Arama


KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #30
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Evrenin Ölümünün Ardından

Kıyamet günü insanların tümünün gerçeği açıkça gördükleri andır. İnkar eden bir insan karşılaşacağına asla inanmadığı, hatta bu inançsızlığının sonucunda sürekli reddettiği ve hayatı boyunca düşüncesinden kaçtığı ahiret gerçeği ile artık karşı karşıyadır. Dünyadaki yanılgısının sonucunu görmekte, geri dönüş çareleri aramakta, ama bir sonuç elde edememektedir. Dehşetli bir sonla karşılaşmıştır ve yaptıklarının pişmanlığını tüm gerçekliğiyle hissetmektedir. Onların bu psikolojileri Kuran'da bize ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Kıyamet günü insanlar, "isteseler de istemeseler de" Allah'ın Kuran'da bildirdiği o güne ait olayları karşılarında bulmuşlardır. Sur'un üfürülüşünü eşi benzeri görülmemiş olaylar takip etmiş, yer ve gök paramparça edilmiş, evren, içindeki canlılarla birlikte yok olmuştur. Herşey yok olup, tüm olaylar bittikten sonra Allah gökleri, yeri ve insanları yeni bir inşa ile tekrar yaratır. Elbette gökleri, yeri ve tüm alemleri yaratan Allah bunların benzerlerini de yaratacak güce sahiptir. Ayetlerde bu gerçek şöyle bildirilir:
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüleri de diriltmeye güç yetirir. Hayır; gerçekten O, her şeye güç yetirendir. (Ahkaf Suresi, 33)
Kıyamet gününde yaşanacak olaylar aynen Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde - yerin başka yere, göklerin de başka göklere dönüşmesi- olacaktır. İnsanlar Allah'ın huzuruna çıkarılacak, O'nun karşısında dünya hayatı boyunca yaptıklarının hesabını vereceklerdir:
Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla)caklardır. (İbrahim Suresi, 48)
manzara
Kuran'da bu zorlu gün, "din günü", "hesap ve ceza günü", "ahiret günü" gibi isimlerle tanımlanmaktadır. Bu gün yeniden yaratılan gök ve yer artık ebedi hayata ait olan mekanlardır. İnsanların tümü yeni bir yaratılışla tekrar diriltilecektir. O gün inkar edenler ile iman edenlerin kesin bir ayrılışla ayrılacakları, ebedi yurtlarına sevk edilecekleri gündür. İnkar edenler de dahil olmak üzere kimse bu güne yabancı değildir.
İman eden ve dünyadaki hayatları boyunca ahiret hayatına hazırlanan müminler, bugün yaşanacak olanları daha önce Kuran'da kendilerine açıklandığı şekilde bulurlar. Allah'ın kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın rahatlığı içindedirler. İnkar edenler ise tarifsiz bir korku, pişmanlık ve endişe içindedirler. Dünya hayatları boyunca bir yandan büyük bir hırsla Allah'ın getirdiği sisteme karşı savaşırken, bir yandan da belli etmemeye çalışsalar da yaptıkları yanlışın farkında olmuşlardır. Unuttukları bu gerçek artık karşılarındadır. Dünyada durmaksızın "ya bu söylenenler doğruysa" diye düşünerek büyük bir tereddüt ve korku yaşadıkları, kuşkuya kapıldıkları gerçekle yüzyüzedirler. Sonsuz hayatları boyunca yaşayacakları, asla önüne geçemeyecekleri ve kendilerinden çeviremeyecekleri büyük azabın ilk dakikalarını yaşamaya başlamışlardır. Bakara Suresi'nin 28. ayeti şöyledir:
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)
Sur'a İkinci Üfürülüş ve Din (Diriliş) Günü
Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: "Andolsun, siz Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz." Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum Suresi, 56-57)
Tarih boyunca yaşamış olan insanlar Allah'ın ve ahiretin varlığına karşı uyarılmış, Allah'ın kendilerine gönderdiği elçiler aracılığıyla hak olan dine davet edilmişlerdir. Ancak Kuran'da da bildirildiği gibi az bir topluluk dışında insanların çoğu iman etmemiş, Allah'a ve elçisine karşı koymuşlardır. Bu insanlar öldükten sonra yeniden dirilecekleri gerçeğini de ısrarla inkar etmişlerdir. Kuran'da bu insanların inkarları şu ayetlerle haber verilmiştir:
Olanca yeminleriyle: "Öleni Allah diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu, O'nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler. Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi için (diriltecektir). (Nahl Suresi, 38-39)
Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz. O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor? Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat.. O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz. (Mü'minun Suresi, 34-37)
İnkar etmelerinin en temel nedeni, dünya hayatını yaşanacak yegane hayat olarak görmeleridir. Bu çarpık mantığın kendilerine ölüm ile yok olma fikrini makul göstermesi çok ilginçtir. Yeniden dirilişi de bu yüzden kabul etmez, Allah'ın Kuran'da haber vermiş olduğu olayları ve hesap gününü redderler. Oysa tüm canlıların ve dünyanın bir sonu vardır, yaşam ölümle birlikte son bulmaktadır. Tekrar dirilişi inkar eden kullara karşı Allah'ın dünyadayken verdiği örneklerden bir kısmı Kuran'da şu şekilde geçmektedir:
Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir. Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. Her şeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 78-83)
O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir. (Fussilet Suresi, 39)
gunes4
İnsanın yaratılışı, yeniden diriliş için başlı başına önemli bir delildir. İnsan, tek bir spermden, tam teşekküllü bir canlı olarak meydana gelmiştir. Tek bir hücrenin zaman içinde, insanın herhangi bir müdahalesi olmadan düşünebilen, görebilen ve akledebilen bir varlık haline gelmesi bir dirilişin çok açık alametidir. İnsanı yoktan var eden Allah, kurumuş kemikleri de toparlayıp yeniden diriltmeye muktedirdir. Bu yaratılmayı gözardı eden insanlar, kendi varoluşlarını hiç dikkate almadan, şeytani bir cesaret göstererek dirilişe karşı koyabilmektedirler. Bu büyük bir cesarettir. İnsan bunu yaparak Allah'a karşı büyük bir sorumluluğu da üstüne almış olur. Ahirette ise yalanladığı bu gerçeği karşısında apaçık bir şekilde görecektir. Kıyamet gününün ardından insanlar, kendilerine daha önce kıyamet vaktinin geldiğini haber vermiş olan Sur'un sesini bir kez daha duyacaklardır. Artık bu an, insanların kabirlerinden dışarı çıkarak, yeniden diriltildikleri andır. İnsanların tümü, sonsuz bir hayata başlamak üzere ayağa kalkmış, beklemektedirler. Bu durum ayette şöyle tarif edilmektedir:
Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. (Zümer Suresi, 68)
Din Gününün Özellikleri
Allah katında yerin, göğün ve insanın yaratılışı ne derece kolay ise kıyamet gününün gerçekleşmesi de bunlar kadar kolay olacaktır. Kuran'da hesap ve ceza gününün gerçekleşmesi, "şüphesiz" ve "mutlaka" kelimeleriyle pekiştirilir. Kesinlik bildiren bu sözler, inananların ahirete olan korkularını ve dünyadaki çabasını arttırırken, inkar edenlerin kıyamet hakkındaki şüphe ve inkarlarına da en açık cevabı vermektedir.
Geçmiş devirlerde olduğu gibi, günümüzde de dini reddeden ya da hak dinden ayrılarak geleneklerle bütünleşmiş batıl bir din yaşayan insanlar toplumun büyük bir kesimini oluşturmaktadır. Oysa normal bir muhakeme yetisine sahip, düşünebilen bir insan için, ahiret gününe ihtimal vermemenin herhangi mantıksal bir dayanağı yoktur. Bilimsel tüm veriler de bize dünyanın sonunun yaklaştığını haber vermektedir. Buna rağmen, insanların bir kısmının bu gerçeği gözardı etmelerinin sebebi, Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edememeleri, gerçek rehber olan Kuran'dan sapmaları ve dolayısıyla da hüküm gününde verecekleri hesabı düşünmemeleridir. Allah korkusu ile hareket eden müminler hızla yaklaşan bu sonun açıkça farkındalarken, nefsini rehber edinen insanlar bu büyük gerçeği görmezden gelmektedirler. Nitekim Allah Kuran'da insanlara bu gerçeği şu şekilde haber vermektedir:
De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra da kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi biraraya getirip toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler." (Casiye Suresi, 26)
Dünya hayatı boyunca pek çok kez dine davet edildiği halde doğruları görmezlikten gelenler, kendilerini bekleyen dehşetli sonu ancak din gününde tam olarak idrak edebilirler. Dünya hayatı boyunca reddettikleri herşeyi karşılarında bulan insanlar ne denli boş bir oyalanma içinde olduklarını o gün tüm açıklığıyla göreceklerdir:
Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir. (Kaf Suresi, 22)
İnsanların bu büyük günü kavrayamamalarının sebebi, nefislerinin yönlendirmesine ve kendi fikirlerine çok fazla güvenip, kendi çıkar ve isteklerine bağlı olmaları ve bu "gaflet" perdesini kaldırabilecek gerçeklere, vicdanlarını körelterek sırt çevirmeleridir. Nitekim Kuran'da Allah, dünyaya yönelen, hevasına uyan, vicdanını dinlemeyen insanların anlayışlarının olmadığını, Kuran'da geçen ifadeyle kalplerinin kilitleneceğini, bundan dolayı doğruyu görüp ayırt edemeyeceklerini bildirmiştir. Oysa artık, Allah'ın varlığına, büyüklüğüne ve vaat ettiklerine kendileri de açık bir şekilde şahittirler.
Bir insan, kıyamete ve o gün yaşanacak olan olaylara tek bir an dahi inanmış, bu ihtimalin "olabilirliğini" yalnızca bir saniye için düşünmüş bile olsa, yaşayacağı korkunun tarifini yapmak oldukça zor olacaktır. Bunu daha en baştan reddetmek, hatta aklına bile getirmemek, ahiretin varlığına ihtimal vermemek, insanların büyük bir bölümünün aldanmasına neden olmaktadır. Kendilerini saran bu aldanış ile bir "yokoluşu" kabullenmişlerdir. Yok olma ihtimalinin korkunçluğunu da hiç düşünmediklerinden, kıyamet gününe ve ahirete inanmaktansa bu fikri kabullenmek kendilerine daha kolay gelmiştir. Şeytanın yöntemi işte budur. İnsanları türlü yöntemlerle düşünmekten alıkoyar ve asla erişemeyecekleri büyüklük isteği ve mallarını artırma tutkusu ile onları dünya hayatında oyalar. İnsanların ahirete karşı gaflet içinde olmalarının en temel sebebi budur. Ahirette karşılaştıkları gerçekler de kendilerine pişmanlık ve tüyler ürpertici bir korku getirecektir. İnsanlara daha önce haber verilen gerçek tüm açıklığı ile ortadadır. Artık hesap gününden kaçış yoktur. Bu inkarcılar için gerçekten de zorlu bir gündür. Ayette bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gün. (Kamer Suresi, 8)
Ölülerin Mezardan Çıkmaları
Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. (Zümer Suresi, 68)
Ayette de bildirildiği gibi herşey olup bittikten sonra Sur sesi ikinci kez duyulur. Bu ikinci ses ile kabirlerde olanlar deşilip, dışa atılır. O gün Rabbimizin emrine karşı direnebilecek ya da bu emri yavaşlatabilecek hiçbir güç veya insan yoktur. O gün toprağın altında olan insanlar dünya hayatı boyunca sık sık duydukları, fakat birçoğunun inkar ettiği dirilişi karşılarında bulurlar ve topraktan çıkarılırlar. Kuran'da bu anın anlatıldığı ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:
Göğün ve yerin O'nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)
Sur'a ikinci kez üflenmesiyle birlikte, dünyanın başlangıcından beri yaşamış olan tüm insanlar dirilmiş olacaktır. Artık ilk üflenişte inkarcılarda görülen şaşkınlık, yerini korku ve pişmanlığa bırakmıştır. Çünkü artık kimse sonsuza dek yaşayacakmış gibi planlar yaptığı dünyada değildir ve herkes başlarına gelecekleri tüm açıklığı ile anlamıştır. Bu insanlar arasında şu anda dünyada yaşayan tüm insanlar ve elbette siz de olacaksınız. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
"Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?" Derler ki: "Şu durumda, zararına bir dönüştür bu. Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır. Bir de bakarsın ki, onlar, yerin üstündedirler." (Nazi'at Suresi, 11-14)
gunes5
İnsanlar dünyanın ebedi olarak var olacağını düşünerek hareket ederler. Yaşamları boyunca içine düştükleri en büyük yanılgılardan biri budur. İnsanların dünyaya bu derece bağlanmış olmalarının başlıca sebeplerinden biri de, Allah'ın yeryüzünde var ettiği bu olağanüstü sistemin kendi başına işleyebileceğini sanmaları ve günün birinde sona ereceğine ihtimal vermemeleridir. Oysa artık bulundukları ortam, kendilerine vaat edilen gerçekleri kesin bir biçimde gözler önüne sermektedir. Inkar edenlerin sandığı gibi ölüm herşeyi bitirmemiş, tam tersine sonsuz hayatın başlangıcı olmuştur. Dünya hayatları boyunca Allah'ın kendilerini çağırdığı hak dini yalanlayan ve ölümün bir son, bir yokoluş olduğunu savunan inkarcılar, hiç beklemedikleri bir anda topraktan kendilerini çağıran bu sesle büyük bir dehşete kapılırlar. Henüz amel defterleri kendilerine verilmediği ve başlarına gelecekleri tam olarak yaşamadıkları halde inkarcılar "eyvah" diyerek bulundukları yerden kalkarlar, bu karşılaştıkları gün, dünya hayatı boyunca aslında bilgisine sahip oldukları bir gündür. Kuran'da Yasin Suresi 52. ayetinde bu insanların yaşadıkları korku anı şu şekilde anlatılır:
Demişlerdir ki : "Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu Rahman olan (Allah)'ın vaadettiğidir, (demek ki) gönderilen elçiler de doğru söylemiş." (Yasin Suresi, 52)
Artık çok geç kalınmış, dünyadaki yaşam ne zevk ne de rahatlık vermiş, o ana kadar yaptıkları herşey kendileri için sadece bu zorlu günü hazırlamıştır.
Bir Çağırıcıya Doğru Yönelirler
O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)'a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. (Ta-ha Suresi, 108)
İnsanlar toprağın altından çıktıklarında kendilerini çağıran sese doğru yönelip koşmaya başlarlar. Bu koşuş çağrıldıkları yere ulaşana dek sürer. Bu çağrı daha önce benzerlerine rastlanmış bir çağrı değildir. Müminlerin güven ve huzurlu gelişlerinin aksine, inkarcılar toplanma yerine alacakları karşılığı hissetmişçesine, bu günün "zorlu bir gün" olduğunu ikrar ederek gelirler. (Kamer Suresi, 8) Artık toplanma zamanıdır. Bunu geri çevirebilmek için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Binlerce senedir yaşamış olan insanların tümü biraraya toplanacaktır. Bu büyük kalabalık Allah'a boyun eğmiş olarak şaşkınlık içinde hızla hareket etmekte, kendilerine gelecek olan azapları beklemektedirler. Ne kaçış, ne geri dönüş mümkün değildir, pişmanlıkları kendilerine fayda da getirmeyecektir. Korku bütün benliklerini kaplamıştır. Ayetlerde o gün yaşanacak dehşet şöyle tarif edilir:
Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük' yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür. (Mearic Suresi, 43-44)
Dünyada iken kendilerine gelen uyarılara sırt çeviren, ne kendilerinin ne de atalarının tekrar dirileceğine inanmayan bu insanlara Kuran'da Allah'ın verdiği cevap şu şekilde olmuştur:
Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz. Veya önceki atalarımız da mı? De ki: "Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz)." (Saffat Suresi, 16-18)
Dünyada Allah'ın sınırlarını tanımayan Allah'a itaat etmeyen ve büyüklenen inkarcılar, burada ayette geçen ifadeye mutabık olarak çok itaatli ve boyun eğicidirler. Ne olup bittiğini sorgulamadan, kayıtsız şartsız çağrıcıya icabet ederler. Kendi iradeleri ile hareket etmeleri mümkün değildir. Allah'a teslim olmuş, isteseler de istemeseler de O'nun vereceği hükme boyun bükmüşlerdir. Çünkü artık nefisleri için yaşadıkları, içindeyken ahireti hiç düşünmedikleri dünya hayatı son bulmuştur. Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarını ve Allah'ın azabının şiddetini ve gerçekliğini açıkça anlamışlardır:
Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün... (Kamer Suresi, 6)
Kabirden Çıkış Adeta Çekirgelerin Yayılması Gibidir
Ahirete inanmayanların kötü örnekleri vardır, en yüce örnekler ise Allah'a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nahl Suresi, 60)
Ayette de belirtildiği gibi Allah'ın verdiği her örnek, anlatılmak istenen durumu en özlü ve en güzel şekilde tasvir eder. Bu sebeple, Kuran'da ayetlerin her birinin "doruğunda olgunlaşmış hikmet" (Kamer Suresi, 5) olduğu bildirilmiştir. Kuran'da yapılan her tarif işte bu nedenle kıyamet günü meydana gelecek ortamı ve insanların durumlarını gözümüzde canlandırmamıza imkan sağlamaktadır. Hiç kuşkusuz Allah'ın vaadi haktır ve bütün bu örnekler ve tarifler gerçekleşecektir. Örneğin Kamer Suresi'nde din günü topraktan çıkan insanlar, çekirgelerin yayılmasına benzetilmektedir.
Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Elbette Allah'ın yaptığı bu benzetme diğer ayetlerde de olduğu gibi o anın gözlerde canlandırılabilmesi için en güzel benzetmelerden biridir. Zira çekirgelerin yayılışları, dünyadaki tüm hayvanlarınkinden daha farklıdır.
Göçmen çekirgeler oldukça fazla çekirgeyi barındıran sürüler halinde hareket ederek gittikleri yerde çok büyük zararlara yol açarlar. Bazı çekirge sürülerinin eni 1,5 km, boyu 80 km, yüksekliği ise 25 m.'dir. Ve bu sürülerin yaklaşık olarak 40 milyar çekirge içerdiği sanılmaktadır. Hava akımı hızlı olduğunda çekirge sürüleri 200-500 m. yükseklikte uçma eğilimi gösterir ve çekirgeler uçarken birbirlerine oldukça yakındırlar. Milyarlarca çekirge biraraya gelerek kilometrelerce uzunlukta ve genişlikte, kapkara bir yağmur bulutu görüntüsü oluştururlar. 25
gunes6
Günde 80-100 km. yol alabilen göçmen çekirgeler gerektiğinde geniş su örtülerini aşarak hızla hedeflerine ulaşırlar. Vardıkları yerlerde bir bulut kümesi şeklindedirler. Milyonları bulan sayıları ile bir anda ortaya çıkıp, gittikleri bölgeyi tamamen kaplar, hatta yoğun şekilde talan ederler.
Ayetlerden anladığımız kadarıyla insanların topraktan çıkışı da bu şekilde olacaktır. Sur'un sesini duyan milyarlarca insan aynı çekirgeler gibi, bir anda toprağın üstünde belirecek, hep birlikte çağırıcının sesine doğru koşmaya başlayacaklardır. İnsanların kendilerini çağıran sesi duyar duymaz topraktan çıkacakları Rum Suresi'nde şu şekilde anlatılır:
Göğün ve yerin O'nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)
Dünyanın var olduğu andan itibaren yaşamış olan tüm insanların, bir anda toprağın altından çıkarılarak biraraya toplanmaları gerçekten de akıllara durgunluk verecek bir görüntüdür. Böyle bir günde biraraya gelmiş olan milyarlarca insan, kendileri için belirlenmiş olan hükmü beklemekte ve bunu asla geri çevirememektedirler.
Başları Havada, Tek Bir Yere Doğru Koşarlar
O gün inkarcılar başları havada, gözleri tek bir noktaya çevrilmiş, hipnoz olmuş gibi koşarlar. Sadece Allah'ın istediği şekilde hareket edip, çağrının yapıldığı yöne doğru yönelmişlerdir. Allah'ın vaadi gereğince güvende olan müminlerin dışındaki herkes büyük bir korkuya kapılmıştır:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 95-96)
Dünyada inkar içinde olanlar korku ve şaşkınlık içinde koşarlarken, ne kendilerine ne de başkalarına bakabilirler. Hatta bakmayı akıllarından geçirmezler bile. Din günü ne mallar, ne oğullar, ne dünyaya yönelik hırslar bir değer taşımaktadır. Herkes kayıtsız şartsız bir itaat içindedir. Tek geçerli olan şey, imandır. Allah, inkar edenlerin o anki durumlarını şöyle tarif eder:
(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)
Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? (Mearic Suresi, 36-38)
İnkarcılar kendilerini kurtarabilmek için bir girişimde bulunmazlar, bu akıllarına dahi gelmez. Kalpleri bomboştur, kendi sonlarının farkındadırlar. İnsanların hesap vermek üzere kabirlerinden fırlayarak koşmaları, Rabbimizin huzurunda bir düzen içinde toplanmalarıyla son bulur. Allah Kuran'da inkarcılara bu buluşma vaktiyle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Onlar senin Rabbine, sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz bizim size bir kavuşma zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)
Bu insanların oldukça büyük bir çoğunluğu, böyle bir buluşma vaktinin geleceğine asla inanmıyorlardı. Oysa kendilerini her yandan kuşatan o büyük gün gerçekleşmiştir. Artık çaresizdirler.
İnsanların Hesap için Toplanmaları
Bu an, kafirlerin bütün ömürleri boyunca kaçtıkları, bilmezden geldikleri, müminlerin ise hazırlanıp bekledikleri hesap anıdır. Bugün herşey Allah'ın güç ve şanına uygun olarak yaratılmıştır. Hesabın gerçekleştirilmesi için ruh ve melekler saflar halinde dizilirler. O gün, insanlar arasında adaletle hükmedilecek ve konuşacak kişi sadece doğruyu söyleyebilecektir:
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. (Nebe Suresi, 38)
Kuran'da bildirildiğine göre Allah ahirette kullarına en yüce makamda azametini gösterecektir. O gün Allah'ın arşını sekiz melek taşır:
Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. Siz o gün arz olunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 17-18)
gunes12
O gün toprağın altından çıkan tüm insanlar dalga dalga Allah'ın huzuruna gelirler:
Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir. Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi, 17-18)
Kuran'da müminlerin o anda yüzlerinin ışıl ışıl parladığı ve Rabbimize bakıp durdukları bildirilmiştir. İnkar edenler ise utançlarından başlarını dahi kaldıramazlar. İnkar edenlerin o anki tavırları ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:
(Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup gitmiştir. (Ta-ha Suresi, 111)
Şu anda dünyada milyarlarca insan yaşamaktadır. Bu sayıya şimdiye dek yaşamış ve bundan sonra da yaşayacak insanların sayısını eklersek mahşer (diriliş) günü mezarlarından çıkıp toplanacak insan kalabalığı ve bunun oluşturacağı olağanüstü tablo hakkında bir fikir edinebiliriz. İnsanlar biraraya toplanacak ve birbirlerini, yaptıklarını, olup bitenleri açıklıkla görüp anlayabileceklerdir. Çünkü o gün, Kaf Suresi'nde belirtildiği gibi keskin bir görüş hakimdir:
Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir. (Kaf Suresi, 22)
İnsanın dünya hayatı boyunca tanıyıp bildiği tüm insanlar oradadır. Tanınmış, tanınmamış, zengin, fakir her kişi, kısaca kıyamet gününe kadar yaşayıp ölmüş olan tüm insanlar, aralarında hiçbir ayırım söz konusu olmadan Allah'ın huzurunda toplanırlar. Ama artık böyle bir günde, ne kazandıkları ünden ne de edindikleri itibardan eser yoktur. O gün pişmanlık yaşamayacak tek topluluk müminlerin oluşturduğu topluluktur. Bir devre imzasını atmış, dünya tarihinde adından çok söz edilmiş de olsa iman etmedikleri sürece, bütün insanlar, Allah'ın huzurunda pişmanlık ve azabın şiddeti ile korku içinde olacaklardır. İnsanların dünyada üstün ve ünlü kabul ettikleri kişiler, devlet başkanları, şarkıcılar, sanatçılar, zenginler kısaca herkes aynı korkuyu yaşayacak, herhangi bir dünyevi üstünlük unsuru olmadan herkes aynı konumda olacaktır. Dünyada bir ayrıcalık olarak görülen para ve mevki, insanların biraraya toplandıkları bu günde hiçbir şey ifade etmeyecek, hayran olan da hayran olunan da aynı konumda olacaktır. Kuran'da insanların din günü Allah'ın huzurunda toplanacağını bildiren ayetlerden bazıları şu şekildedir:
O gün, onların tümünü birarada toplayacağız, (Yunus Suresi, 28)
De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi biraraya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Casiye Suresi, 26)
O gün dünyada sahip olunan makamın ve mülkün hiçbir önemi yoktur. Kimse kimsenin takdirinin peşinde koşacak, kimse kimseye gösteriş ve gurur yapacak halde değildir. Kimsenin kimseye karşı bir üstünlüğü kalmamıştır. Soylular, zenginler, efendiler, patronlar veya sıradan insanlar aynı hesap ile karşı karşıya kalacaklardır. Üstünlük Allah'a olan yakınlığa göredir. Tüm insanlar Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan işler dışında hiçbir işin önemi olmadığını, sahip oldukları herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu kesin olarak anlamışlardır. Ancak gerçeklerle karşılaşan inkarcıların artık geriye dönüp, yaptıklarını telafi etme imkanı yoktur. Kuran'da bu olay şu şekilde anlatılmaktadır:
Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mü'minun Suresi, 101)
Hesap Anı
Kuran'da, insan yaşamının gerçek anlamı şöyle açıklanmaktadır:
Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)
İnsanların hayatları için bir dönüm noktası olacağına inandıkları belirli olaylar vardır. İyi bir üniversiteye girmek, diploma almak, evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi... Bu ve buna benzer planları olan insanlar, amaçlarına ulaşacakları ana kadar gün sayıp, pek çok hazırlığı o anı hedefleyerek yaparlar. Yaşamlarında sadece bu hedef vardır ve yalnızca bu amaç doğrultusunda yaşadıklarını da söylemekten çekinmezler. Oysa insan Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır. Her ne kadar kendisi kabul etmese de yaratılmasının yegane amacı budur. Aslında bunu bilir. Ama kitabın başında da anlattığımız gibi, hiç bitmeyecek zannettiği dünya hayatında bu gerçeği unutmaya çalışarak yaşar. Kısaca bunu tamamen görmezden gelir. Hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı bütün çabaların sonucunda ulaşacağı son nokta Allah'ın huzuruna çıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer günüdür.
Dünyadaki yaşamımızda geçen her gün bizi o mahşer gününe biraz daha yakınlaştırır. Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye ölüme, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmış yeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya da geri çevirmenin yolu yoktur. Tüm insanlar bu yolu izleyeceklerdir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)
O an geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri dönüş veya telafi imkanı da yoktur. Vicdanlarının gösterdiği gerçeği anlamazlıktan gelenlerin yaşadıkları panik ve şaşkınlık daha önce hiç tatmadıkları boyutlardadır. Varlığı ve birliği hiçbir kuşkuya sebep olmayacak kadar açık olan Allah'ı dünyada inkar edecek kadar zalim olan bu insanlar, daha önce hiç beklemedikleri, benzeri görülmemiş bir azapla karşılık göreceklerdir. Çünkü Hak Kitabı tebliğ eden elçiler tarafından uyarılmışlar ve nasıl yaşamaları gerektiğine dair her konudan haberdar edilmişlerdir. Kendilerine, dünyada anlatılanları düşünüp, muhakeme edebilecekleri kadar bir süre de verilmiştir. Allah Kuran'da "Size dünyada öğüt alanın öğüt alabileceği kadar bir süre verilmedi mi?" (Fatır Suresi, 37) ayetiyle bu gerçeği bildirmiştir.
Artık verilen süre dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dünya hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tüm yaptıklarına Allah şahittir. İnsana "şah damarından" daha yakın olan Allah, herkesin her anını gözetlemiştir. Herkes dünya yaşamında kim tarafından yaratıldığını, yaratılma amacını, yapması gerekenleri ve Allah'a döndürüleceğini öğrenmiştir. Bu gerçeği bildikleri halde kendilerini aldatmayı tercih etmişlerdir. Bu yapılan kuşkusuz büyük bir suçtur, büyük bir cesarettir ve de bu şeytani cesaret, elbetteki karşılıksız kalmayacaktır. O zorlu günde herkese yaptıkları ve yapmayıp erteledikleri tek tek haber verilecektir:
Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 6)
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür. (Zelzele Suresi, 6-8)
yangin1
Allah Kuran'da, "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır..." (Bakara Suresi, 197) diyerek insanları hesap anı için hazırlık yapmaya çağırmıştır. Vicdanını kullanan, Allah'ın çağrısına icabet edenler için o gün hiçbir korku ve hüzün yoktur. İnkar edenler ise telafisi olmayan bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada yaptıkları ahirette kendilerine hatırlatıldığında duydukları pişmanlık Kuran'da şu şekilde anlatılmaktadır:
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. (Fecr Suresi, 23-25)
İnsan, Allah'a itaat etmekten ve O'na boyun eğmekten başka hiçbir çaresi olmadığını kavramıştır. Zaten aksini istese de yapamaz. Hatta isteyemez bile ...
Artık bu gün, Allah'ın bütün insanlara vaat ettiği, inkarcılar için son derece acıklı bir gündür. Kabirlerden çıkışın ürkütücülüğü ve toplanma gününün dehşeti tartışılmazdır. İnsanlar kendilerinden önce dünyadaki yaşamını tamamlamış olan insanların da bu gerçekle karşılaştıklarını, Allah'ın vaadinin gerçekleşmiş olduğunu böyle bir günde görmüşlerdir. Ama artık bütün herşey için geç kalınmıştır. Artık yapacak hiçbir şey yoktur. Böyle bir günden kimse asla kurtulamayacaktır.