Yalnızlık.. Yalnızlık..
Günümüz insanı büyük kalabalıklar içerisinde büyük yalnızlıkları en derin bir biçimde yaşıyor. Bu yalnızlıkla toplumuna da yabancılaşıyor, daha büyük yalnızlıklarla baş başa kalıyor. Yalnızlığı git gide büyüyor.Necip Fazıl, özellikle Kaldırımlar şiirinde insanı adeta kuşatan bu büyük yalnızlığı mısralara taşımış, adeta yalnızlığın acı destanını yazmıştır.İnsanın toplumsal bir varlık olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Ne var ki insan, yaratılışının hilafına, kendi bencilliğini öne çıkararak toplumsal kimliğinden uzaklaşıyor, bunun farkında olsa da olmasa da…Kendini her şeyden daha önemli gören, nefsini, heva ve hevesini putlaştıran insan kendisine de yabancılaşıyor. Bir insan olduğunu unutuyor. Kendi bencilliğiyle herkesi kırıyor, herkese saldırıyor, doyumsuz ihtiyaçlarını tatmin adına büyük sıkıntılarla, streslerle boğuşuyor..İnsanî değerlere yabancılaşıyor, aslî varlığından uzaklaşıyor.
Kendine yabancılaşan, kimliğinden uzaklaşan insan , kendi toplumuna da yabancılaşıyor. Ardından toplumsal yalnızlığın dipsiz uçurumuna yuvarlanıyor. Toplumda yaşamasına rağmen toplumsallaşamıyor. Toplumun tedavi edilemeyen bir uru haline dönüşüyor. Sıkıntıları, problemleri büyütüyor.Günümüz insanının önemli bir kesimi, toplumsal sıkıntıların sebebini hep başkalarında arıyor. Hep başkalarını suçluyor. Kendisinden başka herkesi sorumlu tutuyor. Kendisinin de bir ölçüde toplumsal bir sorun olduğunu
unutuyor. Ardından şikâyet, tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük…
Düşünen insan, bu sıkıntıların kaynağının, insanın kendisine ve toplumuna yabancılaşmasında ve yalnızlaşmasında olduğunu bilir. O, düşüncesiyle kendini bilir, kendini tanır. Sorumluluk bilinciyle toplumsallaşmaya, sosyalleşmeye çalışır. İnsanî değerlere sığınır.
Kimi insanlarsa, problemi, sıkıntıyı yalnızca maddî nedenlere dayandırır. Madde hırsını adeta hayatın gayesi haline dönüştürür. Onun yaşamak için gerekli şartlardan biri olduğunu unutur, görmezlikten gelir.İnsan, maddîleştikçe, maddeyi öne çıkardıkça bencilleştiğini, bencilleştikçe de yalnızlaştığını niçin görmez! Madde hırsıyla acımasızlaştığının niçin farkına varmaz? Hayata yalnızca maddî açıdan bakanlara göre hayat; bir kavgadır. Bu kavgada acıma, yardımlaşma, insanlık adeta yoktur. Hırsların, hevaların tatmini adına ne yapılmak gerekiyorsa yapılmalıdır. Halbuki hayat, insanî değerlerle bir anlam taşır. Bir kavga olmaktan çıkar, iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin yaşandığı bir dünyaya dönüşür.
Günümüz ticarî hayatında görülen acımasız kavga; haksız kazanç, rüşvet, yolsuzluk, üçkağıtçılık gibi çarpık tercihlerle ne yazık ki sürüyor. Bu tablonun doğru tercihlerle, aslî yoluna çevrilmesi gerekiyor. Çünkü bu tablo, insanımızı bir yandan bencilleştirirken, bir yandan da onu acımasız bir biçimde canavarlaştırıyor.
Bu acı tabloyu, toplumsal hayatımızın pek çok kesiminde de görmek, hepimizi üzüyor. Çocuk, ana babaya, karı kocaya yabancılaşıyor. Aynı evde yaşayanların birbirlerinin hatırını sormaya vakitleri bile yok! Hırsların, heveslerin tatmini adına bir koşuşturmaca…Birlikte yaşarken dahi birbirlerine yabancı olma…Ne acı!
Toplumdaki bu tablo, bizleri umutsuzluğa düşürmemeli. Her derdin dermanı bir dermanı vardır. İçimizdeki insanî değerleri devreye ********uz an, acı tablo mutluluk tablosuna dönüşecek.
Bugün hayatlarını örnek almaya çalıştığımız insanlar bu değerleri yaşadıkları ve toplumlarında yaşattıkları için büyüdüler, örnek insanlar oldular. Yalnızca kendilerini düşünmediler bu insanlar. Kendilerine ve toplumlarına yabancılaşmadılar. Yaratılışlarındaki insanî değerleri toplumun her kesimine taşıdılar. Vakıflar kurdular, darülacezeler açtılar, yardımlaşma kurumları açtılar. Muhtaç insanlara hatta hayvanlara yüreklerini uzattılar. Sevgi köprüleri kurdular.Yardımlaştılar, birbirlerine güvendiler, yalnızca kendileri için yaşamayı değil, birlikte yaşamayı amaçladılar. Hayatı paylaştılar, mutlu oldular.
Selâmla birbirlerine yaklaştılar.Dostluk ve kardeşlik adımlarını selâmla attılar.Ruhlarını incelttiler. Kendileri için istediklerini diğer insanlar için de istediler. İnsan olmanın onurunu taşıdılar her zaman. Yalnızlıktan kurtuldular, bir ve beraber oldular.Tarihimiz, medeniyetimiz bu ve benzeri olaylarla, örneklerle dolu.Kişisel ya da toplumsal yalnızlığı alt etmek, hayatımızı mutluluğa çevirmek elimizde. Bu konuda hepimize düşen, kendimizden başlamak üzere toplumumuzu yalnızlıktan ve yabancılaşmaktan uzaklaştırmak. Yüreklerimizi sevgi hamuruyla yoğurmak. Hayatımızı anlamlı kılacak söz ve davranışlarla donatarak onu güzel insanlarla paylaşmak.
İnancımız, insanın toplumsallaşmasını sağlamaya çalışır. Cemaatle namaz kılınmasını tavsiye eder. Cuma, bayram namazlarıyla, bayramlaşmalarla, hasta ziyaretleriyle, selamlaşmayla, yardımlaşmayla, zekâtla, fitreyle, başkalarının da derdini ve sıkıntısını düşünme, onlara güler yüzlü davranma emriyle… insanı olgunlaştırmak, onları cennete lâyık kişilere dönüştürmek ister. Bir başka ifadeyle, onları yalnızlıktan ve yabancılaşmaktan kurtarmak ister.
Günümüzün yalnız insanı, yalnızlığının acısını, inancımızın değerleriyle giderecek, bir ve beraber olmanın mutluluğunu tadacaktır.