Arama

İletişim Araçları - Tek Mesaj #2

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
5 Ekim 2008       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

İLETİŞİM BİÇİMLERİ


SÖZSÜZ İLETİŞİM.


Bilinen tüm kültürlerde iletişim süreçlerinin, birbiriyle ilintili üç önemli öğesi durumundaki işaret, gösterge ve simgeler, sözcük ya da dil kavramlarıyla dolaylı ilişkilerinden ötürü iletişim üzerine çalışmalarda başlıca ilgi odağı olagelmişlerdir. Bunların her biri, öncekinin daha karmaşık bir biçimidir ve sözlü dilin gelişmesinden önce ortaya çıkmıştır.

İşaret.


Bu öğe, sürekli enerji aktarımı olan bir alanda ortaya çıkan kesinti gibi düşünülebilir. Telgraf haberleşmesi sırasında elek- tromagnetik alanı açıp kapatan çizgilerle noktalar, sessiz bir odaya giren birinin varlığını belirtmek için öksürmesi ya da dağın tepesinden dumanla verilen kesik kesik işaretler buna örnektir. İşaretlerin işlevi, çevredeki tek bir öğeyi değiştirerek dikkati çekmek ve bir anlam iletmektir. Tek başına ele alındığında, yalnızca birinin varlığını belirtmek gibi çok sınırlı bir anlam ifade eden işaretler, telgrafta olduğu gibi yazılı ya da sözlü dile denk düşecek biçimde kodlandığında geniş iletişim olanakları sağlarlar.

Gösterge.


Sözlü dile uyarlanmaya işaretler kadar yatkın olmasalar da göstergeler, kendi başlarına çok daha fazla anlam taşır. Antropolog Ashley Montagu göstergeyi, kabaca tümceye benzeyen ve kendi içinde özgül anlam taşıyan “somut bir belirtici” olarak tanımlamıştır. Günlük yaşamda karşılaşılan en yaygın göstergeler, resimler ve çizimlerdir. işaretle gösterge arasındaki temel ayrım, göstergenin kendi iç doğasından gelen bir anlam taşıması (örn. polis rozeti), işaretinse yalnızca dışa yönelik bir anlam yaratmada kullanılabilir olmasıdır (örn. yardım istemek için bağırmak). Çoğu hayvanın işaretlere tepki göstermesine karşılık, yalnızca köpek ya da şempanze gibi zeki ve eğitilebilen hayvanların göstergelere tepki vermesi, ikisi arasındaki farkı daha açık biçimde ortaya koymaktadır. Göstergelerin anlamı, biçimsel özelliklerine ve ait oldukları kültüre göre değişir. Bir toplumun trafik ışıkları ve işaretleri, üniformalar, rozetler gibi göstergeleri bütün olarak ele alındığında zengin bir gösterge dağarcığı oluşturur.

Simge.


İşaret ve göstergeden farklı olarak simgeler, bireyin dünyayı algılayışının bir parçası olan karmaşık öğelerdir. Simge, herhangi bir soyutlama aracı olarak tanımlanabilir. Eler kültürün, kendi üyeleri arasında, o kültüre özgü mantığı temsil eden ve kabaca konuşma diline benzeyen bir simgeler sistemi vardır. Bir kültüre özgü simgeler, yabancı birisi için hiçbir anlam taşımayabilir. Simgeler, bir totem ya da alyans gibi tek bir nesne biçiminde olabilirse de, genellikle, ancak grup halinde anlam bütünlüğüne ulaşan nesnelerden ya da öğelerden oluşur. Güç, tehlikeli ya da ortak dille söylenmesi uygun olmayan düşünceler, aynı kültürle beslenmiş insanlar arasında simgeler yoluyla iletilebilir. Gene de simgeler, doğal dilde bulunan ve kesin tanımlamalar için gerekli olan belirlenmişlikten ve düzenden yoksundur; bu yüzden de standart bir bütün halinde derlenmeleri çok güçtür.

İkon.


Birbiriyle doğrudan ya da dolaylı biçimde ilişkili olan ve etkileşim halinde anlamlı bir bütün meydana getiren simgeler kümesine ikon denir (örn. ABD’deki Beyaz Saray, bir cenaze töreni ya da izlenimci üsluptaki bir resim). İnsanların genellikle ikonları ya da simgeleri tek tek ele alarak inceleme eğiliminde olmasına karşın, simgesel iletişim her türlü insan etkinliğiyle çok yakından ilişkilidir ve özellikle bilinçsizce kullanımlarının, tüm toplumlarda iletişimin en önemli yönünü oluşturduğu öne sürülür. Sözcüklerle sayıların da kendi başlarına birer simgesel eğretileme olduğu düşünüldüğünde, bunların bilim, matematik, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlardaki rolü daha iyi kavranabilir. Ayrıca bu simgeler aracılığıyla birey, kendi kimliğine ilişkin bir tanım oluşturur.

Beden dili.


Her kültürün kendine özgü iletişim sistemi oluşturan bir beden dili vardır. Beden dilinin ne kadar etkili bir iletişim aracı olabildiğini gösteren en iyi örnek, dans ve tiyatro gibi sanatlardır. 19. yüzyılda, Fransız pandomim ve jimnastik öğretmeni François Delsarte, tiyatro için beden ve yüz ifadelerinden oluşan bir sözlük derlemişti. Günümüzde de ABD’li araştırmacılar, gündelik yaşamda kullanılan beden dili üzerine benzer bir çalışma yapmıştır.
ABD’li antropolog Edward Hail, çeşitli kültürlerden kişilerin zaman ve mekânı, bedenlerini ve öteki iletişim öğelerini nasıl
iletkenlik 312 kullandıklarını incelemiştir. Hall’un proxemics olarak adlandırdığı bu “sessiz dil” kavramı değişik toplumsal düzeylerdeki insanlar arasında önceden belirlenmiş karşı- bklı ilişkileri kapsar: Kişilerin iletişim halindeyken birbirlerine göre aldıkları konum ve aralarındaki uzaklık, duruş açıları, davranışlarının hızı, değişik koşullardaki iletişime uygun düşen zaman anlayışları, yaydıkları vücut ısısı ve kokular ya da bunları algılayışları gibi. Böylece, sözsüz iletişimin değişik biçimlerini gösteren birkaç genel ilke ayrıntılarıyla saptanmıştır. Hall’un görüşleri tümüyle deneyci bir yaklaşımı yansıtmasına ve tartışmaya açık olmasına karşın, dilbilim ve simgeler üzerine yapılan çalışmaların kapsamına girmeyen noktalara dikkat çekmesi açısından önem taşır.

SÖZLÜ İLETİŞİM.


Sözlü ve sözsüz iletişim, günlük yaşamda iç içe geçmiştir. İşaretler, göstergeler, simgeler ve bazen de ikonlar kimi durumlarda kolayca söze dökülebilir. Beden dilinin de sözle iç içe ya da söz eşliğinde kullanıldığı olur.

Konuşmanın hangi evrim aşamasında ve nasıl başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, insanın konuşmaya karşı fizyolojik bir yatkınlıkla doğduğu söylenebilir. Bebeklerin kendiliğinden çıkardığı sesler bu görüşü destekler niteliktedir. Bazı antropologlar beden dilindeki işaret dağarcığının, konuşma dilinin yapı taşlarını oluşturduğunu öne sürerler. Bir başka görüş de dillerin, fiziksel etkinliğin söze dökülmesi ya da doğadaki seslerin taklit edilmesiyle ortaya çıktığı biçimindedir. Dillerin çeşitliliğini açıklamak da kökenlerini açıklamak kadar güçtür. 1920’lerde ABD’li dilbilimsel antropolog Edward Sapir ve ardından Benjamin Lee Whorf, bu çeşitliliği açıklamak için farklı kültürlerde görülen değişik ifade biçimleri üzerinde durdular.

Yaptıkları araştırmalara göre diller öncelikle, kültürün kendi değerler sisteminde önem taşıyan nesne, kavram ya da olguları yansıtır. Bu, insanların, söylemek zorunda olduklarını söylemenin yollarını buldukları biçiminde de ifade edilebilir. Örneğin Eskimoların dilinde balina yağı, balinanın vücudunda, dışarı alınmış, çiğ, pişmiş ya da kokmuş olmasına göre farklı adlar alır. Bir başka örnek de İngilizcede “sarhoş” sözcüğünün öteki dillere göre çok daha fazla eşanlamlısı olmasıdır. Bu durum, ayıp, rahatsız edici ya da tabu sayılan bir olguyu dolaylı biçimde ifade etme gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Bir kültürde önemli yer tutan, ama aynı zamanda yakışıksız sayılan durumlar için de çoğu dilde aynı yola başvurulur.

Dilin uyarlanabilirliği.


İletişim çalışmalarında üzerinde durulan bir başka önemli konu da, bir dilde anlatılabilen her şeyin bir başka dilde de anlatabilmesidir. Bir kültüre yabancı bir kavram, dolambaçlı yollarla, bazen de sözcük anlamı olmayan seslerin yardımıyla, o kültürün diline aktarılabilir. Dolayısıyla bir kültür öğesi olarak sözlü dil, evrensel bir iletişim kanalıdır.

Değişik söylemlerin aktarılmasını sağlayan dil, gene de birçok açıdan tümüyle anlaşılmayan bir olgudur ve bu konuda çeşitli ölçütler temel alınarak yapılmış birkaç sınıflandırma vardır. İşlev ölçütü temelinde yapılmış bir sınıflandırmaya göre, dilin bilgilendirici, dinamik, duygusal ve estetik olmak üzere dört işlevi vardır. Bilgilendirmeye yönelik iletişim anlamı, dinamik söylem düşünce ve tutumları aktarmada kullanılır. Duygusal işlev taşıyan dil, başkalarını belli bir eyleme yöneltmek için, onlarda belli duygular uyandırmayı amaçlar. Çoğunlukla şiirsel konuşma olarak nitelenen estetik söylem, anlatımın biçimsel ya da üslup özelliklerini aktarır.

Gülme.


Sözcük dışı sesler genellikle konuşma öncesi dil olarak görülmekle birlikte, gülme kendi başına bir iletişim biçimidir; aynı şey hem karşıtı, hem de en yakın akrabası olan ağlama için de söylenebilir. Çocuklukta, bir hoşnutluk ifadesi olarak kendiliğinden gelişen gülme, oldukça etkili, yararlı ve “bulaşıcı” bir sesli iletişim biçimidir. Modern etolojinin kurucusu Konrad Lorenz, hayvanlarda grup davranışı üzerine yaptığı çalışmalarda saldırganlığın çarpıtılmış bir ifadesi olarak gülme benzeri sesler ortaya çıktığını saptamıştır. Bu konuda daha kolay doğrulanabilir bir varsayım ise Henri Bergson’un gülmenin insan doğasının ve davranışının mekanikleşmesine karşı bir tepki olarak geliştiği biçimindeki görüşüdür. Freud ise gülmenin, psikolojik gerilim ya da ketvurmaların indirgenmiş bir ifadesi olduğunu öne sürer. İngiliz romancı George Meredith 18. yüzyıl Fransız saray komedileri üzerine yaptığı incelemeye dayanarak gülmenin, toplumsal açıdan yanlış olanı eğlenceli bir biçimde ortaya koyma işlevi taşıdığını söylemiştir.
Sonuç olarak, çok temel içgüdülerden kaynaklanan basit istekler kadar, yüksek bir zihinsel düzeyin ürünü karmaşık süreçlerin de ifade edilmesini olanaklı kılan sözlü iletişim, fiziksel ve zihinsel evrimin en ileri aşamasını temsil etmektedir.

kaynak: Ana Britanica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:00
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.