Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
7 Ocak 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

Doğal Koruma Alanları


Doğayı koruma çalışmalarının amacı bütün bu sorunlara köklü çözümler aramaktır. Bu­nun ilk adımı da balıkçıları ölçüsüzce avlan­maktan kaçınmaları ya da tropik bölgelerdeki yoksul çiftçileri ağaç kıyımına son vermeleri için bilinçlendirmektir. Dünyanın her yanın­daki insanlara doğal kaynaklara zarar verme­den yeryüzünün zenginliklerinden nasıl yarar­lanacaklarını göstermek, canlılar dünyasını inceleyerek hangi türlerin nerede, ne zaman ve neden tehlikede olduklarını araştırmak, bu türleri korumak için neler yapılabileceğini saptamak bu çalışmaların kapsamına girer.

Bitki ve hayvanları korumanın en iyi yolla­rından biri, bu canlıların yaşadığı toprakları devletin, kurumların ya da kişilerin satın ala­rak o sınırlar içinde sanayi ve tarım işletmele­rinin kurulmasına, insanların yerleşmesine izin vermemeleridir. Bugün "doğal koruma alanı" denen bu tür korunmuş bölgelerin baş­langıcı oldukça eski tarihlere dayanır. Yüzyıl­larca önce bütün Avrupa'da yalnızca soylula­rın avlanabildikleri geniş araziler vardı. Bu avlaklar özellikle geyik, ceylan gibi büyük av hayvanlarının rahatça yaşayıp üreyebilmesi için tasarlanmıştı ama birçok küçük hayvana da doğal yaşama ortamı sağlıyordu. Toprak mülkiyeti genellikle babadan oğula geçtiği için hemen hiç bozulmadan günümüze kalan bu avlakların çoğu bugünkü doğal koruma alanlarının ilk çekirdeği olmuştur.

En eski doğal koruma alanlarından biri 1576'da Hollanda prenslerinden birinin kur­duğu Haagse Bos'tur (Den Haag ya da Lahey Ormanı). Ama o tarihten 19. yüzyıla kadar buna benzer pek az örnek yapıldı. Hem yaba­nıl yaşamı koruma, hem de insanların doğayla iç içe yaşayabilecekleri bir ortam yaratma dü­şüncesini bağdaştıran gerçek anlamda ilk ulu­sal park 1872'de ABD'de kurulan Yellowstone Ulusal Parkı'dır. Bunun 19. yüzyıl bo­yunca Kanada, Afrika, Avustralya ve Yeni Ze­landa'da düzenlenen doğal koruma alanları ile ulusal parklar izledi. 1920'lerden sonra da Doğu ve Orta Afrika'daki geniş savanlar ile ormanlarda, Batı Afrika'daki büyük bataklık­larda eşsiz koruma alanları kuruldu. Bunlar­dan en ünlüsü olan Tanzanya'daki Serengeti Ulusal Parkı dünyanın hem en büyük, hem de tür zenginliğiyle en önemli ulusal parkların­dan biridir. Türkiye'nin ilk ulusal parkı ise 1958'de kurulan Yozgat Çamlığı'dır. Bir yıl sonra Manyas Gölü'nde kurulan Kuş Cenneti Ulusal Parkı da bugün sayıları 20'ye yaklaşan ulusal parklarımız içinde en ünlüsüdür. Ayrı­ca Türkiye'de 50'ye yakın yerin ulusal park olarak düzenlenebileceği saptanmıştır.
Bazı ulusal parklar yüzlerce, hatta binlerce kilometre karelik alanları kaplarsa da doğal koruma alanlarının hepsi bu kadar büyük de­ğildir. Üstelik korumaya alınan bölgenin çok geniş olmaması bazen o bölgedeki canlıların yararına olur. Örneğin İngiltere'deki Suffolk fundalığında yaşayan çok ender bir kelebek türünün soyunu kurtarabilmek için, 1984'te fundalığın üçte bir hektarlık bölümü parça parça sökülerek çevredeki başka bir yere ta­şınmıştı. Taşınan bu topraklarda hem kele­beklerin yumurtaları, hem de kelebeklerle dayanışma içinde yaşayan bazı karınca türleri barınıyordu. Bu karıncalar toprağın altında gelişen kelebek larvalarını (yavrularını) besle­yip karşılığında larvaların salgıladığı tatlı sıvı­yı emdikleri için onlar olmadan kelebeklerin yaşamı da tehlikeye düşer.
Ne var ki yabanıl yaşamı korumak için yal­nızca toprağı satın almak yeterli değildir. Hayvan ve bitkilerin bütün tehlikelerden uzak yaşaması, bütün gereksinimlerinin karşı­lanması için bölgelerin çok özenle korunup yönetilmesi gerekir. Üstelik bakım giderleri çok yüksektir ve alınan her önlem çoğu kez milyonlarca liraya mal olur.
Doğal koruma alanları özellikle hayvan tür­lerinin korunması açısından son derece önem­lidir, ama bu yöntemin de iki büyük sakıncası vardır. Bunlardan ilki, bölgenin yakın çevre­sinde gelişen olayları denetim altına alma güç­lüğüdür. İspanya'nın en büyük bataklığı olan Coto Donana, 1961'de kurulan Dünya Yaba­nıl Yaşamı Koruma Fonu'nun uluslararası ko­ruma programlan çerçevesinde ele alıp dü­zenlediği ilk bölgeydi. O günden bu yana, çevredeki tarım alanlarının akaçlanması (su­larının boşaltılması) sonucunda su örtüsü alçaldığı için Coto Donana bataklıkları artık kurumuştur. İkinci sakıncası, ülkenin bütün topraklarını aynı duyarlıkla korumadıkça, o bölgedeki yabanıl yaşamın kısa sürede çevre­sinden yalıtılmış küçük bir adacığa dönüşme­sidir. Güvenli "geçiş koridorları" olmadan hayvanlar bir bölgeden öbürüne gidemezler; sonunda aynı türden başka topluluklarla ilişki kuramadıkları için genetik yapıları çeşitlenemez ve sayıları giderek azalır.
Son düzenleyen Safi; 4 Mayıs 2018 16:58