Alıntı
Köylülerin ressamı
Yaşadığı dönemde “Köylülerin ressamı” adıyla ün yapmış olan Jean-François Millet 4 Ekim 1814’te Manche üzerinde bir köyde, Gruchy’de fakir bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ilk öğreniminin arkasından ailesinin yanında çobanlık ve çiftçilik yaptıktan sonra, resim sanatına yeteneği olduğu anlaşılınca Cherbourg’a gitmiş, orada Mouchel ve Langlois ile süre çalışmıştı. Bir burs sağlayarak Paris’e gidişi ve Paul Delaroche’un atölyesine girişi daha sonradır.
Ama büyük kent onu sıkmaktaydı. Açık havayı, tarlaları, köylüleri ve köy yaşamını seviyordu. İlk zamanlar bir portre ressamı olarak çevresinde tanındı. Bu tür resimlerinden birini, ilk kez 1840’ta devlet sergisine kabul ettirmeyi başardı. Resimlerinde taşra niteliği taşıyan bir tür yeni klâsizm hakimdi. 1850’lere doğru en iyi portrelerini yaptı. İlk eşinin ölümü üzerine yeniden Cherbourg’a yerleşti. Paris’e dönmeden önce bir süre Havre’da oturdu. Portre resimleri dışında kır ve çoban yaşamını konu aldığı çalışmalarında, çağdaşlarından Diaz’a, Prudhon ve Corregio geleneğine bağlandı. Paris döneminde, daha önce denemediği heykelimsi formlar içinde farklı konuları denedi. Delacroix ve Poussin’in etkisinde kaldı. Ismarlama işlerin azlığı nedeniyle pek az portre yaptı. Günlük yaşamdan aldığı. konuları işledi. Çizgi halinde bıraktığı ve bir bölümünü boyaya aktardığı çıplakları da başarılı yapıtları arasındadır. Anıtsal anlamda ilk köylü figürü olan “Buğday Eleyenler”i de gene bu dönemin ürünüdür.
Bir çok sanatçı gibi Millet de 1848 devriminin sonuçlarından etkilenmişti. Köylü figürlerinin resimlerine büyük çapta girmeye başlaması, bu olay nedeniyledir. Normandiya ve Auvergne’e yaptığı kısa geziler dışında, yaşamının geri kalan bölümünde, 1849’dan başlayarak Barbizon’da geçirdi. İkinci İmparatorluğun toplumsal ve sanatsal tarihine ışık tutan “Çapalı Adam”, “Ölüm ve Oduncu”, “Başak Toplayanlar”, “Orakçıların Yemeği” gibi tabloları 1850’ lerde Millet’ye oldukça büyük bir ün sağladı.

Millet’nin yapıtı bu yıllarda kentsoylu gözünde, 1848 devriminin ve yoksulluğun simgesi sayıldı. Klasizm ve romantizm ile yarışabilen yeni bir natüralizmin gelişmesinde etkili oldu. 1875 Ocak’ında Barbizon’da öldü ve yakın dostu ressam Thèodore Rousseau’nun yanına gömüldü.
Bir Başyapıt “L’Angelus”
Millet 1865’te şöyle diyordu:
“Ben bu tabloyu, bir zamanlar büyükannemin yanında tarlalarda çalışarak, ölülerimizin ruhuna kutsal duamızı söylemek için bize işimizi bıraktıran çan sesini, elde şapka, çok sofuca dinleyerek ve düşünerek yaptım.”
Ölümünden sonra uzun bir süre karanlıkta kalan, giderek unutulan Millet, birçok Amerikalı ressam ve sanat amatörünün çabasıyla Boston’da yeniden gün ışığına çıktı, kişiliği ve yapıtları eski ününe kavuştu. Bugün de onun yapıtlarının önemli bir bölümü Amerika müzelerindedir. Boston’da en güzel tabloları ve pastelleri yer almaktadır. 1858- 59’da yapmış olduğu “L’Angelus”, yakın yıllara doğru bir dönemin başyapıtları arasında anılmaya başlayınca, bu tablo üzerine kurguya dayalı yorumlar da birbirini izledi Mizah edebiyatı, konuya e gecikmedi. “La Vie Parisienne”de Paul Hadol, tablonun karikatürünü şu alt yazıyla verdi:
“Aziz kardeşlerim, çürük patatesler için dua edelim.”
Fakat Van Gogh, kardeşi Thèo’ya yazdığı mektuplardan birinde “mistik bir güzelliğin ve gerçek şiirin yakarışı” diye söz etti ondan. Roger Peyre ise şöyle yazdı:
“Kırsal kökenli sınıfların bunaltıcı, kilise yanlılığını gösteren ondokuzuncu yüzyılın en dinsel yapıtlarından biri.”
Dönemin bir güzel sanatlar yetkilisi, bu tabloda “eski Fransa’ya ve özellikle Fransız köylüsünü Hıristiyanlıktan çevirmek için Ligue zaferinden yararlanmayı bilememiş olan IV. Henri’nin gerçek dışı politikasının sonucu”nu gördüğünü açıklamıştı. Başkaları ise “Angelus 1848 devriminin bir savunusu olarak değerlendirmişlerdi. Salvador Dali’nin, “Angelus”un uyandırmış olduğu dinsel hayranlığı şiddetli bir biçimde sarstığı söylenebilir. Orta düzeydeki izleyici onda, dinginliğin, sessizliğin egemen olduğunu görüyor, ciddi insanların safyürek dindarlığına hayranlık duyuyorlar, “trajik bir efsane” ya da “paranoia critique” kaynaklı erotik bir mesaj buluyorlardı.
Sonuç
Millet’nin yapıtından üretilen bir dizi, resim, desen,, gravür... Sonuncusunu Dali’nin bir metninde buluyoruz:
“Saat kaç?”
“Angelus’un zamanıdır şimdi..”
“O halde, garson, getir bana soytarıyı...”
Millet’nin ölümünden sonra, karısına yardım olsun diye yapıtlarım satışa çıkardıklarında, atölyesinde kalmış olan tüm re simleri, etüd ve desenleri 321 bin franka alıcı bulmuştu. “Angelus’un fiyatı ise, daha 1881’de 160 bin frankı geçmekteydi.
Kaya Özsezgin