Kerbela olayı
Hz. Muhammet'in kızı Fatıma ile halife Ali’nin oğlu Hüseyin ve yanındakilerin emevi halifesi Yezit l’in güçleri tarafından Kerbela'da (Ninova) öldürülmeleri (Hicri 10 muharrem 61, İ.S. 10 ekim 680).
Muaviye'nin arap geleneğine aykırı olarak oğlu Yezit'i veliaht göstermesine karşı çıkan Hüseyin, Muaviye ölünce (680) Yezit’in halifeliğini de kabul etmedi ve Yezit’in biat etmesi için kendisini sıkıştırması üzerine ailesi ile birlikte Medine’den Mekke’ ye geçti. Bu arada, Küfe halkından halife olarak Yezit’e değil kendisine biat edileceği yolunda haber gelince, Hüseyin durumu öğrenmesi için amcasının oğlu Müslim’i Kûfe'ye gönderdi. Müslim, olumlu haberler yollayınca Kûfe'ye doğru hareket etmeye Karar verdi. Küfe halkına güvenip yola çıkmasının doğru olmayacağı yolunda uyarıldıysa da, kararından dönmedi. Yoldayken Müslim'in öldürüldüğünü ve Kûfeliler’in kararlarından caydığını öğrenince geri dönmek istedi.
Ancak, Müslim’ in kardeşleri intikam için gitmekte direnince Hüseyin yanındakilere isteyenin Mekke’ye dönebileceğini söyledi ve kafilenin bir bölümü bu öneriyi kabul edip döndü. Hüseyin, arta kalanlar ve ailesinin tüm bireyleriyle birlikte yoluna devam etti. O sıralarda Küfe valisi Ubeydullah, Hurr bin Yezit komutasında 1 000 kişilik bir kuvveti Hüseyin’i izlemekle görevlendirdi. Hüseyin Kerbela bölgesinde konakladı. Hurr, Hüseyin’in Fırat ırmağı ile ilişkisini keserek kafileyi susuz bıraktı. Ubeydullah, Ömer bin Sad bin Ebu Vakkas komutasındaki bir kuvveti de Kerbela'ya Hüseyin’in üzerine gönderdi. Hüseyin, yanındakilere isteyenin gece karanlığından yararlanarak kaçmalarını önerdiyse de bu öneriyi kimse kabul etmedi.
Bunun üzerine Hüseyin, Ömer bin Sad’dan geri dönebilmeleri için izin istedi, bu kabul edilmedi ve Ubeydullah teslim olunmasında direndi. Hüseyin, Şam’a gidip Yezit’e teslim olmayı ve sonra da İslam ülkelerinden birisine yerleşmeyi önerdi. Ömer, durumu Ubeydullah’a iletince Küfe valisi bu öneriyi kabul etmek istediyse de, Sıffin'de Ali yanlısı olarak çarpışanlardan Şamir bin Zülcevşen ona engel oldu. Ubeydullah, bir mektup yazarak Şamir ile Ömer’e gönderdi ve Hüseyin’in kendisine teslim olmasında diretti, aksi durumda savaşılmasın! emretti. Hüseyin haberi 9 muharrem 61'de alınca bir günlük süre istedi, bu arada isteyenlerin yanından ayrılabileceklerini bildirdiyse de bunu yine kimse kabul etmedi.
Geceyi dua ve namazla geçiren Hüseyin, arka cephesini güven altına almak için çadırlarının hemen arkasına kazdırdığı çukurlar içinde büyük ateşler yaktı. Sabah, iki tarafın kuvvetleri karşılıklı yerlerini alınca atına binerek ilerledi ve at üzerinde çok etkili bir konuşmada bulundu. Bu konuşmadan sonra Hurr bin Yezit Hüseyin’in saflarına katıldı. Buna karşılık Ömer bin Sad ok atarak çarpışmayı başlattı. Başlangıçta teker teker savaşılırken çok geçmeden toplu savaş başladı. Hüseyin, atından düşünce çarpışmayı yaya olarak sürdürdü. Yanında yalnızca üç kişi kalmıştı. Zür'a bin Şarik, bir kılıç darbesiyle sağ omuzuna ve koluna vurarak Hüseyin’i yere düşürdü, kalkmaya çalışırken Sinan bin Enes en-Nehai vücuduna bir mızrak sapladı ve atından inerek başını kesti.
Emevi askerleri cesedi soyup nesi varsa aldılar; çadırlar ve kadınlar yağma edildiyse de sonradan çadır ve kadınlardan, alınanlar geri verildi. Hüseyin’in yanında bulunanlardan kadınlar ve kundaktaki oğlu Zeynelabidin dışında herkes kılıçtan geçirildi. Hüseyin'in kesik başı bir mızrağa takılarak Kûfe'ye getirildi. Ubeydullah’ın bir zafer nişanesi olarak asası ile Hüseyin'in dudaklarına vurduğunu görenlerden bazıları, bu davranışın doğru olmadığını, zira o dudaklara Hz. Peygamberin dudağının da dokunduğunu söyleyerek Küfe valisini kınadılar.
Hüseyin'in kesik başı ve aile halkı Şam'a getirildiğinde, Yezit çok üzülmüş göründü; Ubeydullah’a lanetler yağdırdı. Sonra, Hüseyin'in ailesinin bütün gereksinimlerini karşılayıp onları Medine'ye gönderdi. Yezit'in bu davranışı, Hüseyin'in öldürülmesini istemediği biçiminde görülmesine karşılık, Hz. Muhammet’in torununu öldürten Ubeydullah ve Şamir'e hiçbir şey yapmaması, bu davranışında içten olmadığı biçiminde yorumlandı.
Kerbela olayı müslümanlıkta yüzyıllar boyu onanmayan derin bir yara açmış oldu.