İçimdeki karanlıktan geriye kalanlar...
Etrafı kapalı bir odada ruhum örselenirken bi köşede susmuş kapı aralığından sızan ışıga bakıyorum...
Bi kez daha sorguluyorum kendimce sevmek nasıl bir şey diye. Ağrılı ve amansız bir duygu kaplıyor içimi. Yaralarıma bakıyorum... Daha fazla sorgulayamayacak kadar hassa.Cevabı kendimce buluyorum aslında. Peki ya diyorum sevilmek... Bir rüzgar dalgalanılor sessizce ılık ama sert. Saçlarım savruluyor. Yüzümde bir tebessüm beliriyor, gözümden bir damla düşüyor. Sevmenin acısı sevilmenin karmaşası bir türlü anlamlandıramıyorum. Nasıl sever insan diyorum?.. Dile getirdigi duyguların aksine umarsızca nasıl sever?... Üç bilinmeyenli bir denklem bulamıyorum. Etrafı kapalı bir odada ruhum örselenirken yaralanışımı sorgulayan birini arıyorum. Elimdeki kağıdı ikiye bölmek, bişeyleri paylaşmak istiyorum. Her iki parçada elimde kalıyor. Bir duvar boyu sesizlik. Hayat akıp gidiyor. Kalabalıklar içinde kalabalıklaşıyorum. Oysa içimdeki sesizligi paylaşırsam asıl anlamını bulacak sevmeler, sevilmeler... Herşey varla yok arasında. Var oldugunu bilrdigim ama göremedigim... Bir körebe oyunu gibi. Oyunun kuralıdır deyip gönüllü kapattığın gözlerin sonsuz bir karanlığın içindeyken içeride var oldugunu bildigin ama göremedigin birini aramak gibi. Karanlıktan korkmak... Ayak seslerini hissetmeye çalışmak... Uzattığın ellerine dokunulmasını istemek... Sağa sola savruluşlarının herseferinde canının acıması... Koyu sesizlikten sıkılmak... Dahası bulup bulup yitirmek... En çok da hissetmek... Buldugunda delice çığlık atmak...
Neydi aşk diyorum en son kendime...
Sevmenin acısıyla sevilmenin karmaşasının toplamı olmalı.
Acı ve karmaşa...
Acı bi karmaşa...