ANTİSEPTİK
Mikropları, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleşerek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tekhücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yaşamın temel koşullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik adlarla anılan birçok madde bu amaçla geliştirilmiştir. Ama genel olarak "mikrop öldürücüler" denen bütün bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.
Antiseptikler genellikle suyla karıştırılarak (sulu çözelti halinde) kullanılan fenol, alkol, klor ve formaldehit gibi kimyasal maddelerdir. Bu sıvılar doğrudan vücudun mikrop bulaşmış bölgelerine sürülerek dıştan uygulanır ve vücut dokularına fazla zarar vermeden o bölgedeki hastalık yapıcı mikropları öldürür ya da çoğalmalarını önler. Antibiyotiklerin de etkisi aynıdır, ama ilaç olarak ya ağızdan verilir ya da kas ve damar içine şırınga edilir. Böylece kana karışan bu maddeler, vücudun mikrop bulaşmış bölgelerine kan dolaşımıyla taşınır . Dezenfektanlar da antiseptikler gibi dıştan uygulanan mikrop öldürücü maddelerdir. Ama vücut dokularına zarar verecek kadar kuvvetli olan bu maddeler genellikle canlı dokularda değil, yer döşe-melerindeki, tuvalet ve lavabolardaki zararlı mikropları öldürmek için kullanılır. İçten ya da dıştan uygulanan antibiyotik, antiseptik ve dezenfektan gibi kimyasal maddelerin yanı sıra, kızgın (basınçlı) buhar ve morötesi (ül-traviyole) ışınlar gibi fiziksel etkenler de mikropları öldürmek amacıyla kullanılmaktadır.
İnsanlar, "mikrop kuramının" bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün değerli çalışmalarının ürünüdür. Ancak mikroskopla görülebilen çok küçük canlıların hastalıklara yol açabileceğini ilk kez Pasteur kanıtladı. Ayrıca besinleri, örneğin çiğ sütü kaynatmanın hastalık yapan birçok mikrobu öldürdüğünü ortaya koyan da Pasteur'dür. Bugün sütlerin uzunca bir süre bozulmadan saklanmasına olanak veren "pastörizasyon" işlemi bu buluştan doğmuştur. .
Pasteur'ün mikroplarla ilgili buluşunu açıklamasından yıllarca önce, Ignaz Philipp Sem-mehveis adında bir Macar doktor çok önemli bir gözlemde bulunmuştu. 1840'larda, hastanelerde doğum yapan 10 kadından en az biri loğusa humması denen ağır bir hastalığa yakalanarak ölüyordu. Semmehveis 1847'de, doktorların hastaya dokunmadan önce ellerini klorlu suda yıkamalarını önerince, loğusa hummasından ölüm oranı yüzde 10'dan yüzde l'e düştü.
1860'larda, Pasteur'ün çalışmalarından hemen sonra İngiliz cerrah Joseph Lister, ameli yatlı hastalann kaderini değiştiren önemli deneyler yaptı. Pasteur'ün çalışmasını duymuş olan Lister, ameliyat sonrasında birçok hastanın ölmesini, ameliyat amacıyla açılmış olan dokulardan vücuda giren bakterilerin etkisine bağladı ve açık yaralardaki bakterileri öldürmek için antiseptik kullanmaya başladı. Bir süre sonra, ameliyattan önce ellerini antiseptik sıvılarda yıkayarak, ameliyat aletlerini bu sıvılara batırarak, ameliyat salonuna, masasına ve hastanın derisine antiseptik püskürterek, ameliyat sonrası ölüm oranını büyük ölçüde azaltmayı başardı. Lister'in antiseptik olarak kullandığı sıvı fenoldü. Mikroplar üzerinde çok etkili olmayan, üstelik vücut dokularına çok zarar veren bu madde bugün ameliyat antiseptiği olarak hemen hiç kullanılmaz.
MsXLabs.org & Temel Britannica