Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ocak 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bakınız;
Lidyalılar hakkında bilgi verir misiniz? - Tekil Mesaj - MsXLabs

Hitit Uygarlığı hakkında bilgi verebilir misiniz? - Tekil Mesaj - MsXLabs
Frigler hakkında bilgi verebilir misiniz? - Tekil Mesaj - MsXLabs


Asur

Asur, Mezopotamya'nın kuzey kısmına verilen isim. Bugünkü Musul yöresinde bulunan Asur, Kalah ve Ninova kentleri Asur'un başlıca kentleriydi.
Asur krallığın merkezi oldu ve Asurlular M.Ö. 19. yüzyılda kurdukları devleti giderek genişlettiler. M.Ö. 1300'de Asur kralı I. Salamanasar, Kalde ve Asur ülkelerini birleştirdi. Sonra bir ara Hititler'in egemenliğine giren asurlular M.Ö. 14. yüzyıl ortalarına doğru yeniden egemenlik elde ettiler. Kral I. Tiglat-Pileser zamanında (M.Ö. 1100) Karadeniz ve Akdeniz'e kadar sınırlarını genişlettiler.
Kral 2. Sargon iki kez Babil'i ele geçirdi. Suriye ve Mısır'ı yendi. Asur devleti, Asurbanipal (M.Ö. 668-626) en parlak dönemini yaşadı. Nil Nehri ile İran Körfezi arasındaki tüm ülkeleri egemenlik altına aldı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Asur devleti, Medler'in saldırısı sonunda yenilerek ortadan kalktı (M.Ö. 612).
Uygarlık


Asurlular, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat)şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M.Ö. 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.
İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır


Yıkılış


I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; MÖ 8. yüzyılın ortasından MÖ 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.
Son büyük Asur kralı, Asurbanipal'di. Aurbanipal, Elâm'ı geçerek buranın halkını yok etmiştir.
Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve M.Ö. 627'deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Asur Krallığı M.Ö. 612-609'da Keldanilerin ve Medlerin ortak saldırılarıyla yıkıldı.
İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır.
Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar. Ninive, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir. M.Ö 612'de Med Babil kuvvetleri tarafından Asur Devleti'ne son verilmiştir.
Günümüzde bazı Süryani toplulukları Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.


*///////////////////////////////////////////////////////////*

Urartular


Urartuların, Başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (M.Ö 8-7.yy), günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak'ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi'ne egemendi.

Devletin başkenti Doğu Anadolu'da Van Gölü'nün doğu kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adıyla 'Tosp', Urartucadaki 'Tuşpaya dayanmaktadır.
Van Gölü denizden 1625 metre yüksekte olup Urmiye Gölü'nden 336 metre daha yukarıda yer almaktadır. 3400 ve 5000 km²'yi bulan alanlarıyla her iki gölde Anadolu-İran bölgesinin en büyük gölleridir. 'Deniz' olarak da değerlendirilirler.
Asurlar (Aşurlar, eski Asurlar)'ın coğrafi metinlerinde Van Gölü'nden 'Nairi'nin Yukarı Denizi', Urmiye Gölü'ndense 'Nairi'nin Aşağı Denizi' olarak söz edilir. Bugün dahi Urumiye Gölü'nün Farsçası 'Deryeça'[kaynak belirtilmeli] yani 'Küçük Deniz' anlamındadir.

Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycanı'ndaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları'yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur.

Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil'deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının "r r t" ünsüzleriyle yazılması sonucu "Ararat" adını almıştır. 5165 metrelik yüksekliği ile Büyük Ağrı Dağı, Kafkasya'nın güneyindeki en yüksek dağdır. Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve Nemrut Dağı gibi genelde 3000 metreyi geçen diğer dağların çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır.
Kronoloji


..Tevratta Ararat olarak bahsedilmektedir.Daha sonraları Asur yazıtlarında Uruatri biçiminde rastlanır. Bu belgelerden anlaşıldığına göre M.Ö XIII yy ile IX. yy arasında Uruatri ve Nairi gibi toplumlar Doğu Anadolu'da beylik ve aşiretler halinde yaşamaktaydılar.
Krallık M.Ö IX. yy ortasında I. Sarduri ile ilan edilir. İlk Urartu yazıtı ve Van Kalesi'ndeki ilk anıtsal mimari bu krala aittir. M.Ö VII. yy'daki en güçlü krallardan biri olan [II. Rusa]'dan sonra ise gittikçe zayıflamış ve M.Ö VI. yy başlarında tarih sahnesinden çekilmiştir. Urartu krallarının sıradüzeni ve tarihlendirilmesi, daha iyi belgelendirilmiş Asur kralları listesi ile kurulabilen paralellikler yardımıyla sağlıklı hale getirilebilmektedir.



Yazıtların Dağılım Alanı


Urartular, yönetim merkezi, kale, barajlar, sulama kanalları, anıtsal kaya mezarları gibi inşa programları yürüttükleri ve merkezi bölgeyle sıkı bağlar oluşturdukları bölgelerin çok uzaklarına, yerel beylerin, kabilelerin yaşadığı topraklara da sık sık sefer yapmış ve buralarda yazıt dikmişlerdir. Bu gelenek komşuları Asur’dan da bilinmektedir.

Yazıtlar daha çok başkent Tuşpa ve Van Gölü havzasından gelmektedir. Batıda Fırat kıyısında İzoli (II. Sarduri), kuzeyde Taşköprü (II.Sarduri), Hanak (I.Argişti), Kanlıca (I.Argişti) ve Gulidzan (I.Argişti), güneydoğuda Urmiye Gölü'nün güneyine dağru İran'da Kelişin (İşpuini-Minua), Topzava (I.Rusa), Taştepe (Işpuini-Minua) ile doğuda Erdebil'in güneyinde Naşteban ve Razliq tarafından çevrelenen geniş bölgede yazıt dikmişlerdir.
Din ve Tanrılar


Van/ Meher Kapı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi - (Eşi Bagbartu / Bagmaştu / Arubani) Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni XIII. yy Asur yazıtlarına kadar inmektedir. En büyük tapınağı Muşaşir'de idi. Teişeba (Fırtına tanrısı) Hurri kökenlidir ve Hititlerde Teşup ile aynı tanrı olmalıdır. Şivini de (Güneş tanrısı) Hurri kökenlidir. Hititlerdeki Şimegi'nin karşılığıdır.
Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı.

Ölü Gömme


Urartu mezarlarına tümülüs adı verilir.Urartu'da yakarak veya yakmadan gömü yapılmaktaydı. Yönetici kesim ve olasılıkla aileleri büyük kale ve merkezlerin yakınındaki çok odalı kaya mezarlarına birlikte, diğerleri ise sosyal statülerine göre toprak altına inşa edilen oda mezarlara, basit toprak mezarlara veya yakılarak urne adı verilen küplere gömülmekteydiler. Merkezde Van Kalesi, batıda Palu, Malazgirt ve Altıntepe'de, kuzeyde Aras Nehri'nin güney bölgesinde, doğuda şangar (İran'da Bastam'ın kuzeyi) gibi önemli yönetim merkezlerinin yakınında çok odalı kaya mezarları bulunmaktadır. Dilkaya, Karagündüz ve Yoncatepe'de ise soyulmadan günümüze ulaşmış, içinde birden çok gömü bulunan yeraltı oda mezarları incelenmiştir.{ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerin mezarlarına günlük yaşamda kullandığı eşyalar konulurdu yastık,çanak,çömlek v.s.}

Siyasal ve Kültürel İlişkiler


Urartu tarihinin önemli bir bölümü güneydeki büyük düşman Asur ile mücadeleye odaklanmıştır. Ayrıca Menua döneminden itibaren kuzeyde yerel Diauehi Krallığı (Erzurum çevresinde) ve mahalli beylikler üzerine, güneybatıda Hate (Malatya çevresi), güneydoğuda ise Kuzeybatı İran’a; I. Argişti döneminde Hate - Tabal (Tuate'nin ülkesi); II. Sarduri Melitia, Qumaha (Adıyaman bölgesinde) ve kralı Kuştaşpili; II. Rusa ise Hate, Halitu ve Muşki üzerine sefer yapmışlardır.

Urartu Krallığı'nda çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, krali unvanlar, stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlardaki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise Kuzey Suriye'den etkiler almıştır. Bronz levhalar üzerindeki bezemelerde Asur etkisi yanında Geç Hitit izleri de görülmektedir. Bütün bu etkiler Urartu insanı ve zorlu coğrafyasıyla bütünleşerek yeni biçimler almış ve Urartu sanatını oluşturmuştur. aaa

Çanak-Çömlek Sanatı


Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkmış gözüken parlak kırmızı astarlı çanak-çömlek grubu yönetim merkezi ve önemli Urartu kalelerinde bulunmaktadır. Halkın ürettiği yöresel ve geleneksel mallar da kullanılmaya devam etmiştir.

Kaynaklar

Urartular hakkındaki değerlendirmeler, birkaç kaynaktan gelen verilerle yapılır. Asur yazıtları özellikle erken dönemleri için önemli kaynak grubunu oluşturur. M.Ö. XIII-IX. yy arasındaki krallık öncesi dönem genellikle bu kaynaklardan anlaşılmaya çalışılır. M.Ö. IX. yy ortaları ile VI. yy arasındaki krallık dönemi ise kayalara kazdırılan Urartu krali yazıtları, az sayıda çivi yazılı kil tablet ile Asur yazıtları ve Arkeolojik bulgular birleştirilerek ortaya konabilir. Büyük kent ve kalelerdeki görkemli mimarlık kalıntıları, maden eserler ve zengin diğer buluntular bu uygarlığı günümüze taşımaktadır.




*///////////////////////////////////////////////////////////*
Babil

Babil, Mezopotamya'da, adını aldığı Babil kenti etrafında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan eski bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır [1]. Kuzey Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmı Sami ırkındandırlar.
Kökenbilim


Babil sözcüğü Akadca Bāb-ilû kelimesinden gelir. Bāb-ilû sözcüğü, bab (kapı) ve ilu (tanrı) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve Tanrı'nın kapısı anlamına gelir. Sümerce'de aynı anlama gelen sözcük Kadingirra'dır.
Batıda bilinen adı Babylon, Akadcadaki Bāb-ilû kelimesinin Yunanca varyantıdır.
Eski Ahit'te Babil sözcüğü Babel şeklinde geçer. Bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve Eski Ahit'te "kargaşa, karışıklık" şeklinde açıklanır.
Kuran-ı Kerim'de şehrin ismi Babil olarak geçer. Türkçe'deki ismi Arapça'dan gelmektedir.

Tarihçe


Akadlar ve Sümerler'in toprakları üzerinde kurulmuş Babil, Sümerler'in Uruk kentinde başlangıçta sarayda hizmetçi olan Akad kökenli Sargon'un, M.Ö. 23. yüzyılda sarayda iktidarı ele geçirmesi ile ortaya çıkmıştır.
En ünlü kralları Hammurabi'dir.
Babil'den bahseden en eski tarihi kanıt, M.Ö. 23. y'a ait, Kral Sargon döneminden kalma bir tablettir.
İmparatorluğun kuzey topraklarında yaşayan Akadlar, imparatorluğun son dönemlerine kadar kendi kültürlerini koruyabilmişken, Sami kökenli olmayan Sümerler tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Hammurabi dönemi


Hammurabi, Babil küçük bir kent devletiyken tahta çıktı. Elamlıların egemenliğine son verdi ve Babil devletini bir imparatorluğa dönüştürdü. İÖ 1770’lerde egemenliğini Anadolu ve İran içlerine kadar yaydı. Kendi adıyla biline bir dizi yasa çıkardı. Bu yasaların kazılı olduğu taş, Babil’in koruyucu tanrısı Marduk’un adına yapılan tapınakta duruyordu. Günümüzde Paris'teki Louvre Müzesi'ndedir.
Hammurabi Kanunları’nın temelini, Sümer kent devletlerinin yüzyıllardır uyguladığı yasalar oluşturuyordu. Hammurabi Sümerlerin yasalarını daha sertleştirdi.

Çöküşü


Pers İmparatorluğu'nun kurucusu Büyük Kiros (Kurus), İÖ 539'da Babil ülkesini ele geçirdi. Buna karşın Babil, uzun süre kültürel kimliğini korudu. Büyük İskender, Pers İmparatorluğu'nu ele geçirdiğinde bile Babil hâlâ görkemli bir kentti. Büyük İskender İÖ 323’te bu kentte, Nebuchadnezzar’ın sarayında öldü. İskender'den sonra bölgeye egemen olan Selevkoslar döneminde Babil bir süre daha önemini korudu. Ama Selevkoslar İÖ 311'de Babil kentinin kuzeyinde Seleukeia adında bir başkent kurup Babil'de oturanları buraya yerleştirdiler. Babil de zamanla tarihten silindi. Ama Babil uygarlığının izleri varlığını korudu. Örneğin, çivi yazısı Hıristiyanlık'ın başlangıcına kadar kullanıldı.

İnanç


Babilliler, eski halkların çoğu gibi birden fazla tanrıya taparlar, tanrıları üzerine kuşaklar boyu anlatılan düşsel öykülere inanırlardı. Bunların çoğu Sümer kaynaklıydı.
Evrenin ve insanların yaratılışını konu alan Sümer destanının kahramanı Gılgamış, ölümsüzlük otunu bulmak için yola çıkar ve bu arayış sırasında bin bir güçlükle karşılaşır. Serüven dolu yolculuğunun sonunda bulduğu otu, suların dibinden sinsice gelen bir yılan kayığından çalar. Bu öyküde Nuh Tufanı'nı anımsatan bir sel felaketinden söz edilir.

Tanrıları


Sümer tanrılarının en büyüğü, Uruk kentinin tanrısı Anu, Babilliler'in en büyük tanrısı ise Babil kentinin tanrısı Marduk idi. Babil efsanelerinde Marduk ejderha Tiamat ile dövüşüp onu yener. Yeri, göğü ve insanoğlunu yarattığına inanılan Marduk'un yeryüzündeki temsilcisi kraldı. Marduk dışında toprak, su, gökyüzü Güneş ve Ay tanrıları gibi tanrılara tapılırdı. Asurlular da büyük ölçüde Sümerler'in ve Babilliler'in dinleriyle tanrılarını paylaşıyorlardı. Ama, en büyük tanrıları adını imparatorluğun başkentine verdikleri Asur'du. Hem Babilliler hem de Asurlar'ın baş tanrıçası ise Eski Yunanlılar'ın aşk tanrıçası Afrodit'e çok benzeyen Iştar'dı.

Yazı ve bilim


Sümer yazısı bilinen en eski yazıdır. Sümerler kil tabletleri, üstüne yazı yazdıktan sonra pişirirlerdi. Arkeolojik kazılar sırasında, bazıları 5000 yıllık olan binlerce tablet bulunmuştur. İlk yazı karakterlerini resimler oluşturuyordu. Bu resimler yavaş yavaş, Babilliler'in ve Asurlular'ın kullandıkları çiviyazısına dönüştü. Bu yazı biçiminde, kavramları belirtmek için köşeli simgeler kullanılırdı. Bulunan tabletlerin üzerindeki yazılar din, matematik, yasalar, bilim ve başka konularla ilişkindir.

Babil kulesi


Babil Kulesi (İbranice: מגדל בבל‎ Migdal Bavel), Tevrat'ta, Kur'an'da ve dünyanın birçok bölgesinde yerel efsanelerde bahsi geçen, tanrıya ulaşmak için inşa edilen kule.
180px Babel400 magnify clip
Pieter Briegel'in Babil kulesi resmi



Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında [değiştir]

Tanah ve Eski Ahit hemen hemen aynı olduğu için her iki dinde Babil bahsi aynıdır. Babil kulesinden Tevrat'ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir.
ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. şarktan göçtükleri zaman sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. birbirlerine 'gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim. onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım' dediler. ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için rab* indi. onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. gelin inelim birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. bundan dolayı onun adına babil dendi (Tevrat, Yartılış(Tekvin); 11:1-9) Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılışı Tevrat'ta anlatılmaz ancak Jubilees veya Leptogenesis olarak bilinen Yahudi belgelerinde anlatılır.
Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla kullanılır.

İslami kaynaklarda


İsmi verilmemekle beraber Kur'an'da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikaye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler. [2]
Kur'an'da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları imtihan etmek için Allah tarafından babil'e gönderilirler. Burada insanlara sihir öğretirler. Melekler sihrin küfür olduğunu söyledikleri halde insanlar sihir öğrenmekte ısrar ederler ve karı-kocayı ayırmaya yarayan sihirler öğrenirler. [3]
Babilden Yakut el-Hamavi'nin yazmalarında ve Lisan el-Arab'da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgarın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil'de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgarla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim'in atası Hud'un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.
Babil'in Asma Bahçeleri


Babil'in Asma Bahçeleri, Dünyanın Yedi Harikası'ndan biridir. M.Ö. 7. yüzyılda Babil kralı Nebukadnezar tarafından yaptırılmıştır. Babil'in çorak Mezopotamya çölünün ortasında, ağaçlar, akan sular ve egzotik bitkilerin bulunduğu çok katlı bir bahçedir. Coğrafyacı Strabo'nun 1. yüzyıldaki tanımına göre:
"Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu"
Söylentiye göre Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken karısı Semiramis için yaptırmıştır. Semiramis Medes kralının kızıdır. Söylentiye göre Mezopotamyanın düz ve sıcak ortamı onu bunalıma itmiş, kral da karısının hasretini sona erdirmek için yapay dağların olduğu, suların aktığı yemyeşil bir bahçe yaptırmıştır. Bu yüzden bazen Semiramis'in asma bahçeleri olarak da anılır.)

*///////////////////////////////////////////////////////////*