Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Tek Mesaj #34

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Öz’e Özge Bir Son Mektup


Düşmene izin verdiğim çukurda,
artık bir harf yok sana ait.
Ruhumda açtığın yaraların
nasıl olduğunu sormak için bile
çok geç kaldın...

Oysa tüm zamanlarının arasında
yolcukları erteleyip
kısa bir cümlen yeterdi
yılların acısını silmeye.
Artık çalınmaya müsait bir ruhun var
Bedenimden ve sana verdiklerimden çok uzakta duran
Çünkü bu defa ben gidiyorum...

Karalamaya çalışsam kelimeleri bir kez daha, kar etmiyor içimdeki denizlere bitmeyen yolculuğum. Sokak başlarındaki merakım oluyorsun. Yürümem gereken mesafelerim. Yollar geçiyorum üzerinde kanayan cesetlerin olduğu. Zamanı öldürüyorum kimsesizliğime çıksın diye bütün saat başları. Sesindeki suretim ben, sessizliğim örterken geçip giden ayları. Acındaki kadınım ben, boğuştuğun anıların satır aralarında kanayan. Nerde bir damla görsem, alıp kendimi düşesim geliyor göz bebeklerinden. O kadar uzağım ki tarihin gösterdiklerine. Bu defa böyle olsun. Bu defa anımsadıklarım yol göstermesin.



Ekim sancısı yeni doğan aşkların başlangıcında ve bir haziran tortusu yüreğimin balık düşünde. Kime satsam “bu bize çok pahalıya mal olur, alamayız” diyor. Kullanılmış aşkımın ve sana örülmüş kadınlığımın bir alıcısı bile yok artık. Tüm giden senelerin dökümünü bir celsede çıkartmak hiç de kolay olmuyor. Kapağını açtığım her kayıp yıldan, yedi yüz otuz günlük harap bir can çıkıyor. Sana verdiklerimden bana verdiklerini çıkarsam; hep sen yeniliyorsun. Oysa kaybeden benim. Belki de son defa.

Şimdi sen, tenine bulaşan tütün kokusunu bulaştır yalnızlığına. Santim santim işlerken dokuna yokluğum, bakalım bu defa da dokunabilecek misin yazdıklarına canın yanmadan? Yüreğinin içinde yaşamama sebep yolları kapatırken her an, damarlarından çekeceğim kanla yaşayabilecek misin şaraba vurgun, kokusuna tutkun olduğun tenlerin kırma hevesleriyle? İlk defa yokluğumdan vurgun yiyeceğin sokaklarda adımlarını duymadan yürüyeceğim. Boğulduğun akşamlarda tutunmaya çalışırken yaşama, tutacağın bir el daha olmayacak yanı başında.

Beş heceli karışıklığıma dolanırken benden esirgediklerin, şimdi git iki heceli yeşil odalarda küflendir kan tutan aşkından kalacakları. Son yazına aldırmadan, son kez sarıl kaleminden akan artık yalnızlıklarına. Çünkü bu kez sarılacağın bir kalemin bile olmayacak.