Türkiyede Felsefenin Evrimi
Türkiyede Felsefenin Evrimi Tanzimat Öncesi Türkiyede düşünce hayatı Tanzimata kadar tamamıyla dinsel düşüncenin etkisi altında idi. Medreselerde hukuk, mantık ve felsefe ile ilgili çalışmalar Aristotelesin biçimci düşünce yöntemi uygulanarak yapılıyordu. Ayrıca toplumun çeşitli tabakalarına yansıyan ve daha çok tekkelerden yayılan gizemci bir felsefe vardı. Çeşitli değişiklikler gösteren bu felsefe, İslam düşüncesinin Türk geleneklerine göre yorumlanmasından başka bir şey değildi. Bunların yanında, folklor ürünlerinde somutlaşıp dile getirilen kendiliğinden halk felsefesi de vardı. Yunan filozoflarının adlan ancak Osmanlı bilim adamlarının az sayıdaki eserlerinde görülebilmekte idi. Buna en iyi örnek, Taşköprülüzadenin ansiklopedik bir eser olan Mevzual-ül. Buna karşılık Bacon, Descartes, Spinoza, Kant vb. Rönesans sonrası filozoflarının adları bile duyulmamıştı. Türklerin Farabi, İbni Sina, Bİruni gibi büyük fiyozoflarla 10. ve 11. yüzyıllarda felsefeye katkılarda bulunduklarını elbette unutmamak gerekir. Ne var ki sonradan arada bir kopukluk olmuş; o kültür ile Osmanlı kültürü arasında bağ kurulamamıştır. Ancak 15. yüzyılda yaşayan Şeyh Bedreddinin düşüncelerinde felsefî bir özellik, özgün bir yon, bîr eleştiri tavrı bulunduğu söylenebilir. Tanzimattan önce düşünce alanında beliren pek az ad arasında Yanyalı Esat Efendi ile Kâtip Çelebi dikkati çeker. 17. yüzyılda yaşayan Kâtip Çelebide felsefeye ilgi duyan görüşlere Taşlanmaktadır. Bu bilgin, özellikle Mizan-ül Hak (En Doğruyu Seçen Hak Terazisi) adlı kitabında bağnazlığa ve skolastik davranışlara açıkça cephe almış, bunları eleştirmişti. 18. yüzyılın başlarında yaşayan Yanyalı Esat Efendi ise, daha Önce Farabİ ile İbni Sinanın Aristotelesten yaptıkları çevirileri ve bunların yorumlarını yetersiz, hatta yanlış bularak, -başta Physique olmak üzere-Aristotelesin kitaplarını yeniden ve doğrudan doğruya Yunanca asıllarından çevirme işine girişti. Esat Efendi, İbni Sina ve Sühreverdi gibi İslam filozoflarının kitaplarını da çevirmişti. Böylece Doğunun ve Batının büyük ederlerini karşılaştırma olanağı sağlaması. unun felsefeye yaptığı büyük hizmeti gösterir. Esat Efendinin hiçbir eserinin basılmamış olduğunu, yazmalarının Süleymaniye Kütüphanesinde bulunduğunu söylemeliyim. Felsefe yapmanın başlıca koşulu, özerk bireylerin bulunmasıdır. Osmanlılarda Tanzimattan Önce Özerk birey meydana çıkamamıştı. Felsefe dinsizlikle eşanlamlı sayılıyordu. Bu nedenle düşün alanında filizlenmeler olamadı. Birkaç filizlenme görüldü; fakat onlar da ürün veremedi. Tanzimat Dönemi Tanzimattan sonra Medresenin yerini Darülfünun (üniversite) almaya başladı. Edebiyat alanına Batıdan yeni türler, bu arada tiyatro ve roman girdi. İlk bağımsız gazete Tasvir-i Efkâr yayımlandı. Bu gazetenin önemli yararlarından biri, Batıdan gelmeye.başlayan bilimse] ve felsefi düşünceleri halkın kolaylıkla tanıyabilmesini sağlamasıydı, Ahmet Vefik Paşanın Üniversitede verdiği Hikmet-i Tarih (Tarih Felsefesi) dersinin özeti bu gazetede yayımlandı. Bu dersler sonra kitap halinde de çıktı ve çeviri olmayan ilk felsefe kitabımız oldu. Tanzimat yazar ve düşünürlerinin ilgisi hemen hep Büyük Fransız Devrimini hazırlayan aydınlanma filozoflarına yönelmiş, onlardan çeviriler yapılmaya çalışılmıştır. Bunlardan biri de Ziya Paşanın J.J. Rousseaudan yaptığı; Emile çevirisidir. Bu çevirilerin bir bölümü 1881de Mecmua-i Ebuzziyada yayımlanmıştır. Bu çeviriler başlangıçta kısa ya da eksikti; önemli kitapların tam olarak çevrilmesi sonraya kaldı. Tanzimat dönemindeki kültür hareketinin öncülerinden Münif Paşa, Ansiklo-pedicilerin 18. yüzyılda Fransada yaptığı çalışmalara benzer yayınlar yaptı: Dergi çıkardı, dernek kurdu, Fransızca-yı öğreten bir ekol oluşturdu. Onun Muhaverai-ı Hikemiye (Felsefe Konuşmaları) adlı kitabı (1859) üç Fransızdan, Voltaire, Fontenelle ve Fenelondan çevirdiği diyaloglardan meydana gelir. Bu diyaloglarda, Herakleitos ve Demokritos gibi Yunan filozofları konuşturulur.