Arama

Sizin Yazılarınız - Tek Mesaj #111

Peneusun_kizi - avatarı
Peneusun_kizi
Ziyaretçi
1 Eylül 2008       Mesaj #111
Peneusun_kizi - avatarı
Ziyaretçi
skulonalolabyhealyoursetc3

GİZ


Kitap okumayı çok severdi kız. Öyle ki yeni evine taşındığında paketlediği 15 koli ev eşyasının 8 kolisini sadece kitapları oluşturmuştu. Her yeni kitabı satın aldığında yeni bir gizemi keşfeder gibi heyecanlanır, onları çok nadide, kıymetli bir sanat eseri gibi özenle taşırdı. Kaç kere yeni basım bir kitabı koklarken satıcıların garip bakışlarına maruz kalmıştı. O koku en pahalı parfümlerin kokularından bile daha güzeldi onun için. Çok sıkıldığında kendini Sahaflar çarşısına atar saatin nasıl geçtiğini anlamazdı.



Yine sahafları gezdiği bir gün Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘’Acılar Denizi’’ isimli kitabının 2.baskısını buldu. Aynı kitabın 10. baskısı onda mevcuttu ama 2. basım olması sebebiyle almaktan kendini alıkoyamadı. Bir iki gün sonra kitaba göz gezdirirken 60. sayfaya kurşun kalemle yazılmış bir yazı buldu.
‘‘acıların katran karası şiarısın…’’



Bu cümle ilgisini çekmişti merakla kitabın diğer sayfalarında da böyle notlar olup olmadığına baktı ve yanılmamıştı. Farklı sayfalarda ilkine benzer 4 tane daha mısra buldu. Daha dikkatlice bakınca gördü ki kitabın çeşitli yerlerindeki, çeşitli şiirlerin bazı harfleri belli belirsiz yine kurşun kalemle yuvarlak içine alınmıştı. İlk başta çok anlamsız görünen bu harflerin bir anlamı olup olmadığını merak etmeye başladı. Sanki bir şey anlatmak ister gibiydi notları yazan…
Merakına yenik düştü ve her bir şiirin adını, yanlarına alınan notları, sayfa numaralarını, işaretlenen harfleri grupladı.





Her bir şiirde sadece tek harf işaretlenmişti. İşaretlenen harfleri sırasıyla yan yana yazdı;



k-u-t-l-o-k-ı-l-a-r-a-m-u-n-ı-t-l-a-ç-ü-n-o-l-a-s-ı-s-a-m-e-n-i-s-m-f-a-m-i-s-k-a-t



Harfler işaretlenmeye 59. sayfadan başlanmış ve 440. sayfada sona ermişti. Yan yana yazdığı harflerden başlangıçta hiçbir anlam çıkaramadı, birkaç kelime oluşturmaya çalıştı ama her seferinde bazı harfler dışarıda kalıyordu. Yorulmuştu. Alınan notlara bakmaya karar verdi.



Sayfa 60- acıların katran karası şiarısın…
Sayfa 210-sen akşam… Sabahı olmayan gece
Sayfa 220-güneşi doğmayan dünyasın.
Sayfa 240-sen kederlerin, özlemlerin



Bir şiire benziyordu ama bu şekliyle bakınca anlamlı bir bütün oluşturmuyordu. Birçok kere mısraların sıralarını değiştirerek baktı ve birkaç denemeden sonra bütüne ulaştı.



Sen kederlerin, özlemlerin
Acıların katran karası şiarısın…
Sen akşam… Sabahı olmayan gece
Güneşi doğmayan dünyasın.



Bu gizemi çözmek işi ona çok eğlenceli gelmişti, bir yandan şiiri okuyor bir yandan gözden kaçırdığı bir şey olup olmadığına bakıyor, bir yandan da elinde olmadan gülümsüyordu…


Mısralar… Mısralar tamamdı da neden sırasıyla yazılmamışlardı ki? Mısraların yazılı olduğu sayfalara geri döndü, sayfalardaki kitaba ait şiirleri okudu lakin hiçbir şey bulamadı… Sadece sayfa numaraları ve mısralar… Evet! Sayfa numaraları!
Numaraları düzenlenmiş mısralara göre sıraladı:



240–60–210–220



Belki de bir telefon numarasıdır, diye düşündü. Belki de gizemli kişinin şifrelediği ona göre önemli bir tarih... Öylece sayılara bakarken birden sıfırların önemsiz olduğunu düşündü ve buna göre bir kez daha yazdı;



24–6–21–22


Düşünmeye başladı;
Bu bir tarihe benzemiyordu… Telefon numarası? İyi ama hangi şehrin? Çok saçma! Belki de bir kelimeyi simgeliyorlardır. Mesela gizemli kişinin adıdır…
Gülümsedi ve her bir sayıya alfabedeki sıraya göre anlam verdi.


24-t
6-e
21-r
22-s



T-e-r-s, ters. Hiçte beklediği gibi heyecanlandırmamıştı bu kelime onu, ters de ne demekti şimdi? Eline kitabı aldı, ters çevirerek sayfalarına baktı, içinde ters kelimesi geçen şiir olup olmadığına baktı… Ne yazık ki hiçbir sonuç elde edemedi. Saat neredeyse sabah üç olmuştu, zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğine kendisi de şaşırdı, yarın bir sınavı vardı ve erken kalkmalıydı. Yatağına uzandı ama bir türlü uyuyamadı, kendini düşünmekten alıkoyamıyordu.




Saatin alarmıyla uyandı, gecenin yorgunluğu gözlerinde mor halkalar bırakmıştı, hızlıca hazırlandı ve okula doğru yola koyuldu. Saatler hiçbir zaman bu günkü kadar yavaş ilerlememişti, bir an evvel eve gitmek ve gizemi çözmek için sabırsızlanıyordu. Nihayet son dersten de çıktı otobüse binmek üzere durağa hızlı adımlarla neredeyse koşarak gitti. Pencere kenarına doğru boş bir koltuğa oturdu, dalgın dalgın etrafı seyrederken ayaktaki yolculardan birinin sesiyle irkilerek kendine geldi. ‘’hanımefendi burnunuz kanıyor’’ Hemen çantasından bir kâğıt mendil çıkartarak burnunu sildi bir süre sonra kanama durmuştu. Yüzüne bakmak için, tekrar çantasını açtı ve aynasını çıkardı, her hangi bir aksilik yoktu. Tam o sırada aynadaki yansımasına bakarken, gözü aynadan yansıyan başka bir şeye takıldı. Bu bir reklâm afişiydi. Afişte ‘’var olmanın dayanılmaz hafifliği ‘’yazıyordu. ‘’İşte bu!’’ Diye bağırdı. Afişteki bu slogan ters olarak yazılmıştı ve aynadan rahatça okunabiliyordu. Yani ters, ters! Diyerek gülümsedi.



Eve girdiğinde koşarak odasına gitti, dün not aldığı harf dizisine heyecanla baktı;



k-u-t-l-o-k-ı-l-a-r-a-m-u-n-ı-t-l-a-ç-ü-n-o-l-a-s-ı-s-a-m-e-n-i-s-m-f-a-m-i-s-k-a-t


Diziyi tersten yazdı;
taksimafmsinemasısalonüçaltınumaralıkoltuk.
Taksim Afm Sineması Salon Üç Altı Numaralı Koltuk.



Herhalde bu bir şaka olmalıydı, hangi normal insan bu tür şeylerle uğraşırdı ki? Hem şaşırıyor, hem aptalca buluyor hem de bu gizemli şahsı gitgide daha da merak ediyordu.'' Madem başladım sonuna kadar gitmeliyim o halde’’ dedi içinden.



Ertesi gün hiç vakit kaybetmeden sözü edilen adrese gitti ve 3. salonda gösterilen filme bir bilet aldı. Altı numaralı koltuk en ön sıradaydı, hiçbir zaman, hiç kimse sinemayı en ön koltuklardan izlemek istemezdi. Gişedeki bayana ısrarla o koltuğu istediğini söyledi, bayanın surat ifadesi görülmeye değerdi ama gizemi çözmek adına 6 numaralı koltuğa bilet almaya da değerdi. Zamanı gelince salona girdi henüz insanlar yeni yeni içeriye giriyorlardı. En ön sıraya 6 numaralı koltuğa yürüdü, içeri karanlıktı pek bir şey göremiyordu şöyle bir eliyle yokladı bir şey bulamadı, içerisi de gittikçe doluyordu, film arasında tekrar bakmaya karar verdi. Hayatı boyunca seyrettiği en uzun ve en yakın filmdi bu. Ara verildiğinde ışıklarda yanınca yavaşça yerinden kalktı ve sanki bir şey düşürmüş gibi yere eğildi, koltuklar açılı p kapanan koltuklardı ve görünürde de bir şey yoktu, son bir defa elini koltuğun dayanma kısmının alt tarafına doğru götürdü, sevinçten ölebilirdi!




1 santime 3 santim ebadında kıvrılarak özenle koltuğa yapıştırılmış bir kâğıt parçası vardı elinde. Koşarak dışarı çıktı, bir kahve aldı ve bir masaya oturdu. Özenle katlanmış kâğıdı, yavaşça açtı.



Bazen hayat bir gizdir
Bazen de giz, bir yaşam
Ve sen gizemli insan
Haydi, oyuna devam! (:
ucanbalonlar@hotmail.com
Orada senin için bir mail var (;
Ama okumak için şifreyi yazman gerek (:
Bu sefer o kadar zor değil, aslında daha evvel çözdüğün bir şey (;



‘’Yok, yok bu bir şaka filan olmalı, aman bırakıyorum buraya kadar of! Ben uğraşıyorum ve birileri şu an saklanmış beni gözetliyorlar ve gülüyorlar’’ diye düşündü. Etrafına bakındı, garip davranan birilerini göremedi, kendinden başka!



Eve geri döndü, bilgisayarının başına oturdu adresi msn listesine ekledi. Şu tuhaf kişiyle konuşup haddini bildirecekti! Bekledi, bekledi, bekledi… Hiç kimse adresi açmıyordu ve tam bir hafta olmuştu. Yine merakına yenik düşerek şifreyi bulmaya karar verdi. Kitapla ilgili bir sürü kelime denedi, gizemli kişinin şiirindeki mısraları, kâğıttaki dörtlükte geçen harflerin sayısal değerini bile denedi… Hiç biri olmadı. Birden aklına kitaba yazılan şiirin mısraları geldi. Sayfa numaralarını sıralamıştı daha evvel.


24060210220


Heyecanla şifreyi yazdı ve enter tuşuna bastı. İnanamıyordu olmuştu!
Hemen maillere baktı ama gelen mail yoktu, bir tek özel klasör eklenmişti ‘’SEN’’ açtı…



Tekrar merhaba;
Çılgın bir adam olduğumu düşünüyorsundur şimdi eminim(: Pardon aslında bir adam olduğumu düşünmüyordun (ben söyleyene kadar tabi) Her neyse cinsiyetimin ne önemi var zaten şimdi… Bunu neden yaptığımı tam olarak bilmiyorum. Bir gün bir filmde benzer bir şey görmüştüm. (gerçi o bir aşk filmiydi ve sonu çok iyi bitmemişti)
Ben de, benim gibi gizemi seven, şiire ve müziğe âşık, pes etmeyen, zeki, duygulu bir kadını tanımalıyım diye düşündüm o zaman… Şimdi diyeceksin ki duygulu bir kadın, olduğumu nerden biliyorsun? Açıklayayım duygulusun çünkü içinde duygu barındırmayan biri şiiri senin okuduğun gibi okumaz, kadınsın çünkü bu kadar merak kadınlara mahsustur! (: Düşüncemi mazur gör ama büyük ihtimalle haklıyım. Diğer taraftan tahminlerimde haksız da olsam bilmecemi çözmek için bu kadar vakit harcayan birini tanımaktan onur duyarım.
Görüşmek dileğiyle…
Not: Fotoğraf olarak ekteki bu resmi ekle de seni tanıyabileyim. Sevgiler…
Cenk_Lenger@h......





Fotoğrafı bilgisayarına indirdi, açtı. Fotoğrafta elinde renkli balonlarla, iskelede oturan hüzünlü bir kız vardı.
‘’Küstah şey’’ diye düşündü ama bir yandan da bütün bu gizemlilikten hoşlanmıyor değildi. Adresi listesine ekledi ve beklemeye başladı… Birkaç saat sonra gizemli kişi gelmişti. Heyecandan ne yapacağını şaşırdı, birkaç kez penceresini açtı, yazmaya yeltendi sonra vazgeçti kapadı. Tekrar açtı ve tam yazacakken Cenk yazdı;


—hoş geldin(:
—hoş buldum (:
—Bunu gerçekten beklemiyordum… Yani birinin bir gün bana ulaşabilmesini, çok şaşkınım…
—İlginç, çünkü sonuçta bunu yaparken birilerinin ulaşma ihtimalini düşünerek yapmış olmalısınız.
—evet, elbette ama neredeyse bir sene oldu, yani belki sinemadaki kâğıt kaybolmuştur filan diye düşünüyordum, cidden çok şaşkınım…
—sonuçta buradayım…
— evet, bu bir mucize olmalı. Tanışalım mı artık?
—Tamam, yani bu kadar şeyden sonra evet tanışalım, ama hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz
—neden?
—tahminlerinizde % 50 yanıldığınız için (:
—hım nasıl yani? Şiir sevmiyor musun?
—Aslına bakarsanız diğer % 50. kısımda yanıldınız (:
—yani bayan değilsin?
—evet değilim, hala tanımak istiyor musunuz beni?
—evet, tabi ki, cinsiyetin önemi yok, seni tanımaktan onur duyacağımı yazmıştım değil mi her ne şartta olursa olsun…





Sohbetleri böyle başlamıştı. Cenk 32 yaşında İtalya’ da yaşayan bir mimardı. Edebiyatla arası çok iyiydi şiirler ve kısa denemeler yazıyordu kendince. Yılın büyük bölümünü İtalya da geçiyordu, sadece 2 ay için ailesinin yanına geliyordu. Ailesi kışları İstanbul’da yazları da Ayvalık’taydı. Eda kendini ona bir erkek gibi tanıtmıştı, kısa süre içinde çok iyi dost oldular. Bir kaç kez Cenk Eda’yı kamera vasıtası ile görmek istedi ama Eda ‘’bu da benim gizemim olsun Cenk yazın buluşup yüz yüze gelene kadar, birbirimizi görmek yok ‘’ diyerek Cenk’i gizemi sürdürmeye ikna etti. Böylelikle aradan 5 ay daha geçti. Eda Cenk’in Türkiye’ye gelişini sabırsızlıkla bekliyordu. Buluşma gününü kararlaştırmak için konuşmaya başladılar;




_25 Temmuzda Ayvalık’tayız biz ailemle
—tamam, ben de 24 Temmuzda yola çıkarım, daha evvel birkaç gitmiştim Ayvalık’a, kaldığım yeri söylerim ya da ne bileyim ikimizde orada olunca bir şekilde buluşuruz.
-ya tam gün belirleyelim bence
— p eki, 26 Temmuz olsun o zaman, çarşıdaki iskelede saat: 02.00 da tamam mı?
—saat 2 de mi? Yani öğlen demek istiyorsun değil mi?
—hayır, yahu sabah 2 de karanlıkken (: kimse olmaz o saatte orada, ondan dedim uzun uzun konuşuruz. Hani çay bahçesi gibi bi yer var ya iskele diyorlar işte orasıyı diyorum.
—Tamam, anladım ben p eki öyle olsun uygun benim için. Peki seni nasıl tanıyacağım?
—o saatte kimse olmaz ki senden ve benden başka. Haliyle birbirimizi tanırız (:
—Olmaz da yine de ya olursa? Bir telefon numarası ver bari söz o güne kadar aramayacağım: P
—Hayır, olmaz vermeyeceğim, ama sana garanti veriyorum orada 100 kişi de olsa beni tanıyacaksın(;
—nasıl yani?
—sen sadece gel yeter(:





Bu buluşmadan 10 gün önce yaptıkları son konuşmalarıydı. Kararlaştırılan yer ve saatte olmak üzere ikisi de hazırlıklarını tamamladılar. Cenk saat 2 de iskeleye doğru yürüdü, iskele de iki kişi vardı; birasını yudumlayan genç bir adam ve elinde tıpkı resimdeki gibi bir demet balon taşıyan hoş bir kadın. Gülümseyerek Eda’ya yaklaştı;



—haklıymışsın, seni tanımamam imkânsızmış!
—ama bir erkek bekliyordun sen?
—hiçbir zaman senin bir erkek olduğuna inanmamıştım.





Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp gülümsediler, sarıldılar… Onlar birçok giz’i çözerek buraya kadar gelmişlerdi. Şimdi ise tatlı bir sarhoşlukla, aşkın giz’inde kaybolmaktaydılar…

D.X

Not:Bu hikaye, bir forum yarışmasında yukarıdaki verilen fotoğraf üzerine tarafımdan yazılmıştır....Tüm şiir ve hikayelerim noter onaylı olup, her hakkı saklıdır.