Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
18 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Sosyal ve siyasal fikirleri olan başka filozoflar ve düşünceleri



Aristotales: Milattan önce 384-322 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı bilim adamı ve filozof. Mantığı, metafiziği, fiziği ve biyolojisiyle, modern çaga kadar tek ve en büyük otorite olmuş olan düşünür.

Aristoteles'in temel eserleri, mantık ve bilgi kuramı üzerine altı incelemeden oluşan Organon, doğa felsefesini açıkladığı Gökler Üzerine, Fizik ve Varlığa Geliş ve Yokoluş Üzerinedir. Psikoloji konusundaki iki temel eseri, Hayvana Dairle, Parva Naturalia olan Aristoteles'in varlık konusundaki ünlü eseri Metafiziktir. Siyaset felsefesi alanında Politikayı, estetik alanında, Poetika ve Retoriki yazmış olan filozofun, ahlak alanındaki temel kitabı Nikomakhos'a Ahlaktır.

Temel İlkeleri: Aristoteles'in bir filozof olarak en önemli özelligi, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır. Hem Platon'un İdealarına ve hem de Demokritos'un maddi atom görüşüne karşi çikan Aristoteles, hem ahlaki değerleri teminat altına alacak bir teori ve hem de bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar veya İdealar benzeri gözle görülemez varlıkların varoluşunu öne sürmeyecek bir teori arayışı içinde olmuştur. Onun bulduğu çözüm töz ögretisidir. Buna göre, tözler tüm özellikler için dayanak olan nihai gerçeklik ve öznelerdir. Söz konusu nihai gerçeklikler somut şeylerdir ve somut şeyler için de Aristoteles'in gözde örnekleri biyolojik bireylerdir. Tözler nihai gerçekliklerdir, zira tözler varolmadığı takdirde, başka hiçbir şey, tözün özellikleri olarak tümeller de varolmayacaktır.

Bu varlık ögretisiyle Aristoteles, Platon'un İdealarının, onun yanlışlıkla bireyler olarak gördüğü tümeller olduğunu öne sürer. Tümeller gerçekten de vardırlar, fakat onlar varoluşları için tikel nesnelere, bireysel şeylere bağlıdırlar. Gerçekten varolanlar tümeller değil de, ağaçlar ve kediler benzeri, dış dünyada karşilaştığımız nesnelerdir.

Mantık: Aristoteles, mantık alanında, mantık çalismalarina ondokuzuncu yüzyıla kadar temel olmuş bir mantık sistemi kurmuştur. Mantığı her türden bilgi edinme süreci için bir araç olarak gören Aristoteles'in mantığının en önemli yönü, 'belli şeyler kabul edildiğinde, başka şeylerin onlardan zorunlulukla çiktigi' bir konuşma olarak tanımlanan tasımdır. Aristoteles, bir önermedeki öznenin, yüklemine on farklı şekilde bağlandığını gösteren on kategoriden söz eder. Onun mantığı yalnızca insan zihnindeki düşünce faaliyetlerini betimlemekle ve dile ilişkin gramatikal bir analiz sağlamakla yetinmeyip, aktüel şeyler arasındaki ilişkilerle ilgili bir kuramı ifade eder.

Bilgi: Aristoteles'e göre, bilgi tümel olanın, formun bilgisidir, bu nedenle yargıda dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar arasındaki özsel bağlantılara ilişkin bir kavrayıştan meydana gelir. Aristoteles'in gözünde bir şey hakkında doğru bir bilgiye sahip olmak, o şeyi türler ve cinsler hiyerarşisi içinde bir yere, bir tür ve cins içine yerleştirebilmek ve dolayısıyla neyin onun için özsel olduğunu bilebilmektir; bu ise, özsel tanım yoluyla olur. Aristoteles'e göre, bir şeyin özünü vermek, o şeyin nedenine ilişkin bir açıklama ortaya koymaktır. Bundan dolayı, Aristoteles bir şeyin nedenini ortaya koyabildiğimiz zaman, ilk elden, gerçek bilgimiz olduğunu söyler. Bir şeyin nedenini vermek ise, o şeyin özünün ilk ilkelerden başlayarak tanıtlanmasını içerir; bilimin işlevi budur.

Metafizik: Onda metafizik, var olanı var olmak bakımından ele alan, var olan bir şey olmanın ne anlama geldiğini araştıran bilimdir. Onun metafiziği çok büyük ölçüde mantık konusundaki görüşlerine ve biyoloji alanındaki çalismalarina dayanır. Buna göre, mantıksal bakış açısından, 'var olmak' onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek bir şey olmaktır. Buna karşin biyoloji alanındaki çalismalari açısından, 'var olmak' dinamik bir süreç, bir değişme süreci içinde olmak anlamına gelir. Şu halde, 'var olmak' Aristoteles için, bir şey olmak anlamına gelir. Bundan dolayı, ona göre gerçekten var olan, Platon'da olduğu gibi tümeller değil de, bireylerdir, 'şu' diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır. Onlar, Aristoteles'in mantıkla ilgili eserlerinde sözünü ettiği nicelik, nitelik, ilişki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yüklemlerin kendilerine yüklenebildiği öznelerdir.

İşte Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye 'töz' adını verir. Onda var olmak belirli türden bir töz olmaktır. Töz, aynı zamanda dinamik bir sürecin ürünü olarak ortaya çikan bireysel varlık olarak da tanımlanır. Bu bakımdan ele alındığında, metafizik varlığı, yani var olan tözleri ve tözlerin nedenlerini, yani tözleri varlığa getiren süreçleri konu alıp araştıran, tüm varlıkların temelindeki temel bilimdir.

Aristoteles'te töz bir madde ve bir formdan meydana gelir. O her ne kadar maddeyle formu birbirinden ayırsa bile, doğada bizim hiçbir zaman maddeden yoksun bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de karşilaşmadığımızı belirtmeye özen gösterir. Varolan herşey somut bir birey olarak varolur ve herşey maddeyle formun bir birliği olarak ortaya çikar. Şu halde, töz form ve maddeden meydana gelen bileşik bir varlıktır. Bundan dolayı, Aristoteles'te, ayrı formlardan, duyusal dünyanın dışında olan bir İdealar dünyasından söz etmek olanaklı değildir. Form, ayrı bir yerde değil de, bu duyusal dünyada ve tözün bileşenlerinden biri olarak varolur.

Madde ve form ayrımı, Aristoteles'e göre, doğada varolan herşeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır. Aristoteles'te bileşik tözleri meydana getiren madde ve formdan yalnızca form şeylerdeki bilinebilir ögeye karşilık gelir. Maddenin, şeylerin insan zihni tarafından ayırd edilemeyen, yapıdan ve belirlemeden yoksun, bilinemez bileşeni olduğu yerde, form insan zihni tarafından bilinebilen, yani tasvir edilebilen, tanımlanabilen, sınıflanabilen ve başkalarına aktarılabilen yöndür. İnsan zihni, Aristoteles'e göre, duyualgısında şeylerin duyusal formunu, buna karşin kavramsal bilgide de akılla anlaşilabilir olan formunu alır

Sanatın ne olduğu sorusunu ortaya atan ve bu soruya ilk cevap arayan düşünür, güzellik metafiziğinin de kurucusu olan Platon'dur. Fakat Platon sanatı sanat olarak ele almaktan çok, onun sosyal ve politik yeri ve görevi üzerine düşünmüştür. Bu nedenle sanat felsefesinin kurucusu, sanatı kendi başına bir problem olarak ele alan Aritoteles'tir diyebiliriz.

Aristoteles'in "poetika" adlı eseri düşünce tarihinin tanıdığı sanat üzerine yazılmış ilk eserdir.

Eser günümüze bazı bölümleri eksik olarak ulaşmıştır. Aristoteles eserde genel bir poetika ile değil de edebiyat sanatı ve dil sorunuyla uğraşmıştır.Yine de eserde Aristoteles'in sanat, sanat teorisi ve sanat felsefesi ile ilgili çok önemli bazı düşünceleri bulunmaktadır. Fakat Aristoteles bu düşünceleri sistematik bir şekilde incelememiştir. Eğer Aristoteles genel anlamda poesis'i ele alan bir poetika yazmış ve diğer eserlerindeki sistematiği bu esere de uygulamış olsaydı; ancak 18. yüzyılda bağımsız bir disiplin haline gelebilen estetik, antik çağda Aristoteles'in eliyle kurulmuş olabilirdi.

Aristoteles'te Güzel Kavramı


Aristoteles, "metafizik" ve "poetika" isimli eserlerinde, sistematik bir şekilde ele alınmamış olsa da, "güzel" hakkında bazı düşünceler ve tanımlar ortaya atmıştır. Bu düşünceler ve tanımlar, Platon'un yaşlılık dönemi güzellik anlayışı ile yakın ilgi içerisindedir. Kısacası, Aristoteles güzeli matematik olarak belirlemeye çalışır. Ona göre güzellik matematik olarak belirlenebilir.

"Şüphesiz matematik bilimler güzel ve iyiden söz açarlar ve onları ortaya koyarlar. Ancak, eğer bunu, onların isimlerini anmadan yapıyor, fakat onların görevlerini ve orantılarını gösteriyorlarsa, bu durum karşısında, onların bunlardan söz açmadığı anlamı çıkmaz. Güzelliğin temel formları düzendir, sınırlılıktır; yani çoğu matematik disiplinler tarafından kanıtlanan şeyler."

Aristoteles'in ortaya koyduğu güzel tanımları içerisinde ilgi çekici bir başka nokta da güzeli belli bir büyüklük ile ilgi içerisinde ele almasıdır. O çok büyük ve çok küçük şeylerin, yani kavrama gücümüzün dışında kalan şeylerin güzel olamayacağını söyler ve bunları "estetik dışı" diye reddeder.

"...güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bundan ötürü, ne çok küçük bir şey güzel olabilir, zira kavrayışımız algılanamayacak kadar küçük olanın sınırlarında dağılır; ne de çok büyük bir şey güzel olabilir, çünkü o bir defada kavranamaz ve bakanda birliği ve büyüklüğü yiter."

Aristoteles'in güzeli açıklarken kavrama gücümüzün dışında kalan şeyleri estetik dışı diye reddetmesi, yaşadığı dönemdeki Grek ruhunun onun felsefesindeki yansımasıdır. Antik düşüncede bir şeyin güzel olması için, kavranabilir olması gerek idi. Aristoteles'in kavrama gücümüzün dışında kaldığı için estetik dışı saydığı şeyler, 18. yüzyılda Kant tarafından başka bir estetik kategori olan "yüce" kavramı altında incelenecektir. Aristoteles'in yaşadığı dönem ise güzel dışındaki bir estetik kategori için hazır değildi.

Aristoteles'in Sanat Anlayışı


Platon, sanatın kaynağını açıklamak için "Prometheus" söylencesine başvurmuştu. Söylenceye göre Tanrılar, evren oluştuğu sırada hayvanları soğuktan korunmaları, düşmanlarına karşı kendilerini savunmaları ve yiyecek bulabilmeleri için çeşitli şekillerde donatmıştır.Fakat bu ilk dağıtım sırasında insan unutulmuştur. Çıplak ve savunmasız kalan insana acıyan Prometheus, göklerden ateş, Athena'dan dokuma sanatını, Hephasus'tan dokumacılık sanatını çalmış ve insana vermiştir. Bu grek söylencesi, sanatın dünyaya insanın çıplak doğa karşısındaki ilk gereksinimlerini karşılayacak kaynaklar ve beceriler olarak geldiğini anlatır. Yani sanatın kökeni, insanın yaşamını sürdürebilmek için girişeceği savaşta başarılı olabilmesi için, aklını kullanarak doğaya eklediği şeyler anlamına gelir.

Aristoteles ise sanatın kökenini Prometheus olarak değil de, insan eli olarak düşünür. Zanaatların doğuşunu açıklarken Platon'un Prometheus ile ilgili öyküsünü yadsır ve insanın çıplak, savunmasız olduğunu görerek onu öteki canlılardan daha aşağı görenler çok yanılıyorlar, der.

Aristoteles'e göre asıl aşağı olan yabanıl hayvanlardır. Çünkü onların tek bir silahı vardır, oysa insan başka araçlar yapmaya yarayan ellere sahiptir. İnsan doğanın en yetkin çocuğudur. Doğa ona zanaatları bulmasının kaynağı olan 'el'i vermiştir. Bu nedenle Aristoteles'e göre zanaatkarlık öykünme içgüdüsü ile bir arada olan bir beceriklilik ile başlar. İnsan doğanın yöntemlerini öykünür (mimesis). Sanat, insanın eliyle doğanın başlamış olduğu şeyi tamamlamaktır. Bu tamamlama işlemi ise öykünme ile sağlanır.

Mimesis Olarak Sanat


Aristoteles'in Poetika adlı eserinde poesis üzerine bir sanat teorisi kurması beklenirken, o mimesis kavramından hareket eder ve sanat teorisini bu kavramın etrafında şekillendirir.

Aristoteles için mimesis yalnızca sanatın özünü oluşturan bir etkinlik değil, aynı zamanda insana özgü olan bir içgüdüdür. Yani mimesisin psikolojik bir temeli vardır.

'Mimesis olarak mimesis nedir' sorusuna Aristoteles şu yanıtı verir:

"Şiir sanatı, genel olarak varlığını, insan doğasında temellenen iki ana nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlardan birincisi, öykünme içgüdüsü olup, bu, insanlarda doğuştan vardır; insanlar, bütün öteki canlılardan özellikle öykünmeye olağanüstü yetili olmalarıyla ayrılır ve ilk bilgilerini de öykünme yoluyla elde ederler."

Aristoteles'e göre mimesis insanın ana özelliği ve insana ait temel bir içgüdüdür. İnsanın meydana getirdiği her şeyin ve tüm insan bilgisinin temelinde mimesis vardır. Çünkü, insan Aristoteles için 'zoon mimetikataton' dur.

Mimesisi insana özgü bir nitelik olarak belirleyen Aristoteles, onu sanat ile ilgili düşüncelerinin temeline koymuştur. Aristoteles'e göre her bilgi ve her sanat bir mimesistir. Mimesis, sanatlarda belli bir şekilde gerçekleşir. Sanatçı belli araçları kullanarak objeleri taklit eder. Aristoteles sanatları ilk olarak taklit etmede kullanılan araçlar bakımından birbirinden ayırır. Sözü kullanmakla müzik, ritmi kullanmakla dans, renk ve figürleri kullanmakla figürativ sanatlar doğar.

Sanatlar ikinci olarak taklit tarzı bakımından birbirinden ayrılır. Aristoteles bu ayrımı yaparken taklit objesinin belirleyicisi etik bir değerleme olmaktadır.

"Adı geçen taklitlerden her biri, birbirinden farklı olan (iyi, gerçeğe uygun, kötü) hareketleri taklit etmesi bakımından ötekinden ayrılmakla da bu ayrılığı gösterir. "

İnsanların iyi, ortalama ve ortalamanın altında diye taklidin nesnesi olması sanatın etik yönünü belirler. Aristoteles için sanat bir ahlaki hayata, bir ruha sahiptir.

Taklidin sanatın etik yönünü belirleyen, taklit objesi olan insanın ahlaki özelliğidir. Taklit objesi yapılan insan iyi ise taklit de iyi, yani ahlaki olacaktır. Aristoteles taklitçiyi de (şair, yazar vs.) yöneldiği taklit objesi bakımından ahlaki olarak inceler.

Poetika adlı eserinde 'Neden bazı şairler kötü karakterleri taklit ederler de, diğerleri iyi karakterleri taklit eder?' sorusuna şu yanıtı verir:

"Şiir sanatı, şairlerin karakterlerine uygun olarak iki yön alır; çünkü ağırbaşlı ve soylu şairler, ahlakça iyi ve soylu kişilerin iyi ve soylu hareketlerini taklit ederler; hafifmeşrep karakterli şairler ise, bayağı tabiattaki insanların hareketlerini taklit ederler."

Şüphesiz ki, Aristoteles'in etik dünya ile estetik dünyayı özdeşleştirmesi büyük bir yanılgıdır. Aristoteles'in bu yanlışa düşmesinin nedeni, o dönem Grek düşüncesinde 'iyi ve güzel' in substansiyel bir bağla birbirine bağlı kabul edilmesi idi. Bu değer geleneği içerisinde büyüyen Aristoteles de 'iyi ve güzel' i birbirinden ayıramamıştır.
Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 01:10 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Quo vadis?