Kekre
Güzel bahçeli bir bahar istemekteki haklılığımı yazmak niyetindeydim. Hazır nisan ayının sınırları içinde geziniyorken başlamak lazımdı çünkü. Herşey için çok geç olmadan günün anlamını ve/veya önemini belirten bir yazı karalamalıydım. Okuduğunuzda bisiklete binen bir küçük çocuğun heyecanını duyacaktınız.(hala heyecanlanabiliyorsunuz değil mi?) Evet. İlk baharı anlatacaktım. İçine biraz kırmız gül yaprağı serperek, "bana kalbin kadar temiz olan bu sayfayı ayırdığın için" diye başlayan hatıraların yazıldığı en güzel sayfalara çiziktirdiğim, en renkli düşüncelerimle.. Daha doğmadan ölen bebeklerin kırgınlığını üzerimde taşımanın verdiği eziklikle bütün her şeyi haykırmak gibi pestenkerani düşüncelerimin olduğunu anlayasınız diye..
Dilim damağım kurumuştu. Her ne kadar yürek çarpıntılarımın azalışı beni telaşa sürüklüyor idiyse de umudumu korudum. Güneşin sıcaklığını vekızgın kumun çıplak ayaklarımı yakışını hiç düşünmeden yürüdüm. Nerede bir serinletici gölge varsa ben oradaydım. Biraz kekreydi içtiğim suyun tadı. Umursamadım. Doya doya, kana kana yudumladım. Gittikçe artan bir heyecanla, gittikçe azalan bir korkuyla.. Öyle uzun, öyle sıcak bir çölden dönmüşlüğüm vardı ki.. Artık beni ne acının gerçek yüzü, ne de kördüğüm olmuş karanlık ilişkilerin yorgunluğu yıldırabilirdi.
Binlerce kez öldüm. Girdiğim bütün savaşlardan boynu bükük çıktım. Tekrar tekrar yenildim. Yenilişlerimi defterime yazdım. Hep aynı tuzağa hep aynı biçimde düştüm. Düşkırıklarımdan karakalem resim yaptım. Elimde, ne kadar şiir kırıntısı, hayal eskisi, masal kaçkını, aşk külü, nergis yaprağı, zümrüt yeşili ve baldıran çiçeği varsa, hepsini yaktım. Isındım..
Sen yoktun. Kırlangıç gülüşlerini özlediğim çocukluğumda yoktu artık. Köşe başındaki bakkal rüstem amca süpermarket hezeyanına tutuldu. Baş döndüren türünden rüzgarın, beni alıp götürdü; beyaz saçlı, yüzünde kırışıklar olan bir adamın ruhuna. Hayır bu ben olamam. Hayır bu filmi daha önce görmüştüm. Dedem, sonrasında anneannem böyle böyle yaşlandılar ilkin ve sonra musalla taşına uzanması boylu boyunca insanların. Dayanamadım. Ses tellerimi yırtarcasına bağırdım. Tüm evrene ulaştı çığlığım. Veryansınlarımı duyup ta yetişen kimse olmadı.
Sadece zamana yenik düşmesi kaçınılmaz olan ve nihayet eskiyen fotoğraflarla avundum. Hani on altı yaşındayken. Hani çocukluğun son çırpınışları. Kravat ve gri pantolon uyuşmasızlığında yeni yeni terleyen bıyıklarla övünme zamanları. Biriktirdiğim bilyelerimi kaybettiğimden beridir çok takvim yaprağı düşmüştü hayallerimden.. Belki hiçbir tarih kitabında adına rastlanmayacak kadar basit ilişkilerden korktuğumuzdan mıdır bilinmez, birbirimize sokulmadan yürümemiz kaldırımlarda.. Kış soğuğunda.. Sonra yağmur başladı. Bilirsin her şiirde vardır yağmur. Sanki yağmur olmasa aşk olmaz. Tek kişilik şemsiyelerin ev sahibi olduğu bir sevdaya doğru yelken açmış iken ben.. Düşündüm. neydi bu? Benden uzak. Bana yakın. Aşk mı? Yok o değildi. Onu bilemezdi lise zamanı dersten kaytaran gençlik heyecanları. Yine de akışına bıraktım kendimi. Ne kaybederdim. Hatalar değil miydi doğruya götüren?
Eli elimde.. Bense, yukarıdaki yağmur yüklü bulutlara teşekkür niyetinde...
Göz açıp kapayıncaya kadar olmasa da insan ömrü baz alındığında kısa sayılacak bir zamandan sonra yanlış ile doğruyu karıştırıyor olmam sonsuzluğu isterken sona yaklaştığımızın belirtisiydi galiba. O bana haramdı. Ben ona yalandım. Gözlerimi kapadım. Düşündüm. Sebepler, sonuçlar durup durup aynaya bakmalar yoktu artık.
Sadece yaşamak. Yaşadıkça yenilemek kendini..
Heybeme umutlarımı koydum. İstemeden kırdığım kalplerin hüznünü.. Yola çıktım yeniden. Bıkmadan, usanmadan yeniliyorum kendimi. Her yenilgide bir daha bağlanıyorum yaşama. Yetişmem gerek.. Yetişmem gerek sana. Çünkü sana yetişmek arzuların en büyüğü. Yakınına gelmek, yüzündeki bitmek tükenmek bilmeyen mutluluğu görmek ve elimin ayasında hissetmek elinin terini..
Ciğerlerimi, içinde bir miktar azot barındırmakla birlikte zehirleyici etkisi bulunmayan havayla doldurdum. Cebimden bir kaç kelime çıkarttım. Konuşmaya çalışıyorum. Adını kullanmadan uzun cümlelerimde, seni anlatacağım. Belki inanırsın diye. Olmadı.. Ağzımdan çıkan tek cümle bir yakarıştan ibaretti..
Hadi. Yüreğine mahkum et beni!..