İlk Aşk
Tek bir gülümsemeyi unutmam imkansız. Çocuktum, bir kıza aşıktım. Onu gördüğüm zaman küçük kalbim, önce göğsümü delip de fırlayacakmışçasına kafesinde çırpınıyor, ardından yanıyordu! Ne yapsam, ne etsem, kendimi ona fark ettiremiyordum. Devamlı ona bakıyordum ben, o ise, sabit gözlerinin önüne ne gelirse gelsin delercesine uzaklara dalmış, durgun bir deniz gibiydi.
Günler böylece devam ederken, okulda polka dansı provaları bulunmaz fırsat oldu bana. Salon duvarına dizili banklardan birinde yalnız başına oturuyordu. Yüzünde her zamanki gülümsemeyle Schubert’in müziği eşliğinde eş eş sıraya girmiş bizleri derin gözleriyle izliyordu. Zeytin yeşili gözleri pırıl pırıldı ve her zaman iki yandan atkuyruğu örülü uzun sarı saçları yine omuzlarının üzerine düşmüştü.
Çalışmamız erken bitmişti. Her zaman yanında gezen başörtülü kadın da yoktu yanında.
Daha ilkokul üçteydim ve Allah’a olan inancım babaannemin telkinleriyle tamdı. “Bir güç!” dedim kendi kendime, “Allah’ım bana bir güç ver de oracıkta ölmeden onunla bir konuşayım...” Yanına kadar nasıl gittim, bacaklarım var mıydı? Bilmiyorum.
Aşkını bir çocuk nasıl ve ne kadar anlatabilirse, hangi kelimelerle nasıl cümle kurarsa, işte öylesine, o küçük bedenimin içine sığmayan büyük kalbimden patlayan duyguların eşliğinde, bir şeyler geveleyip durdum karşısında. Söyledim ya, çocuktum, acemisiydim aşkın. Konuşma ve hisleri anlatma özürlüydüm. Konuştuklarımı, ağzımdan çıkanları duymuyordum. Sessizlik hakimdi salona. Tek hatırladığım dudaklarımdaki raşeydi.
Başımı kaldırdım, korkarak gözlerinin içine baktım. O anki bakışını unutmam imkansız, gözlerimi, beni delip geçen mavi şerareli nova, yamacına kurulmuş yeşil şehrin tek ulu dağının işleyecek ve onu yüz binlerce yıl gerilere götürüp, infialine tekrar döndürecek gibi gelmişti bana. Gülümsemişti.
Sonra... Evet sonra, öyle bir coşku ile sarıldı ki bana. Ağlıyordu. Çünkü, gözyaşlarını yanaklarımda hissettim. Dudaklarıma kadar gelen aşırı tuzlu gözyaşlarından onun kör olduğunu anladım. Salondaki herkes bana bakıyordu. Bu olay, yaşamım boyunca hiç üzmedi beni.
Ivan Turganyev örneği ‘İlk Aşk’ım böyleydi. Bir çayırın ortasında iki kelebeğin çarpışmasına tanık olmuş, önce kanatlarımızın rengarenk ve nazik pulları birbirine karışmış ve ardından uçuşlarımızı sürdürmüştük ağır aksak çevremize...
Daha o zaman, camdan dökülüp, tav fırınına girmemiş olan kalbim tuzla buz oldu! Daha sonra kendini birkaç kez tamir etmesine karşın kırıldığı anlar oldu. İşte bu yüzdendir ki artık, kırıla kırıla yok olan kalbimden bir habbe cam bile yok.
Nehirler Denize Kavuştuğunda