Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
MİSAK-I MİLLİ
12 Ocak 1920’de İstanbul’da çalışmalarına başlayacak ve tarihe son Osmanlı Mebusan Meclisi olarak geçecek olan parlamentoyu oluşturan milletvekillerinin bir kısmına, Ankara’da bir eylem planı çerçevesinde çok önemli bir “misak” (yemin)tan söz edilmiştir. Bu misak ileride, Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi programı ve cumhuriyet Türkiyesi’nin dış politikasının dayandığı temel argümanlarından biri olacaktır.

Bu misak, Erzurum ve Sivas Kongreleri temel alınarak saptanan prensip kararlarını içermekte olup, 1920 yılının ilk günlerinde, tek tek ya da ikisi üçü bir arada Ankara’ya gelen milletvekilleriyle yapılan görüşmeler sırasında saptanıp kaleme alınmış, Heyet-i Temsiliye’nin tüm üyelerine imzalatılmış, heyette yazmanlık ve sözcülük görevi yapmakta olan Trabzon milletvekili: Hüsrev Sami (Gerede) Bey’e teslim edilip, İstanbul’a gönderilmiştir.

“Misak-ı Milli” (Ulusal Yemin) olarak bilinen ve tanınan bu metin, 28 Ocak 1920 tarihinde Osmanlı Mebusan Meclisi’nde yapılan bir gizli toplantıda “Ahd-ı Milli Beyannamesi” adı altında kabul edilmiştir. 12 Şubat 1920 tarihinde Mebuslar Meclisi, Edirne Milletvekili Şeref Bey’in önerisi üzerine, Misak-ı Milli’nin bütün dünya parlamentolarına ve basına açıklanmasını kararlaştırmıştır.

Bu konuda yüce önder Mustafa Kemal Atatürk düşünzesini belirtmiş ve son noktayı koymuştur
" Efendiler, meselenin bir daha tekrarlanmaması ricasiyle bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada istenilen ve Yüce Meclis’imizi oluşturan kişiler, yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Lâz değildir. Fakat hepsinden oluşmuş İslâm ögeleridir. Samimî bir topluluktur. Bundan dolayı, bu yüce heyetin temsil ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için karar verdiğimiz emeller, yalnız bir İslâm unsuruna ait değildir. İslâmi unsurlardan oluşmuş bir kütleye aittir.

Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan, sınır meselesi tâyin ve tespit edilirken, millî sınırımız İskenderun’un güneyinden geçer, doğuya doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü içine alır. İşte millî sınırımız budur dedik! Halbuki Kerkük’ün kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Bundan dolayı korunması ve savunmasıyla uğraştığınız millet doğal olarak bir ögeden ibaret değildir."
Son düzenleyen Safi; 26 Ocak 2017 19:51
Quo vadis?