Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
6 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
bir örnek:


Mamak, Ankara'nın gecekondulaşma açısından en acı çeken ilçelerinin başında geliyor. 1930 lu yıllarda başlayan gecekondulaşmanın önlenmesine yönelik ilk çalışmaları Adnan Menderes yaptı. 1950-60 yılları arasındaki gecekondulaşma ivmesine gelince: Doğu kesiminde Cebeci yoğunlaşıyor ancak çevresi de gecekondular ile sarılıyordu. Yeni mezarlık çevresi ve Saime Kadın’ın yanısıra Mamak-Üreğil-Kayaş ekseni ve Cebeci’nin güneyinde Abidinpaşa, Topraklık, Balkeriz yöreleri gecekonduya açılıyordu. 1956 yılında Saime Kadın, Gülveren avan projeleri yapılmıştır.
mamakgenel
1953 tarihli 6188 sayılı Bina yapımını teşvik yasası ise belediyelere, ihtiyaç duyanlara arsa temini için izin veriyordu. Bundan sonra Ankara’yı en çok ilgilendiren ve Menderes Planı olarak da bilinen Uybadin/Yücel planı uygulamaya giriyordu. Devrin Başbakanı Adnan Menderes, büyük şehirleri gecekondulardan kurtarmak için ciddi çalışmalar başlatmıştı.


Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu: Göç, hızlı nüfus artışı, gecekondulaşma ve şehir arazisi üzerindeki spekülatif talepler sebepleriyle bir süre sonra Jansen Planı uygulanamaz hale gelmiş ve 1955’te Ankara İmar Müdürlüğü, Ankara için yeni bir imar planı hazırlatma girişiminde bulunmuştu. Açılan uluslararası bir yarışma sonucu Raşit Uybadin ve Nihat Yücel’in hazırladığı plan seçildi.1957’de onaylanarak yürürlüğe giren plan Ankara’nın 2000 yılında 750 bin nüfusa ulaşacağı varsayımına göre hazırlanmıştı. Ancak Ankara bu nüfusa daha 1965’te ulaştı. Uybadin-Yücel planı gelecek gelişmeleri yönlendirmekten çok geçmiş ve güncel gelişmelerin yönlendirdiği, gecekondu ve şehir merkezi gelişmelerini değerlendiremeyen dar bakış açılı bir plan olmuştur. Yine de bu plan sayesinde bölgemizde özellikle Demirlibahçe’de düzenli bir yapılaşma sağlanmıştır. 1953 tarihli imar komisyonu raporuna göre Demirlibahçede arazi metrekare fiyatı 20 lira iken, Balkehriz (Abidinpaşa Semti) Bağları kesiminde 10-15.5 liradır. Menderes planları çerçevesinde Türkiye Emlak Bankası Gülveren’de (1954) 96 konut yaptırmıştır. Yine Gülveren Evleri adı altında 1957 yılında 60 konut yapıldığını görüyoruz. Bu yüzden bu semte 60 evler ismi verilmiştir. 1959 yılında yapılan Gülveren Sosyal konutlarının sayısı ise 432’dir. (Kaynak: Türkiye Emlak Kredi Bankası faaliyet raporları) 1950-58 yılları arasında kamu destekli yapı kooperatiflerine rastlıyoruz. Acıdır ki, bölgemizde bu dönemde yapı kooperatifleri kurulmamıştır. Bu bir bakıma gecekondulaşmayı hızlandırmıştır. Yücel/Uybadin Planında Cebeci Çevresinde eski Gülhane Hastanesinin doğusunda kalan Balkehriz ve Samanlık Bağlarında da gelişme önerilmiştir. Gene doğuda Mamak, Üreğil ve Kayaş’ta gelişmeler planlanmıştır. Bu dönemde şehir içinde yoğunluğu artırabilmek için eski yapılar yıkılıyor. İmar İdare Heyetinden yeni cephe hattı, irtifa, çatı katı hakkı, çatı katlarının tam kata tamamlanması için izin isteniyor, bahçeler ortadan kalkıyor, yapı derinlikleri, inşaat alanları, kat yükseklikleri ve bloklaşmalar artıyordu. Bu dönemde Demirlibahçe’de yoğunluk 200’e yaklaşıyordu.

1954 yılında Balkeriz’de eski Kayseri-Yeni Çöplük yolu açılmak üzere ihale edilir. 1956 yılında Balkehriz yolları genişletilir. 27.11.1956 yılında alınan bir kararla Cebeci-Demirlibahçe mıntıkalarını Gülveren ve Yeni mezarlığa bağlayacak yol çalışmaları başlatılır. 1957 yılında Gülveren -Mamak arasında 30 metre yolun yapımı planlandı. 1958 yılında Konservatuvar - Gülveren -Gülseren arasındaki yolun 50 metreye çıkartılmasına karar verildi.

1960’lardan sonra Akdere-Gülveren, Kayaş-Köstence ve Üreğil, Araplar-Dostlar arasında büyüme sağladı ve çevreden merkeze doğru yayıldı. Mamak, engebeli bir yapıya sahip olduğundan özellikle alt ve orta gelir sahibi hemşehri grupları tarafından yeni mahalleler kuruldu ve yerleşime açıldı. Daha sonra ilçenin kuzey ve doğusu da, gecekondulaşma hareketlerinin etkisinde kaldı.
1950-1960 döneminin ilk yarısında ise yoğun ve küçük mahalleler kapsamında Altındağ büyük bir gelişme göstermiş ve bu gecekondu nüvesi, Şafaktepe, Gülveren, Harman, Bahçeleriçi zinciri ile doğuya, Abididinpaşa ve Akdere ile güneye açılmıştır. 1955-60 yılları arasında ise gecekondu mahallelerine güneyde Türközü, güneydoğuda Kartaltepe, Tuzluçayır, Köstence, Küçük Kayaş mahalleleri eklenir. İmarlı ve yarı imarlı Saime Kadın ve Demirlibahçe yerleşmeleri mahalle olur. Altındağ yöresi de yeni mahallelerin eklenmesi ile Gültepe, Gülseren, Bahçelerüstü’nün açılması ile doğuya sarkar.


Şehir düzeyinde yoğunlaşan gecekondu nüfusu şehre yerleşebilmek ve varlığını yasallaştırabilmek için önce idari bir örgütlenme çerçevesine girmeye çalışıyordu. Tüm gecekondu yerleşmelerinin hedefi, şehir yönetiminin en ufak idari ünitesi olan mahalle statüsünü elde etmekti. Çünkü bu statü gecekondu nüfusuna şehir yönetiminin yasal bir parçası olmak imkanını sağlıyordu. Bölgemizin Mahalleleriyle ilgili kuruluş bilgilerini Mahalleler kısmında bulabilirsiniz.
1970’li yıllarda daha da yoğunlaşan bu süreç, 1980’li yıllara kadar sürdü ve Mamak’ta hızlı bir gecekondulaşma hareketi gözlendi. Sonuç olarak 1990’lı yıllarda tamamına yakını gecekondularla dolu bir şehirle karşı karşıya kalındı. Mamak’ın gecekondulaşmasında Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosunun bölgemizi fazla dikkate almaması da etkili olmuştur. Şehrin makro formunun denetlenmesi yanında özellikle batı koridorundaki gelişmelerin yönlendirilmesi büronun bir politikasıydı. Bu anlamda Sincan, Gecekondu Önleme Bölgeleri, Yeni Yerleşmeler, Batıkent, Ankara Organize Sanayi Bölgesi gibi gelişmelere katkı sağlama yanında, Belediye’nin Batıkent, Kızılay Yaya Bölgesi, tahsisli yol, Eski Ankara’nın korunması, Atatürk Kültür Sitesi, Altınpark gibi projelerinde de yapıcı ve yönlendirici bir rol üstlenmiştir. Bölgemize yönelik ciddi projelere imza atılmamıştır.


Oysa Mamak ve çevresi Ankara’nın en güzel yerleriydi. Hatip Çayı, Ankara’nın soluk almasını sağlıyordu. Nitekim 1930’lu yıllara kadar ve daha sonraları Ankaralılar bayram günleri aileleriyle birlikte Hatip Çayı ve İncesu derelerinin kenarında ve Kayaş bahçelerinde eğlenmişlerdir. (Gazi Üniversitesi, Müh. Mim. Fak. Der. Cilt 20, No 1, 137-144, 2005) 1950’li yıllarda da Kayaş ve çevresinin ailelerin gezi ve piknik alanı olarak tercih ettikleri bölge olduğunu görüyoruz.
Gecekondu ailesi, toplumsal değer ve alışkanlıkları bakımından bir ucu köyde, öbür ucu şehirde iki aile tipi arasında bir geçiş durumu gösterir. Bu kurumun yapısında ve görevlerinde, köy ailesi özellikleri ile şehir ailesi özelliklerinin bir arada bulunması, onu kendine özgü bir tür yapmıştır. Gecekondu insanı, köydeki tarlasının küçük bir örneğini evinin önünde yapmaya, sebze, tavuk, ağaç yetiştirmeye çalışırken, bir yandan da kendisini şehrin fabrikasında işçi olarak görmeyi umut eder. Bu durum genel itibarla Mamak’ta ikamet eden gecekondu sakinlerinin hayat biçimlerini özetlemektedir.

mamakgenel2
Bu dönemlerde yapılan gecekonduların küçüklüğü de söz konusudur. Gecekondular ortalama, Tuzluçayır’da 76.6, Akdere’de 74.4 metrekaredir. 1950 yılında Türkiye’de şehirli nüfus, 5,2 milyon, kır nüfusu 15,7 milyondu. 30 yıl sonra şehir nüfusunda 14,4 milyonluk bir artış gerçekleşerek şehirli nüfus 19.6 milyona ulaşırken, kır nüfusu da 9.4 milyonluk bir artışla 25.1 milyona yükselmiştir. Böylece, 30 yılda şehirli nüfus % 277 (üç kat), kır nüfusu da % 60 artmıştır. Bu dönemde toplam nüfus, 20,9 milyondan 44,7 milyona çıkmıştır. Toplam nüfustaki artış da, %114 olarak gerçekleşmiştir.


Şehir nüfusunun böylesine hızlı artmasının en önemli nedeni göçlerdir. Bu dönemde her yıl ortalama 350 bin kişinin şehirlere göç ettiği tahmin edilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte belediyecilik yaklaşımı da değişmeye başlamıştır. Bu dönemden önce uygulanan devletçilik politikası, belediyecilikte de devam etmekteydi. İkinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye’nin çok partili siyasal yaşama geçmesi ve çok hızlı bir şehirleşme yaşamaya başlaması, geç de olsa 1970’lerden itibaren belediyecilik yaklaşımının da değişmesine neden olmuştur.
1950’den sonra şehirlerin yapısına yön verecek, şehirleşmeyi uygun politikalarla kontrol edebilecek bir yaklaşım geliştirildiğini söylemek oldukça güç görünmektedir. Şehirleşmenin hızlanması ve çok partili siyasal yaşama geçilmesi, şehirlerin düzenlenmesinde temel işlevi olan belediyelerin dayandığı yasal çerçevede önemli değişikliklere neden olmamıştır. Bunda, 1580 sayılı Belediye Yasasının çizdiği geniş görev alanının belirlediği esneklik kadar, yeni siyasal sürecin belirli bir kentsel politikasının olmayışı da önemli rol oynamıştır.


Yaşanan hızlı şehirleşme, kalıcı çözümler yerine, şehir yönetimlerinin acil çözümlere yönelmesi, gecekondulaşmayı meşrulaştırma ve küçük altyapı çalış-malarıyla uğraşılması gibi sonuçları getirmiştir. Gelişmeler karşısında adeta bir “kriz yönetimi” gibi davranılmıştır. Yaşanmakta olan şehirleşme olgusunu kavramaya çalışmak ve buna uygun çözümler aramak yerine, gelişmelerin arkasından sürüklenilmiştir. 1950’de çıkarılan 5656 sayılı yasa, şehirlerdeki konut ve arsa sorununu çözebilecek yetkileri belediyelere vermiş olmasına karşın bu yetkiler tam olarak kullanılamamıştır. 5656 sayılı yasa, belediye meclislerine” Belediye meskenleri yapmak ve bu meskenleri belde sakinlerine kiraya vermek veya satmak” işlerini belediyelerin zorunlu görevleri arasına koyabilme yetkisi vermiştir. Belediyeler bu yasa ve 775 sayılı Gecekondu Yasası gereğince, konut piyasasında arsa devralma ve devretme yollarıyla söz sahibi olmuşlardır. 5656 sayılı yasa, belediyelere, şehirlerin gelişme alanlarında toprak satın alarak, yeni bir plana göre düzenlemek, yeniden yapı yapmak isteyenlere satıp spekülasyonları önlemek yetkisini de vermiştir. Ancak, bu yetki pek de kullanılmamıştır. Sorunların temelinde, planlama, arsa ve konut konularında şehirleşmenin getireceği sorunların üstesinden gelebilecek bir planlamanın gerçekleştirilememiş olması yatmaktadır. Şehirlerin planlanmasında katılıma yer verilmemiştir. Oysa bugünkü sorunlarımızın giderilmesinde bu mekanizma önemli rol oynayabilirdi.
1950’lerle birlikte şehirler ve imar çalışmaları değişik bir boyut kazanmaya başlamıştır. Bu değişimin yansıdığı yerler de daha çok büyük şehirlerimiz olmuştur. Şehirlerin tarihsel ve doğal yapıları hızlı bir biçimde değişmeye ve bozulmaya başlamıştır. Yapılan bazı çalışmalarda, bu olumsuz gelişmelerin bizzat merkezi yönetim tarafından ve oy kaygılarıyla gerçekleştirildiği gözlenmiştir. 1950’lerde şehirleşmenin hızlanması dolayısıyla artan arsa spekülasyonu, diğer şehirler gibi Ankara’da da arsa fiyatlarında yüksek değer artışları meydana getirmiştir. Yeni arsa fiyatlarıyla tek parsel üzerine bahçeli ev yaptırma gücü ortadan kalkınca, orta sınıftan insanların kendi ödeme güçlerine göre seçecekleri mekânlara alt yapı götürmek belediyeler için sorun olmaya başladı. Bu sorunları azaltmak amacıyla, 1955’lerde Türk Medeni hukukuna “kat mülkiyeti” kavramı girdi. Kat mülkiyeti kavramı ile orta sınıfa mülk konut edindirme kredilerinin kullanılması için, yap-satçı olarak bilinen küçük girişimciler doğdu.
Ankara, 30 yıllık nüfus hedefini on yılda aşmıştır. Ankara 1935-1965 yılları arasında Türkiye’nin nüfus büyümesinin dört katı ve Türkiye şehirleşmesinin iki katı büyüme göstermiştir. 1965 yılında İmar ve İskân Bakanlığı’na belediyelerden izin almadan metropoliten alanlarda planlama büroları kurma yetkisi verildi. İmar ve İskân Bakanlığı bu yetkiye dayanarak, Ankara Nazım Plan Bürosu’nu kurdu. Bu gelişmeyle Ankara’da üç başlı bir kurumsal yapı doğdu. Çok başlılık planların daha fazla ihlal edilmesine neden olmuştur



kaynak
Quo vadis?