Arama

Sanat Akımları - Tek Mesaj #4

Noyan - avatarı
Noyan
Ziyaretçi
26 Kasım 2008       Mesaj #4
Noyan - avatarı
Ziyaretçi
SANAT AKIMLARI
=>Dışavurumculuk ( Ekspresyonizm )
Dışavurumculuk (ekspresyonizm), doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı. Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler.
Dışavurumcu sanatın amacı, sanatçının duyguları ve iç dünyasını renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyla dışavurmasıdır. Bu duyguları daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak biçim bozma yöntemini kullanır. Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.
Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular. Diğer önemli sanatçılar: Gustav Klimt,James Ensur,Oscar Kokoschka.
=>Alman Dışavurumculuğu
Almanya'nın 1920'li yılların başında I. Dünya Savaşı'nın yaralarını sarmaya çalıştığı dönemde, Alman sinemacılığı hızla gelişmekteydi. Ancak ekonomik zorluklar yüzünden Alman sinemacılarının Hollywood'un gösterişli ve pahalı yapımlarıyla yarışmaları çok zordu. UFA stüdyosunun sinemacıları sembolizm ve mizansenin olanaklarını kullanarak kendi özgün stillerini yarattılar.
İlk dışavurumcu filmler, Golem (1915), Dr. Caligari'nin Muayenehanesi (1920), Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi (1922), Fantom (1922)'dur. Bu filmler gerçek-dışı ve çoğunlukla absürd dekorlarıyla, çarpıtılmış perspektifleriyle, ışığın ve gölgelerin abartılı kullanımıyla akıma uygun biçimsel özellikler taşıyordu.
Dışavurumculuğun aşırı gerçek dışılığı kısa ömürlüydü. Bir kaç yıl içinde gelip geçti ancak temaları ve dekorun, ışığın ve gölgenin anlam yaratmak amacıyla abartılı kullanımı 1920 ve 1930'ların daha sonraki filmlerinde sıkça kullanıldı.
Bu karanlık ve karamsar akım, Almanya'da Nazilerin iktidara gelmesi ve bir çok Alman sinemacının Hollywood'a göç etmesiyle Amerika'ya taşındı. Özellikle iki tür, dışavurumculuk akımından bariz biçimde etkilenmiştir: Korku sineması ve film noir.

=>Chaïm Soutine
(1893 – 9 Ağustos, 1943), Beyaz Rusya'da doğmuş, Yahudi, dışavurumcu ressam. Soyut dışavurumculuğun selefi olarak kabul edilir. Ayrıca, Rembrandt ve Chardin'in örnek olduğu Avrupa'nın geleneksel resimlerinin de yandaşı ve destekçisi olarak tanınır.[
Soutine, Minsk yakınlarındaki Smilavichy köyünde dünyaya geldi. Onbir çocuklu bir terzisinin onuncu evladıydı.
1910'dan 1813'e kadar Vilnius'ta Vilna Güzel Sanatlar Akademisi'nde okudu. 1913'te arkadaşları Pinchus Kremegne ve Michel Kikoine ile birlikte Fransa'ya göç etti. Paris'te Fernand Cormon'un eğitmenliğinde Güzel Sanatlar Okulu'na (École des Beaux-Arts) devam etti. Eğitimi sırasında kişisel bir bakış açısı ve resim tekniği geliştirdi.
Bir süreliğine, arkadaşları ile genelde çok çalışan ressamların yaşadığı Montparnasse bölgesindeki La Ruche'de kaldı. Burada Amedeo Modigliani ile arkadaş oldu. Modigliani, ressamın çok sayıda portresini yaptı. Bu portreler arasında en meşhuru 1917'de sanat tüccarları Léopold Zborowski'nin dairesinin kapısına yaptığıdır.[2] Zoborowski, Soutine'i 1. Dünya Savaşı sırasınca desteklemeye devam etti. Almanların Paris'i bombalaması sırasında Soutine'i de alarak Nice'e kaçtı.
1923 yılında, ABD'li koleksiyoncu Albert C. Barnes, ressamı stüdyosunda ziyaret etti ve altmış adet resmini o gün satın aldı.
Soutine, bir keresinde stüdyosuna bir hayvan cesedinin gövdesini getirerek bütün komşularını korkuttu. Daha sonra bu gövdenin resmini yapacaktı (Sığırın Gövdesi). Komşular pis koku sebebiyle polise gittiler. Bu yüzden Soutine'e hijyenin önemine dair bir ders bile verildi. Şubat 2006'da, Soutine'in "Sığırın Gövdesi" isimli tablosu Londra'dan ismi açıklanmayan bir alıcıya 7.8 milyon sterline satıldı.
Soutine, 1920'dan 1929'a kadar en önemli olarak kabul edilen eserlerini üretti. Resimlerini çok nadir olarak sergiledi. Fakat 1937'de Paris'te düzenlenen Bağımsız Sanat Sergisi'nde yer aldı. Bu serginin sonunda büyük bir ressam olarak çağrılmaya başlandı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Fransa, Almanlar tarafından işgal edildi. Bir Yahudi olarak, Soutine, Fransa'nın başkentinden Gestapo'ya yakalanmamak için kaçtı. Oradan oraya savrularak, kimi zaman dışarıda, ormanda yatarak günlerini geçirdi. Ülser rahatsızlığı vardı ve kanamaları çok artmıştı. Bu yüzden bulduğu emniyetli yeri terk edip tekrar Paris'e kendisine acil müdahale yapılabilecek olan yere döndü. 9 Ağustos1943'te, Chaim Soutine ülserden öldü. Paris'teki Montparnasse Mezarlığı'na gömüldü.
=>Dr. Caligari'nin Muayenehanesi

Dr. Caligari'nin Muayenehanesi (Almanca orijinal adı: Das Cabinet des Dr. Caligari), Robert Wiene'nin yönettiği 1920 yapımı Alman dışavurumcu film. Sessiz sinema döneminden çekilmesine ve siyah beyaz olmasına karşın tarihte sanatsal olarak en çok etki uyandıran filmlerden birisidir. Alman dışavurumcu sinemasının ilk örneklerindendir.
Oyuncular

  • Werner Krauss, Dr. Caligari olarak
  • Conrad Veidt, Cesare olarak
  • Friedrich Fehér, Francis olarak
  • Lil Dagover, Jane olarak
  • Hans Heinrich von Twardowski, Alan olarak
  • Rudolf Lettinger, Dr. Olson olarak
  • Hans Lanser-Rudolf
  • Henri Peters-Arnolds
  • Rudolf Klein-Rogge, suçlu
  • Ludwig Rex, katil
  • Elsa Wagner, toprak sahibi
=>Egon Schiele

Egon Schiele (12 Haziran1890 – 31 Ekim1918), desen çalışmalarıyla ünlü Avusturyalıdışavurumcuressam.
Grafit, kurşun kalem ve suluboyayı kağıt üzerine kullandığı çalışmalarında, genelde portreler üzerine çalışır. Figürler kırılgan, çoğu zaman hastalıklı, çoğu zaman fakir ve hüzünlüdürler. Buna rağmen çizgilerinde yüzen güçlü bir enerji, yer yer erotizme dönüşerek, yer yer yaşama sevgisi olarak karşımıza çıkar. Figürlerini gerek teknik sebeplerle, gerek sembolik olarak fondan, beyaz, suluboya bir çizgiyle ayırır. Gustav Klimt'ten yoğun olarak etkilenmiş olsa da, özellikle figür tekniğini önün ötesine götürebilmiştir. Hayatı ve kişiliği tartışmalı olsa da yeteneği ve desen tekniğine getirdiği enerji tartışılmazdır.
12 Haziran 1890'de Viyana, Avusturya'da doğdu. Annesi, zengin bir banker ailenin kızı, babası ise bir demiryolu istasyonunun yöneticisiydi. Yaşadıkları küçük kasabada (Tulin) ilkokul bulunmadığı için, ilkokulu dayısının ve teyzelerinin yanında; önce Krems, sonra Klosterneuburg kentlerinde okudu. Yazları ziyaret ettiği ailesi arasında kızkardeşi ile (bazı biyografilerde ensest ilişki olarak yorumlanan) büyük bir yakınlık bulunmaktaydı. Egon 14 yaşındayken babası aklı dengesini kaybetti ve ertesi yıl öldü. Ekonomik bir kriz yaşayan annesi, oğlunu Viyana'da yaşayan ağabisinin yanına, bankerlik öğrenmesi için gönderdi.
Yıllardır annesinin desteği ile resim yapmaya alışmış ve bunu seven Egon, dayısının tüm itirazlarına rağmen Gustav Klimt'in devam etmiş olduğu Vienna Güzel Sanatlar ve Zanaat Okuluna başvurdu; buradan reddedilerek, daha geleneksel bir sanat eğitimi veren Güzel Sanatlar Akademisine refere edildi. Akademinin giriş sınavlarını büyük başarıyla kazandı ve 1906 yılında, 16 yaşında, akademi öğrencisi oldu. Hemen ertesi yıl hayranı olduğu Klimt'i ziyaret ederek yaptığı eserleri gösterdi. Klimt, genç sanatçıdaki büyük yeteneği görerek onu desteklemeye başladı. Desenlerini satın aldı, sponsorlarla tanıştırdı, evindeki toplantılara davet etti ve Sezession grubuna bağlı sanat atölyesi olan Wiener Werkstütte ile tanıştırdı. Schiele, kıyafet ve ayakkabı tasarımından kartpostala kadar çok çeşitte ürün çıkardıktan sonra 1908 yılında; Klosterneuberg'de ilk grup sergisini açtı.
1909 yılında 3. sınıfı bitirdikten sonra Akademi'yi bıraktı ve kendi stüdyosunu açtı. Bazı biyografilere göre bu dönemde pornografi kolleksiyoncuları için ürünler yaratarak geçimini sağladı. Atölyesine sık sık ve serbestçe gelen küçük çocukların erotik olan ve olmayan resimlerini yaptı. Bu nedenle 1912 yılında tutuklandı ve bir ay hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı.1915 yılında Viyana'nın Galerie Arnot galerisinde açtığı ilk kişisel sergisi için hazırladığı posterde kendini St. Sebastian olarak göstermiş olması ve gösteriş şekli; narsizm, teşhircilik ve kınanma duygularıyla savaştığının; bu savaşı kaybetmeye başladığının işareti olarak gösterilir. Gene 1915 yılında stüdyosunun karşısındaki evde oturan Edith ve Adele isimli iki kardeşle tanıştı. İkisi ile de yaşanan bir flört döneminden sonra, Edith ile (ailelerinin itirazına rağmen) evlendi. Evlendikten 4 gün sonra askere çağırıldı.Savaş alanından ve savaşın yarattığı yokluklardan uzak geçen bir askerlik dönemi yaşayan sanatçı, savaşa rağmen, Avusturya'nin önemli ressamlarından biri olarak ün yapmaya devam etti. Avusturya'nin, savaştaki tarafsızlıklarını koruyan İskandinav ülkeleri önündeki imajını geliştirmek için devlet tarafından düzenlenen resim sergisinde eserlerini sergilemesi istendi. 1918 yılında gerçekleşen Sezession'un 49. sergisinde baş ressam olması önerildi. Duyuru posterinde kendisini son akşam yemeğini yiyen İsa olarak resmettiği sergi, savaşa rağmen büyük başarı kazandı. Shiele'nin desenlerinin fiyatı kat kat arttı ve sayısız portre komisyonu aldı. Edith ile birlikte daha lüks bir atölyeye taşındılar, ancak mutluluk kısa sürdü. 19 Ekim 1918'de Edith, karnında taşıdığı bebek ile birlikte hayata veda etti. Karısının ve çocuğunun ölümüne sebep olan İspanyol gribine yenik düşen Schiele de 31 Ekim 1918'de vefat etti.Birçok eleştirmene göre kendi özgün stilini tam olarak geliştiremeden, henüz 28 yaşındayken ölmüştür.
=>Philip Guston
Philip Guston, (d. Montreal, Kanada, 27 Haziran1913 – ö. Woodstock, New York, ABD, 7 Haziran1980) ABD'li ressam. Önceleri New York ekolü etkisiyle soyut dışavurumcu bir tarz benimsedi. Daha sonra, 1960'larda yeni dışavurumculuğa yöneldi, karikatürümsü resimlerinde kişisel simgeler ve nesneleri konu edindi.