Özlemek gridir gülüm, oysa sen gökkuşağı zannedersin...
Özlem madalyonunun öbür yüzsüzlüğüdür yalnızlığın,
ama sen sol göğsünün tam üstüne yapışmış özgürlük nişanı zannedersin...
Özlem duyulana uzakta kalmanın sancısı ile özlem duyacak
kadar seviyor olmanın gururu çatışır durur aynı bedende!
Anlık öne çıkmalar da olur elbette! Bir sancı, bir gurur;
alıp götürür bilmediğin iklimlerin sürpriz havalarına...
Bir bakmışsın güneş allı pullu aydınlatıyor umutlarını,
bir bakmışsın kötücül bir rüzgar süpürüyor biriktirdiklerini...
Ne çelişki ama...
Sancının gittikçe artan ve artık sınırı karanlığa dayanan siyahı ile gururun kirlenmemiş talihli beyazı sevişir...
Tanımlandığı, tanımlanabildiği günden bu yana değişmeyen aşk oyunudur bu!
Özlemin kendine özgü duruşlarından birisidir,
avuç içinin ıssızlığını alnının çizgilerine yapıştırıp gözlerini kapatarak durmak!
Hem avuç içinin yangını artar hem alın çizgilerinin derinliği...
Gel çık işin içinden...
Avaz avaz düşündüğün için olsa gerek
avaz avaz bağırırcasına "Çık gel!" dersin ya
gözlerin perdenin arkasından seyrettikçe artık kedilere terkedilmiş sokağını!
Kimseler duymaz!