Arama


peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
23 Eylül 2008       Mesaj #20
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
Selimiye Camii’nin Sırları

Selimiye Camii’nin Sırları

Kasım 28, 2006


Osmanlı padişahı ikinci Selim (1524-1574) adına Türk mimarisinin ölümsüz dehası Mimar Sinan tarafından altı yılda bitirilen ve kendisinin “ustalık eserim” diye iftihar ettiği Selimiye Camii bir çok manevi vasıfları sembolize etmektedir.

Camii’nin, tek bir büyük kubbesi (43.28 m. yüksekliğinde ve 31.28 m. çapında) oluşu Allah’ın birliğini…

Pencerelerinin beş kademeli oluşunun İslam’ın beş şartını…

Bütün pencerelerinin 99 tane oluşunun Cenab-ı Hakk’ın 99 ismini…

Vaaz kürsülerinin 4 tane olması 4 hak mezhebi…

Mabedin bütün külliyesinde 32 kapının oluşunun İslam’ın 32 farzını…

Arka minarelerinde 6 yolun olmasının imanın 6 şartını…

Camii’nin minarelerinde 12 şerefenin olmasının da yaptıran padişahın Osmanlı Devleti’nin 12. padişahı olduğunu göstermektedir.

Mimar Sinan’in Selimiye Camii’nin kubbesini o genisliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana isleminden farkli besinci bir islem yaratarak cozdugu soylenir.

Ayrica minarelerin serefelerine cikanlarin yolda birbirlerini
gormemeleri ise buyuk bir bir dehanin urunudur.

Almanlar ayni sistemi meclislerinin onundeki dev kurede kullanmislar.

Mimar Sinan bu sistemi 2 metre capindaki minarelere yuzyillar once monte edebilecek bir dehadir.

Almanlarin dehasi ise, o cirkin metal yiginina Selimiye’den fazla turist cekebilmelerindedir..

Bir gun Selimiye Camii’ne girenler, kubbenin altiında bir Japon’un ayaklarini kibleye doğru uzatmis sirtustu yattigini gormusler

Tabii hemenJapon’u, “Burasi kutsal bir yer. Bu sekilde yatmak bizim inanclarimiza gore saygisizliktir. Lutfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmislar.

Ancak, Japon trans vaziyetteymis, gozlerini kubbeden ayirmadan soyle sayikliyormus:

“Bu imkansiz. Ben yillarin muhendisiyim. Bu kubbe var olamaz.
Hayal goruyorum. Bu kubbenin orada o sekilde durmasi fizik ve
matematik kurallarina aykiri. Bu imkansiz, orada hicbir sey yok, orada hicbir sey yok…”

Selimiye camisisinin zemini gevsek toprakmis.

Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yikilacagi farkedilimis.

Uluslararasi bir grup bilimadami toplanmislar.

Nasil kurtaririz bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermisler.

Sonucta en son teknoloji olan metal kelepcelerle minarelerin
temellerini sabitlemenin en iyi cozum olduğuna karar vermişler. Minarelerin temellerini acinca, koymayi dusundukleri kelepcelerin aynisiyla karsilasmislar.

Mimar Sinan bilmem kaç yüzyil once ayni seyi dusunmus megerse….?
Ayasofya'nın Hiç Bilinmeyen Adı
Kaldırdığım forum sayfamda daha önce paylaştığım ilginç bir yazıyı yeniden sizinle paylaşmak istedim… Vakıflar Yasası çıktı ve onaylanmasının üzerinden yaklaşık 3 gün geçti.Umarız birileri Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutarda,Vakıflar Yasasının iptal edilmesine vesile olur…

Ayasofya’nın Osmanlı’nın kullandığı farklı bir adı olduğu, Fatih’in 66 metreyi bulan vakıfname yazdırdığı ortaya çıktı. İşte Prof. Akgündüz’ün 20 bin belgeyi inceleyerek ulaştığı bilgiler:
Ayasofya’yı ilk kez ayrıntılı olarak anlatan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yapının gerçek adının ise İstanbul’un fethini simgeleyen Fethiye Camii olduğunu söyledi. Başta Fener Rum Patriği olmak üzere dünya Ortodoksları’nın bir gün âyin yapabilme hayaliyle yaşadığı ve halen müze olarak hizmet halen Ayasofya’nın Osmanlı’daki adının Fethiye Camii olduğu ortaya çıktı. Son günlerde ibadete açıldığı haberiyle gündeme gelen Ayasofya Camii’nin yüzlerce yıllık tarihini ilk kez ayrıntılı olarak kitap haline getiren Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Hukuk Tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz camiye bu ismin İstanbul’un fethinin bir simgesi olması için verildiğini söyledi. Akgündüz, “Böylece Ayasofya Müslümanlaştırılmış, Türkleştirilmiştir. Bu sonsuza kadar böyle gidecektir” dedi. 66 metre vakıfname Bazı tarihçilerin Osmanlı’da Ayasofya ile ilgili olarak 3, 4 belgeden başka bir şeyin olmadığını söylediklerini dile getiren Akgündüz, kitabı hazırlarken 20 binden fazla belgeye rastladıklarını belirtti. Bu belgelerden en önemlisinin ise İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya’nın hizmetini düzenleyen ve uzunluğu 66 metreyi bulan vakıfname olduğunu söyledi. Fatih’in ceylan derisine yazdırdığı vakıfnamenin 5 metrelik bölümünün 1950′li yıllarda yurt dışına sergi için götürüldüğünü ve bir daha dönmediğini dile getiren Akgündüz, kalanının ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’nde bulunduğunu söyledi.
Yüzde 70′i Türk Ayasofya’nın 1850′den beri özellikle Rusya ile paylaşılamayan bir yapı olduğunu dile getiren Akgündüz, “Batı bu konuda ısrarcı ve arzuludur. Yunanistan’da Ayasofya ile ilgili bilimsel çalışmalara çok büyük maddi yardımlar yapılıyor. Amerika’da ise Bizans Enstitüsü bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde. Bizde ise bu tip çalışmalar yurt dışında yapılanları çevirmekten öteye gitmiyor” dedi. Çalışmalarını Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş ile “Kiliseden Müzeye Ayasofya” adıyla kitap haline getiren Akgündüz, Ayasofya Camii’nin yüzde 70′inin de Türkler tarafından yapıldığını veya elden geçirildiğine dikkat çekti. Vakıf Yasası’na dikkat Yeni Vakıflar Yasası’nın, cemaat vakıflarına mülk edinme imkânı veren, geçici 9. maddesinin çok tehlikeli olduğunu dile getiren Akgündüz, “Çünkü Osmanlı da dahil olmak üzere 600 sene boyunca hiçbir kilise veya sinagog üzerine mal verilmemiştir. Verildi diyenler yalan söylerler. Ancak fakir bir papaz veya haham üzerinden vakıf olabilirlerdi” dedi.
Vakıfların minare oyunu “Aslı kilisedir. Öyle kalmalıdır” demenin daha önce Bizans’a ait olan İstanbul’u Hıristiyanlar’a vermekten hiçbir farkı olmadığına dikkat çeken ve yurt dışındaki vakfıların “Ayasofya’ya özgürlük” diye bir internet sitesi yaptıklarını belirten Akgündüz, “Bakıyorsunuz fotoğraflarda Ayasofya’nın bütün minarelerini kesmişler, minyatürlerini kullanmışlar. Niyet orayı geri almak” dedi. Atatürk imzaladı Akgündüz, “Ayasofya’nın 1934′te müze olması için verilen Bakanlar Kurulu Kararı’nın altında Atatürk’e ait olan imzanın sahte olduğu söyleniyor. Araştırmalar sırasında gördük ki Atatürk, Ayasofya müze olduktan sonra ziyaret etmiş ve şeref defterini de imzalamış” dedi.
Osmanlı Araştırma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ’ün kitabı, OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI tarafından yayınlandı
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:58 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi