ARABİSTAN Asya'da, Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasında yer alır. Kuzeyinde Ürdün ve Irak'ın bulunduğu çok büyük bir yarımadadır. Hemen hemen Hindistan kadar büyük olmasına karşılık büyük bir bölümü çöl olduğu için nüfusu çok azdır. Yarımadada akarsu yoktur; kuyular bile az ve birbirinden uzaktadır. Suudi Arabistan Krallığı Arabistan'ın büyük bir bölümünü kaplar. Güneyde Yemen Arap Cumhuriyeti ve Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti; güneydoğuda Umman Sultanlığı; Basra Körfezi boyunca Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi küçük devletler vardır
Kızıldeniz boyundaki ve Arabistan'ın güney kıyılarındaki kumlu, dar düzlükler dik bir biçimde yükselerek yağış almayan yüksek dağlarla birleşir. Arabistan'ın ortasındaki bölge yalnızca kaktüs gibi bitkilerin yetişebildiği geniş ve yüksek bir yayladır. Rüzgârın oluşturduğu kumullar (kum tepeleri) bazen 150 metre yüksekliğe ulaşır; bu yörede ayrıca çıplak kayalarla kaplı büyük alanlar vardır. Vahalar çoktur ama birbirlerinden epey uzaktadır. Vahaları su kaynaklarının çevresindeki hurma ağaçlan ve vadilerdeki büyük ekili alanlar oluşturur.
Bu büyük, kayalık ve kumluk yayla hafif bir eğimle alçalarak dünyanın en sıcak yörelerinden biri olan Basra Körfezi kıyısına ulaşır. Türkiye'de İngiliz casusu Lawrence olarak bilinen İngiliz subayı ve yazar Thomas Ed-ward Lavvrence buraya ilk ayak bastığında "Arabistan'ın sıcaklığı kınından çekilmiş bir kılıç gibi saplanarak soluğumuzu kesti" diye yazmıştı . Gerçekten
yalnızca güneybatı köşesindeki Yemen'de sebze ve meyvelerin yetiştirilmelerine yetecek kadar su vardır. Bu yüzden Romalılar bu bölgeye Arabia Felix (Mutlu Arabistan) derlerdi; çünkü yarımadanın geri kalan bölümü çöldü. Çölün özellikle kuzeyinde yaşayan ceylanların eti Araplar için çok değerlidir. Kurtlar ve çakallar gece gündüz canlı hayvanları ya da leşlerini arayarak dolaşırlar. Çöl hayvanları arasında uzun arka ayaklarıyla kangurular gibi sıçrayan araptavşanları çok ilgi çekicidir. Çorak bölgelerde bıldırcın ve ormantavuğu; öteki yörelerde güvercin, kumru, toy ve turnalara sık rastlanır. Engerek yılanları yaygındır, kertenkele ve akrep de görülür. Zaman zaman büyük çekirge sürüleri zaten az olan ürünlere büyük zarar verir
Arap atları güzellikleri, hızları ve dayanık-lılıklarıyla bütün dünyada ünlüdür. İÖ 400'den beri bilinen bu at soyunun çağdaş evcil atların ataları arasında önemli bir yeri vardır. Suudi Arabistan'da Riyad kentinde bir kapalı çarşı.
Çölün büyük bir bölümünde Bedevi aileleri 1.500 yıl önce Hz. Muhammed dönemindeki atalarının yaptığı gibi deve, koyun ve keçi sürülerine otlak bulmak için sürekli yer değiştirirler. Nüfusun geri kalan bölümünü kentliler ve yerleşik çiftçi toplulukları oluşturur; hepsi Arapça konuşur ve Müslüman'dır. Hz. Muhammed Mekke'de doğduğu için Arabistan yüzyıllar boyunca İslam dininin beşiği olmuştur .
1940'lara kadar pek az Arap bu kıraç ülkede iyi bir yaşam sürebildi. Yemen'de tütün, kahve ve meyve, Umman'da şeker ve pamuk, su olan bölgelerde hurma üretilir.
Mürrüsafi ve akgünlük gibi ender bulunan baharatlar güney kıyılarında üretilirdi. Basra Körfezi'nden ise inci çıkarılırdı. Ama o zamandan beri çok büyük değişiklikler oldu. Suudi Arabistan'da ve Basra Körfezi kıyısındaki Kuveyt, Katar, Abu Dabi ve Bahreyn'de zengin petrol yatakları bulundu. Bir zamanlar çok az parası olan Arap ülkeleri bugün yabancı şirketler ya da devlet eliyle üretilip satılan petrolden büyük bir gelir elde ediyorlar. Zenginlik kadar güç de getiren petrol gelirleriyle eski kentler yeniden yapılıyor ve yeni sanayiler kuruluyor. Eğitim ve sosyal güvenlik hizmetleri geliştiriliyor. Otomobil ve uçak gibi çağdaş ulaşım araçları da insanların birbirleriyle yakınlaşmasını sağlıyor. Radyo istasyonları ağının yanı sıra, bugün yarımadanın birçok bölgesi televizyon yayınlarını alabiliyor. Düzenli uçak seferleri Arabistan'ı dünyanın birçok bölgesine bağlarken, demiryolları Suudi Arabistan'ın başkenti Ri-yad'ı Basra Körfezi'ne bağlıyor. Eskiden çölde göçebe bir yaşam süren birçok Arap günümüzde çağdaş kentlerde ya da petrol bölgelerinde yaşıyor.
Artık yalnızca Riyad ve Mekke gibi eski k entlerde gezenler eski kent yaşamının izlerini görebilirler. Bu kentlerde güneşte kurutulmuş tuğlalarla yapılan, dışı beyaz badanalı evler, yüksek duvarlarla çevrili avlulara bakar. Sıcaktan ve gece ayazından korunmak için pencerelere cam yerine tahta panjurlar takılmıştır. Evler mangallarda yakılan odunla ısıtılır; yemek, yerde bağdaş kurularak yenir. 571 ile 632 yıllan arasında yaşayan Hz. Muhammed'in Medine'de ölümünden sonra halifeler onun getirmiş olduğu dini yaydılar ve yeni Müslüman devletler kurdular. İlk üç halife Medine'de hüküm sürdü; sonraki halifeler Şam (Suriye), Bağdat (Irak) ve Kahire' yi (Mısır) başkent seçtiler. Araplar en parlak dönemlerini Binbir Gece Masallarıyla ünlenen Halife Harun Reşid'in yönetimi altında geçirdiler . Ama daha sonra aralanndaki çekişmeler ve savaşlar sonucunda güçlerini yitirdiler. Abbasi halifeleri bir süre Büyük Selçuklu Devleti'nin desteğiyle varlıklarını sürdürdüler. 1258'de Moğollar'ın Bağdat'a girmesiyle halifelik kurumu Kahire'ye taşındı. Bu sırada Mısır'da, Suriye ve Filistin'i de egemenlikleri altında tutan Memlûklar bulunuyordu. Irak ise Ak-koyunlular'dan sonra Safeviler'in sınırları içinde kalmıştı.
1517'de Yavuz Sultan Selim Kahire'yi alarak Mısır, Suriye, Filistin ve Hicaz'ı Osmanlı topraklanna kattı. Bu tarihten başlayarak halifelik kurumu Osmanlı padişahlarına geçti. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Osmanlılar Irak'ı, Yemen'i ve Araplar'ın yaşadığı Kuzey Afrika topraklannı ele geçirdi.
18. yüzyılın ortalannda Vehhabilik denen savaşçı bir dinsel hareket nedeniyle çıkan kanşıklıklar ve çatışmalar 19. yüzyıl boyunca da sürdü. Vehhabiler İslam dininin doğuşu sırasındaki ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalınmasını savunuyorlardı.
I. Dünya Savaşı'na Osmanlılar Almanya' nın yanında katılınca, bu fırsattan yararlanan Arap emirleri ayaklandılar. Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali, kendini kuzeybatıdaki Hicaz'ın kralı ilan ederek İngiltere ve Fransa ile ittifak yaptı. Oğulları, sonradan Irak kralı olan Faysal ve Ürdün kralı olan Abdullah ile birlikte ve İngiliz subayı Lavvrence'in yardımıyla ordulannı Hicaz'dan Şam'a götürdü; burada Lord Allenby'nin Filistin'den gelen kuvvetlerine katıldılar. İngiliz-Arap ittifakı sonucunda Arabistan'ın kuzeyindeki topraklarda Osmanlı egemenliği sona erdi. Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica