NERDESİN
Göğe baktım gözü yaşlı,
Yere baktım yer yaslı,
Sular bugün kan tadında,
Eski-yeni, büyük-küçük, kara-kızıl
Tüm dertlerim burdalar, sen nerdesin.
Sen ve kuşlar, gözyaşının gözyaşına benzediği kadar benziyorsunuz
Vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği şarkıyı söylüyor onlar
Bu sabah yine kondular tel örgüye
Beni acımla baş başa bırakmadılar.
Sen nerdesin.
Hava soğuk, dışarda kar yağıyor.
Her zaman ellerim üşürdü, bugün içim üşüyor.
Hasretin geldi, hayalin geldi, bak kokunda geliyor
Bugün Yakup oldum bree hey, hey acıların kadını
Sen nerdesin?
Gelmeyecek , Geri Dönmeyecek Sevgiliye ...
Bazen aşk gider... Günler geçer ardından. Ve aylar. Bazen de yıllar… Bebekler büyür. İnsanlar yaşlanır. İnsanlar ölür. Eşyalar eskir. Evler yıkılır. Kurur ağaçlar. Sokakların adı değişir. Anılar belleğin acımasızlığına teslim olur. Sevilen unutur... Seven yanar...
Bazen aşk gider... Ve hayat da gider onun peşinden. Sen terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın. Bir sabah uyanırsın ki, gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir. Aynada tek parça görünen bedenin, aslında içinde lime limedir. Nefes diye içine çektiğin, ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır. Her sabah ölmeyip, neden uyandığına lanet edersin.
Bazen aşk gider... Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit öylece bakakalırsın arkasından. Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır. Zaman dursun, saatler geçmesin istersin…
"Tanrım, ne olur gerçek olmasın, ne olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde bir başka tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki, hiçbir şey sormam ona, bu geceyi yaşanmamış sayarım, unuturum, yeter ki aşık olmasın…"
İçinde durmaksızın çığlık atar dualar. Ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın Tanrı bile gider peşinden. Sonra sabah olur. Güneş doğar. Aşkın gelmez bir türlü. Bir gecede değişir ömrün. O bir türlü inanmak istemediğin kader seninle alay eder gibidir. Ömrünü adadığın, yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede bir başka hayata karışmıştır işte... Bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur. İnanamazsın...
Bazen aşk gider... Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın. Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları. Çekmecelerden çıkan her giysi parçası onunla geçirdiğin anların tarihiyle ağırlaştıkça ağırlaşır. Onun kollarında geceler boyu cennet uykulara karıştığın yatak sen giderken utancından bakamaz yüzüne. Doğmamış bebeğinin yerine koyup büyüttüğün cam önündeki o küçük mor menekşe, yapraklarına kondurduğun veda öpücüğündeki hasrete büker boynunu. Valizlerini kapı önüne yığıp, yüzün sırılsıklam, son bir sigara için koltuğa yığılırsın. Gidiyorsundur işte. Aşkını kendi ellerinle bir başka aşka teslim edip… Ömrünü onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, sevdanı onun sevdasına ekleyip…
Bazen aşk gider... Ve adresi değişir evinin. Sesinin tonu değişir. Yüzünün rengi… Yatağının sıcaklığı… Yediğin yemeğin tadı… Uykuların değişir. Ve rüyaların…
Her akşam açıp girdiğin kapıdan başka bir sevda giriyordur artık. Her gün oturduğun koltukta o bakmaya doyamadığın gözlerin ışığında başka bir sevda oturuyordur şimdi. Yıllardır evinde ağırladığın, masalarına konuk olduğun, hayatlarını paylaştığın dostlarının kahkahaları arasına bir başka ses karışıyordur artık. Senin gölgene alışkın duvarlar bile çoktan kabullenmiştir yokluğunu. Her gece uyuduğun yastığa bir başka sevda kokusunu bırakıyordur. O öpmeye kıyamadığın dudaklarda bir başka sevdanın adı… Aşkının o tek cennetin bildiğin uykularında bir başka sevdanın rüyaları…
Bazen aşk gider... Ve anılar da gider peşinden. Siz hiç o yüreğinize sığdıramadığınız aşkınızı bir başka aşk için ağlarken gördünüz mü? Ben gördüm. Kör oldu gözlerim onunla sevdasına ağlamaktan. Bir alev topu gibi onun için çığlık çığlık yanarken, siz hiç aşkınızın önünde diz çöküp, "Bu kadar çok seviyorsan sakın bırakma onu, sana kıyamam, ne olur git" diye yalvardınız mı? Onu bir başkasının kollarında düşünürken, siz hiç geceler boyu aklınızı kaçırmamak için kendi kendinize bağırdınız mı: "Unut onu, unut onu, unut onu, unut ya da öl"
İçinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını bastırsın diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınız mı? Gözyaşları içinde yastığınıza gömülüp, her Tanrı ya sığınmak istediğinizde, artık başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp, dua etmekten vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?
Siz hiç yana yana sevdiğiniz bir sevgilinin yoluna gençliğinizi serip, yoluna kalbinizi serip, yoluna ömrünüzü serip güle güle bir başka aşka uğurladınız mı?
Bazen aşk gider... Ama ölüm gelmez bir türlü. Ne yapsanız da öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği ömrünün alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza… Anlarsınız, aşktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen… Vefasız bir unutuşa kurban olsa da solup, yitmeyen… Hayattan soğutup, size ölümü özleten… Ölü bir bedende canlı kalmakta direnen… Anlarsınız aşktır bu… Onun asaletine sattığınız ömrünüzü bir daha geri alamama pahasına... Anlarsınız aşk olduğunu...
Ama bazen aşk gider... Aslında bilirsiniz nereye gittiğini...Günler geçer ardından. Ve aylar. Bazen de yıllar… Bebekler büyür. İnsanlar yaşlanır. İnsanlar ölür. Eşyalar eskir. Evler yıkılır. Kurur ağaçlar. Sokakların adı değişir. Anılar belleğin acımasızlığına teslim olur. Sevilen unutur... Seven yanar...
Bazen aşk gider… Ya da siz gittiğini sanırsınız. Ya da aşk gitmiştir... siz okyanus sızısı sevdanızı içinizdeki denizin uçuk mavisine gömmeye çalışırsınız...
Son düzenleyen caner gözübüyük; 28 Mayıs 2006 15:00
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi