ALP DAĞLARI
Fransa'dan Yugoslavya'ya kadar bir yay gibi uzanan Alpler Avrupa'nın en ünlü sıradağlarıdır. Bu dağlar İtalya ile Kuzey Avrupa ülkeleri arasında yaklaşık 1.000 kilometrelik doğal bir engel oluşturur. Bu nedenle Alpler'in Avrupa tarihinde önemli bir yeri olmuştur.
Alp Dağları, 65 milyon yıl önce İspanya ve Fas'tan Endonezya'ya kadar yeryüzünü boydan boya geçen dağ dizilerinin biçimlendiği bir dağoluş döneminin ürünüdür. Bu dönemde Kuzey Afrika'daki Atlas Dağları, Avrupa'da-ki Apenninler ve Karpatlar, Asya'daki Kafkas, ve Himalaya dağları ortaya çıkmıştır. Yerkabuğunun kıvrılmasıyla oluştukları için bu dağlara "kıvrım dağlan" denir.
İtalya sınırına yakın Matterhorn Dağı'nın eteğinde kurulmuş bir İsviçre kenti olan Zermatt, eşsiz bir manzaraya sahiptir
Tepeler, Buzullar, Irmaklar ve Göller
Alp Dağları'nda Mont Blanc, Jungfrau ve Matterhorn gibi, çoğu 4.000 metreyi aşan yüksek doruklar vardır. Alpler'in yükseklerinde rehberleriyle birlikte tırmanan dağcı gruplara rastlanabilir. Dorukları yazın bile karla kaplı kayalık tepelerde kaya kartalı, kuzgun, kartavuğu, dağ kargası gibi soğuğa dayanıklı kuş türleri yaşar. Doruklarda büyük fırtınalar kopar; zaman zaman da büyük bir uğultuyla çığ düşer. Yüksek vadilerde, kalın kar örtüsünün ağırlığıyla alt katmanlar buza dönüşür. Buzlar, yavaş yavaş aşağıya doğru kayarak tehli keli yarıkları olan buzulları oluşturur. Alp Dağları'ndaki en büyük ve en güzel buzullardan biri Fransa'daki Mer de Glace'tır ("buz denizi").
Hareket eden buzul, dağın yamacından aşağıya kayarken vadinin kenarlarını ve tabanını aşındırır, kaya parçalannı ve toprağı da birlikte sürükler; sonra aşağılardaki daha sıcak havada erimeye başlar ve bir akarsuya dönüşür. Sürüklediği kaya parçalan dibine çöker. Buzultaş adı verilen bu tortular daha aşağılardaki vadilerde yığılıp kalırsa, akarsuyun yolu kesilerek bir göl oluşabilir. Alpler'in İsviçre ve İtalya'daki uzantılarında Cenevre, Luzern, Lugano ve Zürich gölleri gibi birçoğu bu yolla oluşmuş güzel dağ gölleri vardır.
Bir dağdan aşağı kaymak isteyen kişi önce teleferikle birkaç yüz metre yukarı çıkar. Teleferik, eğimli bir tel halata asılı olan ve vadiye yerleştirilmiş bir makineyle çekilen, üstü kapalı, kutu biçiminde bir taşıma aracıdır. Tanınmış kayak merkezlerinde kayakçılar, yüksek yamaçlara çabucak çıkmak için "telesiyej" ya da "teleski" denilen bir ya da iki kişilik teleferik benzeri araçlardan da yararlanırlar.
Kayakçı aşağı kayarken hızını kesmek istemiyorsa yüksek bölümlerdeki daracık düzlüklerde dikkatli olmalıdır. Bu yükseklikte,
uzun kış boyunca kalın bir kar tabakası oluşursa da, kayak mevsiminde kar yer yer erimeye, belki de yemyeşil otlar çıkmaya, Alp gülleri ve centiyanlar gibi göz alıcı çiçekler açmaya başlamıştır .
Kar eridikten sonra çiçekler gibi renk renk kelebeklerin uçuştuğu çayırlar belirir. Kar eriyince, köylüler vadideki sığırlarını tepedeki otlaklara çıkarırlar. İlkbahar boyunca "şale" denilen, alçak, ahşap dağ evlerinde otururlar; sığırlar da çayırlarda otlar.
Kayakçının bundan sonra geleceği yer ladin, köknar ve öbür yaprak dökmeyen ağaçların oluşturduğu bir orman kuşağıdır. Bu ağaçların odunu ya yakacak ya da kereste olarak kullanılır. Alp Dağlan'nda mavi tavşan ve marmot hâlâ görülebilir, ama kayakçının ünlü Alp dağkeçisini ya da gerçek "şamua" derisinin elde edildiği kır keçiyi (elik) görebilmesi için çok şanslı olması gerekir.
Kayakçı daha alt yamaçlara doğru hızla inerken, meşe, kayın, dişbudak gibi kışın yapraklarını döken ağaçların arasından ve yaz gelince tahıl ve sebzelerin yetiştirileceği düzlüklerden geçer. Öte yandan genellikle güneş görmeyen alanlar ise ilkbaharda ve yazın sığırlar için otlak olarak kullanılır. Artık vadide inek ve koyunların boyunlarına takılan çanların şıngırtısı duyulmaya başlamış, kar da görülmez olmuştur. Kayakçı birazdan bir durak noktasına gelecek, kayaklarını çıkararak oteline doğru yürüyecektir. Yolda meyve ağaçlan ve eğer Alp Dağlan'nın İtalya'ya bakan yanmdaysa üzüm bağlan görebilir.
Alp Dağları'ndaki geçitler yılın büyük bölümünde karla kaplıdır. Ama bu güçlükler İÖ 218'de Roma'ya saldırmak üzere Alp Dağları'nı fillerle aştığı ünlü seferi sırasında Hanni-bal'i durduramadı (bak. Kartaca savaşları). 2.000 yıl sonra Napolyon'un toplannı askerlerine çektirerek Büyük St. Bernard Geçidi'ni aşmasını da engelleyemedi.
Gene de, eskiden çok az sayıda kişi ancak gerektiğinde kışın bu dağlan aşmaya kalkıyordu. Bunu denerken de çoğu zaman kar fırtınalarında kayboluyorlardı. Alp Dağlan' nın merkezindeki St. Bernard Manastın yakınında kaybolanlar şanslıydılar; çünkü buradaki rahipler, karda kaybolan insanların bulunması için, eskiden beri ünlü senbernar köpeklerini eğitmektedirler.
Günümüzde demiryolları, motorlu araçlar ve uçaklar dağların istendiği zaman aşılmasını kolaylaştırmıştır.
Avusturya ile İtalya arasındaki Brenner Geçidi dışında bütün geçitler tren için çok dik olduğundan, demiryolları yapılırken mühendisler uzun tüneller açtılar. Fransa'dan İtalya'ya giden yolda 12 kilometrelik Mont Cenis Tüneli vardır. 20 kilometrelik Simplon Tüneli ile 15 kilometrelik St. Gotthard Tüneli ise İsviçre ve Almanya'dan İtalya'ya giden yoldadır. Geçitlerin birçoğundan karayolu geçer. 1964'te açılan, yaklaşık 6 km uzunluğundaki Büyük St. Bernard Tüneli ve 1965'te açılan, yaklaşık 12 km uzunluğundaki Mont Blanc Tüneli de yeni karayolu bağlantıları sağlamıştır.
ALP BİTKİLERİ
dendiğinde yalnızca Avrupa' nın Alp Dağları'nda değil, dünyanın başka yerlerinde de 2.000 metre dolayındaki ağaç sınırının üzerinde yaşayan bitkiler anlaşılır.
Alp bitkilerinin yüksek bölgelerde yaşama-'ya uyarlanmış birçok özelliği vardır. Örneğin bu bitkilerin çoğu küçüktür; eğer böyle olmasalardı dağları süpürüp geçen güçlü rüzgârlar bitkileri yerlerinden sökerek sürükleyebilirdi. Gene bu yükseltilerde yaşamanın gereği olarak, sözgelimi taşkıran (Saxifraga) bitkisi toprağın üstünde sık bir örtü oluşturur, dam-koruğu (Sedum) ise kümeler halinde büyür.
Her iki büyüme biçimi de bitkiyi rüzgârdan, yazın kayaları kavuran aşırı sıcaktan ve kışın üstlerini kaplayan kar örtüsünün basıncından korur. Ayrıca damkoruğunun etli gövdesi ve yaprakları su depolayarak bitkinin kurumasını önler.
Avrupa ve Asya'nın yüksek dağlık bölgelerinde yetişen edelvaysın (Leontopodium alpi-num) yaprakları, Alp bitkilerinin çoğundaAslanpençesinin yaprakları arasında büyümüş yabani hercaimenekşeler.olduğu gibi sık tüylüdür. Bu tüyler bitkiyi aşırı sıcak ve soğuktan koruyan bir kılıf işlevi görür.Alp bitkilerinin uzun ve dayanıklı kökleri bitkinin toprağa sıkıca tutunmasını sağlar ve kaya çatlakları arasındaki besin maddelerine ulaşır. Kökler ayrıca besin depolayarak bitkinin kışı geçirmesine yardımcı olur. Alp çiçeklerinin çoğu hemen göze çarpacak kadar güzel ve parlak renklidir.
Bunlardanbazıları, örneğin sarı renkli dağlalesi (Pulsatil-la) ile parlak mavi renkli centiyan (Gentiana) iri çiçekleriyle göz alır. Çuhaçiçeği (Primula) ve orkide gibi bitkilerin çiçekleri ise bir araya kümelenerek parlak renkli öbekler oluşturur. Bu çiçeklerin göz alıcı renkleri, bitkinin tozlaşmasına yardımcı olan arıları ve öbür böcekleri çekmek içindir.
Alp bitkileri parklarda ve botanik bahçelerinde özel olarak düzenlenmiş kaya bahçelerinde de yetiştirilir. Böylece, doğada değişik yükseltilerde ve değişik yörelerde yetişen bütün Alp bitkileri küçük bir alan içinde bir arada görülebilir.
Türkiye'deki Alp bitkileri de dünyadaki benzerleri gibi ağaç sınırının üzerindeki yükseltilerde bulunur. Ağaç sınırı ise iklim koşullarına ve toprağın yapısına bağlı olarak bölgeden bölgeye değişir. Örneğin Doğu Anadolu Bölgesi'nde ağaç sınırı kara ikliminin etkisiyle 2.500 metre yüksekliktedir.
Gelişmiş Alp tipi çayırlar ise 2.900-3.000 metreden sonra başlar. Buna karşılık bol yağış alan Karadeniz Bölgesi'nde ağaç sınırı 1.800-2.000 metreye iner. Ağaç sınırının değişmesine bağlı olarak bu bölgelerde yetişen Alp bitkileri de değişir. Örneğin İç Anadolu Bölgesi'nde geven çok yaygındır. Doğu Anadolu Bölgesi'nde ise yumak (Festuca), üçgül (Trifolium), salkım-otu (Poa) ve çuhaçiçeği gibi Alp bitkileri yetişir.
Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica