“Bugün birinci nüshasını okuduğunuz Genç Kalemler, evvelce yayınlanan Hüsn ve Şiir’in gelişmiş şeklinden başka bir şey değildir. Evet, gazetemizin yazı kurulu evvelce tanıdığınız gençlerdir. Onlar düşündüler ki, Hüsn ve Şiir namı yalnız uzmanlığa dair maddelere aittir. Halbuki maksatlları yalnız bu değildir. Hüsn ve Şiir’in geniş anlamından başka fikir mahsûlleri gazetelerinde geniş bir yer alıyordu. Bu bakımdan risalenin ismini değiştirdiler, ona Genç Kalemler dediler.”
“Sevgili Cânib Bey, Cevabınızı almadan işte ben yazıyorum. Size bir teklifim var. Kanaatlerinize pek yakın olduğu için hemen kabul edeceksiniz sanıyorum. Bakınız ne. Biraz izah edeyim... Bizim lisanımız -her zaman düşündüğümüz gibi- berbat, perişan, fenne , mantığa muhalif bir lisandır... Bu lisanı zaman ve vukuflu bir çalışma tasfiye eder. Ben işte edebiyattan vazgeçtikten sonra tetebbu edeceğim fenlere, ilimlere çalışırken bu tasfiyeye yardım edeceğim. Çalışmamın esasını teşkil edecek noktalar pek basit: Arapça ve Farsça terkiplerin hiç lüzumu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa onları çok kullanır. Eğer terkipler terk olunursa tasfiyede büyük bir adım atılmış olmaz mı? Bunu yalnızca başaramam. Geliniz Cânib Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl vücuda getirelim. Ah büyük fikir, çalışmak, sebat ister.”