Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
28 Ekim 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

TARİH


ERKEN TARİHÖNCESİ DÖNEM.


Hindistan tarihinin ilk dönemlerine ilişkin bilgiler arkeolojik verilere dayanır. Bugüne değin bulunmuş en eski insan yerleşimi izleri ise Üst Paleolitik Çağdan kalmadır. Çeşitli arkeolojik alanlardan elde edilen bulgular, bu çağda taş aletler kullanan, birbirinden kopuk avcı ve toplayıcı toplulukların yaşadığını göstermektedir. Bugünkü Pakistan’ın da bir bölümünü içine alan İndus Vadisinin batısında İÖ 3500’lere doğru sınırlı ekimle uğraşan yarı göçebe çoban topluluklar ortaya çıktı. Daha sonra toprak ekiminin gelişmesiyle birlikte bakır alet kullanımı ve renkli çömlek yapımı başladı. İÖ 2500 dolaylarında yerleşik köy yaşamına geçildi. Bu sıralarda artan nüfusla birlikte batıdan İndus ovalarına doğru bir nüfus hareketinin başladığı sanılmaktadır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan Amri, Kot Dici ve Kalibangan gibi sitler bu gelişimi yansıtır. İndus Vadisinin doğusundaki ilk çoban ve tarımcı toplulukların evrimi henüz aydınlatılmamıştır. Bununla birlikte çok sayıda taş baltanın bulunduğu Keşmir Vadisi, Karnataka, Andhra Pradesh, Assam ve Hindistan’ m orta kesimindeki sitler bazı sınırlı ipuçları vermektedir. Bu “Neolitik” kültürler bazı ortak özelliklere karşın teknik donanım ve ekonomik yaşam bakımından önemli farklılıklar göstermektedir.

İNDUS VADİSİ UYGARLIĞI (İÖ 2300-1750).


İndus Vadisi İÖ 2300 dolaylarında gelişmiş kentlere dayalı daha ileri bir uygarlığın yükselişine tanık oldu. Bölgenin en önemli arkeolojik alanlarından dolayı Harappa dönemi olarak da bilinen bu uygarlık, genelde yerel ve özgün bir yapı taşımaktadır. Yaygın ticaretin varlığı, ağırlık ve ölçü birimlerinin tekörnekliği, ortak piktografik (resimyazı) bir yazının kullanılması gibi özellikler, İndus uygarlığının merkezî bir siyasal ve ekonomik örgütlenmeye dayandığı kanısını güçlendirmededir. Bu yazı henüz tam olarak çözülememiştir. Çok geniş bir alana yayıldığı sanılan uygarlığın başlıca merkezleri Ha- rappa, Mohenco-daro, Kalibangan ve Lothal’dı. Surlarla çevrili bu kentlerdeki yapıların en önemli malzemesi pişirilmiş tuğla ve kerpiçti. Düzenli bir plana göre kurulan kentlerde evlerin yanı sıra tapmak, hamam, tahıl amban, dükkân ve atölye gibi yapılar bulunuyordu.
Bu dönemde İndus’un kolayca işlenen taşkın ovalarında buğday, arpa ve bir olasılıkla pirinç yetiştiriliyordu.

Öteki önemli ürünler hurma, kavun, susam ve çeşitli baklagillerdi. Ayrıca dokumacılıkta kullanılmak üzere pamuk ekiliyordu. Başlıca evcil hayvanlar hörgüçlü sığır, koyun, keçi, manda, deve ve eşekti. Kentler arasındaki ulaşımda hayvanların yanı sıra kağnılar da kullanılıyordu. Irmak ve denizde ulaşımı sağlayan tekneler vardı. Arkeolojik buluntular çok değişik el sanatlarının ve teknik becerilerin geliştiğini göstermektedir. Alet yapımında kullanılan başlıca metaller bakır ve tunçtu. Balta, keski, bıçak, mızrak, küçük testere ve ustura gibi aletler basit döküm, kesim ve dövme teknikleriyle yapılıyordu. Süs eşyası yapımında altın, gümüş ve kurşundan yararlanılıyordu. Öteki el sanatları arasında çinicilik, mühür yapımcılığı, kabuk ve fildişi işlemeciliği sayılabilir. Taş işçiliği de önemli bir uğraştı. Çömlekçilik seri üretim düzeyinde sürdürülüyordu. Eldeki az sayıdajörneğe karşın, pamuklu dokumacılığın da oldukça geliştiği sanılmaktadır.

Belirli hammaddeleri çevre bölgelerden sağlayan İndus uygarlığının Mezopotamya kentleriyle de ticari ilişkisi vardı. Denizyo- luyla yürütülen bu ticarette Lothal iskelesi kullanılıyordu. Mezopotamya ticari belgelerine ve resmî yazıtlarına göre, İndus kentleri gümüş, kalay, yünlü dokuma, tahıl ve öteki yiyecekler karşılığında bölgeye kereste, fildişi, laciverttaşı, altın ve süs eşyası gönderiyordu.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 1235
Boyut:  46.2 KB

Harappa yazısı çözülemediğinden henüz belirlenememiş olan Harappa dilinin Dravid dillerine yakın olduğu görüşü ağır basmaktadır. Eldeki bulgular İndus dininin bir büyük tanrı ile onun eşine dayandığını, aynca hayvan kültlerinin yaygın olduğunu göstermektedir.
İndus uygarlığının sona ermesine yol açan etkenler tam olarak saptanamamıştır. Bununla birlikte ortaya çıkan gerilemenin batıdan gelen Âri halkların akınlannı kolaylaştırdığı ve İndus uygarlığının zamanla yerini bir dizi bölgesel kültüre bıraktığı söylenebilir. Ama, bu uygarlığın Âri alanlarıyla yıkıldığı varsayımı kesinlik kazanmamıştır.

GANJ UYGARLIĞI (İÖ y. 1500-600).


İndus bölgesinin bir uygarlık merkezi olmaktan çıkmasından sonra Pencap’tan Ganj Vadisine yönelik göçlerle kent uygarlığına doğru yeni bir atılım başladı. Bu sırada Ganj Vadisinde toprak boyalı çömlekler ve bakır eşyalarla ayırt edilen iki kültür vardı. Arkeolojik bulgulardan bu kültürlerin zamanla yeni bir demir teknolojisini ve attan yararlanmayı öğrendikleri ve böylece kentleşme sürecine girdikleri anlaşılmaktadır. Hindistan’ın ilk kut: sal metinleri olan Vedalar ve bu belgelerde kullanılan Sanskritin Hint-Avrupa dilleriyle yakınlığı, bu geçişin Âri halkların IÖ 1500’de başlayan göç dalgalarıyla bağlantılı olduğunu göstermektedir. İran Ârilerinin kutsal kitabı Avesta ile Vedalar arasındaki yakın ilişkiden yola çıkarak İran Platosundan geldikleri sonucuna varılan bu halkların, Hindistan’ın kuzeyine, Kâbil Irmağı ile Yukarı Doab arasındaki Sapta Sindhu (Yedi Irmaklar) bölgesine yerleştikleri bilinmektedir.

En eski Veda metni Rigveda, Veda dininin gelişimini ve bir ölçüde de toplumsal ve siyasal örgütlenmeyi yansıtır. Bu dönemde göçebe hayvancılıktan yerleşik köy topluluklarına {grama) geçişle birlikte, çeşitli kabileler ortaya çıktı. Günlük ve dinsel işlerini bir dizi meclis aracılığıyla yürüten her kabilenin başında askeri lider olarak kabileyi koruma karşılığında vergi alan bir kral bulunuyordu. Sonraki Veda metinleri ve arkeolojik bulgular Sapta Sindhu bölgesindeki kabilelerin İÖ 1000’lerde Ganj-Yamuna ve çevresine göç ettiklerini göstermektedir. Burada çeşitli federasyonlar oluşturan Âri kabilelerin en güçlüsü Bharata soyundan gelen Kurular ile Pandullardı. Aryavarta olarak bilinen Âri topraklarının ötesinde düşman, yabana anlamında mleççha denen kabileler yaşıyordu. Âriler kendilerinden olmayan bütün kabilelere mleççha diyorlardı. Kabile kimliğinin zamanla yaşanan toprakla özdeşleşmesi, daha örgütlü siyasal sistemler doğurdu. Toprakların sahibi olarak daha güçlü bir konum elde eden kralların yanı sıra rahipler sınıfının ve aristokrasinin önemi de arttı. Tarım daha kararlı bir yapı kazanırken, kentlere dönüşen kalıcı yerleşmeler birer el sanatı ve ticaret merkezi durumuna geldi. Böylece Ganj Vadisi uygarlığının temelleri atıldı.

Aynı dönemde “kast” karşılığı kullanılan ve varna (renk) denen toplumsal tabakalar da biçimlenmeye başladı. İçten evlenme kuralıyla bağlantılı olan bu kast sistemi dört varna'ya dayanıyordu: Brahmanlar (kutsal bilgiye sahip rahipler), Kshatriya'lar (otorite sahipleri), Vaişya’lar a( ticaret ve tarımla uğraşanlar), Şudra'lar (Âri olmayan ve genellikle köleleştirilmiş olan hizmetçi ve çiftçiler).

Ganj uygarlığının yükseldiği dönemde Hindistan’ın öteki kesimlerinde, özellikle doğu ve güneyde Demir Çağına doğru evrim gösteren bir dizi Neolitik-Kalkolitik kültür bulunuyordu. Yarımadanın güney yarısında ise Âri etkisinin dışında kalan gelişmiş bir megalitik (büyük taş) kültür varlığını sürdürüyordu.

TARİHSEL DÖNEMİN BAŞLANGICI (İÖ 600- 150).


Ganj uygarlığının gelişmesiyle Veda metinlerinde sözü edilen Gandhara, Kamboca, Kuru-Pançala, Matsya, Kaşi ve Kosala gibi devletlerin yanı sıra Avanti, Aşvaka, Şurasena, Vatsa, Çedi, Malla, Vricci, Magadha ve Anğa gibi devletler ortaya çıktı. Bu devletlerin siyasal sistemi monarşik ya da oligarşik bir yapı taşıyordu. Ayrıca kabile demokrasisiyle yönetilen çeşitli küçük devletler de varlığını sürdürüyordu. Bu dönemde en yaygın yazı sistemi Brahmi, en çok konuşulan diller ise Prakrit dilleriydi. Ganj Irmağını izleyen başlıca ticaret yolları doğu kıyılarıyla deniz ulaşımını da sağlıyordu. Gümüş ve bakır sikke kullanımıyla gelişen ticaretle birlikte, tüccar ve zanaatçılar loncalarda örgütlenmeye başladı. Veda metinlerine katı bir biçimde bağlı olan Brahmancı inançlara tepki temelinde ortaya çıkan dinsel akımlardan Caynacılık ve Budacılık, varlıklı toprak sahiplerinden ve tüccarlardan destek görerek hızla gelişti. Bu dinlere bağlı keşişlerin kurduğu bazı manastırlar birer eğitim merkezi durumuna geldi. İÖ 6. yüzyılda Ganj Vadisinin denetimini ele geçirme girişimleri giderek yoğunlaştı.

Aşağı Ganj çevresindeki verimli ovaları, geniş ormanları ve zengin demir yataklarını elinde tutan Magadha Krallığı, Anğa topraklarını ele geçirerek Ganj Deltasına egemen olduktan sonra Kaşi, Kosala ve Vricci devletlerine de boyun eğdirdi. Birbirini izleyen hanedan değişikliklerine karşın, Magadha’nın güçlü bir ekonomi ve yönetim sistemine dayanan üstünlüğü uzun yıllar sarsılmadan sürdü. Şudra kökenli olduğu sanılan Mahapadma Nanda’nın İÖ 4. yüzyıl başlarında kurduğu Nanda hanedanı, Magadha topraklarını daha da genişletti. İran’daki Ahameniş topraklarını fetheden Büyük İskender İO 327’de Hindistan’ın kuzeybatısına girdiyse de, daha ileriye gitmeyi göze alamayarak geri çekildi. Hindistan açısından önemli siyasal sonuçlar doğurmayan bu sefer sırasında kurulan bazı Yunan kolonileri, Batı Asya ile ticaret ve haberleşmenin gelişmesine zemin hazırladı. Bu arada Yunan tarihçileri Hindistan’la ilgili çeşitli bilgiler derledi.

IÖ 325’te Nanda hanedanını yıkan Çandra Gupta (Maurya), Hindistan’ın orta ve kuzey kesimlerini denetim altına alarak İÖ 321’de imparator unvanını aldı. İÖ 305’te I. Selevkos’un (Nikator) ordularını bozguna uğrattı. Ardından güneye yönelerek Vindhya Sıradağlarının ötesine geçti. İkinci imparator Bindusara Dekkan’da giriştiği seferlerle Maurya egemenliğini bugünkü Karnataka sınırlarına kadar genişletti. Onun yerine geçen oğlu Aşoka (hd IÖ y. 265-238 ya da IÖ y. 273-232), doğu kıyısındaki Kalinga’yı çetin bir sefer sonunda ele geçirdikten (İÖ 260) sonra, Budacılığı benimseyerek ilkelerine dayalı barışçı ve hoşgörülü bir yönetim oluşturmaya çalıştı. Komşu devletlerle iyi ilişkiler kurdu. Fermanları ve vaaz gezileriyle toplumu eğitmeye büyük önem verdi. Bu arada Budacılığın yayılmasında da önemli rol oynadı. Aşoka’ nın ölümünden sonra dağılmaya başlayan Maurya İmparatorluğu Ganj Vadisinin bir bölümüne kadar geriledi ve İÖ 185’te yıkıldı.

Maurya İmparatorluğu’nun yarımadanın büyük bölümünü birleştirmesinin temelinde arazi vergisi ile ticaretten sağlanan yüksek gelir ve bu amaçla oluşturulan etkili yönetim mekanizması yatıyordu. Maurya toplumu filozoflar, çiftçiler, askerler, çobanlar, zanaatçılar, yargıçlar ve kamu görevlileri biçiminde çeşitli mesleki kastlara bölünmüştü. İmparatorun çevresinde örgütlenmiş olan merkezî bürokrasi çok sayıda görevliden oluşuyordu. Başında prenslerin bulunduğu dört eyalete ayrılan imparatorluk topraklarında yerel halk arasından seçilen memurlar görev yapıyordu. Temel yönetim birimi köydü. Kentler geniş yetkilerle donatılmış görevlilerin (nagaraka) yönetimindeydi. Maurya İmparatorluğu’nun yıkılmasına yol açan temel etken büyük olasılıkla tarımsal gelirlerin geniş bürokrasiyi ve orduyu beslemeye yetmemesiydi.

İÖ 150-İS 300.


Ad:  4.JPG
Gösterim: 1325
Boyut:  88.8 KB
Maurya İmparatorluğu’nun dağılmasıyla bir dizi küçük krallık ortaya çıktı. Pencap ve Keşmir Orta Asya’nın etki alanına girerken, Aşağı İndus Vadisi kuzeyden batıya yönelik alanların geçiş noktası durumuna geldi. Ganj Vadisi kuzeybatıdan gelen tehditlere karşı koymakla birlikte pasif bir rol oynamaya başladı. Dekkan’ın kuzeyinde yükselen yeni krallıklar, kuzey ile güney arasında bir köprü işlevi üstlendi. Kalinga yeniden bağımsızlığını kazandı. Yarımadanın en güneyindeki Çera, Çola ve Pandya krallıklarının güçlü konumu kesintiye uğramadan sürdü. Siyasal parçalanmışlıkla belirlenen bu dönem, dış ticaretin sağladığı yeni gelir kaynaklarıyla hızlı bir ekonomik gelişmeye sahne oldu. Hint tüccarları Orta Asya, Çin, Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Asya’ya kadar ulaştı.

Kuzeydeki küçük krallıklar.


Selevkosların Doğu Akdeniz’le uğraşmasından yararlanarak IÖ 250’lerde bağımsız bir krallığa dönüşen Baktriane, İÖ 2. yüzyıl ortalarında Pencap ve İndus Vadisine girerek Hindistan’ın kuzeybatısını denetim altına aldı. İÖ 1. yüzyılda Çinlilerin sürdüğü Orta Asya göçebe kabilelerinin baskısıyla yerlerinden olan İskitler (Hint kaynaklarında Şakalar olarak geçen Sakalar), Baktriane topraklarından geçerek Hindistan’ın batısına yerleştiler ve sonraki 200 yıl boyunca Dekkan’ın kuzeyindeki krallıklarla çatıştılar. İS 1. yüzyılda Hindistan’ın kuzeyini ele geçiren Yuejiler güçlü Kushan Krallığı’m kurdular. Bir dönem Orta Asya’dan Ganj Vadisine kadar uzanan Kushan nüfuz alanı İS 3. yüzyıl ortalarına doğru Gandhara ve Keşmir’le sınırlandı. Aynı yüzyılın sonlarında Kushan kralları İran’ın Sasani hükümdarlarına bağlandı.

İndus ve Ganj vadileri arasında bir dizi kabile devleti vardı. Büyük krallıkların gerilediği dönemlerde öne çıkan bu devletlerin en önemlileri Arcunayanalar, Malavalar, Yaudheyalar, Şibiler ve Abhiralardı. Pencap’tan göç ettikleri sanılan bu kabilelerin dışında Ayodhya ve Kuşambi ile dağınık Naga krallıkları gibi küçük monarşik devletler de bu bölgede varlıklarını sürdürüyordu. Mauryalarm yerini alan Şunga Krallığı’nm çekirdeğini, Magadha topraklan oluşturuyordu. Batıya doğru genişleyen Şunga hanedanı yüz yıla yakın bir egemenliğin ardından yerini Kanva hanedanına bıraktı. Yaklaşık 45 yıl başta kalan bu hanedanı Dekkan’a egemen olan Andhralar yıktı. İÖ 1. yüzyılda bölgede Kalinga Krallığı öne çıktı.

Dekkan’ın kuzeybatı kesimini ellerinde tutan Andhralar (Satavahanalar) (yüz arabalılar), İS 1. yüzyılda Şakaların baskısı altında daha doğuya yerleştiler. 2. yüzyılda Dekkan’a yeniden egemen olan Satavahana Krallığı, 3. yüzyılda gerileyerek hanedanın çeşitli kollarına bağlı küçük devletçiklere dönüştü.

Güney Hindistan uygarlıkları.


Kuzey Hindistan ile güneydeki Tamiller arasında ilk kapsamlı ilişkilerin kurulması Maurya dönemine rastlar. Bölgenin eski tarihine ilişkin başlıca kaynak çankam edebiyatıdır. Bu metinlerde doğu ve batı kıyıları arasında güneydeki Tirupati Tepesi ile kuzeydeki Kanniyakumari (Sanskrit “Kanyakumari”) arasında uzandığı belirtilen Tamillerin yurdu Tamilakan’da üç büyük krallık hüküm sürüyordu: Pandyalar (Madurai bölgesi), Çeralar (Malabar Kıyısı ve hinterlandı), Çolalar (Tancor ve Kaveri Vadisi). Pandyalara ilişkin yazıtların geçmişi İÖ 2. yüzyıla değin iner. Çera krallarından söz eden ilk yazıtlar İS 1. yüzyıldan kalmadır. İlk Çola krallarının en ünlüsü olan Karikalan (İS 2. yy sonlan) Çola kökenli birçok hanedanın atası sayılır. Birbirleriyle sık sık savaşan bu üç krallık Seylan ile de çatışma içindeydi. Kuzeyden gelerek üç krallığı sindiren Kalvarların (Kalabralar) egemenliği, 6. yüzyılda Çalukya ve Pallava hanedanlarının yükselişiyle yıkıldı.

Çankam edebiyatı yerli kültür geleneğinin yanı sıra Ari kültürünün de etkisini yansıtan izler taşır. Bu metinlerden, Tamiller arasında da kast benzeri bir toplumsal örgütlenmenin var olduğu ve köylerin yerel bir meclis aracılığıyla yönetildiği anlaşılmaktadır. Önceleri tarım ve hayvancılığa dayanan bölge ekonomisinde zamanla ticaret öne çıkmaya başladı.

Dış ilişkiler.


Hindistan’ın batı kıyıları ile Batı Asya arasındaki ticaretten söz eden kaynaklar İÖ 1000’lere değin uzanır. İbrani metinlerinde altın, baharat ve değerli taşlar alınan ve bugünkü Bombay’ın yakınlarında bulunan bir liman anlatılır. İÖ 7. ve 6. yüzyıllardaki Babil yapılarında Hindistan’ dan getirilen tikağacı ve sedir keresteleri kullanılıyordu. Babillilerin yerini alan Arap tüccarlar Hint mallarım Mısır’a ve Doğu Akdeniz’e kadar götürdüler. Bu işlevi daha sonra Yunanlı tüccarlar üstlendi. Roma’nın Doğu Akdeniz ve Batı Asya’yı birleştirmesinden sonra Romalı tüccarların kara ve deniz yoluyla yürüttüğü ticaret hızla gelişti. İS 1. ve 2. yüzyıllarda Hindistan kıyılarında çeşitli Roma ticaret kolonileri kuruldu. Hindistan’dan biber, inci, fildişi, ipek, değerli taşlar ve dokuma ürünleri alan Romalı tüccarlar Hindistan’a cam, bakır, kalay ve şarap satıyor, bazı ödemeleri de altın sikkeyle yapıyordu. Eldeki verilerden ticaret dengesinin Hindistan lehine olduğu anlaşılmaktadır.

Hint limanları Doğu Akdeniz’e Basra Körfezi ve Kızıldeniz yoluyla bağlanıyordu. Hint tüccarları zamanla Güneydoğu Asya kıyılarına da uğramaya başladı. Kuzey Hindistan’daki kara ticareti kıyı limanlarına bağlanan ırmak vadilerine ve Mauryalann inşa ettiği yollara dayanıyordu. Eski İpek Yolu üzerindeki vahalarda çeşitli Hint ticaret merkezleri vardı. Bu yoldan Hindistan’a büyük miktarda Çin mallan da giriyordu.

Toplum ve kültür.


Ticaretten sağlanan kazançlar kentlerin yaşam düzeyini büyük ölçüde geliştirdi. Ticareti ellerinde tutan loncalar Budacı ve Caynacı manastırlara yaptıkları büyük bağışlarla önemli bir siyasal konum da kazandılar. Para ekonomisinin genişlemesi mali işlemleri artmrken, tefecilik kurumsal bir yapı kazandı.

Batı Asya’yla yoğun ilişkiler özellikle Kuzey Hindistan’da Helenistik kültürün derin izler bırakmasını sağladı. Bu arada krallardan büyük destek gören Budacılığın etki alanı Hindistan dışına taştı. Caynacılık ise Hindistan’ın batı kesimiyle sınırlı kaldı. Her iki dinde de öğreti tartışmaları yeni okulların doğmasına yol açtı. Önemli değişimler geçiren Brahmancılıkta Vişnu ve Şiva gibi tanrıların önemi artarken, kendini tanrıya adamayı öne çıkaran bhakti anlayışı yaygınlaştı. Dinsel bir içerik katılan halk destanları şiir ve oyun temalarına da kaynaklık etti. Hukuksal kurallar ve Sanskrit dilbilgisi üzerine yapılan çalışmaların yanı sıra astronomi ve tıp alanında da önemli ilerlemeler sağlandı.

İS 300-750.


Kuzey Hindistan.


Magadha’nın küçük bir bölgesinde hüküm süren Gupta hanedanının üçüncü kralı I. Çandra Gupta, bir Liççhavi prensesiyle evlenerek topraklarını genişlettikten sonra 320’de maharacadhiraca (kralların kralı) unvanını aldı. Yerine geçen oğlu Samudra Gupta (hd y. 330 - y. 380), giriştiği seferlerle Hindistan’ın orta kesimindeki ve Ganj Vadisindeki küçük krallıkları ortadan kaldırdı. Doğu kıyıları boyunca güneyde ve batıda kazandığı zaferlerle nüfuzunu geniş bir alana yaydı. Daha sonra başa geçen oğlu II. Çandra Gupta (hd y. 380 - y. 415) Sakaları yenilgiye uğratarak Hindistan’ın batı kesimini egemenlik altına aldı ve evlilikler yoluyla Guptaların güneydeki konumunu güçlendirdi. Onu izleyen hükümdarlar daha çok kuzeybatıdan gelen Akhunlarm akınlarıyla uğraştı. İç bölünmelerle zayıflayan Guptalar 6. yüzyılın ortalarında küçük bir krallık durumuna geldi. Akhun yayılması Orta Asya ticaretinin bozulmasına ve yeni kabilelerin akutlarına yol açtı.

Guptaların yıkılmasıyla bir dizi yeni krallık ortaya çıktı. Puşpabhuti hanedanından Harsha’nm kurduğu Kanauc Krallığı, batıda giriştiği seferlerden bir sonuç alamamakla birilikte doğudaki krallıkları egemenlik altına alarak 8. yüzyıla değin Kuzey Hindistan’ın en güçlü devleti olarak kaldı. Batıda 7. yüzyıl sonlarında başlayan Arap istilası Sind bölgesinde durdurulduysa da, batı kıyılarında Arap tüccarların artan etkisi önemli bir tehdit oluşturmaya başladı.
Ad:  5.JPG
Gösterim: 1028
Boyut:  37.5 KB

Dekkan.


Guptalarla yakın ilişkisi olan Vakataka hanedanına bağlı iki kolun Dek- kan’m kuzeyinde kurduğu egemenlik, 5. yüzyılda Malva ve Kosala saldırılarının ardından Çalukyalar tarafından yıkıldı. Sonraki yüzyıllarda bölgenin değişik kesimlerine Nala, Bhoca, Kalaçuri, Ananda, Vishnukundin, Ganga ve Mathara gibi hanedanlar egemen oldu. 6. yüzyılda Vatapi’de ortaya çıkan Çalukya hanedanı iki yüzyıl boyunca Dekkan’ın büyük bölümünü denetim altında tuttu. En güçlü Çalukya hükümdarı olan II. Pulakeşin (hd 610-642), bölgenin küçük devletlerine egemenliğini kabul ettirdikten sonra Kanaucları yenilgiye uğrattı. Vish- nukundin topraklarını ele geçirerek (y. 624) başa geçirdiği kardeşi aracılığıyla Doğu Çalukya hanedanını başlattı. Ardından Güney Hindistan’daki güçlü Pallavalara karşı giriştiği sefer, bu devletle uzun yıllar süren bir çatışmaya yol açtı. Çalukya-Pallava çatışmasının temelinde doğu ve batı kıyılarındaki ticareti denetim altına alma çabası yatıyordu. Sürekli savaşlar yüzünden zayıflayan Çalukya hanedanının yerine Rashtrakuta hanedanı geçti. Çatışmanın dışında kalan Doğu Çalukya hanedanı ise daha uzun süre ayakta kaldı.

Güney Hindistan.


Çeşitli krallıkların çekişmesine sahne olan yarımadanın güneyine 6. yüzyılda egemen olan Pallavalar, Çalukya hanedanıyla giriştikleri yıpratıcı savaşların ardından 8. yüzyıl sonlarında Ganga ve Pandya ittifakıyla karşı karşıya geldiler. Zamanla üstün duruma geçen Pandyalar 9. yüzyıl ortalarında bölgenin büyük bölümünü ele geçirdi. Daha sonra toparlanarak Pandyalan yenilgiye uğratan Pallavalar 9. yüzyıl sonlarına doğru önemli bir güç olmaktan çıktılar.

Toplum ve kültür.


Gupta dönemi genellikle Hindistan’ın klasik çağı olarak kabul edilir. Özellikle kentlerde artan maddi zenginlikle birlikte edebiyat, sanat, mimarlık ve felsefe alanında sonraki dönemlere temel oluşturan bir düzeye ulaşıldı. Hinduizmin yükselişi de bu dönemde başladı. Tapmak ve manastırların yayılmasına koşut olarak duvar resimleri ve heykelcilik büyük bir gelişme gösterdi. Tapınakların verdiği eğitimle Sanskrit yaygın bir dile dönüştü. Budacı ve Hindu filozoflar arasındaki tartışmalar düşünsel yaşama yeni bir canlılık getirdi. Klasik Sanskrit edebiyatı yeni yapıtlarla zenginleşti. Tamil dilinde de yeni yapıtlar ortaya çıktı. Loncaların desteğiyle teknik bilimlerde ve metal işlemeciliğinde önemli adımlar atıldı. Bu dönemde Hindistan özellikle matematik alanında dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ileri bir düzeye ulaştı.

750 - y. 1200.


Kuzey Hindistan.


Bu dönemde Ganj Ovasına egemen olmak için Orta Ganj Vadisinin denetimini ele geçirme çabası, batıda yükselen Pratihara, Dekkan’da Çalukyaları devirerek Satavahana ve Vaka- taka topraklarım devralan Rashtrakuta ve doğuda Bengal’i elinde tutan Pala krallıklarını karşı karşıya getirdi. 10. yüzyıla değin süren bu üçlü çatışma, her üç krallığın değişik evrelerde sağladığı üstünlüğe karşın kesin bir sonuç vermedi. 10. yüzyıl sonlarından başlayarak bağımlı hanedanlar üzerindeki denetimini yitiren Pratiharalar 1027’de yıkıldı. Çeşitli iniş ve çıkışlar gösteren Pala egemenliği 1162’de sona erdi. Güneyde Doğu Çalukyalar ve Çolalarla uğraştıkları için kuzeydeki çatışmadan çekilmek zorunda kalan Rastrakutalar 10. yüzyılda hızla gerilemeye başladı. Bu boşluğu doldurarak Dekkan’ın batısına egemen olan ikinci Ça- lukya hanedanı, Çola saldırılarına uzun süre karşı koymakla birlikte, 1189’da yerini bağımlı hanedanlara bıraktı.

Üç büyük krallığın etki alanı dışında kalan topraklar küçük devletlerin çekişmelerine sahne oldu. 8. yüzyılda Tibet egemenliğinden kurtulan Nepal’de siyasal güç feodal kabile reislerinin eline geçti. Kamarupa’nın büyük bölümü bölgeye bugünkü adını (Assam) veren Şan kökenli Ahomların egemenliğine girdi. Keşmir 11. yüzyıla doğru rakip hanedanlar arasında bölündü. Himalaya eteklerindeki daha küçük devletler ovadaki savaşların dışında kalarak varlıklarını sürdürdüler.
Racasthan’da ve Hindistan’ın orta kesiminde de Racput kökenli bir dizi küçük krallık ortaya çıktı. Bu krallıkların en önemlileri Çaulukyalar (Gucerat), Paramaralar (Malava), Kalaçuriler (Tripuri), Çandellalar (Bundelkhand), Kaççhapaghatalar (Gopadri), Gahadavalalar (Varanasi), Guhilalar (Medapata), Yaduvamşalar (Şripatha), Tomaralar (Haryana) ve Çauhanlardı (Şakambhari çevresi). Birbirleriyle savaşarak zaman zaman topraklarını genişleten bu krallıklar, 12. yüzyıldan başlayarak değişik dönemlerde Türk akmları karşısında yıkıldı.

Türklerin Hindistan’da yayılması Pencap üzerinden başladı. Bu dönemde Pencap’ı Şahiler yönetiyordu. 977’de Gazne valiliğine atanan Sebüktigin, Şahilere saldırarak Peşaver’e kadar ilerledi. Onun yerine geçen (997) oğlu Gazneli Mahmud, Hindistan’ın kuzey ve batısında giriştiği sürekli akmlardan elde ettiği ganimetlerle Orta Asya’da güçlü bir devlet kurdu. Gazneliler Pencap’ı valiler aracılığıyla ellerinde tutmakla yetindi. Gaznelilerin yerini alan ve 12. yüzyılda Harezmşahların baskısı altında Hindistan’a giren Gurlular ise daha kalıcı bir yönetim oluşturmaya yöneldi.

Dekkan ve yarımadanın güneyi.


Dekkan’ın kuzeyinde ikinci Çalukya hanedanının gerilemesiyle öne çıkan Yadavalar geniş bir alana yayılmakla birlikte, kuzeyde Türklerin, güneyde ise Hoysalalarm baskısıyla baş edemeyerek 14. yüzyıl başlarında gerilemeye başladı. Dekkan’ın doğusundaki Kakatiya, Doğu Çalukya ve Doğu Ganga hanedanları da Türkler ve Çolalara direnemeyerek güçten düştü.
9. yüzyılda kuzeye doğru yayılmaya başlayan yarımadanın güneyindeki Çolalar, 10. yüzyılda Pallava topraklarının işgalini tamamladıktan sonra Rashtrakutalara yenilerek Nellor’da durdular. Bu arada güneyde de Pandya topraklarını ele geçirdiler. En ünlü Çola kralları I. Racaraca ve oğlu Racendra’nın döneminde Batı Ganga toprakları, Malabar Kıyısı, Seylan, Maldivler ve öteki bazı adalar Çola egemenliğine girdi. Çola orduları Ganj Irmağı ve Bengal’e kadar uzanan seferler düzenlerken, Güneydoğu Asya ticaretinde de büyük bir gelişme sağlandı. Çolaların 12. yüzyıldan sonra zayıflamasıyla Hoysalalar güçlenmeye başladı. Pandyalarm 13. yüzyılda üstünlüğü ele geçirdiği bölge çok geçmeden Türk ordularının saldırılarına uğradı.
Ad:  6.JPG
Gösterim: 970
Boyut:  33.5 KB

Toplum ve kültür.


Dönemin en belirgin toplumsal özelliği yönetimin ve vergi toplama sisteminin eski merkezî yapıdan uzaklaş- masıydı. Çola topraklarında vergi toplama ve sulama işlerine köy meclisleri bakıyordu. Hindistan’ın öteki kesimlerinde ise yerel yönetim belirli bir ücret karşılığında bir miktar arazi parçası verilen samanta'ların eline geçti. Bağlı oldukları hükümdara gelirlerinin küçük bir bölümünü ve belirli sayıda asker vermekle yükümlü olan samanta'lar, bağımsız davranacak ölçüde güçlendiklerinde mihrace unvanını alıyordu. Brahmanlar da arazi bağışından yararlanıyordu. Bu gelişmeler toprağa bağlı köylüler üzerindeki denetimi daha da sıkılaştırdı. Çola ve Pala toprakları dışında ülkenin genelinde ticarette bir gerileme baş gösterdi. Köylerde kendine yeterli bir ekonomi biçimi egemen olmaya başladı. Kast sisteminin sürmesine karşın, siyasal iktidar ve zenginlik toplumsal statü değişikliğine olanak veriyordu. Bu gelişmenin bir sonucu da yeni kastların ortaya çıkması oldu.

Dinsel alanda ana tanrıçalara önem veren doğurganlık kültleri ve Tantracılık hem Hindu, hem Budacı tapınmaya yenilikler getirdi. Bhakti akımları Brahmancı tutuculuğa karşı muhalefetin odağı durumuna geldi. Edebiyatta gerçekliğin doğası gibi metafizik sorunlar ve kurtuluşa ulaşmada bilgi ve inancın rolüne ilişkin dinsel tartışmalar öne çıktı; üslup düzeyinde ise gösterişçi ve taklitçi bir eğilim egemen oldu. Bu arada yerel diller de gelişmeye başladı. Taş ve metal heykeller tapmak mimarisinde bölgesel bir farklılaşmaya yol açtı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 12 Ağustos 2016 21:00
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....