Arama


DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
7 Ocak 2009       Mesaj #43
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
Gelenekler ve Kaşenlik


Eski gelenekler açısından Türklerle Çerkesler arasında birçok benzerlikler vardı. Zaten bütün milletlerin adetlerinin doğuşunda temel aynıdır ''tehlikelere karşı dikkatli ve tedbirli olmak'' Çerkeslerin adetlerini farklılaştıran husus ise bu alınan tedbirleri saygı şemsiyesi altında tutmaktır. Özellikle buraya dikkat çekmek isterim. Saygı ihtiva etmeyen hiçbir davranış, hiçbir hareket ve hiçbir adet Çerkesler'e ait değildir. Çerkesler bütün hayatı en ince teferruatına kadar saygı esasları içerisinde yorumlamışlardır. Hatta beşeri zaafları, sevgiyi bile saygı çerçevesi ile sınırlandırmışlardır.
Flört kelimesini beğenmedim. Bu Çerkesler'de olmadığı gibi, Türklerde de yoktu. Kaşen sözcüğü birçok çağrışımları birden getirir: Espriyi, şakayı, sevgiyi, beğeniyi. Bir topluluk içerisinde, saygılı bir tavır ve nezaketle bir kızın bir erkeğe, bir erkeğinde bir kıza yönelişini, itibar ve iltifat edişini, değerlendirişini, şereflendirişini getirdi. Kaşenlik müessesesi: Ardında kötülükler olmayan, müstehcen çağrışımlar yapmayan bir nevi kadın erkek diyalogu ve zeka eğitimiydi. Konuşulanlar ne kadar ciddi görünse bile içtenliğine inanmak çok zordu. Doğruluğu, ancak güvenilir bir aracı ile anlaşılır, o da saklı kalırdı; yan yana gelinmez, gizli buluşulmaz, beraber olunduğu hallerde bile mutlaka üçüncü şahıs olurdu. Adap dışı herhangi bir harekette bulunulamazdı. Evleninceye kadar bu durum böyle sürer giderdi.


KIZ ve ERKEK İLİŞKİLERİ

''Bizim kız ve erkeklerimiz ilişkilerinde çok rahattır'' ifadesine katılmıyorum. Olsa olsa bu ifade kendini bilmeyenler için geçerlidir. Çerkesler ********liği ölümün bile temizleyemeyeceği idraki içerisinde olageldiler ve ona göre temkinli, tedbirli oldular ve hassasiyet gösterdiler. Herkese itibar etmediler, insanları seçtiler. Güven duydukları kimsenin de hatasını affetmediler. Güç duruma düşürülen, yanıltılan kadının veya bir kızın hatasını, kadında değil daima erkekte aradılar, kadını suçlamadılar. Sizlere Çerkeslerin Uzunyayla' ya ilk yerleştirilmelerinden birkaç yıl sonra meydana gelmiş bir hadiselerini örnek olarak nakledeyim:
iki delikanlı yakın komşu köye arkadaşlarını ziyarete giderler. Evsahipleri, adlarına düğün tertip etmek ister. İki arkadaşta kız kardeşi olanı, diğer arkadaşına köye giderek kız kardeşini getirmesini ve düğüne öyle katılmalarının daha uygun olacağını söylerler. O da giderek, tabiri caizse pencereden çıkararak (evde uyuyanların rahatsız edilmemesi bakımından) yola koyulurlar. Bir müddet yok aldıktan sonra delikanlı kendine hakim olamayarak kıza beraber olma teklifinde bulunur. Bu teklifi yapabilen bir Çerkes delikanlısının kararlılığı veya bu teklifi yapmış olmasının sonradan meydan getireceği rezaletin bilincinde olan kız ne yapsın kabul ederek: ayışığı, yol güzergahı, şöyle bir kuytu yere çekilelim der. Uygun bir yer seçer ve alttan inerler. Kız arkasını dönerek delikanlıya haydi soyun der. Delikanlı kamasını vb. çıkarır ve soyunur. Sonra sende şimdi arkanı bana dön, bende soyunayım deyince ve delikanlı arkasını dönünce kız kamayı kaptığı gibi, delikanlıyı oracıkta öldürür. Ata binerek, abisinin bulunduğu köye gider ve misafir olduğu evi bulur. Durumu abisine anlatır. Abisi evin yaşlısına, O'da duyurulması icap edenlere duyurarak toplanırlar. Aralarında kısa bir istişareden sonra öldürülen delikanlının babasını yanlarına çağırttırırlar. Hadiseyi bir başka yerde olmuş gibi nakleder ve bir Çerkes delikanlısını bu şekilde öldüren bu Çerkes kızına ne ceza verilmesi konusunda fikrini sorarlar. O da böylesi bir kıza ceza verilmez, alnından öpülür ve evlat gibi sevilir deyince, öyleyse öldürülen senin oğlundur derler. Baba bir an için perişan olur ve ardından kısa bir süre sonra toparlanarak ''Eh napalım, ne de olsa evlattır izin verin cenazesini kaldırayım'' der. Bu babanın o kızı ölünceye kadar kızı gibi sevip saydığını söylerler.


ZEHES ve MİSAFİR KIZ

Bir Çerkes kızının, erkeğinin tanışmasıyla ilgili paragraftan itibaren anlatılanların hepsi değilse bile çok hatalıdır. Voerşer, zehes, çapşe, piseluh ayrı ayrı şeylerdir. Düğün de dahil herhangi birisinde, birisinde, birbirini beğenen bir gençle bir kızın o topluluğu terk ederek bir odaya çekilmeleri veya birlikte dışarı çıkmaları resmen terbiyesizliktir. Bunu gizli yapsalar bile, terk ettikleri topluluğu hafife almak, geleneklere karşı çıkmak ve özellikle kızın ailesine hakaret kabul edilirdi.
Kendini bilen hiçbir Çerkes kızı konumu ve mevki ne olursa olsun, beğensin veya beğenmesin hiçbir Çerkes erkeğinin gururunu mecbur bırakılmadıkça kırmak istememiştir. Gayet nazikane bir tavır ve ifadelerle daima kendisinden uzak tutmaya ve aralarındaki mesafeyi muhafazaya çalışmıştır.


KAFKAS BOYLARININ ÖRF VE ADETLERİ
Bugün için bazı yörelerde değişikliklere uğramıştır. Uzunyayla yöresinde bunlara köklü ailelerde kısmen uygulanmaktadır.
Adetlerin en önemli bölümün saygı ve onun uygulanması teşkil eder. Örneğin, herhangi bir kişi bir kimsenin yada topluluğun yanına gidip selam vermesi halinde, o kişi yada topluluk saygı gereği ayağa kalkarak selamını karşılar. Topluluğa giren kişiden daha küçük olanlar yerlerini gelene vermek için adeta yarışır. Bu hareketi onunla yaşıt hatta daha yaşlı olanların da yaptığı her zaman görülür.
Bu halende yaşatılan adetlerin en göze çarpanıdır ve bugüne kadar taviz verilmeden devam ede gelen adetlerin en önemlisidir.
Eşler, kayınpederinin yanında bir arada oturmazlar. Hatta gelin, eşinin ağabeyleri yanında da birlikte bulunmazlar. Tesadüfen eşlerden birisinin bulunması halinde diğeri usulca odayı terk eder. Eşler birlikte evden çıkmazlar, ayrı ayrı çıkarlar ve dışarıda bir araya gelerek yollarına devam ederler.
Anne ve babalarının ya da yaşlı akrabalarının yanında, çocuklarını değil sevmek, kucaklarına dahi alamazlar. Baba herhangi bir yerde misafir veya bir büyüğü ile otururken çocuğu babanın yanına yaklaşmaz, daha doğrusu yaklaştırılmaz. Ancak önemli bir durumda babasının birkaç adım yanına kadar gelir, söyleyeceğini söyler ve hemen uzaklaşır. Baba diye hitap etmek son derece ayıp sayılır. Bu yüzden halen de büyüğüm diye hitap edilmektedir. Anneye de gelin yada kabilesinin adı ile hitap eder.
Gelin kayınpederi ile mümkün olduğunca konuşmamaya dikkat eder. Kayınpeder, gelininden herhangi bir şey isterse, gelin, konuşmadan ya da gerekli ise en azını söyleyerek isteneni yapar. Yine gelin bulunduğu toplulukta sorulanlara kısa ve öz cevaplar vererek oturur. Kayınpederinin bulunduğu toplulukta bulunmaz ve oturmaz. Ancak hizmet amacı ile girerse kusur etmemeye özen göstererek işini yapar ve çıkar. Gelin kayınpederinin ya da kayınvalidenin odasında iken kendiliğinden dışarıya çıkamaz. Ancak büyüklerinin izni ile çıkar. Eşinin yatmaya gitmesi anında da büyüklerin bulunması halinde birlikte yada arkasından gidemez. Ancak kayınvalide yada kayınpederinin ''yerine git'' demesi üzerine gider.
Kızlar evlenmeden önce son derece serbesttirler. Belirli sınırlar içinde istediklerini yaparlar. Sözgelimi, bir erkek arkadaşı ile gidebilir, ev e erken yada geç gelmesi herhangi bir tepki ile karşılanmaz. Zira yanındaki erkek arkadaşa son derece güven duyulur, erkek de bu güvene layık olmak için kusur etmemeye azami derecede özen gösterir. Kızlar evlendikten sonra bunları bırakır ve evinin kadını olur.
Evlenmelerde bazı boylar, erkeğin kadın sayesinde değil, kadının erkek sayesinde refah görmesini daha tabii görür ve erkeğin mevki ve serveti, daha altta olan kızlardan eş seçmesi uygun görülür. Bu kızlara verilen önemi gösteren bir görüştür.
Toplantılarda gençler varsa misafirleri ağırlamak onların görevidir. Bu toplantılarda yapılan şaka ve eğitici konuşmalar bazen aşırıya da kaçabilir. Ancak bütün bunlar orada kalır, asla dışarıda dedikodu edilmez. Bu gibi toplantılarda bir baş (Thamate) bulunur. Konuşmaları ve toplantıyı yöneten thamate'dir. Oyun esnasında gençlere bir istekleri olup olmadığını sorar ve görüşlerini açıklar, gerekirse gördüğü eksiklikleri açıklıkla dile getirir ve kimse alınmaz. Yeri daima bellidir ya giriş kapısının karşısına gelen yerde ya da ocak varsa onun yanında oturur. Nedeni ise yeni gelenleri rahatlıkla seçebilmeleri içindir. Toplantıdan en geç sabah namazı vaktinden önce çıkılır. Zira evin büyüğü namaza kalktığı zaman hala oturduklarını görmesi ayıp ve kusur sayılır.
Evlenme yaşı erkek için 25 - 35 arasıdır. Zira aile sorumluluğunun bilineceği yaş olarak o yaşlar görülür. Akraba evliliği kesinlikle yoktur.
Evlenmeler; Gençler kendi aralarında anlaşarak evlenme kararı alırlar. Ancak bu aralarındaki karar büyüklerden birinin aracılığı ile olur. Bazen de evlenmeler ''kaçırma'' şeklinde cereyan eder. Kaçırma ayıp sayılmaz. Zira, kaçıran delikanlı kızı akrabalarının evine götürür ya da kaçırdığı kızın yanında akrabalarından biri bulunur.
Söz alma; Birbirini beğenen gençler evlenme kararı aldıklarında nasıl hareket edeceklerini kararlaştırırlar. Bu duruma göre ya kaçırma yada isteme şeklinde tercih edilir. Söz alma ve verme gizli tutulur. Ancak birkaç kişi bilebilir. Genellikle söz veren kız kendisine ait bir şeyi erkek arkadaşına verir. Bunlar yüzük, mendil yada toka gibi şeylerdir. Bu bir nevi manevi teminat gibidir. Böyle bir şey veren kız şayet cayarsa, erkek onu zorla kaçırsa bile suçlu sayılmaz ve kınanmaz. Zira bu bir gurur sorunudur.
Hiçbir delikanlı isteksiz bir kızı zorla kaçırıp küçük düşmek istemez. Böyle bir hareketi şerefine yedirmez.
Kaçırma; anlaşan iki genç arasında gerçekleşir. Kaçırılan kız ya erkeğin evine yada bir akraba evine götürülür. Kaçırılan kızın evi önünde, kaçırıldığının anlatılabilmesi için kıza ait herhangi bir eşya bırakılır. Kaçırılan kız bir akraba yada erkeğin evine götürülünce evin büyükleri, köyün ileri gelenleri ile görüşerek kız evine gider ve akrabalık teklifinde bulunurlar. Kız tarafı kararlarını kızları ile görüştükten sonra (şüphesiz bu görüşme, kız tarafının güvendiği bir aracı ile yapılır) bildirilir. Aracılar genellikle kızın rahatlıkla konuşabileceği kimselerden oluşur. Görüşmede baskı yapılmaması için erkek tarafından da biri bulunur.
Başlık; Kafkasya'da evlenecek gencin hududu aşıp Ruslardan bir at çalıp getirmesi ve atı kızın dayısı, amcası ya da oğullarından birine vermesi ve böylece yiğitliğini ispat etmesi şekli ile başlamış, yaşam koşulları değişince kız ailesine bir miktar para ve verme şekline dönüşmüştür. Bu para kızın ailesine verilen ''süt hakkı'' sayılan bir gelenektir.