Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Eylül 2008       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Büyük Selçuklu Devleti



Ad:  buyuk_selcuklu_harita.jpg
Gösterim: 3898
Boyut:  51.8 KB

11. ve 12. yüzyıllarda Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye, Arabistan Yarımadası ve Doğu Ana­dolu'da egemenlik kurmuş Türk devletidir. Oğuz Türkleri'nin kurduğu bu devlet Ortado­ğu'da Türk egemenliğini başlatmış, Anadolu' nun Türk yurdu olmasına da öncülük etmiş­tir. "Büyük" sıfatı bu devleti öbür Selçuklu devletlerinden, özellikle de Anadolu Selçuklu Devleti'nden ayırt etmek için sonradan tarihçilerce verilmiştir.

Devlete adını veren Selçuk Bey'in başkanı olduğu Kınık boyu 10. yüzyılda öbür Oğuz boylarıyla birlikte Hazar Denizi'nin doğusun­da Üst Yurt denen bölgede, Mangışlak (Mancışlak) Yarımadası'nda, Aral Gölü'nün kuze­yindeki geniş bozkırlarda ve Maveraünnehir diye adlandırılan Seyhun (Sir Derya) ile Ceyhun (Amu Derya) ırmaklarının arasında göçebe topluluklar biçiminde yaşıyordu. Ayrıntılı tarihi bilinmemekle birlikte araların­da zayıf bir siyasal birlik de vardı. Selçuk Bey, tarihçilerin Oğuz Yabgu Devleti olarak adlan­dırdıkları bu devletin üst düzeydeki komutan­larından biriydi. Selçuk Bey Oğuz Devleti'nin başındaki yabgu (hükümdar) ile anlaşmazlığa düşünce başkanı olduğu Kınık boyunu top­layarak 10. yüzyılın ikinci yarısında Aral Gölü'nün doğusuna doğru göç etti. Selçuklu­lar buraları yurt edindikten sonra komşu oldukları Karahanlılar'a ve zaman zaman da Samaniler'e askeri bakımdan yardımcı ola­rak, karşılığında geniş otlaklar elde ettiler. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha güneye yönelen Selçuklular başka Oğuz boy­larının da katılmasıyla bölgede etkili bir güç durumuna geldiler. Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in (İsrail) yönetimindeki Selçuklular'ın güçlenmesi Karahanlılar'ı ve Gazneliler'i ür­küttü. Arslan Bey'in Gazneliler'ce bir hileyle yakalanması ve hapisteyken 1032'de ölmesin­den sonra Selçuklular dağılma tehlikesiyle karşılaştılar. Bu tehlikeyi Selçuk Bey'in to­runları Tuğrul ve Çağrı beyler uzun uğraşlar­dan sonra önlemeyi başardılar. 1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan'a doğ­ru yayılmalarını sürdüren Selçuklular 1037'de Merv kentini aldılar. 1038'de Gazneliler'i ikinci kez bozguna uğratan Tuğrul ve Çağrı beyler Nişabur'a girerek bağımsız bir devlet kurduklarını ilan ettiler. Tuğrul Bey hüküm­dar seçildi ve sultan sanını aldı.

Dandanakan Savaşı ve Sonrası


Selçuklular'ın bağımsızlıklarını ilan etmeleri karşısında Gazneliler büyük bir ordu hazırla­yarak 1040'ta Selçuklu topraklarına girdiler. Yıpratma savaşları vererek Horasan'ın kuze­yine doğru çekilen Selçuklu ordusu, Dandana­kan denen yerde kesin saldırıya geçti ve Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Selçuklular Harezm ve Horasan'da tek güç durumuna geldiler. Hızla batıya yönelen Tuğrul Bey bütün İran'ı ele geçirdi. Selçuklular artık batıda Bizans İmpa­ratorluğu, güneybatıda Büveyhiler, kuzeyba­tıda Gürcü Krallığı ile sınır komşusu olmuş­lardı. 1048'de Erzurum yakınlarındaki Pasin­ler Ovası'nda birleşik Bizans-Gürcü ordusunu yenen Selçuklular bundan sonra da Doğu Anadolu'ya birçok akın düzenlediler. İslam dünyasının dinsel önderi durumundaki Abba­si halifeleri bu dönemde Bağdat'ı ele geçirmiş olan Büveyhiler'in siyasal baskısı altındaydı. Tuğrul Bey, Halife Kâim'in çağrısı üzerine 1055'te Bağdat'a girdi ve onu Büveyhiler'in elinden kurtardı. Bu olay Selçuklular'ın İslam dünyası içindeki konumunu daha da güçlen­dirdi.

Alp Arslan ve Melikşah Dönemleri


Tuğrul Bey'in 1063'te ölümü üzerine yerine kardeşi Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan geçti (bak. AlpArslan). Onun döneminde Selçuk­lular doğuda ve batıda genişlemelerini sürdür­düler. Ama asıl önemlisi, Alp Arslan 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Bizans İmparatoru Ro­men Diyojen'i büyük bir yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türkler'e açtı. Alp Arslan 1072'de ölünce tahta oğlu Melikşah geçti. Melikşah'ın hüküm sürdüğü yıllar (1072-92) Selçuklular'ın en parlak dönemi oldu. Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Ara­bistan Yarımadası'nın doğu kıyıları bu dönemde Selçuklu topraklarına katıldı. Doğuda da Karahanlılar ve Gazneliler gerile­tildi.

Gerileme ve Dağılma


Melikşah'tan sonra başa geçen Mahmud (1092-94), Berkyaruk (1094-1105), II. Me­likşah (1105-1105) ve Muhammed Tapar (1105-18) dönemlerinde devlet iç karışıklık­larla sarsıldı. Hanedan üyelerinin yönetimin­deki eyaletler birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. Sonuçta Irak Selçukluları, Suriye Sel­çukluları, Kirman Selçukluları gibi beylikler ortaya çıktı. Ayrıca, büyük topluluklar halin­de Selçuklu ülkesine gelen göçebe Oğuzlar da iç düzeni sarsıcı birçok olay yaratıyorlardı. 1118'de başa geçen Sencer önceleri ülkeyi bir ölçüde birleştirmeyi başardı. Ama giderek ağırlaşan iç ve dış sorunlar karşısında fazla etkili olamadı. Göçebe Oğuzlar'ın 1153'teki ayaklanmaları sırasında tutsak düştü ve 1157' de öldü. Ölümünden sonra Selçuklu topraklan büyük ölçüde Harezmşahlar'ın denetimine gir­di. Yalnızca Anadolu Selçukluları varlıklarını bir yüzyıl daha parlak biçimde sürdürdüler.

Devlet Yapısı


Büyük Selçuklular devlet örgütlenmesinde daha önceki İslam devletlerini örnek aldılar. Ama bu örgütlenmede Hint-İran devlet gele­neğinin yanı sıra, eski Türk devlet anlayışının da belirgin etkisi vardır. Örneğin eski Türk devlet anlayışına göre ülke hanedan ailesinin ortak malıdır. Selçuklular da buna uyarak ülke topraklarını eyaletlere ayırdılar. Eyalet­lerin başına da "melik" sanıyla hanedan ailesinden bir üyeyi getirdiler. Tuğrul Bey'e kadar hükümdara Oğuz töresine göre "yab-gu" denirken daha sonra İslam geleneğine uyularak "sultan" unvanı kullanılmaya baş­landı. Başkentte oturan sultan devlet gücü­nün tek hâkimiydi. Bütün önemli görevlere atanma ve toprak dağıtımı onun buyruğuyla olurdu. Ayrıca yüksek yargı kurullarına da başkanlık ederdi. Yanında "danışman" denen yardımcılar bulunurdu. Alp Arslan dönemin­de bu göreve getirilen Nizamülmülk bu unva­nı "vezir" olarak değiştirdiği gibi devletin yapısında da köklü yenilikler yaptı. Önemli devlet işlerinin "Saltanat Divanı" adı verilen bir kurulda görüşülmesi ilkesini getirdi. Ayrı­ca maliye, askerlik ve adalet işleriyle uğraşan başka divanlar oluşturdu. Eyaletler de bu örneğe göre örgütlendi.

Toprak Yönetimi ve Ordu


Selçuklular'da tarım yapılan topraklar "ikta" denen bölümlere ayrılmıştı. İktalar da has, ikta ve haraci olarak üçe ayrılırdı. Has toprak­ların geliri sultan ailesine aitti. İkta sahipleri elde ettikleri gelir karşılığında belli sayıda atlı asker yetiştirmek zorundaydılar. Haraci top­rakların geliri ise doğrudan devlet hazinesine giderdi.

Alp Arslan dönemine kadar beylere bağlı göçebe Türkmen birliklerinden oluşan ordu Nizamülmülk'ün getirdiği değişikliklerle yeni­den örgütlendi. Nizamülmülk önce aylıklı askerlerden oluşan sürekli bir ordu kurdu. "Gulam" adı verilen bu askerlerin temel görevi hükümdarı korumaktı. Asıl ordu ise ikta sahiplerinin savaş sırasında göndermek zorunda oldukları atlı askerlerden oluşuyor­du. Ayrıca bağlı devletlerden de yardımcı kuvvetler gelirdi. Melikşah döneminde ordu­daki atlı asker sayısı 50 bine yaklaşmıştı.

Toplumsal ve Ekonomik Yaşam


Büyük Selçuklu Devleti'nde Oğuzlar ve başka bazı kavimler göçebe bir yaşam sürerlerdi. Başlarındaki bey ailesine bağlı olan göçebe topluluklar hayvan sürüleri beslerler ve otlak bulmak için mevsimlere göre konar göçerler­di. Göçebeler devlete otlak vergisi verirlerdi. Köy ve kentlerde yaşayanlar çiftçilik, zanaatçı­lık ve ticaretle geçimlerini sağlıyorlardı. Kent­lerdeki tüccar ve esnaf işkollarına göre loncalar biçiminde örgütlenmişlerdi. Aynca devletten maaş alan asker ve sivil memurlar vardı.

Büyük Selçuklular ticaretin gelişmesi için kervan yollarının güvenliğini sağlamaya çok önem verdiler. Bunun sonucunda Uzakdoğu' dan Avrupa'ya kadar uzanan İpek ve Baharat yollan bu dönemde çok işlek duruma geldi. Tanmın gelişmesi için sulama kanallan açıldı. Yün, pamuk, ipek dokumacılığı çok gelişti. Öğrencilerin, yolcuların ve yoksul halkın doyurulduğu sosyal yardım kurumu olan imarethaneler açıldı. Devletin yönetici-memur kadrolarını yetiştirmek için Nizamiye medre­seleri kuruldu.

Bilim ve Sanat


Büyük Selçuklular kendilerinden önce var olan medrese öğretimini belli bir programa bağladılar. İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey zamanında Nişabur'da kuruldu. Nizamül­mülk'ün Bağdat'ta yaptırdığı ünlü Nizamiye Medresesi 1067'de açıldı. Daha sonra Isfa­han, Rey, Merv, Belh, Herat, Basra, Musul ve başka birçok kentte medreseler kuruldu. Bağdat'taki Nizamiye Medresesi'ni örnek alan bu medreselere Nizamiye medreseleri dendi. Din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi derslerin de veril­diği medreselerde zengin kitaplıklar bulunur­du. Ülkede medreseler dışında da birçok ki­taplık kurulmuştu. Kervansaraylarda bile ki­taplıklar vardı. Melikşah döneminde önce İs­fahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi ku­ruldu.
Büyük Selçuklular döneminde yeni kentler kuruldu, eskileri onarıldı, geliştirildi. Ülkede büyük bir bayındırlık çalışmasına girişildi. Cami, medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi mimari yapılar ülkenin her yanına yayıl­dı. Bu yapıların pek çoğu özellikle Moğol istilası sırasında yok olmuştur.

Büyük Selçuklular camilerde yüksek ve ince minare yaparak İslam sanatına yeni bir anlayış getirdiler. Bunlardan en eski örnek İsfahan'daki Mescid-i Cuma'dır. Büyük Sel­çukluların anıtmezarları olan kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatı ile örtülen yapılardır. Duvarları dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak olan kümbetler genellikle iki katlıdır. Alt kat mezar, üst kat ise mescittir.

Büyük Selçuklu sanatında mimari gelişme ile birlikte hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti,
Büyük Selçuklular Arapça'yı din ve bilim, Farsça'yı edebiyat ve devlet kurumlarındaki yazışmalarda, Türkçe'yi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullandılar. Bu dönemde Fars dili ve edebiyatı çok gelişti.
MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Baturalp; 18 Kasım 2016 13:59 Sebep: başlık ve sayfa düzeni