Arama


_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
27 Aralık 2008       Mesaj #46
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Günümüzde Ergen Olmak

Bugünün dünyasında ergen olmak bir kuşak öncesinden bile çok farklı olup, ergenin karşısına çıkan uyaran bolluğu geçmişte hiçbir kuşakta görülmemiş çeşitliliktedir. Böyle bir çeşitlilikle baş etmek, bunları düzene sokmak ve arasından doğru seçimleri yapmak ergen için olduğu kadar ebeveyn için de zordur. Ergenlik zaten kendi içinde karmaşık ve zor bir dönemdir. Artık çocukluktan çıkmış olan genç hayatla ilk kez tek başına ciddi pazarlıklara girer. Bir yandan, "Ben kimim?", "Hayatımda neler önemli?", "Geleceğimi nasıl şekillendireceğim?" gibi sorulara cevap ararken, bir yandan da bu gelişim evresinin karşısına çıkardığı fizyolojik ve duygusal değişimlerle baş etmeye çalışmaktadır.

Ebeveynler açısından bakıldığında ise benzer bir karmaşa onlar tarafından da yaşanmaktadır. Özellikle, yardımcı olmaya çalıştıkları ilk çocukları ise, ergenin karşılaştığı olayları onlar da yeni yeni tanıyor ve nasıl baş edeceğini kendileri de tam olarak bilmiyordur. Diğer bir yandan çevrenin sunduğu çeşitliliklere ve yeniliklere ergenler çok daha hızlı uyum sağlarken, anne-baba onlardan geri kalmaktadır. Kendi gençliklerinde karşılaşmadıkları bu yenilikleri sindirebilmeleri onlar için daha da zordur. Kısacası ergenin sorularına cevap aradığı bu dönemde, anne-baba kendisi de bir gelişim evresinden geçmektedir ve onlar da soru sormakla meşguldür.

Ailelerin bu zorlu dönemle baş edebilmelerinde çok önemli bir unsur aile içi sınırlardır. Her ailenin günlük yaşantısında izlediği bir tipik düzen, bir karşılıklı etkileşim örüntüsü vardır. Bu düzen ya da örüntüleri şekillendiren etkenler o ailenin özel durumundan, ailenin içinde bulunduğu kültürden, ve evrensel bazı kurallardan kaynaklanır. Bu örüntüleri oluşturan ilişkiler zamanla aile içindeki sınırları belirler. Burada sınır sözcüğünden kastımız ailenin günlük işleyişini ve kimin kiminle ne şekilde davranabileceğini belirleyen kurallardır. Örneğin, bir çocuk büyükleriyle ne şekilde konuşabilir, kız ve erkek çocuklara nasıl ve ne kadar yaklaşmalı,arada ne kadar mesafe bırakmalı, anne- baba çocuklarına ne ölçüde karışabilir, gibi. Dile getirilen ya da getirilmeyen bu tür konuları düzenleyen kuralların tümü aile içi ilişkilerde sınırları belirler.

Ailedeki en önemli sınırlardan biri de kuşaklar arası ilişkileri belirleyen sınırlardır. Bu sınırları da ikiye ayırabiliriz. Bunlardan biri kişiler arası uzaklık-yakınlık dengelerini belirleyen bir sınır olup, kararların, duyguların ve kişisel bilgilerin ne ölçüde paylaşılacağını belirler. Örneğin, ergen önemli bir yere ne giyeceği konusunda annesinin fikrini alır, anne teyzeyi kızına çekiştirir Ğ bu yakınlık boyutudur. Kuşaklar arası yakınlığın düşük olduğu bir ailede bireyler bağımsız olur, ama yalnız da olabilirler. Yakınlığın yüksek olduğu bir ailede ise karşılıklı destek güvencesi vardır ve bununla birlikte bağımsızlık kısıtlanabilir.

Diğer bir sınır ise kuşaklar arası hiyerarşi ilişkisini içerir. Yani kimin kime üstün olduğunun, son kararların kimin kararları olacağının belirlenmesi. Hiyerarşi iki alanda belirir: kontrol ve bakım / koruma. Kontrolden kasıt, kimin sözünün geçeceğidir. Örneğin, hangi yaşta, neyi, ne kadar yapmasına izin var? Bakım ve korumadan kasıt da, şu: ergen sosyal çevrenin baskılarına uyum sağlamaya çalışırken kendi temel bakım ve güvenliğini tehlikeye atacak durumlarla karşı karşıya olduğunda anne-baba ne yapacak? Örneğin, kızı diyet yapmak uğruna sadece meyve yemeye başladığında veya oğlu arkadaşlarıyla maça gittiğinde başka gruplarla atıştığında, anne-baba ne yapacak?

Diğer tarafta ergenlerin ne yaşadığına bakacak olursak, öncelikle ben kimim, yolum ne, gibi sorulara cevap ararken, bir diğer taraftan da anne-babanın girişimlerini sorgular. Çocuklukta geliştirdikleri "en doğruyu annem-babam bilir" imajları gittikçe sarsılmaya başlar. Çevrelerindeki diğer anne-babalarla kendi anne-babalarını karşılaştırırlar. Zamanla tek doğrunun onlar olmadığını gördükleri gibi, onların hatalarını da fark ederler. Akran grubuna uymak için çabalayan ergen, onların desteğiyle de anne-babasına karşı çıkmaya başlar.

Ergen bir taraftan anne-babanın müdahale ettiği her konuda daha fazla izin ve özgürlük isterken, diğer bir taraftan bu özgürlükle nasıl baş edeceğini bilmez. Anne-babanın koyduğu sınırlarla savaşır, ancak kendisinin ne kadar özgürlüğü taşıyabileceğini de bilmez. Dolayısıyla ergenlere verilecek özgürlükler her zaman için kendini koruyabileceği bir çerçevede olmalıdır. Örneğin, 14 yaşında bir ergenin bara gitmesine izin verdikten sonra içki içmemesini bekleyemezsiniz.
Ebeveynler kendi değerlerini ve doğrularını çocuklarına aktarmaya ve onları potansiyel tehlikelerden korumaya çalışırken yaptırımcı gibi görünebilen girişimleri olabilir. Bu da kuşaklar arası çatışmaya yol açabilir. Bu çatışmalar bir ölçüde gelişimsel sürecin doğal bir parçasıdır. Burada önemli kriter çatışmaların düzeyidir. Çocukların kendilerini ve çevrelerini sorgulamaya hiç girmemeleri de bir problem teşkil eder. Çocuklar büyümeye çalışırken belli bir ölçüde anne-babalarını itme ihtiyacındadırlar. Ebeveynlerin bunu bir ölçüde kabullenmesi ve taşıyabilmesi gerekir. Tepkileri çocuklarının bu ihtiyacını inkar edip, onlara sırtını dönmek olmamalıdır. Çatışmalar, ilişkileri tamamen koparmayla veya hiyerarşiyi tamamen ortadan kaldırmayla sonuçlandığı taktirde, normal gelişimsel evrenin gerekleri aşılmış demektir.

Çatışmayla karşı karşıya kalan anne-baba çatışmayı çözmek için ne yapabilir? Ya "ben haklıyım" der, ya "o haklı" der, ya da "ikimiz de haklıyız" der. Anne-baba tamamen kendine paye verdiği zaman, yani kendi otoritesini sürdürmek uğruna yaptırımcı ve aşırı koruyucu davrandığı taktirde hiyerarşiyi arttırır. Örneğin, bilgisayarının başından kalkmayan çocuğunun bilgisayarını elinden alır. Bu durum zamanla ebeveyn diktasına kayabilir. Böyle bir tavırla karşılaşan ergen anlaşılmamışlık yaşayarak öfkelenir ve anne-babasıyla güç savaşına girebilir. Bu koşullar altında ergen anne-babasından uzaklaşır, kendisine daha zararlı olabilecek çözümlere kayabilir. Anne-baba diyalog kopukluğuyla karşı karşıya kalıp, korumak istediği yakınlığı yitirir. Aileden bu şekilde kopan çocuk birilerine bağlı olma ihtiyacı içinde alternatif aidiyetler arayıp, yanlış adreslere gidebilir.

Diğer bir uçta, çocuğuyla çatışmaya girdiğinde tamamen çocuğuna paye veren anne-babada da tam tersi bir durum söz konusudur. Çocuğun talepleri karşısında, onu mahrum etmemek için, makul olduğuna inandığı sınırları koruyamaz. Örneğin, cep telefonu olduğu halde, arkadaşlarındaki en yeni modeli isteyen çocuğuna yeni telefon alır. Bazı durumlarda ise anne-baba çocuğundan korkar. Onun kararlı ve ısrarcı tavrından ve bunun doğuracağı sonuçlardan çekinir. Onlar kadar kararlı bir şekilde fikrini savunamaz. Veya kendi kurallarının doğruluğundan emin olamaz ve mesajları açık bir şekilde veremez. Umar ki sevgisi ergeni durdursun. Anne-babası kendisiyle net olmayan genç de kendince doğru bulduğu çözümleri uygular.

Anne-babanın aşırı müsamahakar olup, denetimi tamamen çocuğa devrettiği durumlarda hiyerarşi tepe taklak olur. Ergen baş edemeyeceği bir özgürlükle karşı karşıya kalır. Anne-babasının aşırı ilgisi kendisini boğarken, denetimsizlik ve başıboşluk onu ürkütür. Bu durumda kendisini yalnız kalmış hisseder ve ailesine güveni sarsılır. Çözüm olarak güvende hissedeceği ve destek bulabileceği başka bir grup arayışı içine girebilir. İpleri tamamen çocuğun eline bırakmış anne-baba da endişe içinde, kurduğunu sandığı yakınlıktan faydalanıp ergenin hayatında neler olup bittiğiyle ilgili bilgi koparmaya çalışır.

Her iki durumda da ergen desteksiz ve yalnız, anne-baba ise çaresiz kalır. Her iki taraf da gittikçe birbirlerinden koptuklarını fark edip, telaşa kapılırlar. Geriye sağlıklı tek bir yaklaşım kalıyor: "Her ikimiz de haklıyız". Bu yaklaşımda tarafların duygularının anlaşıldığını hissetmesi ve çözümü birlikte üretmeleri esastır. Örneğin, şehirden çok uzakta oturan bir ailenin 14 yaşındaki çocuğu, aynı sitedeki arkadaşıyla birlikte taksiyle şehir merkezinde arkadaşlarıyla buluşmak ister. Anne-baba çocuğu için arkadaşlarıyla buluşmanın önemini anlar, ama taksiyle tek başına gitmesini doğru bulmaz. Sonuçta birlikte konuşup, farklı birkaç alternatifi tartıştıktan sonra, arkadaşıyla birlikte, onların şoförüyle gitmelerinde karar kılınır.

Burada önemli olan çocuğun talebine duyarlı olmak, gerekçelerini dinlemek, ancak koyulan kuralın çocuğun emniyeti için ya da ailenin ortak huzuru için olduğunu belirtmektir. En önemlisi, anne-babanın kendi gerekçelerini açık bir şekilde sahiplenerek ortaya koymasıdır. Çocuğun farklı düşünce ve öncelikleri, hatta değerlerinin oluşmakta olabileceğini kabul etmek gerekir. Çocuktaki farklılığı kabul etmek, farklılığa boyun eğmek demek değildir. Anne-babanın kurallarının hep esneyeceği anlamına da gelmez. Ama bir pazarlığın ilk kuralı, tarafların farklı pozisyonlardan yola çıktığını kabul etmektir.

Pazarlık sözcüğü burada çok yerindedir, çünkü karşılıklı fikir/talep alışverişinde taviz olasıdır. Ancak çocuğun sesini duyurma, talebini dile getirme hakkı, her istediğini yapma hakkı değildir. Aynı şekilde, anne/babaĞçocuk yakınlığı - "arkadaşlığı" - da eşitler arası sınırsız yakınlık anlamına gelmez. Sonuç olarak, anne-baba ebeveyn rolüne sahip çıkabilmeli, ailede temel yetkili ve sorumlu kişi olduğunu unutmamalıdır. Bunun yanı sıra, çocuğunun kendine yakın ama ayrı bir varlık olduğunu bilmeli ve buna saygı duymalıdır. Ergenin dünyasını anlayıp, onu yakından takip etme ihtiyacını ve mesajını, onun korumak istediği sınırlarını aşmadan yapmak gerekir.

Prof. Dr. Güler Fişek
Uzman Klinik Psikolog Virna Gülzari
Son düzenleyen Safi; 20 Haziran 2016 03:58