu. Geçtiğimiz yıllarda teleskoplar ve yeni gözlem teknikleri geliştikçe Pluto’nun ötesinde yeni cisimler keşfedilmişti. Hatta bunlardan 2003UB313 kod adıyla bilinen ve geçici olarak Zeyna adı verilen cisim Pluto’dan daha büyük ve onun da bir uydusu var. Yeni kararlar bağlamında Zeyna adı da değiştirildi ve onun yerine bu yeni cüce gezegene Eris, uydusuna da Disnomya adı verildi. Yine geçtiğimiz yıllarda keşfedilen ve Güneş Sistemi’nin bilinen enuzak cismi olan Sedna var. Şimdi bu da cüce gezegen sayılıyor. Bu son keşiflerle yörüngesi bilinen cüce gezegen sayısı 136563’e ulaşmış. Aslında yörüngesi tam bilinmeyenlerle beraber sayı çok daha fazla ve önümüzdeki yıllarda yenileri de keşfedilecek. Yeni kabul edilen tanıma göre; Güneşin etrafında dönen, yuvarlak şekil alacak kadar kütleçekimine sahip, yörüngesinde kendi bağımsız ekosistemini sürdürebilen göktaşları gezegendir.

İşte Pluto bu yeni tanımın ikinci kısmına uymadığı için 24 Ağustos 2006 tarihinde gezegen sınıfından çıkarılmıştır. Şimdi artık gezegen sayısı 9 değil 8 olacak. Pluto için ne acıdır ki 76 yıldır gezegen olarak bilinirken bir anda gezegen olmaktan çıkarılıyor. Şimdi tüm dünyada ders kitapları değişecek. Olur böyle şeyler demeyin. Pluto’yu savunanlar çok; Kaliforniya eyaletinde protesto yürüyüşü yapılmış ve imza kampanyası başlatılmış. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Gözlemevi’nde de ‘Pluto bir gezegendir, gezegenimi isterim’ yazılı tişörtler yapıldı; Yani protesto Türkiye’de de başladı. Sonuç ne olacak bilmiyoruz ama geçmişte de gezegenlerle ilgili bilgiler çok değişmiş ve toplumların kültürlerini etkilemiş. Biz bu yazıda çok uzak geçmişe, 5000 yıl öncesine giderek gezegenlerle ilgili bilgilerin o zamandan bu zamana nasıl adım adım geliştiğini-değiştiğini anlatacağız.

Beş bin yıl kadar önce Mezopotamya'da, yaşamının önemli bir kısmını geceleri yıldızların altında açık havada çalışarak ya da geceleri uzun kervan yolculukları yaparak geçiren insanları düşünün. Yıldızları tek tek tanımışlar, günlük, mevsimlik hareketlerini, nereden doğup nereye battıklarını öğrenmişler: Zamanlarını onlarla ölçer olmuşlar, yönlerini onlarla bulmuşlar. Uzak Doğu, Babil, Anadolu, Eski Yunanistan ve Eski Mısır arasındaki uzun kervan yolculukları bu sayede gerçekleşmiş. Yıldızların oluşturduğu şekilleri birşeylere benzetmişler:

Arabacı, Aslan, Ejderha, Suyılanı, Başak vs. Gökyüzünde bu şekilde 88 şekil oluşturmuşlar ve bunlara takımyıldız demişler. Gökyüzünün sistemli incelenmesinde bu takımyıldız ayrımı hem de Babillilerin belirlediği biçimiyle hala kullanılmaktadır. Babilliler bazı parlak gökcisimlerinin yıldızlar arasında yıldızlardan farklı ama düzenli olarak hareket ettiğini farketmişler ve burlara yıldızlar arasında gezen anlamında "gezegen" demişler.

O zaman bilinen gezegenler beş tanedir: Merkür, Venüs, Mars, Jupiter ve Satürn. Ancak Ay ve Güneş de yıldızlardan farklı hızda hareket ettiği için onlara da gezegen demişler. Gezegenlerin açısal hızları, aynı yere gelmeleri için geçen süreler (yer etrafındaki yörünge dönemleri), birbirinden ve özellikle Güneşten olan açısal uzaklıkları (uzanım açıları) ölçülmüş. Açısal hızı büyük olan cisim yere daha yakın olmalı şeklindeki temel fiziksel kuraldan giderek gezegenleri uzaklık sırasına koymuşlar: Ay, Güneş, Merkür, Venüs, Mars, Jupiter, Satürn. Gezegenlerin hangi mevsimde göründükleri, ne zaman doğup battıkları belirlenmiş. Ay ve Güneşin hareketlerine göre takvimler yapmışlar; günlük işlerini bu takvimlere göre, yani Ay ve Güneş'in hareketlerine göre ayarlamışlar. Yedi gezegene atfedilen ardarda birer gün ile yedi günden oluşan hafta kavramı oluşturulmuş ve zaman ölçümünde bu güne kadar kullanılagelmiş yedi gezegenin nasıl olupta farklı hızlarla düzgün döndüğü, farklı boyutlarda iç içe görünmeyen kürelerin üzerinde oldukları ve kürelerin bir mekanizma ile farklı hızlarla döndürüldüğü şeklinde açıklanmıştır.

O zaman "evrenin düzeni" olarak algılanan bu düşünce birçok toplumda birçok biliminsanı tarafından modellenmeye çalışılmıştır. Hatta Eski Yunan'da Aristo Okulu tarafından farklı hızlarla dönmesi gereken bu görünmeyen kürelerin dönme frekanslarına bağlı olarak sesler çıkarması gereğini ileri sürmüş ve insanlar ıssız yerlerde inzivaya çekilip bu sesleri duymaya çalışmışlar. Duydum diyenler Tanrı'nın iyi kulları olarak adlandırılmış, günahkar kul olmayı kabul etmeyen çok kimse bu sesleri duyduğunu söylemiş. Olmayan yedi kürenin yine olmayan yedi sesinin o zaman taklit edilmesiyle yedi nota ve müzik doğmuş. Gezegenleri taşıdığına inanılan ve görünmeyen iç içe yedi kürenin gökyüzünü yedi katman ayırması düşüncesiyle de yedi katlı gök kavramı doğmuştur. Bu kavramlar toplum yaşamını ve kültürünü öyle etkilemiştir ki, örneğin yedi katlı gök kavramı kutsal kitaplar da bile yerini almıştır. Evrenin düzeni kavramı ile sonraki dönemlerde Eski Yunan'da Eflatun'un (MÖ.427-347), Rönesans sonrası Avrupasında da Kepler'in (1571-1630) ilgilendiğini görüyoruz. O zamanlara kadar evrenin hemen Satürn'ün ötesinde bittiği düşünülüyor ve içerdiği yedi gezegenin de bir düzen içinde hareket ettiği biliniyor, ancak bu düzen formülleştirilemiyordu. Örneğin Eflatun gezegenlerin yere olan uzaklıklarının bir geometrik dizi ile ifade edilebileceğini düşünmüş ancak uzaklıklar doğru bilinmediği için doğru geometrik diziyi bulamamıştı. Kepler ise bulduğu üç yasa ile yetinmemiş (hatta bu üç yasaya inanmamış), gezegenlerin yörüngelerini içerdiğine inandığı görünmeyen kürelerin boyutlarını aralarına çokgenler yerleştirerek belirlemeye çalışmıştı, ancak bu düzen formülleştirilememişti.

Bu alanda ilk somut adımlar 18. yy.'da atıldı. Bu gelişmenin öyküsü 1764 yılında Amsterdam'da meşhur filozof Charles Bonnet (1720-1793)'in yazdığı "Contemplation de la Nature" başlıklı kitabı ile başlar. Kitap çok tutulduğu için dört dile çevrilmiştir. Bizi ilgilendiren, kitabın Almanca çevrisidir. Bu çeviriyi Johann Daniel Titius (1729-1796) yapmıştır. Çeviride ilginç olan şey orijinalinden farklı olarak eklemeler içermesidir. Titius basit çevriyi yeterli bulmayıp kitabın bazı yerlerine eklemeler yapmıştır. Bu eklemeleri de çevirmenin notu şeklinde ayrı olarak değil, fakat metin içerisine hiç belirtmeden koymuştur. Alışılmışın dışında olan bu eklemeler sonradan, Titius'un alçak gönüllüğüne yorumlanmıştır. Almanca çeviride birinci kısmın dördüncü bölümüne yapılan ekleme oldukça önemlidir. Bu ekte şöyle denmektedir: Satürn gezegeninin Güneş'ten uzaklığı 100 birim alınırsa Merkür'ün Güneşten uzaklığı 4 birim, Venüs'ünki 4+3=7 birim, Dünya'nınki 4+6=10 birim, Mars'ınki 4+12=16 birim olmakta fakat bu sıraya göre Mars'tan sonra 4+24=28 birim konumunda bilinen hiç bir gezegen bulunmamaktadır. Bu yörünge boş olabilir mi? Kesinlikle hayır. Bu yörünge henüz keşfedilmemiş bir cisme ait olmalıdır. Bu cisim Mars'ın ya da Jupiter'in uydusu olabilir. Bu cisimden sonra Jupiter'in Güneş'e uzaklığı aynı kuralla 4+48=52 birim, Satürn'ünki 4+96=100 birimdir. Ne kadar ilginç bir bağıntı! Bağıntı gerçekten ilginçti. O zaman bilinen gezegenlerin Güneş'e uzaklıklarını tahmin etmek bir yana Mars ile Jupiter arasında bilinmeyen bir cismin varlığını da haber veriyordu.

Kaynak: Popüler Bilim
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Şubat 2017 00:17