Arama

Hayvan Nedir? - Tek Mesaj #2

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Ekim 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  hayvan.jpg
Gösterim: 11634
Boyut:  54.0 KB

HAYVAN DAVRANIŞI,


hayvanların yaşam­ları boyunca gösterdikleri her türlü etkinliği kapsayan çok genel bir terimdir. Örneğin bir hayvanın beslenme, yer değiştirme, eş seçme, üreme, göç etme, temizlenme, saldırı ve savunma alışkanlıkları o türe özgü davranış kalıplarının bir parçasıdır. Hayvan davranış­larının incelenmesi, hayvanların çevreleriyle ve öbür hayvanlarla nasıl başa çıkabildiklerini anlamamıza yardımcı olur.
Hayvan davranışlarını biçimlendiren iki te­mel etkenden biri kalıtım, öbürü çevre koşul­larıdır. Bu nedenle hayvanların bütün davra­nışları, bu etkenlerden hangisinin yönlendir­diğine bağlı olarak içgüdüsel ve öğrenilmiş davranışlar adıyla iki ana gruba ayrılır. Hay­vanların çoğu, genellikle dünyaya geldiği an­dan başlayarak bazı şeyleri hiç "düşünmeden" yapar. Örneğin yeni doğmuş bir kuzu kendisi­ne öğretilmeden annesinden nasıl süt emerek karnını doyuracağını bilir. Bunlar doğuştan var olan içgüdüsel davranışlardır ve kalıtım yoluyla bir kuşaktan öbürüne aktarılır. İkinci gruptaki davranış biçimleri ise hayvanın kalıt­sal yapısında yoktur; ancak daha yaşlı hay­vanları izleyip taklit ederek öğrenilebilir. Bu davranış biçimlerinin en tipik örneklerinden biri, aslan yavrularının ana babalarını izleye­rek ve birbirleriyle boğuşarak avlanmayı öğ­renmeleridir.

İçgüdü


İçgüdüsel davranışların en bilinen örneklerin­den biri de köpeklerde görülür. Köpekler uykuya yatmadan önce başlarını kuyruklarına doğru çevirerek bulundukları yerde üç dört kez daireler çizer, sonra yerleşerek uyumaya başlarlar. Bu davranış köpeklere yabanıl ata­larından miras kalmış ve var olma savaşı içinde düşmanlarına karşı bir üstünlük sağla­dığı için zamanla normal davranış kalıplarının bir parçası olmuştur. (Ayrıca bak. evrim.) Çünkü köpeğin iyice denetleyip güvenli oldu­ğuna inandıktan sonra uykuya daldığı bu yer, ileride başka bir köpekle ya da yırtıcı bir düşmanla girişeceği ölüm kalım savaşında işine yarayabilir. Öğretilmesi gerekmeyen ve evcil köpekler için artık gerekli olmadığı halde sürüp giden bu davranış hemen hemen bütün köpeklerde görülür.
Kuşlarda da çok karmaşık ve etkileyici içgüdüsel davranış kalıpları vardır. İlk kez yavrulayacak olan genç bir kuş, bir yuvanın nasıl yapıldığını o güne kadar hiç görmediği halde, daha ilk denemesinde kusursuz bir yuva yapar. Bunun bir zekâ belirtisi olmadığı ve başka kuşların yuva yapışını izleyerek öğrenilmediği kanıtlanmıştır. Üreme mevsi­minde yapılması gereken bütün bir eylemler zinciri, sözgelimi yuvanın yapımında kullanı­lacak çalı çırpı, ot ve çamur gibi gereçlerin toplanması, bunların uygun biçimde bir araya getirilmesi, yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatılması, kuşların genlerinde var olan bilgi­lerle yönlendirilir. Kuş zamanla bu konuda yeni şeyler öğrenebilir, örneğin çamuru daha önce nereden bulduğunu hatırlayabilir; ama yuva yapma davranışı genelde içgüdüseldir.
Böceklerde de içgüdüsel davranışların bir­çok örneği gözlenmiştir. İşçi arı, yaşamı boyunca üzerine düşen bütün görevleri içgü­düsel olarak yapar. Pupa evresinden çıktıktan sonra yaptığı tek şey peteklerdeki larvaları vücut sıcaklığıyla ısıtmaktır. Yaklaşık bir haf­talık olduğunda larvaları besleyerek dadılık etmeye başlar. Ardından, daha yaşlı işçi arıların getirdikleri çiçektozlarını ve balları petek gözlerine taşıyıp depolayarak kovanın "ambar görevlisi" olur. Bir süre sonra vücu­dundaki salgıbezleri balmumu üretmeye baş­layınca yeni petek gözlerinin yapımına katılır. Daha sonra kovanın girişinde bekçilik eder ve ilk kez kısa uçuşlarla çevreyi tanımaya girişir. En sonunda bütün işçi arılar gibi çiçektozu ve balözü toplamaya çıkarak hemen hemen yaşamının sonuna kadar bu işi sürdü­rür. Bu eylemlerin hepsi içgüdüseldir; neler yapması gerektiğini kimse ona söylememiştir, onun da kendisinden sonra büyüyen genç işçi arılara öğretmesine gerek yoktur. Hayvanın sinir sistemi geliştikçe bu eylemler sırayla ortaya çıkar ve her biri yerini bir sonraki davranış biçimine bırakır.
En basit hayvanlarda, hatta hayvanlara benzer özellikler gösteren tekhücreli canlılar­da bile içgüdüsel davranışlara rastlanır. Örne­ğin bir amip gece-gündüz çevrimine ışığa yaklaşarak ya da ışıktan uzaklaşarak tepki verir. Yassısolucanlar gibi basit yapılı hayvan­lar da yiyeceklerin kokusunu içgüdüsel olarak izler ya da suda akıntıya karşı gitmeye çalı­şırlar.
Denizanası ve tatlı su hidrası gibi hayvanla­rın da böylesine basit görünümlü canlılardan beklenmeyecek kadar karmaşık davranış bi­çimleri vardır. Bu davranışların çoğu yiyecek ya da eş bulmaya yöneliktir. Hayvanlar âlemi­nin üst basamaklarına doğru çıktıkça, gittikçe daha karmaşık davranışlar gösteren salyan­goz, kalamar, yengeç, örümcek, denizyıldızı ve böceklerle karşılaşırız. Bu hayvanların davranışları ya da tepkileri de temel olarak yaşam savaşının bir parçasıdır. Kendisinden daha güçlü pek çok düşmanı olan küçük hayvanların bütün çabası bu düşmanlarına yem olmadan besin bulabilmek ve yavrulayarak soyunu sürdürmektir.Bazı davranışlar, o andaki koşullarda hiçbir anlamı olmasa bile, körü körüne yerine getiri­lir. Örneğin çam keseböceğinin (Thaumeto-poea pityocampa) tüylü tırtılları kuyruğa gir­miş gibi peş peşe yürüyerek her an birbirlerini izlerler. Böylece daldan dala geçerek taze yaprak ararken birbirlerini kaybetmemiş olurlar. Ama kaybolmaları söz konusu değil­ken, örneğin geniş bir vazonun ya da kavano­zun çevresinde halka olup sürekli döndükleri zaman da aynı davranışı sürdürürler. Ünlü Fransız doğa bilgini Jean Henri Fabre böyle bir deney yapmış ve tırtılların bir hafta boyunca hiç durmadan vazonun çevresinde dolaştıklarını, en sonunda yorgun düşüp aşa­ğıya yuvarlandıklarını gözlemiştir. Üstelik.tırtıllar yere düşer düşmez gene birbirlerinin pe­şine takılıp diziler halinde değişik yönlere doğru yollarına devam etmişler. Buna benzer deneyler, her davranışın ancak belirli koşul­larda gerekli olduğunu ve ancak o zaman ya­şam savaşında hayvana bir yararı olduğunu gösterir.
Bu nedenle içgüdülerin de bazı sakıncaları vardır; örneğin hayvan ilk kez karşılaştığı yeni bir durumda ne yapması gerektiğini içgüdüleriyle.bulamaz. Nitekim omurgalıların, özellik­le memelilerin yaşam savaşında bütün hay­vanlardan daha üstün olmasının temel nede­ni, yaşadıkları deneylerden çok şey öğrenme­lerine yetecek kadar gelişmiş bir beyinleri olmasıdır. Bir canlının öğrenme yetisi geliş­tikçe içgüdülerinin rolü giderek önemini yi­tirir.
En basitinden en gelişmişine kadar bütün hayvanlarda bazı içgüdüsel davranışlar gözle­nir. Oysa öğrenilmiş davranışlar yalnızca ge­lişmiş bir beyni olan hayvanlara ve insana özgüdür. Beynin gelişmişliği ile davranışlar arasındaki bağlantı bir canlıda zekânın baş­langıcı sayılır. Bu da insansımaymunlarda görülen daha gelişmiş davranış kalıplarını yaratır. Bir hayvan, içgüdüleriyle edindiği ya da sonradan öğrendiği davranışlardan yarar­lanarak bir güçlüğün üstesinden gelebiliyorsa zekidir. Şempanzelerin raftaki bir yiyeceğe ulaşmak için kutuların üstüne çıkmaları ya da bir sopayla düşürmeye çalışmaları, hatta bir dolaba kilitlenmiş yiyeceği almak için hangi düğmelere basmaları gerektiğini araştırmaları birçok kişiyi şaşırtır.

Renk, Ses ve Hareket


Bazı kertenkele ve kurbağalar göz alıcı renk­lerinden yalnızca belirli koşullarda, örneğin üreme mevsiminde karşı cinsin ilgisini çek­mek ya da başka bir hayvanın saldırısını savuşturmak için yararlanırlar. Sığ ve duru sularda yaşayan, canlı renklerle donanmış balıklar da kendilerine bir eş bulabilmek, bölgelerine giren bir yabancıyı kovmak ya da sürüyü bir arada tutabilmek için renklerinin güzelliğini ön plana çıkarırlar. Kuşlar belki de bütün hayvanlar içinde en renklileridir ve çok ilginç kur yapma davranışları geliştirmişler­dir. Bir dişinin ya da erkeğin ilgisini çekmek için yaptıkları karmaşık danslar, melodili ötüşler genellikle içgüdüseldir ve belirli bir sıra izler. Bu tür davranışlar, her hayvanın yalnızca kendi türünden bir hayvanla çiftleş­meye çalıştığının kanıtıdır. Eğer erkek kuş kur gösterileri sırasında o türe özgü olmayan değişik hareketler yaparsa, dişi kuş onun ken­di türünden olmadığını anlayarak hiç ilgilen­meyecektir. Böyle bir davranış zincirinin her aşamasında hayvanın belirli sesleri çıkarıp be­lirli hareketleri yapması ve her aşamanın bo­zulmaz bir düzenle aynı sırayı izlemesi ge­rekir.

Karmaşık Davranışlar


Büyük ve gelişmiş hayvanların çoğunda da hem içgüdüsel, hem öğrenilmiş davranışları kapsayan çok karmaşık davranış kalıpları görülür. Örneğin Afrika yaban köpeği (Lyca-on pictus) yaşamını sürdürmenin temel kural­larını daha yavruyken içgüdüsel olarak bilir. Ama büyüdükçe sürü içindeki yerini ve birey­ler arasındaki ilişkilere saygı duymayı öğren­mesi gerekir. Bu içgüdüsel ve öğrenilmiş davranışlar, sonraları sürüyle birlikte bir avı kovalayıp çevresini kuşattıklarında öbürleriy-le uyum içinde avlanmasına yardımcı ola­caktır.
Memelilerin davranışlarında bazı uyarıcı sesler, hareket ya da kokular çok önemli rol oynar. Başta köpek ve kedi olmak üzere birçok hayvan, varlığını başka hayvanlara du­yurmak için salgıladığı kokulara güvenir. Kö­peklerin dolaşırken sık sık direklere, duvarla­ra ya da başka yerlere işemeleri bu tür bir işarettir; çişinde "ben burada yaşıyorum" anlamına gelen özel bir koku bulunur. Öbür memeliler de genellikle çiftleşme davranışla­rında rol oynayan ve vücudun çeşitli yerlerin­den salgılanan kokular yayarlar.
Davranışların büyük bölümü yalnızca tek bir türe özgüdür; örneğin tavuskuşunun ren­gârenk gösterisi bir ördek için hiçbir anlam taşımaz. Bununla birlikte, birçok hayvan tü­ründe ortak olan ya da ayrı türlerden hayvan­ları aynı biçimde etkileyen davranışlar da vardır. Sözgelimi yırtıcı bir kuşun gökyüzün­deki koyu renkli silueti öbür kuşların ve küçük memelilerin hemen hepsini ürkütür. Bazı renklerin bütün hayvanlar dünyasında ortak bir anlamı vardır; özellikle göz alıcı sarı ve kara çizgiler bütün hayvanları uyaran evrensel bir tehlike işaretidir.
Hayvanların bütün davranışları yeterince anlaşılabilmiş değildir. Özellikle de uçarak ya da yüzerek dünyanın bir ucundan öbür ucuna
göç eden hayvanların yeniden ilk bölgelerine ya da yuvalarına nasıl döndükleri hâlâ bir bilmecedir. Bu gizemli göç ve yuvaya dönüş içgüdüsü bilim adamlarını yıllardır uğraştırı­yor . Hayvanların görme, koklama duyuları ve öbür yetileri anlaşıldı­ğında bu bilinmeyenler büyük ölçüde açıklığa kavuşacaktır.

Hayvan Göçü


Memelilerin, kuşların, balıkların ve böceklerin çoğu her yıl belirli zamanlarda bulundukları yerden başka bir yere göç ederler. Bu yolculuklar içinde en kolay izlenebilen ve en eskiçağlardan beri bilineni kuşların göçüdür.
Kuşların neden ve nasıl göç ettikleri bugün bile her yönüyle anlaşılabilmiş değildir. Bilim adamları bu konuyu incelemek için göçmen kuşlardan birkaçını yakalayıp ayaklarına hal­kalar takar ve yeniden gökyüzüne salıverirler. Aynı kuş aylar sonra başka bir ülkede bulun­duğunda, ayağındaki halkaya bakarak hangi ülkeden geldiği öğrenilebilir. Ama yollarını nasıl buldukları ve neden hep aynı mevsimde belirli yerlere gitme gereği duydukları hâlâ büyük ölçüde gizemini koruyor. Uzmanlar, bu hayvanların ırmaklar ve dağlar gibi belir­gin yer biçimlerinden. Güneş'in. Ay'ın ve yıldızların konumundan, hatta içlerindeki "bi­yolojik pusula" yardımıyla Dünya'nın çevre­sindeki magnetik kuvvet çizgilerinden yarar­lanarak yollarını bulduklarını sanıyorlar.
Böceklerle beslenen kuşların çoğu yazın üremek için kuzeye göç eder, çünkü günlerin daha uzun ve güneşli olduğu bu bölgelerde yiyecek bulma şansları daha fazladır. Kuzey yarıkürenin uzun yaz günleri ve bol yiyecek, hemen hemen bütün kuşların burada kuluç­kaya yatması için geçerli bir nedendir. Kuzey­de günler kısalıp havalar soğuduğunda, bu kez yaza girmek üzere olan ve bol yiyecek umudu veren güney yarıküreye uçarlar. Bü­tün kuşlar içinde en uzun göç yolculuğuna çıkan kutup sumrusudur. Bu kuş yazı Kuzey Kutbu'nda geçirdikten sonra her yıl 18 bin kilometrelik yolu aşarak Antarktika'ya ulaşır ve güneyin yazı bitince aynı yolu bir kez daha uçarak yeniden kuzeye döner. Böylece yıllık göçü sırasında yaklaşık 36 bin km yol almış olur
Göçmen memeliler arasında en ilginçleri Avrupa'nın kuzeyinde yaşayan lemminglerdir. Bu küçük kemiriciler birkaç yılda bir besin kaynakları kıtlaştığında çok kalabalık sürüler halinde göç yolculuğuna çıkarlar. Yol­larının üzerindeki ırmakları geçer, dağları aşarlar, ama iyi yüzücü olmadıklarından deni­ze ulaştıklarında sürünün çoğu boğularak ölür
Rengeyikleri bildikleri verimli otlaklara ulaşmak için sonbahar ile ilkbaharda uzun yolculuklara çıkarlar. Afri-ka'daki gnu denen antiloplar ile öbür otlayan hayvanlar da, yaşadıkları bölgedeki otlaklar yoksullaşınca binlerce hayvandan oluşan bü­yük sürüler halinde göç ederler. Foklar, özel­likle kuzeyde yaşayan kulaklı foklar, her yıl aşağı yukarı aynı günde çiftleşecekleri yerlere gidip yavruları büyüyünce yeniden dönüş yolculuğuna çıktıkları için neredeyse bütün ömürlerini denizde geçirirler. Ku­zey Amerika'da yaşayan ve böcek yiyen bazı yarasalar da tıpkı kırlangıçlar gibi daha bol böcek bulmak umuduyla güneydeki sıcak bölgelere göç eder. Başta boz balina olmak üzere birçok balina türü, Baja California'nın ılık sularında üremek amacıyla güneye iner ve bir sonraki yaz yeniden Kuzey Kutbu'na doğru yola çıkar. Afrika'da yaşayan birçok memeli de bir su kaynağı ya da su depolayan bitkileri bulmak için yıl boyunca durmadan dolaşır.

Göçmen Balıklar ve Böcekler


Göçmen balıkların en tanınmışı olan yılanba-lıkları üreme çağına gelinceye kadar yaşamını tatlı sularda sürdürür, sonra yumurta dökmek üzere Atlas Okyanusu'nun kuzeyindeki Sar-gasso Denizi'ne göç eder .Oysa sombalıklarının üreme göçü tam ters yöndedir. Bu balıklar yumurtalarını akarsulara bırakır ve tatlı suda gelişen yavrular en çok 2-3 yaşına geldiğinde denize açılır. Birkaç yıl denizde yaşadıktan sonra, yumurtadan çıktık­ları akarsuya dönerek kendi yumurtalarını da oraya bırakırlar. Sombalıklarının sulardaki belirli "kokulan" izleyerek ilk yuvalarının yolunu bulaoildikleri sanılmaktadır
Göçmen böcekler içinde en tehlikeli grup göçmen çekirgelerdir. Dünyanın birçok yerin­de, özellikle Afrika ve Ortadoğu'da toprağı bir bulut gibi örten bu çekirge sürüleri ekinle­re inanılmaz boyutlarda zarar verir Kelebekler ise kimseye zararı dokunmayan göçmen böceklerdendir. Avustralya'nın bo-gong adıyla anılan gece kelebekleri, nüfusları aşırı arttığında kalabalık sürüler halinde Yeni Güney Galler'in dağlık bölgelerini aşıp doğu­ya, denize ve ölüme doğru giderler. Kuzey Amerika'da yaşayan kral kelebekleri de kışı California, Florida ve Meksika'nın sıcak ikli­minde geçirmek üzere her sonbahar güneye uçarlar. Turuncu, kara ve sarı benekli dev bir bulutu andıran milyonlarca kelebeğin uçuşu çok çarpıcı bir görüntüdür. Geceleri ağaçların tepelerinde konaklayıp gündüzleri uçarak 2.500 kilometreden fazla yol alan kelebekler sonunda kışlıklarına ulaşırlar. Kuzeydeki üre­me bölgelerine dönmek üzere ilkbaharda yeniden göç eden kelebekler bu uzun yolcu­luklarını tamamladıklarında bazen aradan beş kuşak geçmiştir

Msxlabs & TemelBritannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 30 Mayıs 2016 03:43
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....