Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
14:01, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Pazartesi, 08 Aralık 2025 - 14:01
Arama
MaviKaranlık Forum
Hikayeler ve Öyküler -2-
-
Tek Mesaj #1696
arwen
Ziyaretçi
13 Aralık 2008
Mesaj
#1696
Ziyaretçi
Orda Bahar Geldi Mi Bilmem Ama...
Bir gün kasabamızın küçük patikasından yukarı doğru tırmanıyordum. Güzel bir bahar gününün tadını küçük bir gezintiyle çıkarmak üzere dışarı çıkmıştım. Önünden geçmekten
çocukluğumdan beri korktuğum o kocaman bahçeli
siyah boyalı
kasvetli eve yaklaştıkça geri dönmek istiyordum fakat içimdeki mutluluk o gün korkumu yendi. Evi biraz geçmiştim ki
kapıdan biri çıktı. Bir süre yavaş yavaş beni takip etti. En sonunda dayanamayarak arkama döndüğümde karşımda solgun yüzlü
on-on bir yaşlarında küçük bir çocuk gördüm. Kendisine döndüğümü görünce ürkerek geriye birkaç adım attı. Tam gidecekken:
_ Dur küçük
benden bir şey mi istiyorsun? dedim. Ne kadar çekindiği gözlerinden okunuyordu. Yanına yaklaştım ve gülümseyerek:
_ Söyle küçük
çekinme! dedim. Biraz duraksadıktan sonra:
_ Şeyy
' aslında ben size bir şey sormak istiyordum ama' Buna izin verir misiniz?
_ Tabi sorabilirsin' Ama mümkünse kolay bir şey sor! dedim ve gülümsedim. O da gülümsedi fakat dudaklarındaki gülümsemede manasını çözemediğim bir acı vardı. Ancak o zaman bu küçüğün yüreğindeki acıyı sezinledim.
_ Ben şeyy' Ben cennete bir mektup göndermek istiyorum. Ama bunu nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Ve
bunu bana söyleyecek kimsem de yok' Bahçede otururken
evin önünden ilk geçecek olan kişiye bunu sormaya karar verdim ve siz de' diyerek devam etti. Bir süre söylediklerini hiç duymadım. Demek
bu kez beni o evin önünden geçerken cesaretlendiren
Allah'ın benim bir çocuğu sevindirmemi istemesiydi. Bir süre sonra sözlerini bitirdi. Sustuğunu fark ettiğimde yüzüne baktım. Öyle ümit dolu ve yalvaran gözlerle bakıyordu ki dayanamadım ve:
_ Belki de sana yardım edebilirim küçük
ne dersin?
_ Gerçekten mi? Bunu yaparsanız inanın çok mutlu olurum. Ve
ve size bu mektubu okurum. Biliyor musunuz
ben sadece bu mektubu yazabilmek için aylardır kendi kendime okuma-yazma öğrenmeye çalışıyorum. Babam beni hiç okula göndermedi de' Bir an durdu
bir başka yarası kanamıştı belli ki' Yere eğdiği başını kaldırdı ve sesini biraz daha yükselterek:
_ Hem
bana yardım ederseniz bu iyiliğinizin karşılığını büyüdüğümde mutlaka size öderim.
_Ah küçük
bana hiçbir şey ödemen gerekmiyor. Ne şimdi
ne de büyüdüğünde. Madem cennete bir mektup göndermek istiyorsun öyleyse beni
mektubu göndereceğin kişinin mezarına götür.
_Hemen şimdi mi?!
_Tabi şimdi
yoksa hemen göndermek istemiyor musun?
_Evet
tabi ki istiyorum
hemen gidelim' Ama durun bir dakika. dedi ve cebinden yeşil bir zarf çıkardı:
_Bunu size okuyacağımı söylemiştim. Eğer söylediysem
bunu yapmalıyım
öyle değil mi? Ama
siz isterseniz tabi'.
_ Ama küçük bu
senin için çok özel olmalı.
_Haklısınız çok özel
ama size okumak istiyorum...
_Peki öyleyse
madem bunu istiyorsun. dedim ve elimi omzuna attım
sonra da yürümeye başladık. Gülümseyerek zarfı açtı sonra
hiç değişmeyen o acı gülümsemesi ile'
_Aslında bu bir şiir' Anneme ancak böyle anlatabileceğimi düşündüm duygularımı' dedi. Kağıdı açtı ve okumaya başladı:
ORDA BAHAR GELDİ Mİ BİLMEM AMA'
Hani
bir zaman bacağını kırdığım için
Çok kızdığın
küçük bir masam vardı'
Onu tamir etmek için çok uğraşmıştın hani'
Şimdi o kırık masa
Benim tek arkadaşım.
Şimdi o kırık masanın başında
Ağlamakla geçiyor günlerim.
Unutmadan
beni hiç yalnız bırakmayan
Belki de bırakamayan demeliyim
Bir de küçük pencerem var odamda'
Aaa
o da ne
penceremin önüne
Küçük
zavallı bir güvercin kondu'
Kim bilir
kime ait'
Kim bilir
annesi nerde'
Belki onun annesi de cennettedir
Senin yanındadır belki de'
Biliyor musun
Ben de ona benziyorum bir parça
Onun gibi zavallı
yapayalnız bu dünyada'
Ama bu güvercini
Burada ilk defa görüyorum ben'
Bir şeylerin habercisi olmalı'
Yoksa tabiat anadan mektup mu getirdi bana'
Aman Allah'ım!..
Yoksa bahar mı geldi?..
Yoksa
kışın o soğuk
O kapkaranlık günleri sona mı erdi?..
Lütfen
lütfen izin ver anneciğim'
Emin ol birkaç dakika sonra tekrar döneceğim'
'Bu kadar anlayışlı olduğun için
Gerçekten çok teşekkür ederim'
'
Şimdi geldim anneciğim.
Seni beklettiğim
Birkaç dakika da olsa
Mektubu geciktirdiğim için
Çok özür dilerim'
Bu birkaç dakikada neler gördüm bir bilsen
Bir bilsen anneciğim
O kuş cıvıltıları
O yumuşacık güneş ışınları
Ve hiçbir zaman bana arkadaşlık etmemiş olan
Hayalimdeki sevgili arkadaşlarımın kahkahaları
Sen gittiğinden beri
Benden nefret eden babamın bakışları ile
O kadar karşıt ki birbirine'
Hayat bu mu anneciğim?..
Hayat
baharda kış yaşamak mı her zaman?..
...Hani
bana kardeşlik
mutluluk hikayeleri anlatırdın
Hani hep bahardan
onun güzelliklerinden bahsederdin.
Çiçeklerden'
Yemyeşil çimenlerden'
Ve onların üzerinde zıp zıp zıplayan
Bembeyaz tüylü keçilerden'
Sen gittiğinden beri
Bunları anlatan kimse yok bana.
Aslında kimsenin
Anlatacağı hiçbir şeyi yok'
Halbuki benim o kadar çok var ki'
Ama kime
nasıl anlatırım?..
Nasıl paylaşırım
şu küçücük kalbime sığmayan
Kocaman sevgiyi'
Nasıl paylaşırım senin sevgini'
Hem kim dinler ki beni
Kim umursar ki?..
Şimdi yanımda olsaydın
(Ki herhalde yanımdasındır!)
Herhalde bu güzel bahar gününde
Benim
bu karanlık odada
Bu kırık masanın başında
Yalnız başıma oturmama izin vermez:
'Hadi birlikte dolaşmaya çıkalım.' derdin.
Beni mutlu etmeyi çok iyi bilirdin.
(Ve ben de seni!..)
Teklifini duyar duymaz
Hemen boynuna sarılır öpücüklere boğardım seni..
Sonra birlikte küçük tepemize tırmanır
Orda ıslak çimenlere otururduk'
Başımızı gökyüzüne kaldırır
O sonsuz maviliği seyre dalardık'
Dizlerine koyardım başımı sonra'
Ama sen yoksun ki'
Belki
birlikte en mutlu olacağımız zamanlarda
Beni bırakıp gittin...
Yoksa orda
Burada olduğundan daha fazla mı mutlusun?..
Oradaki çiçekler daha fazla mı güzel?
'Orda bahar geldi mi bilmem ama
Burada geldi'
Kimi canlılar yeniden başladılar yaşamlarına.
Rengarenk çiçekler açtı yeniden'
Tabiat hayata döndü anneciğim'
Kış günlerinin
bu karanlık mevsimin bitişi
Hayata döndürdü onları
Sen neden dönmüyorsun anne?...
Yoksa kışın bittiğinin
hala farkına varmadın mı sen?..
Kış bitti anneciğim
Duyuyor musun
bitti!..
Neden hala hayata dönmüyorsun
Diğer çiçekler gibi'
Orda mevsim hep bahar mı yoksa?..
Kış olunca
burada solacağından mı korkuyorsun?..
Yoksa
yoksa bıktın mı bahardan!..
'Yoksa orda hiç mi gelmiyor bahar?..
Özledin mi?..
Öyleyse buraya gel
Yeniden mutlu olalım seninle'
Hayata yeniden başlayalım
birlikte'
Korkuyor musun yoksa?..
Orda bahar geldi mi bilmem ama
Burada çoktan geldi ve SENİ BEKLİYOR!..
Mektubu bitirdiğinde ikimizin de gözleri yaşlarla dolmuştu. Farklı olarak ben gözyaşlarımı gizlemeye çalışıyordum sadece. Birazdan mezarın bulunduğu yere ulaştık. Bu mezarlığı daha önce hiç görmemiştim. Kapıda durduğumuzda:
_Özür dilerim
sizi üzmeyi asla istemezdim. Affedin beni lütfen' Şimdi ne yapmam gerekiyor?..dedi. Ben de:
_Aaa
önemli değil küçük
asıl ben sana teşekkür ederim ki böyle özel bir şeyi benimle paylaşman gerçekten çok mutlu etti beni. Şimdi yapman gereken tek şey
annene ona bir mektup getirdiğini söylemek ve mektubu mezarın üzerine bırakmak. Yarın gelip baktığında mektubu aldığını göreceksin. dedim .
Birlikte annesinin mezarının olduğu kısma doğru yürüdük. Benim ürperişlerime karşılık o
şaşılacak derecede soğukkanlıydı. Fakat bu ancak annesinin isminin yazılı olduğu mezar taşını görünceye kadar devam etti. Onu böyle hıçkırıklara boğan bir mermer parçasıydı işte' O güne kadar hiç böyle içten ağlayan birini görmemiştim. Gördüğüm manzara karşısında fazla dayanamadım ve ben de ağlamaya başladım. Ellerimle gözyaşlarımı silerek onu annesiyle baş başa bırakmak için kapıya kadar yürüdüm. Kapıda durup onu izlemeye başladım sonra. Ağlamayı bırakmış
gözlerini mezar taşına dikmişti. Kımıldamadan öylece oturuyordu. Ne garip
her taraf bir ölüm sessizliğiyle kaplanmıştı. Daha biraz önce cıvıl cıvıl şarkılar söyleyen doğa birden bire susup küçük bir çocuğun hıçkırıklarını dinlemeye başlamıştı sanki. Birazdan elindeki zarfı bıraktı ve yanıma geldi. Yeniden elimi omzuna koyarak:
_Mutlu olmalısın küçük' dedim. Gözlerini bana kaldırarak:
_Neden? diye sordu kısık bir sesle.
_Çünkü cennete mektup gönderen ilk insan sensin!.. dedim. Kalbimi sızlatan o acı gülümsemesiyle cevap verdi:
_İsterseniz
sevgili ablacığım
bu oyuna daha fazla devam etmeyelim!
_Ne
nasıl yani
ne demek istiyorsun sen küçük?
_Ben cennete asla mektup gönderemeyeceğimi biliyorum aslında'
O an şoka uğradım işte' Ne diyeceğimi bilemedim. Belliydi
bir şey söylememi bekliyordu. Ama ben sadece eğildim ve sıkıca sarıldım ona. Sonra elinden tuttum ve geldiğimiz yoldan yavaş yavaş geri döndük. Onu evinin kapısına bıraktığımda dönüp bir kez daha baktım eve. Bu kez o kadar da korkunç görünmüyordu. Demek bu evin içinde de böyle bir yürek yaşıyordu'
O günden sonra birkaç kez daha karşılaştım küçükle. Hep aynı yöne
annesinin mezarına doğru gidiyordu. Ama nedense ikimiz de hiç birbirimize bakmadık
hiç konuşmadık. Bir ay sonra
bir yağmurda fazlaca ıslanarak zatürree olduğunu öğrendim. Çok üzüldüm ve korkumu bir kez daha yenerek evine gittim. Kapıyı çaldım
fakat kapı açıldığında
ne söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Nihayet kapı açıldı
orta yaşlı
esmer
iri yapılı
deyim yerindeyse tam tahmin ettiğim gibi bir adam açmıştı kapıyı. Bu
onun babası olmalıydı:
_Buyurun
bir şey mi istediniz? dedi. Sesinin tonu çekingenliğimi bir kat daha artırmıştı
cevap veremedim.
_Bir şey mi istediniz? dedi tekrar. Kendimi biraz toparladım ve:
_Şeyy
' Ben
oğlunuzun hasta olduğunu duydum da' Acaba onu görebilir miyim? Ben onun bir arkadaşıyım' diyerek cevap verdim. Sonra da içimden derin bir 'oh' çektim. Adam biraz şaşırdı ve 'Arkadaşı ha!' diye homurdanarak beni içeriye davet etti. Ev dışarıdan göründüğü kadar korkunç değildi. İki kat merdiven çıktıktan sonra en son kata ulaştık. Merdivenin karşısındaki kapıyı iki kez tıklattı ve açtı. İçeriye başını uzatarak:
_Seni görmek isteyen biri var
arkadaşınmış dedi ve kapıyı biraz daha açarak bana tekrar:
_Buyurun
dedi ve kendisi çıktı. İçeri girdim sonra. Solgun yüzlü küçük daha bir sararmış
daha bir zayıf düşmüştü. Hafifçe başını kaldırdı ve gülümsedi. Bu kez içten bir gülümseyişti bu:
_Geleceğini biliyordum! dedi. Ben de ona gülümseyerek:
_Ne o küçük
hasta mı oldun? Seni yaramaz
ne işin vardı o yağmurda senin dışarıda?
_Anneme gitmiştim
her zaman olduğu gibi bana cevap vermesi için yalvarmaya... Hava çok güzeldi ama birden bire'
_Birden bire yağmur bastırdı
değil mi? Ee
bahar bu
ne olacağı belli olmaz ki!..
_Haklısın
bahar bu!
_Bak bunu çok sevdim.
_Neyi?
_Bana 'sen' demeni. Bundan sonra senin tek arkadaşın o kırık masa olmayacak. Çünkü ben varım.
_'Bundan sonra'... Benim için bundan sonra olursa tabi'
_Evet tabii'
O sırada duraksadım
sözümü tamamlayamadım
kırık bir masa çekmişti dikkatimi. Küçük bir pencere bir de. Gerçekten
oda tıpkı şiirde söylediği gibiydi
karanlıktı. Masanın üzerinde aynı yeşil zarfla kağıt vardı. Masaya baktığımı görünce:
_O masa
dedi.
_Evet diye karşılık verdim.
_Geleceğimi nerden biliyordun sen bakalım?
_Annem söyledi!
_Annen mi söyledi
nasıl yani?..
_Şimdi gerçekten mutluyum
biliyor musun.
_Neden
yani' neden şimdi?
_Çünkü şimdi
gerçekten cennete mektup gönderen ilk insan olduğumu biliyorum...
Kafam karışmıştı. Hiçbir şey anlamıyordum küçüğün söylediklerinden. En sonunda:
_Annem dün gece mektubuma cevap verdi
dedi.
_Nasıl?.. Ya küçük ne diyorsun sen?
_Dün gece rüyamda gördüm onu. Mektubu aldığını
şiirimi de çok beğendiğini söyledi. O da mektup göndermek istemiş
ama bu mümkün olmadığı için yapamamış ve rüyamda benimle konuşmaya karar vermiş.
_Ee
sonra?
_Aslında yanıma da gelmek istiyormuş ama maalesef bu da mümkün değilmiş!... Ve
biliyor musun
ben onun yanına gidecekmişim'
Bunu duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Bazen rüyaların gerçekle ilişkisi olduğunu ya da ölülerin rüyalara girdiğini filan duymuştum ama' Demek yakında' Hayır
hayır bu olmamalıydı
ölmemeliydi küçük. Oturduğum sandalyeden kalktım ve yatağına
onun yanına oturdum. Sanki
ona yakın olup elini tuttuğumda gitmeyecekti. Bir an duraksadı
yutkundu ve devam etti. Ara sıra bir öksürük nöbeti bölüyordu konuşmasını:
_Biliyor musun
orda da mevsim baharmış. Tıpkı burada olduğu gibi
çok güzel geçermiş orda da bu mevsim. Senden bahsettiğini söylemiştim
değil mi? Ah evet
senin bugün buraya geleceğini
sana teşekkür etmemi ve seninle vedalaşmamı söyledi.
_Hey
ne vedası küçük
nereye böyle!.. Hem bak elin de bende
bırakmıyorum seni' dedim ve hıçkırıklara boğuldum.
_Ağlama
bana böyle mi veda ediyorsun?!.. Hem sen de bana mektup yazarsın. Emin ol bütün mektuplarına cevap veririm. Bilirsin sözüm sözdür'
_Bilirim küçük
verirsin
sözünü tutarsın sen'
_Ama' sen de bana yazacaksın
söz mü?...
_Söz küçük
yazacağım
ama ne diyorum ben böyle
sen bir yere gitmiyorsun ki
küçük lütfen!..
_Hoşça kal
seni çok seviyorum... Teşekkür ederim'
_Güle güle demeyeceğim küçük
gitme lütfen'
_...
_Küçük
hey sana söylüyorum
gitme diyorum
gitme
gitme' Ve cesede sarıldım. Öylece belki akşama kadar ağladım. İsmini de cenazenin olduğu gün öğrendim. Sormaya hiç gerek duymamıştım
o da söylemeye'Ona 'küçük' demek hoşuma gitmişti. Mektuplarıma da hep 'Küçüğe!' diyerek başladım. Fakat hiçbir mektubuma cevap vermedi küçüğüm. İlk defa sözünde durmuyordu belki de
ama bu onun elinde değildi
ne yazık!.. Çok merak ettim
ama bir kere olsun anlatmadı bana cennetin baharını. Bugün ölümünün birinci yıldönümü. Evet küçüğüm
tam bir yıl oldu sen gideli. Pırıl pırıl bir güneş ve kuş cıvıltıları içinde güzel bir bahar günü
tıpkı geçen yıl bugün olduğu gibi' Ve şimdi
sana söylemek istediğim tek bir şeyim var küçük:
'Orda bahar geldi mi bilmem ama
Burada çoktan geldi ve SENİ BEKLİYOR!...'
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 14:01
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...