Arama

Türk Halk Bilimi - Tek Mesaj #2

Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
1 Eylül 2008       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye’deki Halkbilim çalışmalarının tarihsel bağlamı nedir?

Türkiye’de ulus devlet süreci başlamadan evvel, diğer alanlarda, bu arada öteki bilim dallarında olduğu gibi, genelde, imparatorluk yapılanmasının, özelde ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun karakteri bu bilim dalına da yansıyordu ki, bu bilim dalı şüphesiz Osmanlı ile yaşıt değildi. İslami kesimde bu dinin halka yansımasını halk inançları olarak görüyoruz. Doğal olarak bu inancı taşıyanlar birliklerinde bazı inançları taşımış ve bazı inançları da geldikleri bu yeni topraklarda yaşar halde bulmuşlardı. Çevre ülkeleri halkları ile olan temaslar bu yapılanmayı zenginleştirirlerken, birlikte yaşanılan halkların farklı dinleri ve bunların karşılıklı etkileşimlerinin halka yansımaları da vardı. Halk inançları için yapılmaya çalışılan bu izah, halk kültürünün diğer dalları için de büyük ölçüde geçerlidir. Bu dönemde yapılan çalışmaları, özelde yapılmış çalışmalardan ziyade, sosyal bilimlerin diğer dallarında yapılmış çalışmaların ve edebiyat alanına giren ürünlerin içerisinde yer alan halk kültürü içerikli malzemeler olarak görebiliyoruz.

Cumhuriyet döneminde yapılan çalışmalar, ulus devlet amaçlı ve bu amaca yönelik diğer çalışmalara paralel bir yapılanma sergilemiştir. Fakültelere konunun ders olarak alınması, etnografya müzeleri, iller, bazen de ilçelerde dergilerin çıkarılması, Köy Enstitüleri eğitim programına az çok yansıması bu dönede rastlar. Bu dönem, halk bilimi çalışmalarından ziyade, konunun önemini anlama ve anlatabilme ile bu alanda malzeme toplama dönemidir.

Ulus devlet sürecinde, halk kültürünü araştırma ve sonuçlarını yansıtma. Uğraşlarına zamanla siyaset ve ideoloji de yansımıştır. Eğitim ve öğretimde batıya yönelirken, derlenilmiş malzemenin yorumu, büyük ölçüde Yunan medeniyeti ile izah edilmek istenilmiştir. 1990 dan sonra Yunan medeniyeti bağlantısı arayışı, yerini Türkistan’a bırakacaktır. Kırsal kesimden edinilen bulgular, sosyalist edebiyat akımlarına malzeme kaynaklığı yapar olmuşlardır. Anadili farklılığından doğan yerel kültür kesimleri de, belirli dergi ve derneklerinde kendilerine mahsus olduğuna inandıkları halk kültürü ürünlerini bulup çıkarmaya uğraşmışlardır. Bu tür kuruluşlar sadece halk kültürünü bulup yaşatabilmekle uğraşmıyor, aynı zamanda, siyasi- ideolojik iddia da taşıyorlardı. Bütün bunlar halkbilimi değildiler, ancak Türk halk biliminin bilinmesi gereken önemli ayrıntıları idiler. Bu tür arayışlar giderek, Türkiye’nin çok ulusluluğu iddialarına yol açabilecektir. Bu şekillenme, milli irade ile bir şekilde devlet yönetimine siyasi partilerin parti uygulamaları şeklinde yansıyacak ve kültür bakanlığının yapısı sürekli şekillenecektir. Bu şekillenme sadece iç dinamiklerin tesiri ile değil, dıştan gelen, giderek fırtınaya dönüşen rüzgârlardan da etkilenecektir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile yaşanılan sonuçlar, Türkiye’ye halk kültürü itibariyle iki şekilde yansımıştı. Bunlardan birisi, yeni doğan bir kısın cumhuriyetlerin ana dillerinden hareketle, Türklüğün ve bu cumhuriyetlerin halkları ile olan akrabalığın halk kültürü boyutu idi. Türk dilli halkların halk kültürlerinin bir arada düşünülmeleri ve görüşülmeleri; bir anda bu alanda izlenilmiş metotları, üretici uzmanları ve onların eserlerini gündeme getirecekti. (Sovyetlerin ilk dönemlerinde halk kültürü çalışmalarına, halka rejimin propagandasını ulaştırmada yararlanmak üzere çok önem verildiğini ve fakat halk kültürü ortaklığından hareketle Türk kültürlü halkların tanış olup, tehdit oluşturmaları karşısında rota değiştirip, kültür politikalarında çark edildiği bilinmektedir.) Türkiye’de bu dönem, büyük çoğunluğu diğer Türk kültürlü kesimlerle birlikte yapılan yoğun bir sempozyum dönemini getirdi. Bu alandaki eserler aktarıldı veya yeni eserler basıldı. Bu birinci husustu. Diğer hususu ise, Türkiye Cumhuriyetinde çok sayıda az nüfuslu halklardan toplumlar vardı. Mesela, Kuzey Kafkasya halklarının hepsinin Türkiye’de uzantısı durumunda olan ve anadilleri Türkçe olmayan halklar vardı. Bunlar da, bulundukları ülkelerde yerel de olsa cumhuriyetlere sahiptiler. Kültürleri adına halk kültürünü de araştırıyorlardı. Bu çalışmaların Türkiye ye yansımamaları beklenemezdi.

Süper Gücün Ortadoğu’ya yerleşmesinden, bu coğrafyadaki etno sosyal yapılanmanın büyük aynilikler arz etmesi itibariyle, Türkiye’ye ve bu arada da halk kültürü çalışmalarına yansımaması da beklenilmemeli idi.

Türkiye’de yapılan halk bilimi çalışmalarında, bilhassa Cumhuriyet’ten sonra halk inançları çalışmaları karşısında hep, bir anlamda din adamı engellemesini görmüştür. İslam adına din görevlisi; bid’atı şirki ve hurafeyi, haklı olarak mücadelesi yapılması gereken hususlar olarak gündemine alırken; mistik folkloru veya folklorik İslam’ı ve bu arada halk inançları arasında yaşamakta olan halk bilimi malzemelerini yok edilebilmiştir.

Yaşar Kalafat