Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Ocak 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
SON 20 YILD ABİYOLOJİDEKİ DEĞİŞİMLER.
İLAÇ, SAĞLIK HİZMETLERİ VE BİYOTEKNOLOJİ
Son yirmi yılda, moleküler biyoloji ve gen teknolojisi alanlarında kaydedilen büyük gelişmeler,
biyoteknolojideki hızlı değişim ve ilerleyişin itici gücü olmuş ve bu teknoloji, giderek, çok daha
fazla sayıda sanayi ve hizmet sektörünü kapsar ve etkiler hale gelmiştir.
Bu teknoloji bilgisayar teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerinde katkısıyla koruyucu ve
tedavi edici hekimlik alanında birkaç yıl önce hayal bile edilemeyecek yeni modalitelerin ortaya
çıkmasına yol açmıştır. Fizyolojik sistemlerin, biyokimyasal süreçlerin, patojenlerin hastalık
oluşturma mekanizmalarının, insan ve patojen genomlarının daha iyi anlaşılması ve DNA, RNA,
protein, antikor gibi molekülleri manipulasyon yeteneğimizin artması sonucu konvansiyonel
metodlara ek tanı ve tedavi metodları geliştirilmeye başlanmıştır.
Öte yandan farmakogenik (hastaların ilaçlara verdiği cevapların oluşmasında temel bir rol
oynayan genetik faktörleri inceleyen bilim dalı) alanındaki gelişmeler sayesinde hastalıkların
heterojenitesi
ve
bireylerin
ilaçlara
verdikleri
yanıtlar
moleküler
düzeyde
sınıflandırılabilmektedir. Yakın bir gelecekte bireyin bir ilaca vereceği cevabı önceden belirleyen
genetik profil belirleme testleri yaygın olarak kullanılabilecektir. Bu da bireye özgü tedavi
yaklaşımların uygulanır hale geleceğini göstermektedir.
Günümüzde ailesel olarak kolon ve meme kanseri gelişimine yatkın olan bireyler genetik testler
sayesinde belirlenebilmekte ve koruyucu cerrahi ve/veya tıbbi tedavi ile bireyin yaşam süresi ve
kalitesi uzatılabilmektedir. Ayrıca koruyucu hekimliğin en önemli silahlarından olan aşı,
moleküler biyoloji alanındaki gelişmelerden fazlasıyla payını almakta, aşı üretim teknolojileri ve
uygulama yöntemleri büyük bir hızla gelişmektedir. İnsan için zararlı bir virüs veya
mikroorganizmanın insan bağışıklık sistemini uyarıcı yeneteneğe sahip bir protein dizisini
kodlayan gen başka organizmalara aktarılarak, bol miktarda ve yan etkisi çok az aşı üretimi artık
kanıksanmış bir teknik olarak görülmektedir. Günümüzde bu yöntemle geliştirilmiş bir çok aşı
güvenli şekilde kullanılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre her yıl beş yaşın altında 12 milyon çocuk, bulaşıcı
hastalıklar nedeniyle ölmektedir. Bu ölümlerin büyük kısmı üçüncü dünya ülkelerindeki sağlık
hizmetlerinin azlığından ve özellikle aşı yokluğundan kaynaklanmaktadır. Dünyanın yıllık aşı
gereksinimi iki milyar doz düzeyindedir. Her çocuğun yaşamının ilk yıllarında yaklaşık 15 doz
aşıya gereksinim vardır.
Ulaştırma, sterilizasyon sorunları ve özellikle soğuk zincirin dünyanın
her bölgesinde
sağlanamaması, araştırmacıları daha pratik aşılar geliştirmeye yönlendirmektedir. Yenilebilir
aşılar bu çabaların bir ürünüdür. Muz, patates gibi, çocukların kolay kolay hayır demeyeceği
bitkilere bulaşıcı hastalık unsurlarının (bakteri veya virüs) bağışıklık sistemini uyaracak bir
proteinini kodlayan genini aktararak, muz veya patateste bu proteinin varlığını sağlamak, bu
meyve veya sebzeyi tüketen bireylerde aşı etkisi yapmaktadır.
Gene hastalıkların moleküler genetik mekanizmalarının ve kalıtım şekillerinin anlaşılması, DNA,
RNA, protein, antikor gibi molekülleri manipulasyon yeteneğimizin artması sonucu mevcut
Page 2
tedavi yöntemlerine ek olarak yeni tedavi disiplinleride önem kazanacaktır. Genetik kökenli
hastalıkların tedavisinde eksik olan genin yerine konması olarak tanımlayabileceğimiz gen
tedavisi yakın gelecekte inemli bir hastalık grubunda kullanılmaya başlayacaktır. Enkapsüle
hücre tedavisi (hücre zarı çıkartılmış) immün sistemin yol açtığı uyuşmazlık problemine karşı
önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır. Kök hücreleri dejeneratif hastalıkların
kullanılmasına yönelik çalışmalar hergeçen gün daha fazla destek görmekte ve umut vaad
etmektedir. Kök hücreler değişik organlarda o organ hücrelerine farklılaştırabilmekte ve bu
şekilde kalp kası defektleri ve parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik hastalıklar deneysel olarak
tedavi edilebilmektedir. Değişik doku veya kanserlere özgün antikorlar veya protein parçacıkları
(peptidler) kullanılarak hücreler hedeflenebilmekte ve toksik tedavi edici ajanlar bu sayede
hastaya zararsız dozlarda tedavi edici amaçla kullanılabilmektedir. Gene aktif olmaları halinde
toksik olabilen maddeler inaktif olarak (prodrog) vücuda verilebilmekte ve toksisitesini
göstermesi istenilen hedef hücre veya dokularda aktif hale getirilebilmektedir.
Bilgisayar teknolojilerinin geliştirilmesi bilgi üretimini, depolanmasını, naklini kolaylaştırmış,
bilgi dünyasındaki sınırları kaldırarak herkesin hertürlü bilgiye ulaşımını olanak sağlamıştır.
Artık robotların da yardımı ile uzaktan uzmanlar ameliyat bile yapılabilmektedir. Teletıp
uygulamalarının yanısıra insan ve diğer canlıların genom ve proteomlarına ait tarif edilemeyecek
ölçüde önemli büyüklükteki bilgiler bilgisayarlar sayesinde saklanabilmekte ve dünyanın dörtbir
yanındaki bilim adamları tarafından kullanılabilmektedir. Bilgisayarlar genlerin bulunmasına,
fonksiyonlarının çözülmesine de yardımcı olmakta, hücrelerdeki proseslerin in sliko olarak
modellenmesine olanak vermekte, bu proseslerde rol oynayabilecek moleküllerin dizayn
edilmesinde yani ilaç olarak kullanılabilecek moleküllerin geliştirilmesinde de kullanılmakta ve
nihayet otomasyon ve robotiks amaçlı olarak kullanılmak suretiyle laboratuvarlarda molekül veya
belirtec (marker) tarama proseslerinde yüksek sürat ve standadizasyon temin ederek AR-GE
çalışmalarına yardımcı olmaktadır.
Nanoteknoloji alanındaki gelişmeler mikromakina diyebileceğimiz (metrenin yaklaşık yüz
milyonda biri ölçütünde) aletlerin geliştirilmesi vücut parametrelerini dolaştıkları damardan takip
edebilecek araçların yapılmasına, mikro müdahelelerle arterioskleroz gibi patolojik durumların
düzeltilmesine imkan sağlayabilecektir.
İnsanlık tarihinin en önemli projelerinden biri olan "İnsan Genomu Projesi" önümüzdeki yıllarda
tıpta ve ilaç sektöründe çok önemli gelişmelerin odağını oluşturacaktır. Gen ve protein
çalışmaları (Genomiks ve Proteomiks) hastalıkların moleküler temelleri ve tedavi yaklaşımları
konusunda çok önemli katkılar sağlamaktadır.
Önümüzdeki 20 yıl içerisinde bilim ve teknolojide çok hızlı ve eksponansiyel olarak gelişen bir
trend beklenmektedir. Örneğin, kombinatorial kimya ile HTS, AR&GE prosesinin ilk safhaları
olan tarama araştırmalarını büyük ölçüde değiştirecek niteliktedir. Bu uygulamaların, ilaç
geliştirmede, son beş yılda ön taramadan geçerek araştırmaya gelen bileşik sayısında 10 kat artış,
taranacak bileşik sayısında 100 kat artış sağladıkları unutulmamalıdır.
Bu araçlar, yeni tedavi alanları açıldıkça daha da önem kazanacaktır. Son 50 yılda ilaç sanayi,
ilaç geliştirme projelerinde tüm gücünü, yaklaşık 500 biyolojik hedefe yönlendirmişti. Oysa İnsan
Genom Projesi, gelecek on yılda 35000-40000 geni kapsayan tüm insan genomunu tanımlamayı
hedeflemiştir. Dolayısıyla GENETİK TARAMA'nın AR&GE'ye yansımasıda müthiş olacaktır.
Page 3
İnsan genomunda kodlanan proteinlerin %5'inin tedavi değerinin olacağı varsayılsa bile, bu
25000 yeni biyolojik hedef demektir.
Tüm bu gelişmelere koşut olarak, sanayinin çehresi değişecek, tablet, şurup, losyon gibi klasik
farmasötik şekillerin üretimi yanında, ilaç sanayi önceden bulgulama, kormua ve izleme
tedavilerine giderek daha fazla yatırım ve araştırma yapmak zorunda kalacaktır.
Bu başdöndürücü gelişmeler ve beklentiler karşısında Türkiye ne yapmalıdır?
Hiçbir ülke AR&GE'ye yatırım yapmadan bu sektörü geliştirememiş ve hiçbir ülkede bu
gereksinim göz ardı edilerek başarılı bir ulusal gelişme programı başlatılamamıştır. Türkiye
AR&GE'ye çok az yatırım yapan bir ülkedir ve bu durum geçmişte bu sektörün gelişme
yeteneklerinin büyük ölçüde sınırlı kalmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, sektörünün her
aşamadaki stratejik gelişmesi, bu hususu öncelikle göz önünde tutmak zorundadır.
Özetle, innovatif özellikte yeni ilaç adaylarının geliştirilmesinde temel kriter, iyi organize olmuş
ve pazara oryante AR&GE plan ve yönetimi, gelişmiş çekirdek teknoloji ve ileri teknolojili
kuruluşlarla AR&GE işbirliklerinden geçmektedir. Bu yaklaşım sonuçta, Türkiye'nin 21.
yüzyılda karşılaşacağı yoğun uluslararası rekabete karşı güçlü olmasını sağlayacaktır. BU açıdan
bakıldığında önemli olan teknoloji ve temel araştırma alanlarını aşağıdaki gibi sıralamak olasıdır:
Teknoloji alanları
1) Biyoteknoloji ve Biyotıp
2) Moleküler Biyoloji
3) Biyofizik ve Biyokimya
4) Hücre Biyolojisi
5) Genetik
6) Tarama programları, Robotiks teknolojisi ve CRO'lar
7) Klasik üretim teknolojisindeki gelişmeler
Temel araştırma alanları
1) Yeni ilaç formülasyonu araştırma ve geliştirilmesi
İlaç Uygulama Sistemlerinden yararlanarak tedavide kullanılabilcek piptit yapısındaki
bileşiklerin araştırma ve geliştirmesi
Pakidermatöz (Pachydermatous) absorpsiyon kullanılarak ilaç geliştirme
Geciktirilmiş salım tipi formülasyon geliştirme çabaları
2) Rekombinant terapötik ajanlar
Rekombinant genetik mühendislik
Rekombinant E.coli
Hayvan hücre kültürlerinin scale-up üretimi
İleri saflaştırma ve analitik yöntemler kullanılarak insan büyüme hormonu ve sitokin gibi
bileşiklerin geliştirilmesi
Rekombinant proteinler için geciktirilmiş salım formülasyonlarının geliştirilmesi
3) Diagnostikler
İnfeksiyöz hastalıklar (örn. AIDS, hepatit B ve C ve E. coli 0157:H7) için immuno-enzim
ve immuno-kromatografik araştırmalar
Page 4
Spesifik genler ve nükleotidler tarama testlerinin geliştirilmesi
İnfeksiyöz viral hastalıkları ve kanser saptanmasını hedefleyen PCR'a dayalı tanı
yöntemleri.
4) Doku mühendisliği
Yanıklar ve kronik cild ülserli hastalar için doku yerine koyma tedavisi
Hücre kültürü tedavilerinin ve yapay organ üretiminin geliştirilmesi
5) Gen tedavisi
Özgün gen uygulama vektörlerinin ve DNA aşılarının geliştirilmesi
6) Yeni ilaç keşfi
Kombinatoryal kimya ve HTS yöntemlerini kullanarak yeni ilaç adaylarının belirlenmesi
Yeni moleküler modeller ve CADD (Copmuter Aided Drug Design) kullanılarak
benzersiz yapıdaki bileşiklerin tasarlanması
7) Pre-klinik araştırma ve geliştirme
Doğal bileşiklerden yeni yapılar bulmak
Elde edilecek sentetik veya doğal kaynaklı bileşiklerin etkililik, etki mekanizması,
farmakokinetik ve farmakodinamik özelliklerinin araştırılması
Genel toksisite, üreme toksisitesi, genetik toksisite ve immünolojik toksisite testleri
Türkiye yapılanma modeli
Biyolojik olarak yararlı bileşiklerin geliştirmesinde kullanılacak teknolojilerin geliştirilmesine
aktif olarak katılmak için yapılacak bir girişim bir seçenek olmayıp, 21. yüzyılda modern
teknoloji kullanan ekonominin meyva vermesi için küresel olarak rekabet edebilir hale
gelebilmek, ülkemiz için zorunlu bir yükümlülüktür.
Bu amaçla öncelikli bir Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulmalıdır. Bu bakanlığa bağlı ve
bakanlığın ilgi alanlarından biri olacak olan sağlık ve temel bilimler konusunda çalışacak bir
BiyoAraştırma Merkezi oluşturacak, çeşitli araştırma enstitüleri, üniversiteler ve sanayide,
medisinal kimya, farmakoloji, moleküler biyoloji, protein biyokimyası, kombinatoryal kimya,
farmakokinetik, toksikoloji ve kimyasal genomik, vb. alanlarda çalışan, yaratıcı fikirli ve meraklı,
dünya ölçeğinde nitelikli araştırmacı bilim insanlarını, akademik ünvanlarına bakmadan bu
merkezde biraraya getirmek gerekir.
Biyoteknoloji sanayi
Türkiye'deki sağlık ve temel bilimlerini kullanan sanayiler ve özellikle geliştirilebilirse
biyoteknoloji sanayi, arzulanan yeni iş alanlarının büyük bir bölümünü yaratabilecek potansiyele
sahiptir. Türk eğitim sistemi de genelde olmasa bile özelde ve bazı gereklilikler ve stratejilerin
yerine getirilmesi koşuluyla, arzu edilen kalite ve kantitede gerekli personeli yetiştirebilecek
düzeydedir. Biyoteknoloji koruyucu, rehabilite edici, çevresel çevresel, diagnostik ve tedavi edici
ilaçların geliştirilmesinde kullanıldığı gibi, tarım ve gıda sanayilerinde de önemli gelişmelerin
temelini oluşturmaktadır.
Biyoteknoloji sanayi, araştırma sonucu ortaya çıkacak ürünlere çok büyük ölçüde bağımlıdır ve
dolayısıyla araştırma için yatırım yapmak ulusal bir biyoteknoloji sektörünün gelişmesi için en
önemli hususlardan biridir.
Page 5
Güçlü bir biyoteknoloji alt yapısının bir çok yararının olacağı ise kuşkusuzdur:
Sağlanacak teknoloji ve uzmanlıktan, bir çok Türk biyoteknoloji firması doğabilecektir.
Biyoteknoloji firmaları, sözleşmeli servis organizasyonlarına büyük ölçüde gereksinim
duyduklarından, çok sayıda yan hizmet sanayinin gelişmesine yardımcı olacaktır.
Çok uluslu firmaların Türkiye'de AR&GE tohumlarını atmaları stimüle edilecektir.
Bu alanda hızla değişen teknolojilerin yarattığı rekabete karşı, başta yerli gıda sanayi olmak
üzere dğer sektörlerin gereksinim duydukları teknoloji ve uzmanlık sağlanacaktır.
Uluslararası biyoteknoloji firmalarını Türkiye'de yatırım için cezbedecektir. Biyoteknolojinin
gelişmesi için eğitim ve araştırma altyapısında önemli oranda iyileştirmeler yapmak
gerekmektedir. Moleküler Biyoloji-Genetik ve Biyoteknoloji konularında eğitim veren, araştırma
yapan bir kaç üniversite ve bir araştırma enstitüsü yurdumuzda bir kritik kütle oluşturmak için
yeterli değildir. 1986'dan sonra MEB ve TÜBİTAK'ın burs destekleriyle yurt dışında lisansüstü
eğitimlerini yapmış bir çok araştırmacı yurda döndükten sonra çeşitli üniversitelere dağılarak
altyapı ve kritik kütle eksiklikleri nedeniyle beklenen performansı göstermemişlerdir.
Var olan potansiyelin belli merkezlerde toplanmaları gerekli altyapının daha ekonomik ve etkin
şekilde kullanımını ve ekip çalışmaları ile daha başarılı sonuçlar alınmasına yardımcı olacağı
düşünülmektedir.
Değerlendirme ve ödül sistemlerinin geliştirilmesi, ekonomik koşulların iyileştirilmesi ve belli
merkezlerin, üniversitelerin desteklenmesi gerekli eleman sayısına ulaşmada yarar sağlayacaktır.
Bu konudaki en önemli pozitif özellikler şunlardır:
i)
Niyoteknolojiden dramatik bir biçimde en çok etkilenecek çok uluslu ilaç ve IT sanayileri
ile yerli gıda firmaları pazarda halihazırda faaliyet göstermektedir. Dolayısyla, pazar
bilinci ve sektör deneyimi vardır ve bu firmalar için bir hizmet sektörü oluşmuştur.
ii)
Biyoteknoloji ve biyo-sanayiler tarafından kullanılar diğer disiplinlerde kalite elemanlar
yetişmektedir.
iii)
Yurtdışında anahtar pozisyonda birçok Türk biyoteknoloji uzmanı bulunmaktadır ve
bunlar uygun ortam ve koşullar oluştuğunda ülkelerine dönebileceklerdir.
iv)
Bazı Türk AR&GE çalışanı (özellikle üniversiteler) a) bir çok uluslararası araştırma
projesi kazanarak; b) uluslararası yayın yaparak bu konudaki kalite ve yeteneklerini
kanıtlamışlardır.
Araştırma sonuçlarının tartışılması
Ar Ge çalışmlarından elde edilen çektirilen üretime uygulanması için yeni organizasyonlara
gereksinim duyulmaktadır. "Dönüştürme" olarak ta adlandırılabilecek bu araştırmada patent
lisans konularında kolaylık ve destek sağlanması, sanayicilere gerekli duyuruların yapılması çok
önemli görülmektedir.
Bilimsel araştırmalarla üretim arasındaki en önemli halkayı küçük biyoteknoloji şirketleri
oluşturmaktadır. 1980'li yılların başında ABD'nde iki üniversite elemanının kurduğu "Genentech"
bu konuda en ilginç örnektir.
Page 6
Genç girişimcilerin fikirlerini geliştirmeleri ve hayata geçirebilmeleri için en önemli destek
"inkübatör" lerce sağlanmaktadır. Bir üniversite veya araştırma kurumunda altyapıyla birlikte
kiralanabilecek laboratuvar ve ücreti karşılığı temin edilebilecek teknik eleman desteği bu tür
firmaların ilk aşamadaki çalışmaları için çok önemlidir. Burada geliştirilecek ön ürünler, veya
prosesler,halka hipotezler sanayi kuruluşlarının bu genç firmalara ilgisini ve desteğini
sağlayabilecektir.
İkinci aşama ise bu desteğin yardımıyla Teknopark çalışmalarına geçiş başlayacaktır. Kendi
altyapısıyla ancak yine bir bilim kuruluşunun yarattığı ortamda sürdürülecek çalışmalar artık
ürüne yönelik düzeye gelecektir.
Genç şirketlerin bir ürün geliştirmeleri halinde son aşama Teknoloji Bölgelerine geçiş olacaktır.
Pilot üretimlerin gerçekleştirilmesi ve Endüstriye devri bu aşamada gerçekleşecektir.
Bu süreclerin başarısında endüstri desteğinin sağlayacağı risk sermayesinin büyük önemi
bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası dev ilaç üreticileri birçok araştırma firmasını risk
sermayeleri ile desteklemektedir.
Türkiye'de teşvik edilecek bu genç şirketler yurt dışından sermeye girişinede katkı sağlayacaklar
ve yatırımcıları ülkemize yönlendireceklerdir.
Ancak bu düşüncelerin gerçekleşmesi için kitlesel desteklere gereksinim vardır. Bu amaçla
toplumun biyoteknoloji konusunda bilgilendirilmesi ve bu yolla yöneticilerin, partilerin
gündemine sokulması çok önemlidir.
Bu çalışmalar için bir model almak yararlı olacaktır.
Model biyoteknoloji altyapısı
Türkiye için model bir biyoteknoloji altyapısı oluşturulmasında en gerçekci yaklaşım, bu konuda
başarılı olmuş ülkeleri, özellikle ABD ve ABD modelini bir çok bakımdan kendilerine uyarlamış,
Danimarka gibi diğer bazı OECD ülkeleri izlemek ve onların deneyimlerinden yaralanmak
olacaktır. Doğal olarak, Çin, Kore ve Hindistan gibi bu konuda innovasyon yapabnilmiş ülkelerin
yapılanma ve programları da dikkatle incelenmelidir.
Öneriler
Türkiye'de bir biyoteknoloji altyapısı oluşturabilir ve oluşturulmalıdır. Devlet, gerçekçi bir
ölçekte, üniversiteler, sanayi ve tarım ile finas ve hizmet sektmrü arasında güçlü bağlantılar
kuran, koordine edilmiş bir biyoteknoloji programına ivedilikle yatırım yapmalıdır.
Türkiye hazırlanacak bir Türkiye Ulusal Biyoteknoloji Yatırım Programı çerçevesinde bir dizi, birbiriyle bağlantılı
stratejik yatırımlarla, hızla, biyoteknoloji altyapısını kurmak zorundadır.
Türkiye Ulusal Biyoteknoloji Yatırım Programı
Page 7
Alt Programlar
Amaç
Biyoteknoloji AR&GE Programı
-teknoloj, bilgi ve uzmanlık sağlamak
Biyoteknoloji Geçiş Programı
-teknoloji ve bilginin ticarileşmesini garantilemek
Biyo-sanayi Başlatma Programı
-yerli biyo-sanayilerin başlatılmasına yardımcı olmak
Biyoteknoloji Yabancı Yatırımı
Çekme Programı
-Türkiye'de çokuluslu AR&GE
programlarını geliştirmek
Biyoteknoloji Üzerinde Ulusal
Mutabakat
-toplum bilincini ve farkındalığını
arttırmak
Türkiye Ulusal Biyoteknoloji Yatırım Programı çerçevesinde devlet, üniversiteler, ileri teknoloji
sanayileri ile finansal (örn. venture capital) ve servis (örn. Patent ofisleri) sanayilerini birleştiren
güçlü bağlar ve feedback mekanizmaları ile bir alt yapı oluşturulmalıdır.
Cluster gelişmesi
Bu programın başlıca hedefi, ABD, İngiltere, Almanya ve Danimarka'da canlı biyoteknoloji
sektörlerinin kurulmasına yol açan "clustering (kümelenme)" denilen koşulların yaratılmasıdır.
Bugüne kadar yapılan incelemeler ve değerlendirmeler, biyoteknoloji sekttöründe "clustering"
için aşağıdaki koşulların gerekli olduğu sonucuna varılmıştır:
bazısı dünya klasında olan, yüksek kalitede AR&GE çıktısı olan güçlü bir akademik temel
araştırma sonuçlarını firma için innovasyona, ürünü pazara dönüştürebilecek uygun bir çevre
yeterli isdihdam ve bilgi havuzu
sektöre hizmet ve destek verebilecek yeterli sayıda insan
uygun bir sanayi altyapısı
sanayiye yönelik pozitif bir devlet politikası
fikri mülkiyetin korunması
adalet ve sermayenin varlığı.
Bu koşulların yerine getirilmesi durumunda "cluster"inin Türkiye'de de gelişme şansı
olabilecektir.
Biyoteknoloji firmalarının desteklenmesi
Biyoteknoloji alanındaki firmaları başlangıçta tipik olarak, üniversite bilim adamları,
müteşebbisler ve venture capital arasındaki işbnirliği ile kurulmaktdır. Başlangıç firmaları için ilk
girişimin çoğu müteşebbüs rolü üstlenen bilim adamlarında gelmiştir.
Bu hedeflere ancak, sanayi için yeterli sayıda araştırmacı bilim adamı yetiştirebilecek ciddi bir
uluslararası rekabetçi biyoteknoloji/biyolojik bilimler araştırma programı ile ulaşılabilir.
Uluslararası rekabetçi biyoteknoloji/biyolojik bilimler araştırması, genellikle bir baş araştırmacı
tarafından yönetilen, ortalama 10 kişilik araştırma gruplarından oluşmaktdır. Her bir grup 5 yıllık
bir dönem için belli miktarda (örn. 500 bin USD) finansal olarak desteklenmelidir. Bu destek
sanayiden gelebileceği gibi uluslararası finans çevreleri veya fonlardan da sağlanabilir.
Türkiye biyoteknoloji başlatma programı
Page 8
Türkiye BioAraştırma Kurumu, gelişmelerinin ilk aşamalarında olan biyoteknoloji firmalarına
yatırım yapmak üzere bir Türkiye Biyoteknoloji Başlatma Programı oluşturmalıdır. Patent
koruması altına alınmış ve ticari gelecvek vadeden verilere sahip değerli teknolojiler, bu aşamada
hala, firma çalışanlarının belirlenmesi, ortakların bulunması ve firma planlarının geliştirilmesi
için gerekli olan bir başlangıç fazına gereksinim duyar.
Türkiyenin bu konudaki hedefi gelecek 20 yıl için 50 biyoteknoloji firmasına destek vermek
olmalıdır.
Türkiye biyoteknoloji Ar&Ge programı
Biyoteknoloji, rekabetçi bir araştırma temeline büyük ölçüde bağımlıdır. Rekabet edebilmek için
Türkiye yatırım yapmak zorundadır.
Bu yatırımdan elde edilecek kazanım:
a. Son derece kalifiye, yaratıcı ve girişimci biyoteknologların yetişmesi
b. Yerli veya Türkiye'de yerleşik uluslararası sanayi tarafından geliştirilebilecek ürünler,
prosesler ve hizmetlere öncülük edecek keşifler, teknolojiler ve fikirlerin yaratılması.
c. Türkiye'nin bu alandaki profilini yükseltecek bir aktivite düzeyine ulaşılması ve programın
tüm diğer hedeflerine katkı sağlaması.
Bu amaçlara ancak, sanayi için her yıl en az 400 araştırmacı bilim adamı yetiştirmeyi hedef alan,
rekabet edebilir ciddi bir ulusal biyoteknoloji/biyobilim araştırma programı ile ulaşılabilir.
Türkiye biyoteknoloji “ticarileştirme” programı
Bu fonksiyon, üniversiteler ile ortaklık temelinde kurulacak Türkiye BioAraştırma Kurumu
(TBAK) tarafından yürütülebilir. TBAK, yeni fikirler ve fırsatların yaratılmasını ve bunların
ticarileşmesini kolaylaştırmasını sağlayacak bir görev tanımı yönünde tasarlanmalıdır.
Üniversiteler fiziksel altyapıları ve üylerinin deneyimleriyle (varsa !) katkıda bulunacaktır.
TBAK ise fon ve innovasyon yönetimi uzmanlığı sağlayacaktır. TBAK, araştırma ve
ticarileştirme aktivitelerinin yürütüldüğü, seçilmiş ( centers of excellence) sayılı üniversitelerle
işbirliği yapmalıdır. Tüm merkezlerdeki aktivileter, patentleme ve lisansla, pazarlama, iş
geliştirme, ürün geliştirme ve finans konularında uzmanlaşmış TBAK'taki merkezi bir ekip
tarafından koordine ve kontrol edilmelidir. Bu ekibin, merkezlerdeki araştırmacılar ile yakın bir
işbirliğine girmesi ve organizasyon içinde güçlü bir ortak kimlik tesis etmesi sağlanmalıdır.
Biyoteknoloji yabancı yatırımı çekme programı
Türkiye ilaç sanayi, ulual bakımdan yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu sanayi çokuluslular
tarafından yönlendirilmekle birlikte Türkiye'nin, biyoteknoloji devriminde lider oyuncular olan
uluslararası ilaç firmaları ile temasını da sağlamaktadır. İlk ondaki sekiz uluslararası ilaç
firmasının Türkiye'de üretim yeri bulunmaktadır. Bu durum biyoteknolojinin Türkiye'de
gelişmesi için çok büyük bir öneme sahiptir.
Günümüzde Türkiye biyoteknoloji sisteminden söz etmek olası değildir. Bu durumu
değiştirmenin yollarından biri yanacı sanayinin, araştırma, teknik destek ve üretim dahil
firmaların tüm fonksiyonel komponentlerindeki aktivitelerini teşvik etmektir. Ayrıca, diğer
yabancı biyoteknoloji kuruluşlarınıda Türkiye'ye çekebilmenin yolları aranmalıdır. Bunların Türk
araştırmacıların eğitilmesi ve deneyim kazanmalarını sağlamaları açısından sektöre büyük
Page 9
yararları olacaktır. Ayrıca biyoteknolojinin, bir hizmet sanayinin gelişmesine de yardımcı olacağı
unutulmamalıdır.
Biyoteknoloji alanında yabancı sermayeyi çekebilmede Türkiye'yi pazarlama konusunda
çalışacak bir özel kurum oluşturulmalıdır. Hedef pazarlar ABD, İngiltere ve Almanya olmalıdır.
Biyoteknoloji, klinik araştırmalarda Faz 2 ve 3'den üretime kaymaya başladığında, Türkiye
farmasötik üretimindeki var olan deneyimini kullanarak bu firmaları çekebilmedir.
Biyoteknoloji üzerinde ulusal mutabakat
Bu programöın hedefi, her türlü bilgilendirme ve iletişim yollarından yararlanarak toplumun
biyoteknoloji konusunda ilgisini ve katılımını arttırmak ve güvenini kazanmaktır.
Aşağıda bazı anahtar teknolojiler ile başlıca araştırma konuları verilmiştir:
Anahtar teknolojiler
1) Genomik
2) Fonksiyonel Genimik
3) Gen Chip Teknolojisi
4) Biyoinformatik
5) Transgenik/Knock out
6) Kimya Metodolojileri
7) Tarama & Tarama Geliştirme
8) IT / Biotech Convergence
9) Proteomik
10) Yeni Diagnostik Teknolojileri
11) Biyosensörler
12) İlaç Uygulama Sistemleri
Başlıca araştırma konuları
1) Hastalıklarda Gen Fonksiyonu
2) Gen Transkripsiyon Faktörleri
3) Apoptosis
4) Sinyal İleti
5) Gen tedavisi ve Antisens tedavisi
6) Moleküler Biyoloji
7) İmmünoterapi
8) Mikrop Genetiği
9) Serbest Radikal Biyolojisi
10) Bitki Biyoteknolojisi
11) Farmakogenomik
12) Doku Mühendisliği
13) Terapötik antikorlar
14) Nörobiyoloji
Prof.Dr. Erdal Akalı
Quo vadis?