Arama


BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
14 Kasım 2008       Mesaj #7
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Yanardağ
Dünya'nın iç kesimlerindeki erimiş kayaçların yüzeye çıktığı yere yanardağ ya da volkan denir. Bu tür yerler, her zaman olmasa da genellikle dağ biçimindedir. Henüz yüzeye ulaşmamış erimiş kayaçlara magma, dışarı akanlara ise lav denir. Magma yukarı doğru yükselirken açtığı bir bacadan yada yerkabuğu parçalarının arasındaki yarıklar­dan dışarı çıkar. Lavların sıcaklığı 1.200°C dolayındadır. Yanardağlarda, özellikle de ilk oluşum evrelerinde sık sık lav patlamaları olur. Patlama sonucunda lavlar parçalar ha­linde çevreye saçılır. Bu parçalar ince toz yada küllerden, "yanardağ bombası" denen büyük bloklara kadar değişen çeşitli biçim ve büyüklüklerde olabilir. Birçok patlamaya, lavın yüzeye çıkmadan önce deniz suyu ya da bir yeraltı suyuyla temas etmesi neden olur. Lavın içinde çözünmüş halde bulunan kızgın buharların ve karbon dioksit gazının neden olduğu öteki patlamalar ise son derece tehli­kelidir. Çok değişik biçim ve kıvamda lav vardır; bazıları ince ve akışkan, bazıları ise ağdalı ve yapışkandır. İnce ve akışkan lavların en sık rastlanan türü, soğuyup sertleştiğinde ağır ve siyah bir kayaç haline gelen bazalt'tu. Ağdalı ve yapışkan lavların en çok görülen türü ise, gerçekte erimiş granitten başka bir şey olma­yan, çok açık kahverengi riyolit'tir. Akışkan bazalt lavı 600 metreye kadarı yükselebilen fıskiyeler halinde püskürür. Sonra da yamaç­lardan aşağı akarak geniş bir çevreye yayılır. ABD'nin kuzeybatı kesimlerinde ve Hindis­tan'ın Dekkan Yaylası'nda, lav akıntılarının üst üste birikmesiyle oluşmuş çok kalın bazalt katmanları görülür. Kuzey İrlanda'nın Devler Yolu adıyla anılan kesiminde görülen lav akıntısı oluşumları da son derece ilginçtir.

Yanardağlarda lav püskürmelerinden önce çoğunlukla patlamalar olur ve dışarı büyük miktarlarda kül ve cüruf fışkırır. Koni biçi­mindeki bir yanardağın gövdesi, üst üste binmiş kül ve lav katmanlarından oluşur. Lavlar ve küller koninin tepesindeki krater boşluğundan dışarı püskürür. Birikintiler ar­tıp koni iyice büyüdüğünde lavlar ana koninin yamaçlarında yer alan daha küçük konilerden püskürebilir.
Yapışkan riyolit lavları ise fazlaca akışkan olmadığından yanardağ krateri çevresinde kubbe biçiminde kütleler oluşturur. Bunlar çok tehlikelidir. Gazlı riyolit lavı bu kubbele­rin tabanından, sıkıştırılmış bir kabarcık gibi yanlara doğru patlar. Bunun sonucunda, nuée ardente yada "kızgın bulut" olarak adlandırı­lan yakıcı bir gaz kütlesi püskürür. Havada asıltı halinde duran akkor sıcaklığındaki sayı­sız tanecikten oluşan lav, yoluna çıkan her şeyi yok ederek hızla yamaçtan aşağı iner. Bu arada püsküren ince küllerin oluşturduğu büyük bulutlar da çevreye yayılır. Yanardağlar normal olarak kısa bir süre püskürür, sonra uzun bir süre sessiz kalır. Sessizlik dönemlerinde lavlar kraterde bir lav gölü halinde kaban kaynayabilir yada katılaşabilir. Katılaşma, yanardağ etkinliğinin ar­tık son bulduğu, yani yanardağın söndüğü anlamına gelebilir. Ama çoğunlukla yanardağ hâlâ etkindir ve bir sonraki püskürmesi bir patlama biçiminde olur. Çünkü, yanardağın boğazındaki katılaşmış lavın oluşturduğu tı­kaç ancak büyük bir gaz basıncıyla patlatı­lıp atılabilir. Birçok yanardağ iki püskür­me arasında kalan dönemlerde "tüter"; çıkan duman, alttaki lavdan kaçan kızgın buharlardır.

Dünya maddesinde açıklandığı gibi, yerkabuğu "okyanus kabuğu" ile "kıta kabuğu" olmak üzere iki aynı bölümden oluşur ve bunların her ikisinin de altında manto katmam bulunur. Mantodaki erimiş kayaçlar sıkışıp okyanus ortası sırtlardan dışarı akar ve böyle­ce sürekli olarak yeni okyanus kabuğu oluşur. Okyanus ortası sırtlarda ve okyanus çukurlarında birçok yanardağ yer alır. Bu okyanus yanardağlarının en yüksekleri, Hawaii Adaları ve İzlanda gibi adalar biçiminde suyun üstüne çıkmıştır. Okyanus yanardağlarındaki lavlar hemen hemen tümüyle bazalttır. Okya­nus kabuğu Büyük Okyanus'u çevreleyen kıyılarda ve Hint Okyanusu'nun kuzeydoğu­sunda, derin okyanus çukurlarında yeniden Dünya'nın iç kesimlerine doğru yönelir. Bu­ralarda, okyanus kabuğunun dibe dalan okya­nus levhasının üstünde bir yanardağlar zinciri oluşur. Bu tür yanardağ zincirleri, Büyük Okyanus'un kuzeyindeki Aleut Adaları gibi bir adalar dizisi yada kıtaların kenan boyun­ca uzanan, Güney Amerika Andlan gibi bir sıradağ oluşturabilir. Batan okyanus kabuğu üzerindeki yanardağlarda, özellikle de kıta kenarında yer alan yanardağlarda lav püskür­meleri genellikle patlamalı biçimde gerçekle­şir. Son dönemlerde oluşan Krakatoa, Katmai ve Pelee püskürmeleri bu türdendi.

Ünlü Yanardağlar ve Püskürmeler
Son 100 yılın en büyük yanardağ püskürmesi, Endonezya'da, Cava ile Sumatra arasındaki Sunda Boğazı'nda yer alan Krakatoa Adasında gerçekleşen püskürmedir. Krakatoa, uzun bir süre önce büyük bir okyanus yanardağının püskürmesi sonucunda oluşan bir dizi küçük adadan biriydi. Ağustos 1883'te yer sarsıntıla­rını ve daha küçük püskürmeleri izleyen bir dizi korkunç patlama Krakatoa'nın çok büyük bir bölümünü ve yakınındaki küçük Rakata Adası'nın bir bölümünü yok etti. Patlamala­rın gürültüsü Hint Okyanusu'nda ve Avus­tralya'da, 5.000 km öteden işitilebilecek ka­dar şiddetliydi. Bugüne kadar bu uzaklığa ulaşan bir başka ses bilinmiyor. Aynı patla­malar sırasında, Krakatoa'nın 250 km açığına kadar gökyüzü kararmış ve atmosferi doldu­ran tozlar daha sonraları dünyanın pek çok yerinde pırıltılı gün doğmalarına ve batmala­rına neden olmuştu. Püskürme, bütün okya­nusa yayılan dev dalgaların oluşmasına da neden oldu. Cava ve Sumatra adalarında kıyıya yakın yerlerde yaşayan 36 binden çok insan bu dalgalarda boğuldu. Batı Hint Adaları'ndan Martinik Adası'nda yer alan Pelee Dağı, Mayıs 1902'de şiddetle püskürmeye başladı. Patlama kuvveti yukarı doğru değil, yana doğru etki yaptı ve dağın çevresinde derin bir yara açtı. Buradan çıkan akkor sıcaklığındaki gaz ve tozlardan oluşan son derece güçlü bir kızgın bulut dağın yamacından aşağı indi ve yolu üzerindeki St. Pierre kentinin üstüne çökerek 30 bin dola­yında insanın ölümüne neden oldu. Kentte hayatta kalan tek insan, cinayetten suçlu olarak kent hapishanesinde yerin epeyce al­tında zincire vurulmuş durumda tutulan Joseph Surtout adındaki Siyah'tı. Surtout, kur­tarılmadan önce burada aç ve susuz olarak dört gün kaldı. Limandaki gemilerin çoğu kızgın tozların etkisiyle yandı ya da kaynayan denizin doğurduğu dev dalgalarla alabora oldu.

Alaska'daki On Bin Duman Vadisi 1912'de gerçekleşen bir püskürme sonucunda oluştu. Aynı yılın 5 Haziran'ında gerçekleşen yeni bir Lavlarının bileşimine bağlı olarak, bazı yanardağla öbürlerine oranla çok daha patlamalı bir biçimde püskürür. Cava'daki Botak, Bromo ve Semeru (en üstte) en şiddetli patlayan yanardağlardır. İtalya'da Napoli Körfezi'nde yer alan Vezüv Yanardağı (ortada) püskürürken pek şiddetli patlamaz. Büyük Okyanus'taki, Kilauea Dağı (altta) gibi Hawaii yanardağları en zayıf patlayan türlerdir Yanardağların en patlayıcı olanlarında yamaçların çok daha dik olduğu görülmektedir.

Ünlü Yanardağlar
Püskürmenin saldığı akkor halindeki lav par­çacıklarından oluşan bir akıntı da, yolu üze­rindeki her şeyi silip süpürerek vadinin sonu­na ulaştı ve buradaki ağaçları odunkömürüne dönüştürdü. Ertesi gün vadinin başındaki Katmai Dağı patladı, üç zirveden oluşan karla kaplı doruğu parçalandı ve bunun yerini 4 km çapında bir krater aldı. Bu püskürme sonu­cunda, 160 km uzaktaki Kodiak Adası da 30 cm kalınlığında bir kül katmanıyla kaplandı. Bu büyük püskürmede hiç kimse ölmedi. Va­di üç yıl sonra keşfedildi ve vadi tabanından milyonlarca buhar püskürtüsünün yükseldiği görüldü. Bugün de aynı vadide pek çok püskürtü görülebilir. Ama bunlar duman değil, buhardır. ABD'de Washington eyaletinin güneybatı­sındaki Kaskad Dağlarında yer alan St. Helen's Dağı'nda 1980'de gerçekleşen püs­kürme, bugüne kadar Kuzey Amerika'da kaydedilmiş olan püskürmelerin en büyüğüy­dü. Püskürme öncesinde bir yer sarsıntısı oldu ve yanardağın kuzey yamacında bir çatlak açıldı. Sonra bu yamaç şişti ve bir çığ halinde yuvarlandı. Bunu, döküntülerini 20 km öteye taşıyan ve 260 km2'lik orman alanını yok eden bir patlama izledi. Püskürme sırasında 66 kişi öldü ya da kayboldu. İtalya'da Napoli Körfezi'nde yer alan Vezüv, patlamalı yanardağ türünün tipik bir örneği ve Avrupa kara parçasının tek etkin yanardağıdır. Kraterinde hemen hemen her zaman belirli bir etkinliğin sürdüğü Vezüv'ün genellikle bir baca gibi tüttüğü görülür. Ve­züv'ün püskürmeleri St. Helen's Dağındakiyle aynı türdendir.

Vezüv zaman zaman şiddetle püskürür. Bunlardan biri, yüzyıllar süren bir sessizlik döneminden sonra İS 79'da gerçekleşti. Orta­da hiçbir işaret yokken yanardağın tepesi birdenbire patladı ve çevredeki düzlüklerin üstüne tonlarca kül indi. Pompei bu küllerin altında kaldı; Herculaneum ise, küllerin ça­mura dönüşüp lav gibi akmasına neden olan şiddetli bir boran sonrasında çamurların altı­na gömüldü. Çok sayıda insan öldü; bazıları­nın vücutları Pompei'nin külleri arasında yüz­yıllarca hiç bozulmadan kaldı. Bugün kent, caddelerinde yürünebilecek ve İS 79'daki hali az çok görülebilecek kadar temizlenmiş du­rumdadır. Sözü edilen püskürmeden sonra 1631'e kadar Vezüv'de yalnızca ara sıra bazı ani patlamalar görüldü. Ama daha sonra Vezüv hep etkin kaldı ve en son 1944'te şiddetle püskürdü. Akdeniz'de Sicilya Adası'ndaki Etna Ya­nardağı Avrupa'nın en büyük ve Vezüv'den sonraki ikinci ünlü yanardağıdır. Krateri Vezüvünki gibi genellikle dumanlıdır. Sicilya'nın kuzeyindeki Lipari Adaları'nda yer alan Stromboli de bir başka etkin yanardağdır. Ateşleri gece her zaman görülebildiği için "Akdeniz feneri" olarak anılır. Lipari Adaları arasında bulunan Vulcano Adası'nda da 1888'de bir püskürme gerçekleşmiştir. İzlanda bir yanardağlar adaşıdır; bunların arasında en ünlüleri Hekla Yanardağı ile açıklardaki volkanik Surtsey Adası'dır. Ama bunların hiçbirinin sürekli bir etkinliği yoktur ve pek çoğu tepeleri buz ve karlarla kaplana­cak kadar uzun bir süre sessiz kalır. Bir püskürme olduğunda da bu kar ve buzlar ısının etkisiyle erir ve bir sel halinde aşağı iner.

Yeni Zelanda'nın Kuzey Adası'nda, sön­müş, sessiz ve etkin pek çok yanardağ vardır. Bunlardan Taravvera Dağı 1886'da, 12 km uzunluğundaki bir yarıkla ikiye ayrılmış ve yaklaşık 10.000 km2'lik bir alanı küller kapla­mıştı. Bu bölgede, İzlanda'da olduğu gibi pek çok sıcak su kaynağı ve gayzer yer almaktadır. Hawaii'de iki etkin yanardağ vardır: Mau­na Loa ve Kilauea. Mauna Loa pek şiddetli püskürmez, ama başka herhangi bir yanar­dağdan daha çok lav çıkarır. Bu yanardağın 1950'de püskürttüğü lav miktarı, o güne kadar kaydedilmiş olanların en büyüğüydü. 1935'te Hilo kenti, Mauna Loa'dan gelen ve günde 2 kilometrelik bir hızla ilerleyen bir lav akıntısının tehdidi altında kaldı. ABD Deniz Kuvvetleri'ne bağlı uçaklar lavı bombaladılar ve böylece açılan yeni kanallardan akan lavlar Hilo'dan uzaklaştı. Lavını genellikle sessizce akıtan Kilauea 1924'te şiddetle patlamıştı. Bu yanardağın 10,7 km2 yüzölçümündeki kraterinin tabanı, soğumuş ve katılaşmış lavlarla kaplıdır. Ama gene de yıllık aralıklarla sıvı lav gölleri ve fıskiyeleri oluşur ve akkor sıcaklığındaki lav­lar dağ yamacını yarıp denize doğru akar.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica