ERGENEKON DESTANI.
Toplumların sözlü edebiyatında en önemli ürünler olan destanlar savaş, göç, doğal yıkım gibi olaylar nedeniyle söylenmiş, koşuk biçiminde öykülerdir. Ergenekon Destanı'nda bir savaşta soyları kırıma uğrayan Göktürkler'in korunaklı bir yer olan Ergenekon'a sığınmaları ve burada bir süre yaşayıp çoğaldıktan sonra demirden bir dağı delip buradan çıkışları anlatılır.
Ergenekon Destanı'nın en eski biçimi Çin kaynaklarında yer almaktadır. Dilimize "Bozkurt Efsanesi" olarak geçen bu söylencelerde Göktürkler'in bir bozkurttan türediği anlatılır. Destamn İslam dininin de etkisiyle değişmiş, daha yakın döneme ait ilk örnekleri 13. yüzyıl İlhanlı tarihçisi Reşideddin'in Câ-miü't-Tevarih ve 17. yüzyıl Hive hükümdarlarından Ebülgazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türki adlı yapıtlarındadır. Farsça yazılmış ra korku saldıkları bir dönemde başlar.
Bu sırada Türkler'in başında İl Han, Tatarlar'ın olan Câmiü't-Tevarih'te yer alan destanın konusu kısaca şöyledir: Destan Göktürkler'in çok güçlü oldukları, öteki kavim ve boylabaşında ise Sevinç Han bulunuyordu. Aralarındaki bütün savaşları İl Han kazanmaktaydı. Sonunda Sevinç Han tüm öteki kavim ve boylan Göktürkler'e karşı birleştirerek İl Han'ın üzerine yürür. Türkler çadır ve sürülerini bir araya toplayıp çevresine hendek kazarak düşmanlannı karşılarlar. 10 gün süren savaşı Göktürkler kazanır. Bunun üzerine Sevinç Han öbür han ve beyleri toplayarak Göktürkler'i ancak hileyle yenebileceklerini anlatır. Ertesi gün Tatarlar çadır ve birtakım mallarını bırakarak kaçarlar. Türkler düşmanlarının güçsüzlükten kaçtıklarını sanarak onlan kovalamaya başlarlar. Ama Tatarlar geri dönüp savaşa girişirler. Sonuçta Türkler yenilir. Düşmanları Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına kadar ulaşırlar. Büyükleri kılıçtan geçirip küçükleri tutsak alırlar.
Savaşta İl Han'ın biri dışında tüm çocukları kendisiyle birlikte öldürülür. Aralarından bir tek, o yıl evlenen küçük oğlu Kıyan ile yeğeni Negüs ölümden kurtulurlar, ama eşleriyle birlikte tutsak düşerler. Ne var ki, 10 gün sonra ikisi de eşleriyle birlikte kaçar. Yurtlarına dönerek deve, at, öküz ve koyunlardan kalanları alarak dağlara doğru giderler. Düşmanlarından saklanmak için ancak yabani koyunlann yürüyebildiği, bir yanı uçurum, çok dar bir yol bularak yüksek bir dağın boğazına ulaşırlar. Karşılarına içinde akarsular, kaynaklar, türlü otlar, çayırlar, meyve ağaçlan, çeşitli av hayvanları bulunan bir yer çıkar. Düşmanlarının ulaşması olanaksız olan bu yeri yurt edinerek Ergenekon adını verirler. Ergene "dağ kemeri", kon da "dik" anlamına gelmektedir.
Ergenekon'da Kıyan ve Negüs'ün soyundan gelenler ve sürüleri 400 yıl boyunca öylesine çoğalırlar ki buraya sığamaz olurlar. Sonunda atalarından işittikleri Ergenekon dışındaki geniş ve güzel ülkeye gitmeye kararverirler. Önlerine dikilip kendilerine engel olan dağı aşıp geçmenin yollarını aramaya başlarlar. Ama tüm uğraşlara karşın dışarı çıkacak yolu bulmakta başarılı olamazlar. Sonunda bir demirci ustası dağda demir madeni gördüğünü, demiri eritirlerse yol açabileceklerini söyler. Akla yatkın bulunan bu öneriyi gerçekleştirmek için hemen çalışmalara başlanır. Tam 70 yere 70 tane kocaman körük yerleştirilir. Dağın tepesine ve yanlarına yerleştirilen odun ve kömürler ateşlenerek körüklenmeye başlanır. Bu güçlü ateş demiri eriterek bir yüklü devenin geçebileceği kadar yolun açılmasını sağlar.Ergenekon'dan çıkan Göktürkler'in başında Börte Çene vardır. Börte Çene bütün boylara haber salarak yurtlarına döndüklerini bildirir.
Kaynak: Msxlabs & Temel Britannica