Arama


Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
8 Kasım 2008       Mesaj #4
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Tarihin Önemi


Tarihin önemini vurgulamak için söylenmiş sözler vardır.
*Tarih yazmak, yapmak kadar önemlidir.
*Geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez.
*Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkumdur

Tarihin tanımı:
Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim.

hatırlama refleksi insanı tehlikelerden koruduğu gibi gelişmesinide sağlayan bir yetenektir. eğer hatırlama yeteneğimiz olmasaydı dün sokakta takılıp düştüğümüz kasise bugünde takılıp düşerdik. hatırla eylemi sayesinde bu riskten kurtuluruz. ya da yaşadıklarımızı hatırlayamasaydık her an öğrendiğimiz şeyleri unutur ve tekrar öğrenmek için zaman harcardık. böylece hiçbir zaman kişisel olarak gelişemezdik.

tarih ise toplumların ve insanlığın hatıra defteridir. insanoğlunun bıraktığı her iz bir sonraki kuşağın yolunu aydınlatır. yeni kuşağın yapması gereken sadece bu izleri doğru yorumlamaktır. böylece öncekilerin yaşadıklarını tekrar yaşamak zorunda kalmadan yaşam standardını daha ileri götürebilirler. ancak işte bu noktada tarihin yani hatırlamanın önemini anlayamamış toplumlar tarihi doğru yorumlamaya çalışmadan sadece günlük seyrin rüzgarına göre hareket ederek daha önce yapılmş bir hatayı tekrar yaşayabilirler. böylece hem kendilerine hem sonraki nesillere zaman kaybı ve acı yaşatırlar. bu anlamda tarih bir tecrübedir.

tarihi yazıtları ve izleri çok olan toplum güçlü bir toplumdur. bu yazıtlardan ve izlerden en iyi şekilde yararlanan toplum medeni bir toplumdur.

insan bir engelle karşılaştığında geriye doğru giderek hız, güç ve açı kazanarak koşar ve atlayarak engeli geçer. tarihte toplumların önüne çıkan engelleri aşabilmesi için geriye yani tarihine dönmesi ve oradan güç ve hız alarak önündeki engeli kolayça aşmasını sağlaması bakımından önemlidir.

Mehmet DAĞDELEN


tarihin önemi üzerine diğer bir makale:

Şu cümle çok sık tekrarlanmaktadır: Milletlerin geleceği için tarih yazmak, yapmak kadar önemlidir. Bu söz öyle açık bir gerçeği ifade ediyor ki, ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın değeri aşınmaz.
Dönemimizde ileri milletlerin hayatlarına bakınca, milli kudret ve medeniyet hamlelerini tarih şuuruyla yaptıklarını müşahede ediyoruz. Bu sebeple şunu rahatça söyleyebiliriz ki, tarihi yazıp, onu bir kültür ve şuur kaynağı haline getirmedikçe, toprak altında kalan yeraltı zenginlikleri gibi hiçbir anlam taşımaz. Tarihte ne kadar göz kamaştırıcı bir mevkiye sahip isek de, onu araştırmada, kültür hazinesi olarak hayatımıza katmada aklın alamayacağı kadar geri kaldık.

İki türlü tarih yazılır. Birincisi belgeleri, kalıntıları yorumlayarak yazılanlardır. İkinci tür ise kitaplardan yararlanıp kaleme alınanlardır. Bizim yazdıklarımız ikinci türdendir; yani eserleri doğru kabul ederek yazıyoruz. Daha çok da Batılı kaynakları kullanıyoruz. İlim hasbidir, denir; ama aslında hasbi ilim yoktur; bugün hiçbir şey beklemeden ilim ürettiğini söyleyenin, günün birinde bu bir işe yarayacaktır düşüncesi beyninin bir köşesinde saklıdır. Batılı, dilimizi, eski harflerimizi, geçmişteki mantalitemizi, geleneklerimizi mümkün mertebe öğreniyor, ömrünü heba ederek tarihimize dair eserini veriyor. Ciddi bir emeli bulunmasa, bu zahmete katlanmasının mantığı olabilir mi?

İki bin yıl önce egemenliğini kaybeden Yahudiler, yok olmamış, tekrar milletler camiasında yerlerini almışlarsa, tarih bilgilerinin onlara verdiği şuura sahip olmalarındandır. Bizim bu konudan niçin yeterince yararlanamadığımızın üzerinde durmamız gerekir. Pek çok milletten Alman tarihi uzmanı yetişmiştir; fakat Alman tarihini rakipsiz olarak en iyi yazan Almanlardır. Bu, bütün Batılı milletler için böyledir. Ama biz, Batılı tarihçilerin kitaplarını kaynak alıyor, tarihimizi onlara göre yazıyoruz. İngiliz devlet adamı Gladstone "Dünya yüzünden Türklerin kötülüklerini kaldırmanın bir tek çaresi vardır ki, o da dünya yüzünden kendi vücutlarının kaldırılmasıdır." derken, kuşaktan kuşağa böyle bir hava içinde yetişen Batılı bilim adamları Türk tarihine dair araştırmalarında ne kadar objektif olabilirler? Bu gerçeği dile getirmek için Arthur Sharaton "Mimar Sinan Biyografisi"nde Türk tarihiyle ilgilenen Batılıların ortak bir yanlarının bulunduğunu, onun da bizi tarihimizden soğutmak olduğunu söylemiyor mu? Tarihimiz konusunda Batılıları kaynak almakla, çocuklarımıza, objektif, tarafsız, tarihimizi öğretmek yerine, onların dünyaya bakışını Avrupa adına çarpıtmış olmuyor muyuz? Avrupa'nın dünyada son yüzyıllardaki gelişmenin beşiği olmasında tarih biliminde bugünkü anlayışa kavuşmalarının müstesna bir rol oynadığında şüphe yoktur. Biz kendi tarihimizi yazarken olayların mihrakına milletimizi oturtmalıyız; bunu yaparken de tarihin inandırıcı olmasını şiar edinmeliyiz; çünkü bir milletin tarihinden yararlanmaması ne kadar eksiklikse, gereksiz abartmalarla yeni nesilleri şartlamaya çalışması da o kadar tehlikelidir. Nasıl olsa er geç doğruyu öğrenecekler; bu da onlarda aşağılık kompleksinden kaynaklanan tedavisi gayri kabil yaralar açacaktır.

Ciddi bir kültür ve medeniyete sahip olmak istiyorsak, ilk kaynaklardan tarihimizi doğru yazmak zorundayız. Böylece ne yapmamız, yeni nesilleri yetiştirirken nelere dikkat etmemiz gerektiği ortaya çıkacağından, sorumluluğunu bilen insanımıza kavuşacağız. Fizikçimiz, kimyacımız, romancımız dünyadaki emsallerinden geri kalırlarsa, görevini yapmamış olmanın ızdırabını duyacaklardır. Bu insan tipine kavuşmadan sarf edeceğimiz bütün gayretler suyun üzerine nakış işlemektir; zira insan, özelliklerine göre dünyasını kurar.

Mehmed Niyazi