Arama


kutsal54 - avatarı
kutsal54
VIP ... GÜLBEN ERGEN FANS!
13 Ocak 2009       Mesaj #7
kutsal54 - avatarı
VIP ... GÜLBEN ERGEN FANS!
'Sultance Of The Dance', 'Anadolu Ateşi', 'Troya' derken dev bir müzikalin hazırlıkları daha başladı. Taner Demiralp'in imzasını taşıyan 'Fatih', Fatih Sultan Mehmet'in doğumundan İstanbul'u fethetmesine kadar yaşanan olayları sahneye taşıyor. Üç yıl önce çalışmalarına başlanan ama maddi sorunlar yüzünden askıya alınan müzikal sponsor bulunabilirse 'İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi' kapsamında izleyici karşısına çıkacak.

*
'Sultance Of The Dance', 'Anadolu Ateşi', 'Troya' gibi büyük bir müzikal hazırlığınız var. Nasıl bir proje bu? Fatih Sultan Mehmet'in Edirne'deki doğumuyla başlayan ve İstanbul'u fethettikten sonra Ayasofya'nın girişine kadar yaşanan olayları anlatıyor. Fatih'in hoş görüsününü, barışçılığını ve insani yönlerini göstermeyi hedefliyoruz. 100 kişilik kadromuz var.

*
Müzikalin belli bir mesajı da olacak o zaman öyle değil mi? Fetih hikayesini 'Biz zamanında Avrupa'yı dize getirdik, astık, kestik' gibi değil de, milletimizin güçlü insani değerlerini ön plana çıkararak anlatmak istiyoruz.

*
Peki 'asmadan kesmeden', İstanbul'un fethi sırasında yaşanan savaş sahnelerini nasıl anlatacaksınız? Avrupa'da 'Türkler barbar' diye bir karalama var. Hayır Türkler barbar değil! O yüzden özellikle bu tarz sahnelerden uzak durmak istedim. Mesela seyirci Haçlı Ordusu'nu kanlar içinde yere düşerken görmeyecek. Müziğin duruş yerleri var. Her kılıç darbesi bu duruş yerlerine denk geliyor ve her darbede sahne kararacak.

TEK EKSİKLERİ BİR SPONSOR!

* Müzikal 'İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi' kapsamında sahneye konulacak değil mi? Aslında projeyi 2010'u düşünerek oluşturmamıştım. Üç yıl önce bu müzikalin çalışmalarına başlamıştık ama bize destek olan sponsonlar vaatlerini yerine getirmeyince bu çalışmayı ertelemek zorunda kaldık.

* Yani her şeyiniz hazır. Tek eksiğiniz sponsor mu? Aynen hâlâ tek eksiğimiz bu! Çalışacağımız kadrolardan müziklerine, afişinden animasyon görüntülerine kadar her şey kağıt üstünde bitmiş durumda.

* Peki 'Anadolu Ateşi' veya 'Troya'dan ne gibi farkları var? En büyük farkı; Fatih'in bizden olması. Mesela Anadolu Ateşi'nde iyilerle kötülerin savaşı deniyor ama 'iyi kimdi, kötü kimdi?' havada kalıyor. 'Troya' da çok başarılı bir çalışma ama daha bizden olan şeylerin peşinden gitmeliyiz.

* Sizce bizim müzikallerimiz neden Broadway müzikalleri kadar klasikleşemiyor? Bizdeki unsurları evrensel dille sahneye koyarsanız klasikleşme şansı hep vardır. 'Anadolu Ateşi'nin ya da 'Sultance Of The Dance'ın yurtdışındaki başarısının kaynağında yatan şeylerden biri de bu. Mesela bizim asma davulumuzu veya zurnayı tüm gücüyle verdiğimizde Avrupalı korkuyor. Dozu doğru ayarlamak lazım. Şu an 'Fatih'i kafamda izliyorum. Eğer bunu sahneleyebilirsek Broadway'de de oynarız, New York'ta da. İddiamız bu!


Alkışlar Mustafa Erdoğan, alkışlar dansçılar, alkışlar tüm emeği geçenlere!..
Mustafa Erdoğan “Anadolu Ateşi”yle aydın yolunu açmıştı benim o masalımsı evrenimde... O ateş tüm dünya insanının yüreğinde, beyninde tarihin derinliklerinde Anadolu kültürüyle buluştu.

Şimdi daha güç bir iş yapmış,“dünyayı sarsacak” bir kültür ve tarih mirası “Troya”yı tarih sahnesine çıkarmış.

Müzik, giysiler, danslar, koreografi ve ışıklandırma beni Homeros’la buluşturup doğduğum topraklara götürdü.

Tüm uygarlıkların boy verdiği bir coğrafyada din, dil, ırk, mezhep ve renk ayrımı gözetmeksizin Mezopotamya uygarlığından İyonya’ya uzanan masal kahramanlarıyla buluşturdu.

***

Mustafa Erdoğan’la üç yıl önce bir Kahire akşamında otelin lobisinde konuşurken ezan ve çan sesleri birbirine karışıyordu...

Güneş Nil Irmağı’nın üzerinden sahraya gömülüyordu...

O akşam Troya’dan söz etmişti Mustafa bana. Çok heyecanlanmıştım. O da benim mitolojiye tutkumu yazılarımdan ve kitaplarımdan biliyordu.

Erdoğan’a yanıtım şu oldu:

“Mutlaka bu işe soyun, başaracaksın!”

Homeros’un başyapıtından Troya’yı sahnelemek yürek işidir. Öyle her babayiğidin yapacağı bir iş değildir.

Başımız döndü gösteriyi izlerken. Müzik ve dansçılar olağanüstüydü. Bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlayamadık.

Kültür ve Milli Eğitim Bakanlığı tüm okullara bir genelge göndererek öğrencilerin “Troya”yı izlemelerini sağlamalı. Tüm belediyeler “Troya”ya sahip çıkmalı, özellikle öğrencilerin izleyebilmesi için katkı sağlamalı.

Troya, bir dönem Grek ve Roma’nın simgesiydi. Bizans’taki Hagia Sophia kilisesinin öne çıkmasıyla uzun bir süre unutulmuştur.

Fatih Sultan Mehmet Bizans’ı aldıktan sonra Troya’ya gelmiştir. Fatih’in İmrozlu (Gökçeada) tarihçisi Kritovulos şunları yazmıştır:

“Fatih, Homeros’u göklere çıkardı. Tarihe ve kültüre sahip çıktı. Şehrin düşmanlarını yendik, Asyalılara karşı yapılan kötülüklerin öcünü aldık. Biz bu tarih ve kültür mirasını koruyacağız.”

Evet, Anadolu’yu dans diliyle anlatan Troya, tüm kültürlerin, tüm uygarlıkların insanlık tarihindeki önemini dansla anlatıyor...

Edirne’den Hakkâri’ye, Aydın’dan Artvin’e dek binlerce yıllık tarihi ve kültürü danslarla günümüze taşıyor Troya.

***

Mavi, duru, soğuk bir günün sabahında Elitis’in dizelerinde Çoban Paris’le konuşuyor gibiyim İda Dağı eteklerinde... Körpe kollarıyla Helene beyaz badanalı evin önünde belirgin çizgileriyle şarap dolduruyor Meryem’e...

Dansların dilinde, şiirin müziğinde Halikarnas Balıkçısı’nı, Anday’ı, Ezra Erhat’ı, Eyüboğlu kardeşleri görür gibi oluyorum.

Homeros’un “Işık Sahili”ne bir selam gönderiyorum, mavi bir sabahın buz kesmiş yapraklarıyla... Heraklitos’un kırık taşlarında öfkelenmiş dalgalara kafa tutuyorum...

Troya’yı mutlaka izleyin!

Şeytanın fırtınasını ışıkla parçalayan halkların tümlüğünü, kardeşliğini görün!

Ben bu büyük masalla sarsıldım!

Alkışlar Mustafa Erdoğan, alkışlar dansçılar, alkışlar tüm emeği geçenlere!..


Antalya'ya çağırmadılar Ama Cannes'a Gideceğim

'Troya' efsanesi İstanbul'da yeniden sahnelenmeye başladı. İlk günkü heyecanı yaşayan Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan sitemli...
Günaydın'ın haberine göre; Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan: 'Dubai Film Festivali'ni açıyoruz, Suriye'yi kapıyoruz, Antalya'ya davet edilmiyoruz, çok şaşırıyorum... Ama ahdettim Cannes'da oynayacağız!' dedi.
İstanbul Gösteri Merkezi'nin, neyse ki sıcak bir odasında, nihayet konuşmaya başladığımızda yorgunluğu artık baş ağrısına dönüşmüştü Mustafa Erdoğan'ın. Üstelik bizimle işi bittiğinde, eşofmanlarını giyip sahneye çıkacak ve 22.30'a kadar grubunu çalıştıracaktı. Dediğine göre; her çalışma gününün son bir buçuk saati de, oyunu baştan sona oynayıp değerlendirir ve ertesi gün daha ne yapılabilir diye düşünürmüş. Çünkü 'Troya' büyük bir prodüksiyon ve Erdoğan haklı olarak sahnedeki işin mükemmel olmasını istiyor. Sonuçta 'Troya'nın dünya klasiği olma hedefi var. Şimdiki reaksiyondan memnun olduğunu söyleyen Erdoğan "Karar verici bölgeler; Paris, Moskova, İngiltere ve Amerika'dan da aynı reaksiyonu görürse alanında tek olacak" diyor. Bunu söylerken sesinin tonlamasından bakışlarına kadar inancı tam, güveni yüksek...

ANTALYA'DAKİ TEK FAALİYETİZ
'Troya' henüz yurtdışında gösteri yapmadı. Türkiye turnesi için de yakın süreçte bir turne planı yok. Ama 'dayanış ve direniş destanı' ön plana çıkarılan 'Troya' gösterisini bugüne kadar 250 bin kişi izlemiş, bunun 150 bini de Kuzey Avrupalılar'ın çoğunlukta olduğu turistlermiş. Nerede mi izlemişler; elbette Anadolu Ateşi Dans Topluluğu'nun, Antalya'da, 42 günde inşa ettiği Gloria Aspendos Arena'da... Şimdi sıkı durun; 'Troya' her temsilde Antalya ekonomisine 350 bin Euro ile 370 bin Euro civarında girdi sağlamış. Sıralıyor Erdoğan: "Otobüsler, restoranlar, tur rehberleri, gözlemeciler, simitçiler, kuyumcular, oteller, acenteler... Çünkü turist paketini almış gelmiş, beş yıldızlı otelden dışarı adımını atmıyor, sürekli yiyip içip denize giriyor, para harcamıyor. Tek bir faaliyet var, 'Anadolu Ateşi'ni izlemek! Onun için çıkıyorlar otellerden ve Antalya halkı da turist görüyor bu sayede!" Peki Antalyalılar'dan takdir görüyorlar mı?

ÜÇ MİLYON TURİSTİN HABERİ YOK
İşte cevabı: "Antalyalılar o kadar güzel bir film festivali yapıyorlar ki, tebrik ediyorum, büyük bir gizlilik içinde yapıyorlar! Üç milyon turist oluyor o festivalin yapıldığı tarihte, turistin haberi olmuyor! Ama uluslararası bir festival yapıyorlar... Müthiş... Dubai Film Festivali'nin açılışında oynuyoruz, Suriye Film Festivali'nin kapanışında oynuyoruz, Cannes Film Festivali'nde oynayacağız, Antalya Film Festivali'ne davet edilmiyoruz. Çok şaşırıyorum Antalya'ya çok..." Ben Antalya'yı pas geçip, arada geçen Cannes sözüne takılıyorum; soruyorum: "Cannes'da bu sene mi oynayacaksınız?" Cevap yüksek sesle geliyor: "Ahdettim oynayacağım!"