Son üç yıldır, Amerikalı ve Türk yetkililerle uzmanlar Türk-Amerikan ilişkilerinde ardı arkası kesilmeyen yüksek nabız atışları ve harareti izleme gibi bir durum yaşadılar. Bunların büyük çoğunluğu hastanın sağlığı konusunda endişelendiler.
Endişelenmeliler de. Her iki ülkenin de birbirine yakın bir tarihi var ve güçlü ilişkileri sürdürmekte önemli çıkarları bulunmaktadır ve bu hususlar ilişkiler için mükemmel bir dayanak sağlıyor. Yine de, Türk-Amerikan ilişkileri son on yıldır sorunlu bir şekilde gelişti. Bunda en büyük pay, -Türkiye ve Birleşik Devletler de dahil- dünyanın radikal bir biçimde değişmesi ve kolayca başa çıkılamayacak zor belirsizlikleri ve meseleleri yaratmasındadır. Her iki ülke de meçhul sularda fırtınaya tutuldu. Bunlar: Irak ve İran’dır. Türkiye’de Amerika karşıtı duygular bir kez daha yaygınlaşıyor ve AK Parti’nin ezici çoğunluğuna rağmen iç politik durum çalkantılı. Son cinayetler politik yaşamdaki kutuplaşmayı ve harareti artırdı.
Türk ekonomisi iyi yolda, reformlar önemli!
Türkiye nihai olarak ekonomik bir dinamizm gösteriyor, IMF’ye ve ABD’ye daha az bağımlı ve yabancı yatırım ilk kez böylesine akmaya başladı. İç siyasi desiseler bu sürece nüfuz etmedikçe dinamizm devam etmeli. Politik açıdan, önemli reformlar yapılmaya devam ediliyor. Tüm bunlar Türkiye’nin güvenilirliğini artırıyor. Uluslararası açıdan, Türkiye enerji denkleminde ve dönüşüm geçiren Orta Asya’da önemli bir oyuncu haline dönüştü ve giderek artan şekilde Ortadoğu’yla ilgili meselelerin içine çekiliyor. Rusya ile ilişkileri zorluklarına rağmen hızla gelişiyor. En önemlisi, Türkiye’nin AB’ye üye olma hedefi enerjisini Avrupa ülkelerine doğru yöneltirken, artan ölçüde ABD’den uzaklaştırdı. Bununla birlikte, AB’deki düzensizlik ve Türkiye’nin üyeliği konusunda Avrupa halkındaki isteksizlik, üyelik yolundaki uzun gayretler ve hâlâ ihtiyaç duyulan bazı iç reformların yapılması konusunda Türkiye’de kayda değer bir gözden geçirmeye neden olabilir. Bu arada Amerikan dış politikası 11 Eylül’den sonra değişti, merkezini ve kaynaklarını terörizme karşı ve Ortadoğu’ya odakladı, böylece diğer bölgeler, müttefikleri ve uluslararası kurumlar üzerinde durmayı azalttı. Bunun sonuçlarından biri, Amerika üç yılın ve 300 milyar doların ardından kendini Irak sorunu içinde çırpınırken ve geçen hafta yeni bir hükümetin kurulmasına rağmen güvenlik sorununun aşılamadığı bir zeminde buldu. Aslında Irak, Türk-Amerikan ilişkilerinde büyük bir çatlak oluşturdu ve her iki taraf da bu zararı telafi etmeye çalışırken, Irak sorunu olduğu yerde durmaya devam ediyor. Her iki ülkenin de bir şekilde birleşik bir Irak’ın zuhur etmesinde büyük çıkarları bulunmaktadır, ancak bu, sonucun o doğrultuda olacağı anlamına gelmez. Aslında pek çok Türk gerçekte ABD’nin bu bölgede ve hatta Türkiye’de bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını istediğine inanıyor.
Türk laiklerden ABD’ye AKP baskısı...
Türkiye için Kuzey Irak’taki durum, Cumhuriyet’in doğuşundan beri hayati bir sorun olmayı sürdürüyor-Kürt nüfusunun geleceği. PKK’nın Türkiye’nin güneydoğusunda yeniden atağa geçmesiyle birlikte, Türk yetkililer giderek artan ölçüde halk desteğinden uzak bir savaşın ortasında diğer taleplerle çevrilen ve bu işe girişmek istemeyen Amerikan güçlerinin Kuzey Irak’taki PKK yuvalarını temizlemesi gerektiğine vurgu yapıyor. Amerikalılar PKK’yı yok etse bile, bu, Irak’taki fiili bir Kürt devletinin Türk Kürtleri üzerindeki psikolojik etkileri nedeniyle başka bir şekilde ortaya çıkan Kürt sorununu çözmeyecektir. Irak parçalara ayrılırsa, Türkiye Kuzey Irak’ta askerî yolla müdahil olma konusunda zor bir kararla karşı karşıya kalacaktır. Kısaca, Irak sorunu tatmin edici bir şekilde çözülünceye kadar, Türk-Amerikan ilişkileri ciddi bir riziko potansiyeli barındırmaktadır.
Yenice patlak veren, potansiyel açıdan büyük; ancak nerelere uzanacağı belirsiz bir İran sorunu, Türkiye-ABD ilişkilerini daha da sıkıntıya sokacaktır. Türkiye, İran’ın nükleer silah gücüne sahip olmamasını tercih ediyor. İran’ın elde etmesine izin verilirse, Türkler de Türkiye’nin de sahip olup olamayacağını sormaya başlayacaktır. Türkiye, ilk elde İran’a karşı caydırıcı yaptırım çabalarıyla yüz yüze gelecektir ki; bu da ciddi ekonomik ve iç politik sorunlar oluşturacaktır. Aynı zamanda, ABD’nin devasa sonuçları olacak bir hareketle İran’ın nükleer silah tesislerine saldırması gibi yüksek bir ihtimal bulunuyor ve muhtemelen Türk halkı bu olayı memnuniyetle karşılamayacaktır. İlişkilere yön verilmesini girift hale sokan bir diğer unsur da iki hükümetin birbirine karşı sıcak olmayışı ve birbirlerine karşı muğlak oluşu. Birbirleri ile temasta nispeten yeniler ve Irak savaşından bu yana güven tesis etmek zor olmuştu. AKP hükümeti daha ziyade Müslüman dünyası ile diplomasi hususuyla ilgileniyor ve pek çok Amerikan yetkilisine göre Bush’un Washington’undan ziyade Esad’ın Şam’ına daha yakınlar.
ABD, AKP’yi gözden çıkaramaz; çünkü...
Şubat ayındaki Hamas ziyareti, doğru ya da yanlış, Washington tarafından ters anlaşıldı. Pek çok Amerikalı muhafazakar, AKP hükümetinden dolayı düş kırıklığına uğradı ve Türkiye’nin yanlış bir yola girmesinden korkuyor. Bu arada göze çarpan bazı laik Türkler Washington’a geliyor ve AKP’nin altındaki halının bir şekilde çekilmesi gerektiğini ima ediyorlar. Her iki taraf da güçlü bir ilişki kurmak amacını taşıyor. ABD hâlâ, Batı’ya demirlenmiş güçlü demokratik bir Türkiye’nin hayati öneme sahip olduğuna inanıyor ve Türkiye’nin artan ekonomik sağlamlığının ve yükselen bölgesel nüfuzunun bölgenin istikrarına katkı sağlayabileceğini kabul ediyor. Demokratik, halkın oylarıyla seçilmiş, dinsel yönü olan, ABD’ye dost bir hükümet aynı zamanda İslam dünyasında demokrasinin geliştirilmesi gibi daha geniş küresel çabalarında ABD için çok daha hayati öneme haizdir. Türkiye için hiçbir ülke, içinde olduğu tehlikeli bölgede askerî üstünlüğü, dinamik ekonomisi, teknik ve bilimsel donanımlarıyla ABD’nin stratejik güvenilirliğinin yerini dolduramaz. Ancak siyaset de başını kaldırıyor. Türkiye’de politik sezon açıldı, hükümet birtakım baskılar altında ve ABD ilişkilerinin idaresi hususu iç politik mücadelede bir unsur olabilir.
Peki yapılacak şey nedir? Şu an, hiçbir şey Irak ve İran’daki belirsizliği azaltacağa benzemiyor. Her iki ülke için de yapacakları en iyi şey, görüş-alışveriş trafiğini sıklaştırmak, özellikle İran ve Irak konularında ve politikalarında tutarlı bir çizgi yakalamaya çalışmalılar; Türkiye durumunda özellikle halklarının eğitilmesi mevzuunda. Aynı zamanda gereksiz yıpranmalardan kaçınmak, Orta Asya’dan enerjiye, Rusya’ya ve Afganistan’a kadar ilişkilerimizde olumlu unsurları geliştirmeli ve bunlara vurgu yapmalıyız. Amerikalılar, Irak’taki PKK konusunda daha fazla şey yapabilir, Kıbrıslı Türklere yardım için yeni yollar bulabilir ve iç politik değişime hassas olan bir ekonominin altını kazacak olaylardan kaçınabilir. Türkiye’nin, gerçek bilgi alışverişleri yapılmadan Hamas benzeri diğer çabalardan kaçınması iyi olacaktır. Ancak üst düzey insanların Türk-Amerikan ilişkilerinde deneme yılı olacağa benzeyen süreçten el çekilmemesinden emin olunmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Körfez Savaşı’na sebep olan Irak’ın Kuveyt işgalinde, dönemin Dışişleri Bakanı James Baker, dokuz ay içinde Türkiye’yi tam beş kez ziyaret etmişti.
Amerika’nın Türkiye eski Büyükelçisi